.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Bu sorunun cevabı şöyledir: İslam dini Müslüman olsun veya olmasın bütün insanlar için yaşam hakkına büyük bir önem vermekte ve saygı duymaktadır. İslam devletinin görevlerinden biri de, Müslümanlarla beraber Müslüman olmayanların ve yabancıların da emniyetini sağlamaktır. Hiçbir ideoloji İslam kadar yaşama hakkına önem vermemiştir. Öyle ki İslam’da bir insanı öldürmek tüm insanlığı öldürmek ve bir insanı yaşatmak tüm insanlığı yaşatmak gibidir:

“Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.”[1]

Bu yüzden, Allah tarafından herkese bahşedilen yaşam çok kutsaldır, bir insanı öldürmek sadece Allah’a ve Allah’ın emretmiş olduğu durumlara mahsustur. Bir insanın hangi şartlarda öldürülmesi gerektiği fıkıhta belirtilmiştir. Örneğin eğer biri haksız yere bilerek birisini öldürse katilinde kısasla öldürülmesi gerekir veya dinden çıkan ve masum İmam’a karşı savaş açıp, karşı gelen kimse de aynı şekilde öldürülmeyi hak etmiştir. Bunların dışında kimsenin kimseyi öldürmeye hakkı bulunmamaktadır.

Fakat İslam’ın terör hakkındaki görüşünü açıkça öğrenebilmemiz için, öncelikle terör kavramının Batı’da ve İslam’da ne manaya geldiğini açıklayalım:

1. Batı Literatüründe Terör

Batı kültüründe terör kavramı şu manaya gelmektedir: Bir kişi veya grubun siyasi bir hedef yahut güce ulaşmak için, şiddet uygulayarak gerçekleştirdikleri, korkutma ve yıldırma hareketidir.

Batı’da, terör için tam anlaşılır ve açık bir tanım yapılmamıştır. Her devlet kendi çıkarlarıyla uyuşur şekilde tarif etmeye çalışmıştır. Örneğin, acaba hakları ellerinden alınan ve yaşamlarını belirlemelerine izin verilmeyen grupların, sivilleri hedef almadan yapmış oldukları mücadeleye de terör denilebilir mi?

Acaba her şeyleri ellerinden alınan Filistinlilerin, haklarına ulaşmak için yapmış oldukları direniş terör müdür? Yoksa teslim olarak her şeylerini İsraillilere mi bırakmaları gerekir? Acaba aslında İsrail’in yapmış olduğu devlet terörü değil midir?

2. İslam Literatüründe Terör

İslam edebiyatında terör kavramı için “fetk” kelimesi kullanılmıştır, yani ansızın, beklenmedik bir şekilde öldürmek.[2]İslam fıkhı ve hukuku açısından terörle ilgili şunları söyleyebiliriz:

a) Hangi dinden mezhepten ve nerede olursa olsun günahsız insanları öldürmek haramdır. Rehber Ayetullah Hamenei, 11 Eylül olaylarıyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, dünyanın neresinde, hangi dinden, mezhepten ve ideolojiden olursa olsun günahsız insanları öldürmenin yanlışlığına değinerek şöyle buyurmuştur: “Bu terörist hareketlerin nerede olduğu önemli değildir. Terör nerede olursa olsun kötüdür, ister Hiroşima’da olsun isterse de Nagazaki’de, Gana’da, Sabra ve Şatilla’da Bosna Hersek, Irak, New York, Washington ve diğer nerede olursa olsun, terör kötüdür.”

Resulullah da (s.a.a) “İslam ve iman terörü yasaklayıp, önünü almıştır.”diye buyurmaktadır.

b) Bazılarının, işlemiş oldukları suçlardan dolayı öldürülmesine izin verilmiştir. Müslümanlar aleyhine savaşan, İslam’ın Peygamber ve İmamlar gibi büyük şahsiyetlerine hakaret eden ve kutsal değerlerine saldıranlar, İslam devletini yıkıp bu hususta tağutlara yardımcı olanların öldürülmesine belirli şart ve sınırlar çerçevesinde izin verilmiştir.

Hz. Resulullah (s.a.a), Mekke’nin fethinde Mekke’ye giriş esnasında, askerlerine kan dökülmemesi ve kimsenin öldürülmemesi emrini vermişti. Fakat on kişinin de bulunduğu yerde hemen öldürülmesini istemişti.

O on kişi şu kimselerdi: Ekrem b. Ebi Cehil, Hebar b. Esved, Abdullah b. Sa’d, Mukayyes Sabbae Leysi, Huveyre b. Nevfel, Abdullah b. Hatel, Safvan b. Ümeyye, Vahşî b. Harb (Hz. Hamza’nın katili), Abdullah b. Zübeyri, Haris b. Telatile ve içlerinde Ebu Süfya’nın karısı Hind’in de bulunduğu dört kadın ki, bunlar Peygamber (s.a.a) hakkında kötü sözler söyleyen şarkıcılardı. Bunların hepsi büyük suçlar işleyip, İslam aleyhine çalışanlardı ve Peygamber de hepsinin öldürülmesi emretmişti.[3]Bu hususta değinilmesi gereken çok önemli meselelerden biri de şudur:

Bu hüküm gizli ve üstü örtülü bir hüküm değildir. Müslümanların önderi, İslam adaletinden kaçanlar için, hükmün uygulanması isteyebilir. Bu insanların yaşam hakkının zayi edilmesi demek değildir. Bu tür suçlara mürtekip olmayanlar için emniyet yine en üst seviyede sağlanacaktır, fakat büyük suçları işleyenlerin de cezalandırılması gerekmektedir.

İmam Humeyni, Salman Rüştü hakkında bu hükmün uygulanmasını açıkça isteyerek şöyle buyurmuştur:

“İslam’a, Kur’ân’a ve Peygamber’e (s.a.a) hakaret eden Şeytan Ayetlerikitabının yazarı ve içindekilerden haberdar olarak onu hazırlayıp, bastıranların idamla mahkûm olduklarını dünyadaki bütün gayretli Müslümanlara duyururum. Bir daha kimsenin böylesine İslami değerlere hakaret etmemesi için tüm Müslümanlardan, onu buldukları yerde öldürmelerini istiyorum. Bu yolda ölenler inşaAllah Allah katında şehittirler. Ona ulaşan, ama öldüremeyenlerden isteğim de, diğerlerine bildirerek bir an önce ölmesini sağlamalarıdır. Bu şekilde işlemiş olduğu büyük suçun cezasını çekmelidir.”[4]

Özetle İslam, masum insanların her ne şekilde olursa olsun öldürülmelerine karşıdır. Bu insanın hangi mezhepten, dinden ve ideolojiden olduğunun farkı yoktur. Haksız yere birini öldürmek cinayettir ve suçlu bir an önce cezasını çekmek zorundadır.

[1] Maide, 32.

[2] Mizanu’l-Hikme, c. 9, s. 4508.

[3] Daha fazla bilgi için bakınız, Sireyi Nebevi, İbn Hişam, c. 4, s. 51.Mecmeu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’ân, Tebersi, c. 9, Nasr suresinin tefsiri. Tarih-i Peygamber-i İslam, Subhani, s. 434.

[4] Sahife-i Nur, c. 21, s. 86.