.

.

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla

İnanç Psikolojisi ve Erbain Yürüyüşü: Manevi Bağların Psikolojik Etkileri

 

Daha önce hiç inanmayan birini gördünüz mü?

Bir yaratıcıya inanmadığını söyleyen biri bile aslında yokluğa inanıyordur. İnanma ihtiyacı insanın devredilemez temel varoluşsal ihtiyacıdır. Tarih boyunca insanlar bir yaratıcıya inanmış ve bu inançlar farklı dönem ve kültürlerde çeşitlilik göstermiştir. Şüphesiz ki dinler ve etrafında oluşan inançlar da insan yaşamının temel yapı taşlarını oluşturmuştur. Varoluşçu psikoloji temsilcilerinden Victor Frankl insanın içgüdüsel bir anlam arayışına sahip olduğunu, bu anlam arayışının bireyin kendisi tarafından bulunması gerektiğini ancak o zaman kişi içindeki anlam istemini doyurabileceğini savunur.

John Hopkins Üniversitesi tarafından 48 üniversitenin 7948 öğrencisiyle yürütülen çalışmada kendileri için neyin "çok önemli" olduğu sorulduğunda, öğrencilerin yüzde 16'sı "çok para kazanmak", buna karşılık yüzde 78'i "yaşamımda bir amaç ve anlam bulmak" şıkkını işaretlemiştir. Bu çalışmadan da görüldüğü üzere yaşamda bir anlam arayışı insandaki temel güdülendirici bir güçtür.

Eğer insan bu yaşama bir anlam atfedemez ise ruhsal zorlantı yaşar. Batı toplumlarında bu anlam arayışını keşif ve icat olarak ortaya çıkarken, İslam toplumlarında bu anlam arayışı Allah’a bağlılık, ibadet, ahlaki değerler ve maneviyat gelişimi olarak görülür. İnsan ruh yapısının en belirgin özelliklerinden biri de bir yaratıcının varlığına inanmaktır. Bir yaratıcının varlığına inanmak kişide evreni anlama çabası içerisinde ruhsal bir rahatlatma yaratır. İnanan kişi evrenle bütünleştiğini, bu dünyada yalnız olmadığını ve karşılaştığı zorluklar karşısında yardım isteyeceği biri olduğunu bilir.

Batı toplumlarının güncel sorunlarından biri de artan refah düzeyine karşılık insanlarda düşen mutluluk düzeyidir. İnançlar beyinde mutluluk hormonu salgılayarak psikolojik iyi oluş hali yaratırlar ve bu iyi oluş hali insanın psikolojik sağlamlılığını artırır. Yaşam birçok belirsizlik ve bilinmezliklerle doludur. Bu belirsizliklerle başa çıkma konusunda başarısız kişilerde bir kaygı duygusu doğar. Eğer bu kaygı kontrolü sağlanamazsa kişinin yaşam kalitesi oldukça düşer. Bu kaygının kontrolünde inançlar bir nevi kişinin elinden tutar ve yaşam merdivenlerini daha rahat çıkmasında ona yardımcı olur. Bu uzatılan bu eli sıkı tutabilmek için de kişinin Allah'a karşı tam bir teslimiyet duygusu geliştirmesi gereklidir. Allah'a teslimiyetini oluşturan kişi hem ruhen hem de aklen dengeli bir yaşam sürer. Bu dengeli yaşam hali insanın tekâmül yolculuğu veya Abraham Maslow'un tabiri ile kendini gerçekleştirme yolunda önemli bir adım almasına yardımcı olur.

İnancı pratiğe dökme ve Allah ile ilişkileri geliştirmek için dini ritüeller devreye girer. Dini ritüeller Allah'a adanmışlığın ve teslimiyetin göstergeleridir. Dini ritüeller aracılığıyla Allah'a teslimiyet ifade edilir. Her kültürde farklı şekillerde ortaya çıkan dini ritüeller insanın manevi ve duygusal ihtiyaçlarını karşılar.

Psikoloji dünyasındaki ünlü kişilik kuramcılarından Carl Jung her insanın bir kolektif bilinçdışına sahip olduğunu savunur. Kolektif bilinçdışı, atalardan gelen kalıtsal yolla aktarılmış ve kuşaklarca tekrar eden ortak deneyimlerin kaydı olarak tanımlanabilir. Kısaca özetlemek gerekirse kolektif bilinçdışı aslında bizlerin ruhsal mirasıdır. Kolektif bilinçdışı toplumsal ritüellerin, inançların ve anlamların kökeni olarak görülür. Dini ritüeller de bu kolektif bilinçdışının bir ifadesidir. Ritüeller aracılığıyla toplumsal bellek canlı tutulur. Zamanla daha da büyüyen dini ritüeller topluluklara geleneksel bir kimlik de yaratır. Yaşam içerisinde kendisine rol bulmakta zorlanan kişi dini ritüeller aracılığı ile kendisine bir yaşam amacı bulup bir kimlik oluşturabilir. Bir gruba ait olma duygusu ve bir amaç uğruna belirli eylemlerde bulunmak kişinin kendisini keşfetmesi yolunda işlerini kolaylaştırmakla beraber teslimiyet inancı geliştirmesine vesile olur. Teslimiyet inancı ve dini ritüeller birlikte gerçekleştirildiğinde kişinin yaşam kalitesini artırır.

Bu bağlamda Erbain yürüyüşü dünya sayılı olarak görebileceğiniz bir teslimiyet inancını içerir. Erbain yürüyüşü Jung’un kuramındaki kolektif bilinçdışının bir yansımasıdır. Erbain ziyaretinde katılımcılar bir araya gelerek Hz. Hüseyin ve onun yarenlerini anarak toplumsal belleklerini canlı tutmanın yanı sıra maneviyat bağlarını da güçlendirirler. Erbain yürüyüşü sefer ayının 20. günde yani Hz. Hüseyin'in şahadetinin 40. gününde dünyanın her ülkesinden, din ve mezhep fark etmeksizin ziyaretçilerinin bulunduğu Necef’ten Kerbela’ya kadar yaklaşık 80 km yürünülen bir dini ritüeldir.

2023 yılı resmi açıklanan katılımcısı 22 milyonu aşmıştır. Bu sene 22 milyonu aşkın ziyaretçiye ev sahipliği yapan, gönülden orada olmak isteyenlerin de bir o kadar olduğu Kerbela hakkında medyada hiçbir haberin olmaması da oldukça düşündürücüdür. Haber yapılmayarak, hakkında konuşulmayarak dünyanın görmezden gelmeye çalıştığı Erbain yürüyüşü gitgide daha da geniş kitlelere seslenmektedir. Yani bu yapılmaya çalışılan yok sayma stratejilerinde başarısızlıkları net bir şekilde görülmektedir.

22 milyonu aşkın insan bu sıcaklıkların altında nasıl 80km yürüyorlar? Bu kadar farklı coğrafyalardan, farklı mezheplerden, farklı yaş gruplarından insanları birleştiren şey nedir? İşte bu soruların cevabı teslimiyettir. Hz. Hüseyin’e saygı duymak onun mesajını devam ettirmek aslında Allah’la kurulan ünsiyetin sonucudur.

Erbain için bırakın yola çıkmayı, gitme fikrine niyet ettiğiniz ilk andan geri döndüğünüz ana kadar içinizi bir heyecan kaplar. Irak’a yolculuğunuzda başınıza ne kadar aksilik gelirse gelsin yolun sonunda Kerbela’ya varma hayalini kurup yaşadığınız tüm sıkıntıları unutursunuz. Yolda giderken davet edilme sebebinizi düşünürsünüz “Ben ne yaptım da bu sene Erbain bana nasip oldu?” Bu soruyu düşünüp cevabını bulmaya çalışmak yaşamdaki olumlu taraflarınızın hatırlamanızı ve bunun sonucunda özsaygınızın artmasına vesile olabilir. Erbain’in öyle bir etkisi vardır ki belki günlük hayatınız da 2 saat yürümek çok yorucu gelirken Erbainde yürürken sanki ayaklarınız Hz. Hüseyin'in haremine doğru çekilir sırtınızdan da bir el yürümenize yardımcı olur gibi hissedersiniz.

Yol boyunca bebekler, yaşlılar, tekerlekli sandalye ile yürüyüşe devam edenler, engeli bulunan insanlar, tanınmış kişiler, farklı sosyoekonomik düzeyden, farklı mesleklerden insanlarla “aynı” olarak yürürsünüz. Bu “aynı“ olarak yürümek evrenle bütünleşmiş, tamamlanmış hissettirir ve anlarsınız ki burada olan şeyin sadece bir yürüyüş değil çok daha derin anlamlar içerir.

Erbain öyle bir yerdir ki aklınızdan su geçse hemen önünüzde su çıkar veya herhangi bir yemeği canınız çekse bir bakarsınız ki ileride o yemek dağıtılıyor. Yürüyüş yolu boyunca sayısız yemek, su ikramları, hasta olanlar için sağlık hizmetleri hatta ayakkabısı, kıyafeti yırtılanlar için terzi hizmeti gibi çok ince düşünülmüş dünyanın hiçbir yerinde görülemeyecek bir ev sahipliği sunuluyor. Yolda yürürken sizi evlerine davet eden gelmeniz için ağlayan çocuklar görürseniz şaşırmayın.

Bu bahsettiğim hizmetler belirli bir yerde değil tüm yol boyunca mevcut. Evlerine misafir olduğunuz ev sahipleri sizleri öyle bir ağırlar ki onların bu ev sahipliği karşısında kendinizi mahcup hissedersiniz. Ev sahipleri sizleri hiç tanımıyor hatta dilinizi dahi bilmiyorken nasıl sizlere böyle kucak açtığını düşünürken aslında unuttuğumuz gerçek İslam kökenlerini hatırlarsınız. Aynı dili konuşmadığınız daha önce hiç görmediğiniz bu insanlarla sohbetten nasıl olur da bu kadar keyif alırım sorusu aklınıza geldiğinde anlaşılır ki bir kişiyle iletişimde aynı dili konuşmaktan daha öte ögeler vardır. Aynı değerlere sahip olmak. Evet belki ne dediğini tam olarak anlayamazsınız fakat bilirsiniz ki bu kişinin kalbi ile sizin kalbiniz aynı dili konuşuyor.

İnsan sadece varolduğu bu dünya ile sınırlı bir varlık değildir. Ne zaman ki gözleriniz artık varolduğunuz dünya ile sınırlı kalmaması gerektiğini öğrenirse işte o zaman yaşamın farklı boyutları ile tanışırsınız. Bu konuda Erbain bu farklı boyutlarla sizi tanıştırır. Daha önce de belirtiğim teslimiyet inancını Irak halkında o kadar net görülür ki onların bu inançları karşısında bir anda kendinizi sorgulamaya başlıyorsunuz. Ben olsam ne yapardım? sorusunun cevabı ile kendiniz hakkında bir keşfe çıkıyorsunuz. Erbain yürüyüşü kişisel olarak sizlere sayısız mesaj verir. Bu mesajların en büyüğü ve en önemlisi tabi ki Hz. Hüseyin’in mesajıdır.

Onun bu mesajını algılayabilenler kalpten bir şekilde “lebbeyk ya Hüseyin biz senin mesajını aldık biz buradayız mesajını canı gönülden kabul ettik “derler. Bu mesajları alabilmek için de tabi ki alıcı konumunda olmalısınız. Eğer yürüyüş yolu boyunca sizden farklı olan bu kültürün size göre eksikliklerine odaklanırsanız alıcı konumundan çıkarsınız. Erbain başta olmak üzere tüm yaşamınızdaki yaşadıklarınız ve gördüklerinizdeki manayı görmeye odaklanmalısınız. Yani bir elmaya bile baktığınızda elmanın içindeki çekirdeği değil çekirdeğin içindeki tohumları gördüğünüz takdirde yaşamınızın birçok alanı değişmeye ve gelişmeye başlar.

Kerbela’ya vardığınız ilk andan kalbiniz sanki sıkılıyor gibi olur. Su içmeden geçirdiğiniz 1 saat sonunda dudaklarınız kuruduğunda yıllardır bildiğiniz, duyduğunuz İmam'ın o susuzluğunu ancak şimdi anlarsınız. Ya Hüseyin ben 1 saat dayanamadım peki sen nasıl dayandın diye düşünürken gözlerinizden yaşlar süzülebilir. Psikolojik araştırmalar okumayı seviyorsanız bilirsiniz denize veya nehre bakmanın insan üzerindeki olumlu etkilerinin çeşitli araştırmalarla kanıtlanmışken Fırat nehrine bakınca neden insanın içini bu kadar hüzün kaplar? Koskoca Fırat nehrinin bir şişe suyu mu Peygamber’in Ehlibeyt’ine çok geldi diye düşünürken Kerbela olayıyla alakalı bazı kısımları yeni idrak ediyor olabilirsiniz. Hz. Hüseyin’in haremini görür görmez kalp atışlarınız hızlanmaya başlar. Selamınızı verirken tüm vücudunuzun titremeye başladığını hissedersiniz.

Mahşer yerini anımsatan Hz. Hüseyin’nin hareminde farklı ırktan, yaştan, mezhepten, dinden insanlarla bir olmanın ”aynı” olmanın hep birlikte “Hüseynî” olmanın tadı yaşamda deneyimlenebilecek sayılı tecrübelerdendir. Haremden dönüş yolunda ise sanki ayaklarınız geri çekilir gibi hissedebilirsiniz.

Dönüş için yola çıktığınız anda Kerbela özlemi başlar kalbinizde. Keşke bir şey olsa da geri dönsem diye kalbinizden geçer. Dönüş yolunda burada gördükleriniz, yaşadıklarınız hakkında düşünmek ve bilinçli farkındalık ile kendinizin daha iyi bir versiyonu olmanız için size kapılar açar. Hz. Hüseyin bir öğretmen, yolunuzu aydınlatan bir ışık gibi sizdeki eksiklikleri sizlere fark ettirir. Bu ziyarette bulunmanız basit bir ziyaret gibi değildir burada yaşadıklarınızdan kendiniz hakkında en doğru mesajı alıp bunu yaşamında uygulamaya döken kişiler en faydalılar olarak Kerbela’dan ayrılır.