.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
E. Erdem
Zamanı Aşan Bir Nurun Işığında İnsanlık, Ahlak ve Direnişin Yeniden Doğuşu
Günümüz insanı, hiç olmadığı kadar bilgiye sahip; hatta bilgiye ulaşmak da hiç bu kadar kolay olmamıştı. Fakat bütün bu bilgi bolluğuna rağmen, insanlık aynı oranda maneviyattan yoksun kalmıştır.
Teknolojinin parıltılı ışıkları altında yönünü kaybeden kalpler, hakikatin rehberliğine her zamankinden fazla muhtaçtır. İşte bu noktada Hz. Fâtıma Zehrâ’nın (s.a) sîreti, yalnızca geçmişin tozlu sayfalarında değil; bugünün karanlık zihinlerinde de bir meşale gibi parlamaktadır.
O, yalnızca bir dönemin değil, zamanları aşan bir hakikatin ta kendisidir.
O, bir evladın duasında, bir annenin sabrında, bir öğrencinin gayretinde, bir toplumun direnişinde yankılanan ilahî bir modeldir; bir semboldür.
Onun Kendisi Bir Mucizedir!
Hz. Fâtıma (s.a), olağanüstü mucizelerle değil, hayatın içindeki sade mucizesiyle insanlığa rehber olmuştur.
Onun en büyük mucizesi, insan yetiştirme sanatıdır.
Hz. Hasan (a.s), Hz. Hüseyin (a.s) ve Hz. Zeyneb (s.a) gibi evlatlar yalnızca onun rahminde değil; imanında, duasında ve terbiyesinde şekillenmişlerdir.
Bu yönüyle Hz. Fâtıma (s.a), sadece bir anne değil, insanlık tarihinin en büyük muallimesidir.
Onun evinde yetişen çocuklar, yalnızca bir ailenin değil, bütün bir ümmetin kaderini değiştirmiştir.
Bugün dünyanın herhangi bir yerinde bir insan zulme karşı dimdik durabiliyorsa, o direnişin köklerinde Fatıma’nın (s.a) duası ve iradesi vardır.
Kerbelâ’da Hz. Hüseyin’in (a.s) “Zulme asla boyun eğmem” diyen sesi, Medine’de Fatıma’nın (s.a) sükûnetinde biçimlenmişti.
Hz. Zeyneb’in (s.a) direnişi ise, annesinin evinde aldığı ilahî terbiyenin bir meyvesiydi.
Bir annenin ellerinde büyüyen evlatlar, eğer insanlığın onurunu yüceltebiliyorsa, işte bu, en büyük mucizedir, hatta mucizenin de özüdür.
Fâtıma (s.a): Kadınlığın, İnsanlığın ve İlâhî Hüccetin Zirvesi
İmam Hasan Askerî (a.s) şöyle buyurur:
“Bizler Allah’ın kullar üzerindeki hüccetleriyiz, fakat bizim ninemiz Fâtıma, bizim üzerimizdeki hüccettir.”
Bu söz, Fâtıma’nın (s.a) rehberliğinin evrenselliğini anlatır.
O, yalnızca kadınların değil; erkeklerin, âlimlerin, yöneticilerin, annelerin, eşlerin ve tüm insanlığın modelidir.
Fâtıma (s.a), insan olmanın anlamını yeniden tanımlamıştır.
O da bir beşerdi; açlığı, yorgunluğu ve hüznü tattı. Ama hiçbir zaman bu duyguların esiri olmadı. İlahî iradenin tecellisine teslim olarak, insanın kemale ulaşabileceğini yaşayarak gösterdi.
Bugün insanlığın içine düştüğü ruhsal boşluğun en derin nedeni, örnek yoksunluğudur.
Modern insanın elinde “bilgi” vardır; ama “örnek” yoktur.
Hz. Fâtıma, bu boşluğu dolduran, bilgiyi hikmete, gücü merhamete, özgürlüğü iffete dönüştüren bir modeldir.
* * *
Fâtıma’nın (s.a) Evi: Vahyin Yankılandığı Mektep
Fâtıma’nın evi sadece bir ev değil, vahyin yankılandığı bir mektepti.
O evdeki sevgi, saygı, düzen ve paylaşım; modern ailenin kaybettiği huzurun reçetesidir. O reçeteye uyan ancak huzura kavuşur.
O, evde olmayı bir geri kalmışlık değil; geleceği inşa etmenin bir yolu olarak görüyordu.
Çünkü onun ellerinde büyüyen çocuklar yalnızca bir nesli değil, hakikatin istikbalini temsil etmekteydi.
Bugün modern kadına düşen görev, yalnızca çalışmak, üretmek ve görünür olmak değil; insanı yeniden inşa etmektir.
Hz. Fâtıma (s.a), bunu gerçekleştiren bir eş ve bir annedir.
* * *
Kadının Tacı: Hicab ve İzzet
Hicab, Hz. Fâtıma’nın dilinde bir yasak değil; izzetin sembolüdür.
O, başörtüsünü yalnızca bir giysi olarak değil, kimliğinin, iradesinin ve vakarının nişanesi olarak taşımıştır.
Hz. Fâtıma (s.a), şehadetinden sonra bile bedeninin yabancı gözlere görünmemesi için önlem almıştır.
Bu incelik, kadının izzetinin ölümle dahi sona ermediğini öğretir.
Gerçek özgürlük, bedeni sergilemekte değil; ruhu korumaktadır.
Modern kadın kendi hakikatini tanıdığında, artık kendisini sunulan bir beden değil; korunan bir değer olarak görür.
İşte bu, Hz. Fâtıma’nın (s.a) çağlar ötesi mesajıdır.
* * *
Direnişin Kalbi: Fâtıma ve Onurlu Mücadele
Hz. Fâtıma (s.a), sadece bir anne, bir eş, bir evlat değil; İslam direnişinin ilk öncüsüdür.
Hayatı, beş yaşındaki bir çocuğun sabrıyla, genç bir annenin cesaretiyle ve bir mümin kadının metanetiyle doludur.
Kuşatma altındayken Ebu Leheb deresinde aç kaldı ama imanından ödün vermedi.
Uhud’da Peygamber’in (s.a.v) yaralarını kendi elleriyle sardı.
Babasıyla alay eden müşriklere karşı cesurca durdu.
Ve en önemlisi, Hz. Ali’nin (a.s) hakkı için sesini yükseltti.
O, zulüm karşısında susmadı; hakkın yanında dimdik durdu.
Eğer o olmasaydı, İslam’ın ilk yıllarında adaletin direği kırılabilirdi.
Bugün Filistinli annelerin, direniş meydanlarındaki kadınların ve adalet arayan tüm insanların sesinde, Fâtıma’nın (s.a) duası yankılanır.
Çünkü o, iffetle direnen bir yürekti.
* * *
Zaman Değişir, Örnek Değişmez
Zaman değişti; ama insanın kalbi aynı kaldı.
İnsan hâlâ sevilmek, değer görmek, anlam bulmak istiyor.
Bu nedenle Hz. Fâtıma’nın hayatı, bugün de dün kadar güncel, yarın kadar gereklidir.
Modern çağın kadını, Fâtıma’dan cesareti;
Modern çağın erkeği, Ali’den adaleti;
Modern çağın gençleri, Hasan ve Hüseyin’den direnişi öğrenmedikçe, insanlık kemalini bulamayacaktır.
* * *
Fâtıma (s.a): İnsanlığın Aynası
Hz. Fâtıma, yalnızca bir şahsiyet değil; bir mekteptir.
O, bize şunu öğretir:
“Kadın, toplumun süsü değil; onun özüdür.”
“Aile, yalnızca bir birliktelik değil; bir direniş alanıdır.”
“İffet, geri kalmak değil; yücelmenin ta kendisidir.”
Bugün Fâtıma’nın (s.a) adını anmak, yalnızca bir anma değil; bir davettir:
Değere, hakikate, direnişe ve Allah’a yönelme daveti.
Onun nuru, tarih boyunca hiç sönmedi; çünkü o, güneşin kendisidir.
Ve biz, her çağda o ışığın altında yeniden doğabiliriz.
“Zaman geçer, çağlar değişir; ama Fâtıma’nın nuru, kalplerdeki hakikati aydınlatmaya devam eder.”




