.
.

Bismillâhirrahmânirrahîm

Neden İmam Hüseyin (as) İçin Yas Tutmalıyız?

Şiî inançlarından biri de İmam Hüseyin'in (a.s.) şehadetiyle ilahî rahmete ve büyük kurtuluşa ulaştığıdır. Şimdi soru şu ki, bu manevî mertebeye rağmen, Hüseyin bin Ali'nin (a.s.) şehadeti için yas tutmaya ne gerek var?

Bu soruya cevaben, Aşura olayı ile Seyyid-i Şûheda (a.s.) ve ashabının şehadeti meselesini iki yönden incelemek ve bu büyük hadisenin bir tarafı güzellik, bir tarafı da gam dolu iki yüzü olduğunu belirtmek gerekir. Güzellik yüzü, yani Hz. İmam Hüseyin (a.s.) ve ashabının farklı boyutlarda yarattıkları ve yaptıklarıyla insan mükemmelliğinin en yüksek tecellilerini çizdikleri ve tüm insanlık tarihine en büyük dersi verdikleri büyüklüktür. Aşura olayının bu yönü çok gurur verici ve iftihara şayandır; gerçekten gurur duymalıyız ki böyle parlak bir mektepte var olduk, içinde büyüdük, onun için ölürüz ve tüm varlığımızı feda etmeye hazırız.

Gam dolu yüz;

Aşura’nın bir diğer yüzü de gam ve üzüntü dolu yüzüdür. Üzücü olan, ümmetin İmam’ın (a.s) haklarına saygı göstermemiş olması ve Allah'ın en sevgili kuluna ve en şerif insanlara karşı namertçe davranışlara izin vermiş olmasıdır. Evet, İmam (a.s) ve onun Ehlibeytine ve ashabına yapılan zulüm, her iyi insanın kalbini ve insaniyet ruhunu sızlatıyor. Hz. Ebulfazl Abbas (a.s.), o yanan çölde, can alıcı susuzluğuna rağmen yüzlerce düşman askeri arasında kendisini suya ulaştırdı ve o büyük nehirde suyu ağzına kadar yaklaştırdı; Hz. İmam Hüseyin’in (a.s.) ve çocuklarının susuzluğunu hatırlayınca suyu içmedi ve susamış dudaklarla, su içmeden su kırbasını doldurdu. Onun bu yiğitlik ve şerafetini duyup ta gözyaşı dökmemek mümkün mü? Bu cihetle İmam Hüseyin (a.s) ve ashabının şehadeti iki açıdan incelenebilir.

Birincisi, kişisel ve bireysel bir bakış açısıdır; kişisel ve bireysel bir yaklaşıma dayalı olarak, şehadet şehit için bir başarıdır, hatta en büyük başarıdır. İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: Ceddim Resulullah (s.a.a.) bana buyurdular ki : "Sen Allah katında öyle bir makama sahipsin ki onun karşılığı ancak şehadettir". Dolayısıyla o Hazretin (a.s.) şehadeti, onun için bir yücelik ve kemâlin en üst mertebesi sayılır. Buna göre, şehadet şeklinde bir ölüm, şehit için bir zafer sayılır. Nehcû’l-Belaga, 23. mektupta şöyle bir rivayet mevcuttur. İmam Ali (a.s.), başına kılıç darbesi aldıktan sonra şöyle buyurdu:

“Vallahi, başıma arzu ettiğim şeyden başka beklenmedik bir şey gelmedi. Benim misalim, çölde su arayan ve aniden bir su kuyusu veya pınar bulan bir kişinin misalidir. Benim misalim, amacına ulaşmış bir arayıcının misalidir”.

Evet, bu yaklaşıma göre evliyaullahın şehadetleri bir kutlama ve sevinci çağrıştırır; Kemalin en üst mertebesine erişmenin ve sevgiliye kavuşmanın yolu şehadetten geçer.

İkincisi, toplumsal boyut ve halkın görevleridir. Toplumsal boyut ve halka düşen görev açısından şunu söyleyebiliriz ki Şehitlerin Efendisi Hüseyin bin Ali (a.s.) ve mazlum dostları için yas tutmanın sosyal yönden birçok etkisi ve faydası vardır. Onlardan bazıları şunlardır;

Muhabbet ve sevgi;

Kuran ve hadisler Peygamber Efendimiz’in (s.a.a.) Ehlibeyt’inin dostluğunu ve sevgisini bütün Müslümanlara farz kılmıştır. Şura suresi 23. ayette Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“De ki sizden tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum; istediğim ancak Ehlibeyt’ime sevgidir”.

Şüphe yok ki dostluğun bazı şartları vardır ve gerçek dost ve âşık, dostluğun şartlarını gereği gibi yerine getiren kişidir. Dostluğun en önemli unsurlarından birisi, matem ve hüzün anında dostlarla hem acıyı hem de yüreği paylaşmak, onun acısına ortak olmaktır. Aynı zamanda onların mutluluğunu ve sevincini de paylaşmak ve dile getirmektir. Bu durumda, Peygamber ailesinin yaslı gününde matem tutup, sine vurup ağlamak, ilahi emri yerine getirmekten başka bir şey midir? Ayrıca Ehlibeyt İmamları (a.s.) tarafından Ehlibeyt’in sevinçli günlerinde sevinip, kutlama programları düzenlemek ve hüzünlü günlerinde üzülüp, yas meclisleri düzenlemek önemle tekit edilmiştir.

Biharu’l Envar 44. cilt, 2. sayfada geçen bir rivayette Hz. Ali (a.s.) şöyle buyurmaktadır:

"Şia ve takipçilerimiz, sevincimize ve kederimize ortak olup, mallarını ve canlarını bizim uğrumuzda sarf ederler, onlar bizdendir ve dönüşleri bizedir".

Biharu’l Envar 65. cilt, 2. sayfada geçen bir rivayette İmam Sadık (a.s.) şöyle buyurmaktadır:

“Şiilerimiz vücudumuzun bir parçasıdır ve bizden artakalan çamurdan yaratılmışlardır; bizi üzen veya mutlu eden her şey onları da üzer veya mutlu eder”.

Bu nedenle, Ehlibeyt’in (a.s.) yas günlerinde, hüzün ve kederimizi gözyaşıyla, iniltilerle, ağıtlarla, hüzünlü bir insanın yaptığı gibi az yiyip az içerek, gönül dili ile ifade etmemiz, akıl ve şeriat gereğidir. İmam Sadık'ın (a.s) Sefinetu’l Bihâr 3. cilt, 497. sayfada nakledilen buyruğunda olduğu gibi:

“Aşura günü Şehitlerin Efendisine (a.s.) yas tutanlar, ikindi namazının fazilet vaktinden bir saat geçinceye kadar yemek ve sudan uzak durmalı, sonra bir tas su ile yetinmeli, giyim açısından ise cinsiyeti, rengi örf ve âdete göre giyiniş tarzına uygun giysiler (siyah giyinmek gibi) giyinmekle üzüntüsünü ve matemden dolayı rahatsızlık duyduğunu belli etmelidir”.

 

 Emâl-i Sadûk, 112. sayfa, 5. hadiste geçen başka bir rivayette, Muharrem ayının birinci günü huzuruna gelen Rayyân bin Şebib'e İmam Rıza (a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Ey Şebib oğlu, eğer bir musibet için ağlayacaksan, Hüseyin bin Ali için ağla”.

Aynı kaynak, 113. sayfada İmam'ın (a.s.) şöyle buyurduğunu yazmıştır:

“Cennetin en yüksek mertebelerinde bizimle olmaktan hoşlanıyorsan, hüznümüzde üzül, sevincimizde sevin”.

İnsanlaştırma;

Şiî kültüründe yas tutmanın marifet ve tanımaya dayalı olması gereğine göre, o azizler ile dert ortağı olmak aslında onların erdemlerini, iyi vasıflarını ve ideallerini hatırlatır ve bu şekilde kişiyi onları örnek almaya, izlemeye yönlendirir. Yas merasimlerine marifet ile katılan, akıl ile tutkuyu, tanıma ile muhabbeti birleştiren insan, bunun ışığında kendisinde güçlü bir motivasyon oluşturur ve yas merasimlerinden ayrıldığında aktifleşir ve heyecanlı bir âşık gibi sevgilinin sıfatlarını gerçekleştirmeye, yaşamaya çalışır.

Toplumsallaştırma;

Yas meclisi, insanlaşmaya neden olunca kişinin içsel değişimi toplum sahasına da yayılır ve kişi Ehlibeyt’in (a.s.) ideallerini toplumda yaşatmaya ve yaymaya çalışır. Başka bir tabir ile Ehlibeyt (a.s.) için yas tutmak, gerçekte Onların ideallerini sürdürmek ve gerçekleştirmek ve korumak için zemin hazırlar. Bu nedenle yas tutmanın hikmetlerinden birinin de İslam'ın sunduğu modele göre bir toplum inşa etmek olduğu söylenebilir.

Şiî kültürünü gelecek nesillere aktarma;

Yeni neslin, Ehlibeyt (a.s.) kültürünü matem toplantılarında öğrendiğini kimse inkâr edemez. Nitekim matem ve taziye toplantıları, hidayet imamlarının (a.s.) teorik ve pratik öğretilerini gelecek nesillere aktarmada öne çıkan unsur ve etkenlerden birisidir. Yas merasimleri, formatı ve içeriği itibariyle yeni nesli eğitmek ve onları Ehlibeyt’in (a.s.) söz ve hareketleriyle tanıştırmak için en iyi yollardan birisidir.

Mektebi yaşatmak ve sürekliliğini sağlama;

Aşura hareketini diriltmek ve yaşatmak, zalimlere karşı isyan ve inkılâp ekolünü yaşatmak ve sürekli ilerletmek, yiğitlik ve fedakârlık ruhunu beslemek demektir. Şehitlerin Serdarının (a.s.) musibetlerine ağlamak, Hüseynî hareketi canlı tutmaktır. Nitekim İmam'ın (a.s.) ailesinin esir edilmesi Kerbela şehitlerinin kanlarının ayaklar altına alınmamasına neden oldu. İmam Seccad (a.s.) ve Hz. Zeyneb'in (s.a.), İmam Hüseyin’in (a.s.) mesajını Kûfe ve Şam halkına ulaştırması sonucunda, Aşura hareketi meyvelerini vermeye başladı.

Kerbela şehitlerinin musibeti için ağlamak, Aşura ve şehadet kültürüne bağlılığın yenilenmesi, mektebin fikri ve manevi yönden beslenmesidir. Gözyaşı dökmek, Seyyid-i Şûheda (a.s.) ile bir tür biat ve dostluk anlaşması imzalamak ve O Hazret'in (a.s.) katillerine karşı tiksinti ve nefret ifade etmektir. Bu nedenle, imamlar (a.s.) Kerbela şehitlerinin mazlumiyetine ağlamayı özellikle vurgulamışlardır. İmam Hüseyin'in (a.s) musibetine ağlamanın pek çok sevabı ve fazileti zikredilmiş ve Biharu’l Envâr 44. cilt 286. sayfada Kerbela ehline ağlayan gözlerin Allah'ın rahmet pınarı olduğu buyurulmuştur. Çünkü Hüseyin (a.s) için yas tutarken gözyaşı dökmek Ehlibeyt (a.s.) ile gönül bağı kurmanın bir göstergesidir. Gözyaşı, kalbi sular, ruhun ateşini söndürür ve neticede Ehlibeyt (a.s.) ile aramızda muhabbet oluşturur. Ağlamak, aynı zamanda mutahhâr İmamlar (a.s.) ile gönül bağı kurmanın ve manevi uyumun bir işaretidir. Kalbinde İmam Hüseyin'in (a.s.) sevgisi olan birisi hiç şüphesiz onun (a.s.) mazlumca şehadetine ağlar.

Rivayetlerde İmam Hüseyin'e (a.s) ağlamanın pek çok fazileti ve sevabı, zikredilmiştir; yeter ki İnsanın, günahı, fesat ve kalp kirliliği ilahi rahmete ulaşmayı engelleyecek seviyeye çıkmasın. Seyyid-i Şûheda’nın (a.s.) yolu, düşüncesi ve hattı ile mektebi, manevi ve ruhi bir bağı olan gözyaşı, mutlaka günahtan kaçınmanın zeminesini hazırlayacaktır.

"Her kim Hûseynci ola, âlemde giriftâr olmaz,

Böyle Mevla’sı olan, rütbe bulup rezil olmaz."