.
.

Bismillâhirrahmânirrahîm

İslam ümmetinin aziz rehberi Ayetullah Seyyid Hamaneî’nin (Allah onu korusun), “Muharrem’e değil, Gadir-i Hum’a hazırlanın; çünkü Gadir-i Hum’u unutmanın sonucu Kerbela oldu” buyruğu üzerinde biraz tefekkür edince, aşağıdaki makale kaleme döküldü.

*  *  *

Gadir-i Hum olayı, diğer olaylarla aynı kefeye koyulacak tarihi bir olay değildir. Gadir, sadece bir toprağın adı değil, Peygamberlik çizgisinin devamlılığının göstergesi ve sembolüdür. Gadir, bir toprak parçası değil, varlık âlemi genişliğinde bir pınardır, Varlık âleminin sonu gelinceye kadar kaynayacak ve susuzların susuzluğunu giderecek bir Kevser pınarıdır. Gadir, sonsuz bir velayet ve imamet okyanusudur. Gadir, Teşeyyü mektebinin bir diğer adıdır. Gadir, yalnızca Peygamberin arzusu değil, tüm Peygamberlerin umutları, gayeleri, arzuları ve Vechullah'tan bir cilvedir.

Aslı velayet olan Gadir-i Hum’un mesajının unutulmaması için herkes, kıyamete kadar bu mesajı birbirine ulaştırmakla vazifelidir ve bu vazife asla unutulmamalıdır. Çünkü bu unutkanlık tarih boyunca nice suçlar işlemiş, nice cinayetler yaşatmıştır. Gadir unutulunca, lanetli Sakife teşkil oldu; öyle ki hayâsızlık, Peygamberin biricik kızı Hazreti Zehra'ya (s.a.) saygısızlık ve ihanet noktasına kadar geldi. Mazlum-i Evvel-i Âlem, İmam Ali'yi (a.s.) evinde kalmaya mecbur eden Gadir-i Hum'un unutulmasıdır ki bu unutkanlık neticesinde Kerbela olayı yaşandı ve Peygamber (s.a.a.) ailesi, Peygamber’in halifesi ve ümmeti olduklarını iddia edenler tarafından esir edildi.

Gadir-i Hum'dan Aşura gününe kadar çok uzun bir zaman yoktu; Gadir günü binlerce kişinin biat etme ama Aşura günü ise binlerce kişinin yeminini bozma günüydü. Gadir, bir kutlama günü, Aşura günü ise bir hüzün günüdür. Gadir gününde, insanlar su kenarında peygamberin sözlerini dinlerken, Aşura günü ise su kenarında Peygamber Efendimiz’in (s.a.a.) canı, evladı ile savaştılar. Bütün bu farklılıkların sebebi ne idi? Hz. Peygamber (s.a.a.), Gadir gününde, "Öyleyse hazır bulunanlar, bulunmayanlara, babalar da kıyamet gününe kadar çocuklarına bu mesajı iletsinler" buyurmamış mıydı? Bu farklılıkların sebebini daha iyi anlamak için Peygamberimizin (s.a.a.) Gadir günündeki hutbesine ve İmam Hüseyin'in (a.s.) Aşura günündeki hutbesine dikkat etmek yeterlidir.

Hz. Peygamber (s.a.a.) Gadir-i Hum günü şöyle buyurdular:

"Bu, kardeşim, velim ve ilim sahibi Ali'dir ve o, ümmet içinde benim halifemdir."

 

Ayrıca buyurdular ki:

"Benimle birlikte Allah'a ilk ibadet eden ve namaz kılan Ali'dir."

İmam Hüseyin (a.s.) Aşura günü şöyle buyurmuştur: "Acaba ben, Peygamberinizin vâsisinin ve amcasının oğlunun çocuğu değil miyim? Ben bütün Müslümanlardan önce Allah'a inanan ve herkesten önce Peygamber'in misyonunu tasdik eden kişinin oğlu değil miyim?”

Hz. Peygamber (s.a.a.) buyuruyorlar ki: "Helâl ve Haram, benim sayabileceğim ve tanıtabileceğimden çok fazladır ve ben burada helali emrediyor ve haramdan nehyediyorum.” Yine buyuruyorlar ki: "Allah'ın, Resul’ünün ve imamların izin vermediği şeyler dışında helal, helal değildir ve onların haram kıldıkları dışında haram, haram değildir.”

İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyuruyor: "Midelerinizde birikmiş olan haram yiyecekler ve haram lokmalardan dolayı Allah kalplerinizi mühürlemiştir.”

Bu iki hutbeyi karşılaştırdığımızda önemli bir sonuç ortaya çıkmaktadır. İbareler biribirine çok benziyor ama aralarında farklılıklar var. Gadir hutbesi, Hz. Peygamber'in (s.a.a.) emri ve tavsiyesidir; Aşura hutbesi ise azarlama ve kınamadır. Hz. Peygamber'in verdiği ve unutulan talimat nedeniyle yapılan bir azarlamadır.

Evet, Gadir ve Aşura, bu iki gün arasındaki fasıla ne kadar uzundu? Bakınız, zaman ne kadarda çabuk geçiyor ve şimdi sıra bize gelmiş ve Şia, özel konuma sahip bir kişiliğe bürünmüştür. Şimdi ise bizim zuhur ortamını hazırlama vazifemiz vardır.

Bir zuhur ki oldukça yakın ve Aşura ile zuhur arasındaki mesafe de oldukça kısadır. Bu iki hutbeyi mukayese ettiğimizde ortaya çıkan en büyük ders, Aşura olayının, Gadir günü Hz. Peygamberimizin vermiş olduğu emirlere uyulmamasından dolayı yaşandığıdır. İşte zuhurun kilidi burada çözülüyor.

O zamanlar kendilerini Kufe'den Kerbela'ya ulaştıran Habib bin Mazâhir ve Muslim bin Evsace gibi sadece birkaç kişi vardı. Günümüzde ise azametli Erbain yürüyüşüne biraz dikkatlice bakıldığında görülüyor ki, milyonlarca insan, kendi zamanlarının imamına biz buradayız ve emrinize hazırız demek için Kufe'den Kerbela'ya doğru yürüyorlar. Ama burada önemli olan nokta şu ki, bu kez göreve hazır olduğumuzu kanıtlamamız gerekiyor ve hiç şüphesiz bu, Peygamber ve imamların talimatlarını yerine getirmekle başarılabilir. Evet, ancak helalde, haramda, vacip ve müstehapta Allah Resul’ünü, Ehl-i Beyti ve İmamları (s.a.) takip edip, onlara uyanlar, bu işte başarılı olurlar.

Günümüzde ise azametli nübüvvet ve imamet şeceresinin yönünü bize gösteren ok, Velayet-i Fakih makamı ve onu izzet ile temsil eden İmam Hamaneî’nin dilinden dökülen hakikat nağmeleridir. Bu sebeptendir ki müminler şu sloganı dillerinden düşürmezler.

“Hamaneî rehberdir; varis-i peygamberdir”