.
.

Bismillâhirrahmânirrahîm

Mübahale Günü, Peygamber Ehlibeytinin Üstünlük ve Azametinin Göstergesidir

 

Zilhicce’nin 24. günü, İslam tarihi iki önemli olaya şahit olmuştur. İlk tarihi olay, Emirü'l Mü'minin Hz. Ali'nin (a.s.) rükûda iken yüzüğünü fakir bir adama verdiği gündür ve Emirü'l Mü'minin Hz. Ali’nin (a.s.) bu samimi ve özverili davranışı o kadar değerlidir ki Maide suresinin 55. ayeti onun hakkında nazil olmuştur.

Bu ayette Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

“Sizin veliniz, sahibiniz, ancak Allah'tır ve Peygamberidir ve inananlar, namaz kılanlar ve rükû ederken zekât verenlerdir”

 

İslam tarihi boyunca içinde Hz. Ali'ye (as) özel övgüler yer alan bu şerefli ayetten dolayı pek çok kimse bu ayetin kendileriyle alakalı olduğu zannedilsin diye namazda, rükû halinde muhtaca sadaka verme girişiminde bulunmuştur. Ama Hz. Ali'nin (a.s.) niyetinin saflığı ve Allah rızası için olması, Allah'a yakınlık niyeti bu ayetin nazil olmasına sebep olmuştur ve hiç kimse bu ayetin kendisi hakkında nazil olduğunu iddia edemez.

Müminlerin, bu önemli olaya dikkatle teveccüh etmeleri ve bu şerefli ayetin Hz. Ali hakkında nazil olduğunu unutmamaları, 24 Zilhicce gününü mübarek bir gün olarak bilmeleri gerekmektedir. Bu ayeti göz önünde bulundurarak ihlasla ve özveriyle fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmelidirler.

İkinci olay ise “Mübahale” hadisesidir. Mübahale'nin gidişatı şöyle gerçekleşmişti; Necran Hristiyanları ile Allah Resulü (s.a.a.) arasında Hz. İsa hakkında pek çok konuşma yapılmasından sonra, Hristiyan alimleri gerçeği kabul etmediler ve mesele sonunda mubahaleye taşındı.

Yüce Allah, Maide suresi 61. ayette şöyle buyurmuştur:

“Sana iyice bildirildikten sonra da gene bu hususta seninle tartışan olursa de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım, biz bizzat gelelim, siz de gelin. Ondan sonra da dua edelim ve Allah'ın lanetini yalancılara havale edelim.”

Mübahale, iki kişinin veya tarafın karşılıklı lanetleşmesi, haksız olanın Allah tarafından cezalandırılması ve azaba uğratılmasıdır.

Mübahale etmek için anlaşmaya varıldı ve Zilhicce ayının 24'ünde Necran Hristiyanları, Allah Resulü (s.a.a.) ile mübahale etmek, lanetleşmek istediklerinde Al-i İmran suresinin 61. ayeti nazil oldu. Necran Hristiyanları, Hz. Peygamber’in (s.a.a.) mübahale alanına birlikte girdiği heyeti görünce geri adım attılar.

Hz. Peygamber (s.a.a.) ve Ehlibeytinin (a.s.) mübahale alanına gelişini anlatan, Ehlisünnet kardeşlerin naklettiği rivayetlerde çok ilgi çekicidir. Fahr-ı Razî, Beyzevî, Zemahşerî ve başkaları gibi Ehlisünnet alimleri ayetteki “oğullarımızdan” maksadın Hz. Hasan ve Hüseyin (a.s.), “kadınlarımızdan” maksadın Hz. Fatimet-uz Zehra (s.a) ve “kendimizden” maksadın ise Hz. Ali (a.s) olduğunu belirtmişlerdir.

Tarihte, Hz. Peygamber'in (s.a.a.) mübahale alanına en önde kendisinin, kendilerinden sonra Hazreti Fâtıma'nın (s.a.), Onun arkasından da Emir-el Müminin Ali (a.s.) ve Hz. Hasan ve Hüseyin’in (a.s.) geldikleri yazılmıştır. Buradan anlaşılmaktadır ki, Fatimet-uz Zehra (s.a.) büyük peygamberlik makamı ile azametli velayet makamı arasındaki bağlantı halkasıdır ve bu hadise, İslam'ın ve İslam Peygamberinin (s.a.a.) hakkaniyetine ek olarak, tertemiz kılınmış Ehlibeyt (a.s.) için de büyük bir fazilettir. Özellikle de Hz. Ali’nin (a.s.) peygamberin nefsi olarak tanıtılması oldukça önemlidir.

Zilhiccenin 24’ünde meydana gelen bu iki olay, üstün bir fazilet olmanın ötesinde, hak ile hakikati teşhis etme noktasında inançlarımızın temelini oluşturmalı, her bir Müslüman bu ayetler üzerinde dikkatlice düşünerek Hz. Peygamber (s.a.a.) ve Ehlibeytine (a.s.) itaat noktasında vazifesini teşhis etmeli, Onlar (a.s.) dışında sahte faziletlerle donatılmaya çalışılan şahıslara itibar etmemelidirler.