Bismillahirrahmanirrahim

Yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.a.) ölümü, Müslümanların gönlünde, kapanması mümkün olmayan derin bir yara açtı. Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a.) şefkat ve sevgisi Müslümanların ve gayri Müslimlerin gönlünde öylesine kök salmıştı ki; O büyük şahsiyetin gitmesinden sonra onların gönüllerine büyük bir gâm çöktü. Hz. Peygamber’in (s.a.a.) bize bıraktığı tek mirası ve emaneti yüce Kur'an ve Ehlibeyt (a.s.) değildi. O, (s.a.a.) bizim için insaniyet, şefkat ve muhabbeti de miras olarak bıraktı.

Dinimizin peygamberinin güzel vasıflarını, O (s.a.a.) büyük şahsiyetin bizi hayran bırakan hikâyelerini hep duymuşuzdur. O’nun (s.a.a.) hutbelerini, sözlerini okuyor veya duyuyoruz; günlük yaşam kargaşasında bunları unutabiliyoruz. Aynı zamanda Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a.) tutum ve davranışlarını da her zaman okuyup veya duyuyoruz; tutum ve davranışlar örnek teşkil ettiğinden dolayı daha tesirli olması münasebeti ile O'nun (s.a.a.) sevgisini kalplerimize ve ruhlarımıza daha etkin olarak nakşetmektedir. 

Hz. Peygamber'in (s.a.a.) yaşamı ve vefatı, bizden önce gelenler ve bizden sonra gelecekler için hayat dersleriyle doludur. Hz. Peygamber'in (s.a.a.) vefat edip aramızdan ayrılması onun gölgesini dünya ve dünya ehlinden eksiltmedi. O’nun (s.a.a.) yüce ruhu, vefatından sonra da büyük işler yapmıştır ve Müslümanların itikadına göre her zaman onların yoldaşı ve yardımcısı olacaktır. Müslümanlar, Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a.) lütuf ve şefkatinden her zaman faydalanmaktadırlar ve bu nedenle İslam dini kıyamete kadar devam edecek ve ayakta kalacaktır.

Elbette bize Ondan (s.a.a.) kalan sadece manevi yardım değildi; O, (s.a.a.) bize “Kur'an ve Ehlibeyt’i” hatıra ve emanet olarak bırakmış ve meşhur bir hadis-i şerifte bunların ayrılmaz olduğunu ifade etmiştir. Artık Hz. Peygamber'in (s.a.a.) vefatından sonraki dönemde, O’nun (s.a.a.) hayatını incelemekle, Ehlibeyt (a.s.) ve Kur'an'ın rehberliği ile doğru yolu bulabilir ve doğru yolu eğri yoldan ayırabiliriz.

O Hazret, (s.a.a.) bizlere bir insanın ne kadar asil olabileceğini ve insanlığın yüksek seviyelerine ulaşabileceğini öğretmiştir. O, (s.a.a.) öyle birisiydi ki zengini fakiri, beyazı siyahiyi, efendiyi köleyi, herkesi İslam sancağı altında bir arada toplamıştı ve bu mucizeyi “sevgi ve şefkat” sihirli değneğinden başka nasıl bir güç yapılabilirdi? Ali İmran Suresi 159. ayet boşuna nazil olmamıştır: “Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın, yoksa kaba ve katı yürekli olsaydın mutlaka yanından ayrılıp giderlerdi “.

İnsan oturup saatlerce Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a.) şefkatini satır satır yazarsa, bu hikâyelerle dolu böyle bir defteri yazıp bitiremez.

Hz. Peygamberimizin (s.a.a.) yaşamı, vefatı ve anılması, hepimizin insan olduğunu, hepimizin kardeş olduğumuzu, hepimizin doğasında nezaket, şefkat ve sevgi bulunduğunu hatırlamak için çok önemli bir vesiledir.

Hz. Muhammed'in (s.a.a.) sevgisi, belli bir yaşla sınırlı değildi; O’na (s.a.a.) âşık olan çocuklar bu ifadenin kanıtıdır. Kâfirlerin, Hz. Peygamberin (s.a.a.) sonsuz muhabbeti karşısında iman ettiklerini az mı duyduk? Sadece sevgi gördükleri için İslam dinini kabul edenlerin sayısı azımsanabilir mi? Hz. Peygamberimizin (s.a.a.) tek mucizesi Kur'an değildi. Hz. Peygamberimizin (s.a.a.) vefatı dünya insanlarını birçok mucizeden mahrum bıraktı. Fakat Hz. Muhammed (s.a.a.) için en büyük ilahi mucize olan “Ehlibeyt (a.s.)”, ilahi ve nebevi yaşamları ve ölümleri ile Hz. Peygamberimizin (s.a.a.) vefatından sonra bile bu büyük şahsiyetin yaptığı iyiliklerin farkında olmamızı ve bu yaşam tarzının ne kadar güzel olduğunu bize bir lütuf olarak sunmuştur.

O’nun (s.a.a.) muhterem ve muhteşem Ehlibeyti, (a.s.) kendisinden sonra onun yeryüzünde temsilcileri olan pak ve masum İmamlar (a.s.) ve onları liyakat ile temsil eden yüce şahsiyetli, muvahhit âlimler, bu ulvi yolu nesilden nesle aktararak bizlere ulaştırmışlardır.

Günümüzde, İslam dini adına oluşmuş din dışı tekfirci grup mensuplarının tamamı, Hz. Peygamberimizi, (s.a.a.) hidayet önderleri olan Ehlibeytini (a.s.) ve Onların (a.s.) ahlaki öğretilerini çok iyi anlamadıkları için dini yaşamak adına, dini değerlere zarar vermektedirler. Bu durum, yaşadığımız her dönemde Hz. Peygamber Efendimizi (s.a.a.) ve O’nun öğretilerini, özellikle ahlaki öğretilerini çok iyi anlamamız, yaşamamız ve yaşatmamız gerektiğinin aşikâr göstergesidir.