.
.
Bismillahirrahmanirrahim
Hüseyinim! Neden Cevap Vermiyorsun?
Artık parmakları Allah Resulü’nün evladının toprağına değmişti, ruhu parmakların ucundan çıkmış gibiydi, kabrin üzerine cansız şekilde düşerek bayılıp kendinden geçmişti. Atiye ağasını uyandırabilmesi için su tulumuyla Fırat’a koştu, suyu getirdi ve yüzüne döktü, Cabir kendine geldi, hazin bir ses ile seslendi, “Ya Huseyn, ya Huseyn, ya Huseyn!” Yaşlı adamın ağlaması sesi Kerbela’yı inletiyordu, seslendi “Ya Huseyn! Dost dostun cevabını vermez mi?” Ne kadar seslendi ise de bir türlü beklediği cevap gelmedi, cevabı alamayınca, kendi, kendine cevap verdi.
“Haklısın ey habibim, benim cevabımı nasıl vereceksin, oysa boyun damarlarını kesilmiş başını bedenden ayırmışlar, başı bedende olmayan çağrıya cevap verebilir mi? Bütün bedeni atların ayaklarının altında ezilen nasıl cevap verebilir ki? Ey Mevlam!”
Cabir üç kez kendinden geçerek baygınlık geçirmiş, Atiye su dökerek Cabiri kendine getirmişti. En son kendine geldiğinde şöyle dedi: “Şehadet veriyorum, sen Hatemü’l Enbiya’nın oğlusun, sen Mevlam Emiri’l Müminin, Kisa Ashabı Ali’nin ve Âlemlerin hayırlısı ve hanım efendisi Zehra-i Betül’ün oğlusun, nasıl böyle olmayasın! Fahr-i Kâinat seni eliyle yedirmiş ve sirap etmişti, sen pak ve mutahhar kucakta terbiye edildin, iman eliyle süt içirildin, İslam ile doyuruldun, vahiy ile eğitildin, tertemiz bir yaşamın ve mukaddes bir ölümün oldu. Müminler senin yokluğunla kalpleri parça parça olmuştur. Allah’ın selamı ve esenliği üzerine olsun! Şehadet veriyorum, sen Allah’ın rızası için dünyadan vazgeçip şehadet makamına ulaşan kardeşin Hz. Yahya (as) gibi her şeyden vazgeçerek şehadete ulaştın.”
Ey Atiye! Onların Ulaştığı Sevaba Biz de Ortağız
Cabir Mevlası Hüseyin’le (as) dertleştikten sonra, Seyyidü’ş-Şühada’nın mezar-ı şerifin etrafına bakındı, Mevla yolunda şehit düşen yarenlerin kabirlerine bakarak, “Ey Hüseyin yolunda canlarını feda eden ve şehadet şerbeti içen vefalı yarenler, ruhlarınıza ve temiz bedenlerinize selam olsun! Şehadet veriyorum, sizler namazlarınızı kıldınız, zekâtlarınızı verdiniz, iyiliği emredip kötülüye karşı durdunuz, cihad ettiniz ve öyle ibadet ettiniz ki, Allah, sizleri yakin makamına ulaştırdı. Hz. Muhammed’i hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin olsun ki, sizin yaptığınız her amele bizde ortak olduk”.
Cabir Görevliydi
Cabir çaresiz kalmıştı, bitkin düşmüştü, Habibi ve mevlası Hüseyin’nin (as) yokluğu benliğini tüketmişti, yardım etmeliydi ama edememişti, onun yolunda şehitlik olmalıydı ama olamamıştı, hüznü ve bitkinlik arttıkça kendini yiyip bitiriyordu.
Ağlamanın, hasretin ve bitkinliğin içinde Hz. Resulullah’ın (saa) kendisine buyurduğu müjdeli sözü hatırladı. Buyurmuştu; “Ey Cabir! Yaşayacaksın ve oğlum Muhammedi” beşinci imam, İmam Muhammed Bakır’ı (as) gördüğünde benim selamımı söyle!” Bu müjdeyi hatırlayınca kalbi biraz sakinleşti, çünkü kendisine verilen bir görev vardı, o görevi yerine getirmeliydi, o görev, Allah Resulü’nün (saa) mesajını İmametin beşinci güneşi, İmam Muhammed Bakır’a (as) ulaştırmaktı. Evet! Resulullah’ın (as) yakılan hadislerinden, Ali’den ve Fatıma’dan, İmam Hasan ve Hüseyin’den Aşura’dan sonra Zeyneb’in ve imam Seccad garipliğinden, onların hüzünlü, yorgun ve çektikleri acının ıstırabından, hepsinden ne kadar acı hatıralar varsa, hepsini Medine’de cadde cadde, sokak sokak gezmeli gaflet uykusunda olan halka tek tek anlatmalı, insanları gaflet ve cehalet uykusundan uyandırmalıydı. Hüseyin’in uğrunda can verdiği Allah’ın dinini ve hakkı Medine halkına, Kufe halkına, bütün İslam beldelerine ve gelecek nesillere yansıtacak ve ulaşacak şekilde açıklamalı ve iletmeliydi.
Bugün Milyon Cabirler Erbain Ziyareti İçin Yollarda
Cabir İbn Abdullah Mevlası Hüseyin’in (as) şehadetinin kırkıncı günü Kerbela’ya yetişti ve ziyaret etti. Erbain Arapça da kırk demektir, o günün ve ziyaretin ismi Erbain olarak kayıtlara geçti. O günden bu güne Cabirler gittikçe çoğaldı, günümüz yürüyüş ve ziyaretçi sayısı artık milyonlarla telaffuz ediliyor. Erbain yürüyüş ve ziyaretine giden her bir ferd İmamıyla ahitleşiyor, ziyaret dönüşünde ahdini yerine getirmek için kendini sorumlu ve vazife ehli görüyordu.
Hicri 61 yıldan bu güne tam 1386 yıl oldu, İslam beldeleri ve dünyanın her tarafından milyonlarca Cabir’ler Erbain yürüyüşüyle kendilerini Kerbala’ya ulaştırıyorlar, her çağın Cabirleri İmamet ve velayetine iman ettikleri ve inandıkları şehit imamlarıyla ahitleşmek ve biatlarını yenilemek için aşk ve şevk ile Kerbala’ya gidiyorlar. İmamıyla biatlaşarak yani şunu diyorlar:
“Hüseyin can! Canın ve kanınla koruyup canlı tuttuğun, Allah’ın dinine, Hz. Resulullah’ın (saa) sünnetine, İmam Ali’nin velayetine sahip çıkmayı, Zamanın İmamı, İmam Mehdi’ye (af) itaat etmeği, zulmü kabul etmemeği, mazlumu savunmayı, zalime karşı durmayı, tağut sistemleri ret etmeyi ve onlara karşı kıyam etmeyi, Allah’ın dostuyla dost, düşmanıyla düşman olmayı, Kur’an’ın emirine bağlı kalmayı sen öğrettin bize ve biz kabul ettik, Mevlacan ahitimizi yenilemek ve seni razı etmek için sana geldik”.
Bugün Hicri 1447 yılında milyon Cabirler yalnız İslam beldelerinden değil, belki dünyanın çeşitli yerlerinden Aşk mabedi Hz. Eba Ebdullahil Hüseyin’in (as) Erbain ziyareti için akın akın Kerbala’ya gelmekteler. Velayetin cennet kokusunu koklamak için Peygamberin müjdelediği, zamanın sahibi, İmam Mehdi’nin (af) zuhurunun gerçekleşmesi için İmam Hüseyin (as) ziyaretiyle biatlarını yenileme adına “lebbeyk” demeye geldiler.
Aslında Cabir bin Abdullah Erbain ziyaretçilerine anlamlı bir ders veriyor, aynı zaman da bu ders her bir İmam Hüseyin ziyaretçisinin sorumluluğunu hatırlatıyor. Yani “ey Hüseyin aşığı madem ziyarete geldin, madem Aşk yolculuğu olarak yola çıktın, vazifeni liyakatıyla yerine getirmelisin, yani zamanın Yezitlerinin ve onların tağuti anlayışlarına karşı, İmam Zeynel Abidin ve Zeynebi (sa) tefekkürle mücadele etme sorumluluğunun olduğunu unutmaman gerekiyor”.
Seccadi ve Zeynebi anlayış ve tefekkürü yaşatmadığın sürece hakkın canlı yaşamasını sağlayamayacığın gibi Mehdeviyet mektebini asla tanıyamazsın, Mehdeviyet tanınmadığı sürece İmam Mehdi’nin (af) zuhurunu gerçekleşmesine asla ve asla katkıda bulunamazsın. Kalp gözünü açman gerekiyor ki, bugün dünya da neler olup bittiğini anlayabilesin, zamanın Firavun, Nemrut, Muaviye ve Yezitleri mazlum ve mustazaflara nasıl bir zulmü etmekte ve cinayetler işlemekteler.
Dünya da yaşanan bunca zulümlerin karşısında şunu düşünmek gerekmez mi; bu zulüm, fesad, ahlaksız ve adaletsiz sistemi yok etmek için, Mehdeviyet mektebinin nurlu velayet bayrağı altında, İlahi evrensel adalet devletini kurmak için İmam Mehdi’nin (af) zuhuru elzem ve farz değil midir? O zaman Erbain ziyaretine giden Aşk yolcuları vazifen nedir? Ona yakışır çalışman ve amel etmen gerekmez mi? Şu bilinmeli ve anlaşılmalı ki, Erbain ziyaretine gitmek sadece basit bir ziyaretten ibaret değildir. Her bir ferdin sorumluluk ve vazifesi var. Gayret etmeli ve çalışılmalı bu İlahi vazifeyi en uygun şekilde ve layıkıyla yerine getirmeli.
Allah! Hepimize bu sorumluluk ve vazifeyi anlamayı, kavramayı, idrak etmeyi ve layıkıyla amel etme tevfiki nasip etsin inşallah. Ellahumme accil li Veliyyik-el Ferec.
*Son*