.
.
Sosyal adalet, kulağa hoş gelen ve güzel kavramlardan biridir. İnsanlar, hangi düşünceye ve inanca sahip olurlarsa olsunlar, bu kavramı sürekli kullanarak onu vitrin sloganları arasına eklemeye çalışırlar. Gerçek şu ki, bu kelimeyi duymaktan pek az insan rahatsızlık duyar; ama bu durum, onların bu kavramın vitrin arkasındaki gerçekliği, özellikle de iddia sahiplerinin sahadaki somut uygulamaları hakkında düşünmelerine engel değildir.
Sosyal adalet adına gerçekleşmiş ne devrimler vardır ki, sonunda bambaşka bir şeye dönüşmüştür; ne makam ve mevkiler, sosyal adaletin taşını gürültüyle döverek elde edilmiştir ki, sonrasında tamamen unutulmuştur...
Belki de hiçbir zaman, dünya ve insanlık, bugünkü kadar kontrollü bir sosyal adalet boşluğu yaşamamıştır.
Modern ve karmaşık görünen sermaye birikim sistemleri, dünya genelinde sayıları onlarca kişiyi geçmeyen bazılarına, süslü ve cilalanmış bir vitrin sunarak (ve tabii ki dünyanın dört bir yanındaki yönetimlerin çeşitli beceriksizliklerinden yararlanarak) dünyanın servet ve likiditesinin %80'ine sahip olma imkânı vermiştir. Bu servet ve güçle, bireylerin en kişisel meselelerinden devletlerin en stratejik kararlarına kadar her alanda karar mekanizmalarını insanlığa dayatıyorlar. Geri kalan insanlar ise, az ya da çok, geçim derdinde yaşamını sürdürmek zorunda kalıyor; en büyük arzuları ise sadece günlük geçimlerini sağlamak oluyor.
Ne merhamet kalmış ne de insaf. Modern ama aldatıcı bir vahşet ortaya çıkmıştır. Ülkelerin yeraltı ve yerüstü kaynakları talan edilmekte, doyumsuz dişliler her şeyi ele geçirmek üzere acımasızca ilerlemektedir!
Bir yandan materyalist düşünceye dayalı sloganlar ve yaklaşımlar; diğer yandan da "servet = güç, hükmetme, otorite, her şey" anlayışı, bazı uluslararası siyasetçilere zenginlik ve güce ulaşmak için her türlü hileye ve yönteme başvurma izni vermiştir!
Üzücü olan şu ki, bu düşünce tarzının kaynağı, kendisini başkalarına sunduğu vitrinde şık ve albenili kelimelerle sunan Batı'dır. Sosyal adalet, insan hakları, özgürlük, refah, kadın hakları ve daha nice hoş ve süslü kavram...
Bu küresel sorundan çıkış yolu; tanımlanmış, doğru bir eğitim ve halkların doğru şekilde yetiştirilmesidir. Milletler gözlerini açmalı ve yeraltı-yerüstü zenginliklerini ucuza kaptırmamalıdır.
Halklar, kendi doğuştan gelen zengin yeteneklerine inanmalı, anlaşmazlıkları ve kötü niyetleri bir kenara bırakıp birlik ve dayanışma içinde olmalı; kendi imkânlarıyla daha iyi yarınlara umutla bakmalıdırlar. Ve şunu inanarak bilmelidirler ki, adalet, başkalarının onlar için getireceği bir armağan değildir.