İmam Humeyni ve İslami Vahdet İmam Humeyni ve İslami Vahdet

.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Birinci Sorunun Cevabı:

Her ne kadar Yahudi dini ilahi bir kökene sahip olup tevhidî ve İbrahimî din sayılsa da, maalesef Hz. Musa (a.s) sonrası ona eklenen hurafeler nedeniyle birçok hususta dinî olmayan bir tarz ve renk almıştır. Şimdiki Tevrat’ın beş kitabında (dört sefer ve Talmut şerhi), daha çok Hz. Musa’nın vefatından sonra gerçekleşen hadise ve olaylar, padişahların tarihi, savaşlar ve önderler yer almaktadır. Bu Tevrat’ta da asıl Tevrat’ın tahrif olduğuna yönelik işaret ve göndermeler bulunmaktadır.[1] Şimdiki Tevratların hangi zamanda ve hangi belgeler üzerinden kopyalandığı belli değildir. Bizzat tarihin tanıklığıyla Tevrat bir dönem kaybolmuştur.[2] İkinci günlerin haberlerinde şöyle yer almaktadır: Kâhin Helka, Musa vasıtasıyla nazil olan Tanrı’nın Tevrat’ını buldu ve onu kâtip Şafan’a verdi ve kendisi onu padişaha getirdi… Ve kâhin Uzra onun için İran padişahının emriyle bir başka nüsha yazdı…[3]

Kaygılı hadisleler şöyle demektedir: Tevrat (şeriat usulleri), Buhtunnasr’ın emriyle heykelin tahrip edilmesi neticesinde ahit tabutuyla birlikte yağmalanmıştır. O halde Uzra’nın onu hangi nüsha üzerinden yazdığı belli değildir. Kendisine ilham mı olmuştur yoksa diğer kâhinlerin dilinden mi yazmıştır?[4] Belirtilen hususlardan anlaşıldığı üzere, Hz. Musa (a.s) zamanında Tevrat’tan bir şey yazılmamıştır ve eğer yazılmışsa bile meydana gelen onca hadise neticesinde ondan geriye bir şey kalmamıştır. Elbette Hz. Resulullah (s.a.a) zamanında Yahudi ve Hıristiyanların elinde bulunan tüm Tevrat ve İncil’in tahrif olmadığı, bunların bazı konularının (içinde Peygamber’in alametlerinin bulunduğu âyetler gibi) Hz. Musa (a.s) ve Hz. İsa’ya nazil olan gerçek Tevrat ve İncil’de yer aldığı hususuna Kur’an âyetleri de delalet etmektedir.[5] Ama onların tümü Allah tarafından nazil olan âyetler değildi, bilakis tahrif ve çarpıtmaya maruz kalmıştı. Aynı şekilde Allah Resulü (s.a.a) zamanında bulunan Tevrat ve İncil’in, mevcut Tevrat ve dört İncil (Markos, Yuhanna, Matta ve Luka) olduğu da kesindir. O halde Kur’an-ı Kerim bu Tevrat ve İncilleri yüzde yüz olarak değil de sadece bazı bölümlerini kabul ve onların tahrife ve oynanmaya maruz kaldığına tanıklık etmektedir.[6]

İkinci Sorunun Cevabı:

Birinci sorunun cevabının belli olmasıyla, ikinci sorunun cevabı da aydınlanmış olacaktır. Ama bununla birlikte tam ve detaylı olarak onu inceleyeceğiz. Eğer mevcut Tevrat’ı incelemeye tabi tutacak olursak, onun birkaç yerinde masum ve büyük peygamberlere iftiralar atıldığını gözlemleyeceğiz. Eğer Tevrat’ın tahrif edildiğine dair hiçbir delil olmasaydı bile, bu tek delil yeterliydi. Şimdi bunun birkaç örneğini numune olarak aktarıyoruz:

1. Bu iftiralardan birisi Hz. Davud’a atılan kabul edilmez bir iftiradır. Tevrat’ta Allah’ın büyük peygamberlerinden ve masum sayılan Hz. Davud (a.s) hakkında gülünç ve kabul edilmez konular yer almaktadır. Bu iftiranın özeti şudur: Hz. Davud (a.s), kendi ordusunda bulunan fertlerden birinin (Urya) eşiyle zina etti ve sonra Urya’yı öldürdü.[7]

2. Tahrif edilmiş Tevrat şöyle demektedir: Hz. Lut’un kızları babalarını sarhoş etti ve onunla yattılar. Moavlılar ve Ammonlular bu iki kızdan türedi.[8]

3. Hz. İshak (Hz. İbrahim’in (a.s) oğlu) dünyadan göçünce Peygamberlik Hz. Yakub’a ulaştı. Ama şöyle demektedir: Yakub peygamberlik hakkında hileyle kendini senin kardeşinin yerine atadı.[9]

4. Tahrif edilmiş mevcut Tevrat’ta yer alan İsrail’in tanrının meleği ile veya bizzat kendisiyle güreş tutması kıssası, semavî bir kitabın makamından uzak olan uydurulmuş ve çocukça bir hikâyedir. Bu, mevcut Tevrat’ın tahrif edildiğinin delillerinden biridir.[10]

Mevcut Tevrat’ta Hz. Süleyman’ın Çehresi!

Kur’an, Hz. Süleyman’ı büyük bir devlete sahip olmakla birlikte asla makam ve mala esir olmayan ilim ehli ve çok takvalı büyük bir peygamber olarak tanıtmaktadır. Hz. Süleyman, Sebe melekesi tarafından kendisini kandırmak için birçok hediye ile gelen şahıslara bana mal ile yardım mı etmek istiyorsunuz, Allah’ın bana verdikleri size verdiklerinden daha üstündür, diye söylemiştir.[11] Onun son arzusu Rabbin nimetlerine teşekkür edebilmekti.

“(Süleyman) Bu sözü üzerine tebessüm edip güldü ve dedi ki: “Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et...” [12]

O kimsenin bilerek bir karıncaya bile eziyet etmesine izin vermeyen bir önderdi. Bu yüzden Neml vadisinde bir karınca şöyle dedi:

“Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler”[13]

Kudret taşımakla birlikte sadece mantık ile söz söylerdi. Hatta Hudhud gibi bir kuşla konuşurken bile hak ve adaleti bırakmazdı. Kur’an’ın Allah’a çok dönen ve çok iyi bir kul olarak kendisinden bahsettiği bir hâkimdi. Allah’ın ilim ve hikmet verdiği, hidayete erdirdiği ve ömründe bir an bile şirk koşmayan bir şahıs idi. Ama tahrif edilmiş Tevrat, Hz. Süleyman’ı, bu büyük peygamberi şirk ve başka şeylerle itham etmektedir. Tevrat put evi inşa etme, putperestliği yayma, kadınlara ölçüsüz bir şekilde aşk duyması hakkında ve onun çok hafif âşıkane betimlemelerine dair en çirkin isnatlarda bulunmuştur. Bunların hepsini burada nakletmek utandırıcıdır ve sadece daha yumuşak görünen bir kısmını aktarmakla yetineceğiz.

Melikler ve padişahların birinci kitabında şöyle okumaktayız: “Süleyman firavunun kızının yanısıra Moavlı, Ammonlu, Edomlu, Saydalı ve Hititli birçok yabancı kadın sevdi. Bu kadınlar RAB’bin İsrail halkına, “Ne siz onların arasına girin, ne de onlar sizin aranıza girsinler; çünkü onlar kesinlikle sizi kendi ilahlarının ardınca yürümek üzere saptıracaklardır” dediği uluslardandı. Buna karşın, Süleyman onlara sevgiyle bağlandı. Süleyman’ın kral kızlarından yedi yüz karısı ve üç yüz cariyesi vardı. Karıları onu yolundan saptırdılar. Süleyman yaşlandıkça, karıları onu başka ilahların ardınca yürümek üzere saptırdılar. Böylece Süleyman bütün yüreğini Tanrısı RAB’be adayan babası Davut gibi yaşamadı. Saydalılar’ın tanrıçası Aştoret’e ve Ammonlular’ın iğrenç ilahı Molek’e taptı. Böylece RAB’bin gözünde kötü olanı yaptı, RAB’bin yolunda yürüyen babası Davut gibi tam anlamıyla RAB’bi izlemedi. Yeruşalim’in doğusundaki tepede Moavlılar’ın iğrenç ilahı Kemoş’a ve Ammonlular’ın iğrenç ilahı Molek’e tapmak için bir yer yaptırdı. İlahlarına buhur yakıp kurban kesen bütün yabancı karıları için de aynı şeyleri yaptı. İsrail’in Tanrısı RAB, kendisine iki kez görünüp, “Başka ilahlara tapma!” demesine karşın, Süleyman RAB’bin yolundan saptı ve O’nun buyruğuna uymadı. Bu yüzden RAB Süleyman’a öfkelenerek, “Seninle yaptığım antlaşmaya ve kurallarıma bilerek uymadığın için krallığı elinden alacağım ve görevlilerinden birine vereceğim” dedi, “Ancak baban Davut’un hatırı için, bunu senin yaşadığın sürede değil, oğlun kral olduktan sonra yapacağım. Ama oğlunun elinden bütün krallığı almayacağım. Kulum Davut’un ve kendi seçtiğim Yeruşalim’in hatırı için oğluna bir oymak bırakacağım.”[14]

Tevrat’ın bu uyduruk kıssasından anlaşılan şunlardır:

1. Süleyman, putperest kavimlerin kadınlarına çok ilgi duyuyordu, Allah’ın buyruğunun aksine onlardan birçoğuyla evlendi ve tedricen onların dinine eğilim kaydetti! Süleyman’ın kral kızlarından yedi yüz karısı ve üç yüz cariyesi olmasına karşın, onun kadınlara aşırı ilgi duyması, kendisini Allah yolundan dışarı çıkarmıştır! (Allah’a sığınırız.)

2. Süleyman, açıkça puthane yapma emri verdi. Saydalılar’ın tanrıçası Aştoret’e ve Ammonlular’ın iğrenç ilahı Molek’e taptı. Yeruşalim’in doğusundaki tepede Moavlılar’ın iğrenç ilahı Kemoş’a ve Ammonlular’ın iğrenç ilahı Molek’e tapmak için bir yer yaptırdı. Bütün bunlar Süleyman yaşlandığında vuku buldu!

3. Allah bu büyük sapma ve günah nedeniyle ona bir ceza verdi ve o ceza, ülkesini onun elinden almaktı. Ama bizzat onun elinden almayıp evladı “Rahbam”ın elinden alacaktı. Ona istediği kadar saltanat sürmesi için mühlet verecekti. Bu ise Allah’ın muhlis kulu Süleyman’ın babası Davud’un hatırı içindi. Bu muhlis kul, Tevrat’ın açıkça belirtmesine göre (Allah’a sığınırız) bir insanı öldürmüş, evli biriyle zina etmiş ve kendi asker ve hizmetçisinin eşini sahiplenmiştir.!! Süleyman gibi kutsal birine hiç kimse böyle iftiralar atabilir mi?!

Eğer biz Süleyman’ı Kur’an’ın tanıttığı şekilde biliyorsak, durum açıktır. Eğer onu İsrailoğulları padişahlarından biri olarak bilsek bile kendisi hakkında böyle ithamların doğru olması yine de mümkün değildir. Eğer Tevrat’a göre kendisini peygamber bilmesek kesinlikle Tali Talu peygamber olacaktır. Zira ahd-i atik kitaplarının “Süleyman’ın vaazları” veya “Süleyman’ın hikmetleri” ve “Süleyman’ın ezgileri” adlı iki kitabı, bu büyük ilahi şahsın sözleridir. Ahamenişliler hakkında ise belirtmek gerekir ki Kur’an açıkça onların serüvenine değinmemiştir. Ama Yahudilerin Kurûş tarafından Buhtunnasr’ın elinden kurtarılmaları nedeniyle ve kitaplarında vuku bulan tahrif göz önünde bulundurulduğunda bir takım abartmalarda bulunmuş olmaları muhtemeldir. Gerçekten de mevcut Tevrat’a inanan Yahudi ve Hıristiyanların bu sorulara cevabı nedir? Ve bu rezaleti nasıl kabul etmektedirler?![15]


- - - - - - - - - - - - - -


[1]     Kitab-ı Mukaddes, Sefer-i Tesnih, 31. bölüm.

[2]     Kitab-ı Mukaddes, 34. bölüm, 14-17.

[3]     Kitab-ı Mukaddes, Sefer-i Uzra, 7. bölüm.

[4]     Taleganî, Seyyid Mahmut, Pertuyi ez Kur’an, c. 5, s. 13, dipnot, Şirket-i Sehami İntişar, Tahran, 4. baskı, h.ş. 1362.

[5]     “Kendilerine ellerindekini (Tevrat’ı) tasdik eden bir kitap (Kur’an) gelince onu inkâr ettiler. Oysa, daha önce (bu kitabı getirecek peygamber ile) inkârcılara (Arap müşriklerine) karşı yardım istiyorlardı. (Tevrat’tan) tanıyıp bildikleri (bu peygamber) kendilerine gelince ise onu inkâr ettiler. Allah’ın lâneti inkârcıların üzerine olsun.” (Bakara/89)

[6]     Tabatabâî, Muhammed Hüseyin, el-Mizan fi Tefsiri’l-Kur’an, Musevi Hemedanî, Seyyid Muhammed Bâkır, c. 3, s. 10, Defter-i İntişarat-ı İslamî Camia-i Müderrisin-i Havza-i İlmiye-i Kum, h.ş. 1374.

[7]     Tevrat, İkinci kitap (Şemuil), 11. Bölüm, 2-27, Tefsir-i Âsan’dan alıntı, c. 17, s. 22.

[8]     Sefer-i Peydayeş, 19. bâb.

[9]     Sefer-i Peydayeş, 27. bâb, Beyanü’s-Saadet’ten alıntı, c. 7, s. 430.

[10]    Mekarim Şirazî, Nâsır, Tefsir-i Numûne, c. 1, s. 205, Daru’l-Kutubi’l-İslamiye, Tahran, h.ş. 1374.

[11]    Neml, 36.

[12]    Neml, 19

[13]    Neml Sûresinin 18. âyetinde şöyle yer almaktadır:

یا أَیُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَساکِنَکُمْ لا یَحْطِمَنَّکُمْ سُلَیْمانُ وَ جُنُودُهُ وَ هُمْ لا یَشْعُرُونَ. قید لایشعرون

[14]    Tevrat, “Kitab-ı Evvel” “Muluk ve Padişahan” 11. Bölüm, 1-34.

[15]    Mekarim Şirazî, Nâsır, Tefsir-i Numûne, c. 18, s. 48, 49, 50 ve 51.

Editör: Hasan Bedel