.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

 

İmam Ali’nin hilafeti beş sene sürmüştü. Bu kısa müddet içinde üç gurupla savaşa girdi. Cemel Savaşı olarak bilinen ilk savaş lehine bitmiş olsa da bu zafer onun için daimi bir rahatlığa dönüşmedi. Karşısında Şam’da ikinci halifenin döneminden beri hükümranlığını sürdüren, uzun zamandan beri oranın hâkimi olmaya göz diken ve ömrünün sonuna dek orada hükümranlık etmek isteyen Muaviye bin Ebi Süfyan gibi iddialı bir rakip vardı. Bu yüzden, İslâm toplumunu inhiraftan koruma gibi ağır bir vazifeyi omuzlarında taşıyan İmam Ali, Kasıtîn sıfatıyla ünlü olan bu hilekâr rakibin ve ona uyanların fitnesini yok etmeye mecbur kaldı.

Hz. Ali (a.s) Medine’de halife seçildikten sonra Şamlıların çıkardığı fitneyi söndürmekle İslâm toplumunun birliğini ve düzenini sağlamaya kalkıştığı sırada, Basra’da Cemel fitnesiyle karşılaşmıştı. Basra’da biatini bozanlar, İmam’ın valisini oradan dışarı kovarak isyan etmeye başlamışlardı. İmam, bu nedenle önceki kararını geçici olarak askıya alıp Basra yoluna koyulmuştu. İmam’ın Şama doğru hareket etme kararı almasındaki temel neden, Muaviye’nin, İmam’ın gönderdiği mektuba cevaben yazdığı mektupta, biat etmeye yanaşması bir tarafa, Cemel olayını çıkaranlar gibi onun da İmam Ali’yi (a) Osman’ın katli ile itham etmesi ve Osman’ın katillerinin bulunmasını isteyerek ve kan davası güderek bu olayı kendi emellerine ulaşmak için bir bahane ve araca çevirmesiydi.[1]

Dikkat edilmesi gereken konu, Osman’ın öldürülmesi olayı o günlerde fitne çıkarmak isteyen her zalim için bir bahane ve koz haline gelmiş olmasıdır. Şaşırtıcıdır ki Osman’ı katledenlerin kendisi onun kan davasını gütmeye kalkışmıştır. Bu olayda suçlamaya çalıştıkları kimsenin Osman’ın katlinde bir dehaleti olmadığı gibi aksine hayırseverliğinden ona nasihat etmiş ve evi muhasara altındayken susuzluk sıkıntısını gidermek amacıyla İmam Hasan (a.s) aracılığıyla evine su bile göndermişti![2]

Hülasa, Hz. Ali (a) Muaviye’nin mektubuna cevaben şunları yazmıştı:

“Bana edilen biat genel bir biattır; biat esnasında Medine’de hazır olan kimseler dâhil olmak üzere Basra’da, Şam’da ve diğer şehirlerde olan bütün Müslümanların bireylerini kapsar. Beni Osman’ın katli ile itham ederek bana biat etmekten kaçabileceğini sanıyorsun. Herkes biliyor ki onu ben öldürmedim ki kısasa maruz kalayım. Osman’ın varislerinin onun kan davasını gütmeleri, senin gütmenden daha uygundur. Hâlbuki sen kendin ona muhalefet edenlerden idin ve senden yardım istediği sırada yardımına gitmedin, böylece öldürüldü.”[3]

Hz. Ali (a) birçok yerde Muaviye’nin yalanlarını ifşa ederek halkı aydınlatmaya çalışmıştır.

Daha çok bilgi edinmek için, Nehcü’l-Belağa şerhlerine ve bu alanda yazılmış kitaplara müracaat edebilirsiniz.

Hz. Ali’nin kendileriyle savaştığı üçüncü gurup haricilerdir. Bunlar İmam’ın taraftarları arasındaydı. Sıffîn Savaşı sırasında ortaya çıkan hakem olayı üzerinde, İmam’la ihtilafa düştükleri için yollarını ayırıp ona karşı huruc (biatinden çıktılar) ettiler. Bu yüzden onlara Marikînde denmiştir.

 


[1]     İbn Ebi’l-Hadid, Şerh-i Nehcü’l-Belağa, İran, Kum, Kitabhane-i Ayetullah Maraşî, h.k. 1404, c. 3, s. 88.

[2]     Mufid, Muhammed b. Muhammed, el-Fusulu’l-Muhtara, İran, Kum, Kongreyi Şeyh Mufid, h.k. 1413, s. 228.

Kötülüklerin Kime İsnat Edileceği Meselesi Kötülüklerin Kime İsnat Edileceği Meselesi

[3]     Şerh-i Nehcu’l-Belaga, c. 3, s. 89.

Editör: Hasan Bedel