.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Tüm bireyler boş zamanları değerlendirme şekli açısından eşit değildir. Maalesef bazı bireylerin bu hususa hiçbir programı yoktur. Bu yüzden onların yaşamlarının en kötü anları, boş zamanlarıdır. Bu tür kişiler için boş zamanlar, hiçbir şey yapılmayan zamanlardır. Boş zamanlara bu şekilde yaklaşımın sonucu caddelerde volta atmak, sokak ve yol başında durmak veya etrafındakiler için sorun çıkarmaktır. Bazıları televizyon izleyerek veya radyo dinleyerek ve benzer tarzdaki işlerle boş zamanlarını geçirirler. Bu tür kişiler de çoğunlukla programsızdırlar. Elbette programlı bir şekilde zamanımızın bir bölümünü televizyon izlemek gibi aktivitelere ayırırsak bunda bir sakınca yoktur. Sakıncalı olan bu tür programlara edilgin bir şekilde yaklaşmaktır. Programsızlık ve bıkkınlık yüzünden televizyon, radyo ve uydu kanallarını karıştırarak kendimizi meşgul etmemeliyiz. Böyle bir durum insanı ahlaki ve sosyal açıdan birçok bozukluklara itebilir.

İslam’ın bizden istediği şey, boş zamanlara etkin bir şekilde yaklaşmamız; doğru bir yönetim ve kapsamlı bir programlamayla boş zamanlarımızdan en iyi şekilde yararlanmamızdır. Çalışma saatlerimizde ihtiyaç duyacağımız fiziki ve ruhsal azığımızı boş zamanlarımızdan almalıyız.

Eğlenme

Eğlenme, boş zamanlarda yapılacak en önemli ve zaruri işlerden biridir. Her insanın istirahat ve eğlenmekle geçireceği zamanlara ihtiyacı vardır. Elbette toplumdaki çeşitli yaş ve sınıflardan olan bireylerin eğlenme şekilleri birbirinden farklıdır. Fakat hiçbir insan bundan müstağni değildir. Eğlenme, yeni bir güç kazanmak ve yaşantıdaki monotonluğu gidermek için gerekli bir iş olup fiziki ve ruhsal sağlığın en önemli temellerinden biridir. Hz. Yusuf’un kıssasında kardeşlerinin, onunla ilgili izni babalarından alabilmek için şöyle dediklerini görüyoruz:

قالُوا يا أَبانا ما لَكَ لا تَأْمَنَّا عَلى‏ يُوسُفَ وَ إِنَّا لَهُ لَناصِحُونَ؛ أَرْسِلْهُ مَعَنا غَداً يَرْتَعْ وَ يَلْعَبْ وَ إِنَّا لَهُ لَحافِظُونَ

“Babalarına şöyle dediler: Ey babamız! Yusuf hakkında bize neden güvenmiyorsun? Hâlbuki biz onun iyiliğini isteyen kişileriz. Yarın onu bizimle gönder de gezip oynasın. Şüphesiz biz onu koruruz.”[1]

Bazı müfessirler bu ayetten ergenlik çağındaki çocuklar ve gençler için oyun oynamanın mubah olduğu istifadesinde bulunmuşlardır. Hatta bu ayete göz yumsak dahi İslam dininin çeşitli oyunları tavsiye ettiği konusunda hiç kuşku yoktur. Örneğin güreş, okçuluk, binicilik, yüzme ve kılıç kullanma tekniği gibi alanlar, İslam dininin tavsiye ettiği aktivitelerdir. Bu tür spor ve aktivitelerin insanı fiziki ve ruhsal olarak güçlendirdiği, bedenen ve ruhen rahatlattığı konusu hiç kimseye gizli değildir. Şimdi bu spor ve eğlencelere işaret eden bazı rivayetlere bakalım:

Peygamberimizden (s.a.a) nakledilen bir rivayete göre o hazret şöyle buyurmuştur:

حقُّ الولدِ على الوالدِ أن‏ يُعَلِّمَه‏ الكتابةَ و السّباحةَ و الرّمايةَ

“Evladın baba üzerindeki hakkı, ona yazmayı, yüzmeyi ve atıcılığı/okçuluğu öğretmesidir.”[2]

Peygamberimiz (s.a.a) bir başka hadisinde yüzmeyi mümin için en güzel eğlence olarak nitelemiş, şöyle buyurmuştur:

خَيرٌ لَهوِ المُؤمِنِ السَّباحَةُ

“Yüzmek, müminin en güzel eğlencesidir.”[3]

Hazret bir diğer hadisinde şöyle buyurmuştur:

كُلُ‏ لَهْوِ الْمُؤْمِنِ‏ بَاطِلٌ‏ إِلَّا فِي‏ ثَلَاثٍ‏ فِي تَأْدِيبِهِ الْفَرَسَ وَ رَمْيِهِ عَنْ قَوْسِهِ وَ مُلَاعَبَتِهِ امْرَأَتَهُ فَإِنَّهُنَّ حَق

“Müminin şu üç tanesi dışında tüm eğlenceleri batıldır: At terbiyeciliği, yayından ok atışı ve eşi ile vakit geçirmesi; bu eğlenceler haktır.”[4]

Yolculuk ve Gezi

Boş zamanları geçirmenin en güzel ve faydalı yollarından biri yolculuk ve gezidir. İslam dini de bunu güçlü bir şekilde tavsiye etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de geçen birçok ayette ilahi mucizeler ve nişanelerin müşahede edilmesi, din düşmanlarının ve peygamberleri yalanlayanların nasıl bir akıbete uğradıkları ve günahkârların hüsran dolu sonunun görülmesi için yeryüzünde yolculuk edilip gezilmesi çağrısı yapılmıştır. Kur’an-ı Kerim, yeryüzünde gezmenin varlık gerçeklerini daha iyi anlamaya vesile olacağına işaret etmektedir. Eski tarihi eserleri ve geçmiştekilerden geriye kalmış kalıntıları görmek ibret alınmasına ve insanın kendi akıbeti hakkında daha fazla düşünmesine vesile olur. Burada ilgili bazı ayetleri zikrediyoruz:

 قَدْ خَلَت مِن قَبْلِكُمْ سنَنٌ فَسِيرُوا فى الأَرْضِ فَانظرُوا كَيْف كانَ عَقِبَةُ الْمُكَذِّبِينَ

“Sizden önce(ki milletlerin başından) nice olaylar gelip geçmiştir. Yeryüzünde gezin dolaşın da yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu bir görün.”[5]

 أَ فَلَمْ يَسِيرُوا فى الأَرْضِ فَتَكُونَ لهَمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بهَا أَوْ ءَاذَانٌ يَسمَعُونَ بهَا فَإِنهَا لا تَعْمَى الأَبْصرُ وَ لَكِن تَعْمَى الْقُلُوب الّتى فى الصدُورِ

“Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, (gerçeği) düşünecek kalpleri, (hakkın sesini) işitecek kulakları olsun?! Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur.”[6]

قُلْ سِيرُوا فى الأَرْضِ فَانظرُوا كيْف كانَ عَقِبَةُ الْمُجْرِمِينَ 

“De ki: Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.”[7]

 قُلْ سِيرُوا فى الأَرْضِ فَانظرُوا كيْف بَدَأَ الْخَلْقَ ثُمّ اللّٰهُ يُنشِئُ النّشأَةَ الاَخِرَةَ إِنّ اللّٰهَ عَلى كلِّ شىْءٍ قَدِير

“De ki: Yeryüzünde dolaşın da Allah’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığına bakın. Sonra da (aynı şekilde) sonraki yaratmayı da yapacaktır. (Dünyayı yarattığı gibi ahiret yurdunu da aynı şekilde yaratacaktır). Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.”[8]

 أَوَ لَمْ يَسِيرُوا فى الأَرْضِ فَيَنظرُوا كَيْف كانَ عَقِبَةُ الّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ كانُوا أَشدّ مِنهُمْ قُوّةً وَ أَثَارُوا الأَرْض وَ عَمَرُوهَا أَكثرَ مِمّا عَمَرُوهَا وَ جَاءَتْهُمْ رُسلُهُم بِالْبَيِّنَتِ فَمَا كانَ اللّٰهُ لِيَظلِمَهُمْ وَ لَكِن كانُوا أَنفُسهُمْ يَظلِمُونَ

“Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü kazıp alt üst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri, onlara da nice açık deliller getirmişlerdi. Zaten Allah onlara zulmedecek değildi; fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler.”[9]

Peygamberimiz (s.a.a) bir hadisinde yolculuk ve gezmenin, bedensel sağlık ve ekonomik kazanıma vesile olacağını şu şekilde ifade buyurmuştur:

سَافِرُوا تَصِحُّوا سَافِرُوا تَغْنَمُوا

“Yolculuk edin ki sıhhat bulasınız, yolculuk edin ki kazanç sağlayasınız.”[10]

İmam Ali’ye (a.s) mensup bir divanda o hazret yolculuğun önemine dair şöyle buyurmuştur:

“Yüceliği aramak için vatanından çık ve yolculuk et; zira yolculukta beş fayda var: Üzüntüden kurtuluş, maişet sağlama, ilim öğrenme, adap edinme ve büyük insanlarla arkadaşlık kurmak.”

Sılayı Rahim

Boş zamanları geçirmenin en güzel ve değerli yollarından biri akraba ziyaretleri ve dostlarla buluşmaktır. İslam dini toplumsal temellerin güçlenmesi ve korunması için akrabalık ilişkileri anlamına gelen sılayı rahim konusuna büyük önem vermiş, onun için maddi-manevi birçok bereket saymıştır. Doğal olarak günlük çalışma ve iş saatlerinde bu dini ve insani görevi yerine getirme imkânı bulunmamaktadır. Dolayısıyla boş zamanlar bu işi yapmak için en uygun zamanlardır. Bu konuda gelmiş olan yüzlerce ayet ve rivayet arasından sadece birkaç rivayeti zikretmekle yetineceğiz.

İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor:

إِنَّ لِأَهْلِ الدِّينِ عَلَامَاتٍ يُعْرَفُونَ بِهَا صِدْقَ الْحَدِيثِ وَ أَدَاءَ الْأَمَانَةِ وَ وَفَاءً بِالْعَهْدِ وَ صِلَةَ الْأَرْحَامِ‏ و

“Dindarların birtakım alametleri vardır ki bunlarla tanınırlar: Doğru konuşmak, emaneti yerine ulaştırmak, ahde vefa etmek, akrabalarla ilişki halinde olmak ve …”[11]

İmam Bakır (a.s) şöyle buyuruyor:

صِلَةُ الْأَرْحَامِ‏ تُزَكِّي الْأَعْمَالَ وَ تُنْمِي الْأَمْوَالَ وَ تَدْفَعُ الْبَلْوَى وَ تُيَسِّرُ الْحِسَابَ وَ تُنْسِئُ فِي الْأَجَلِ

“Akrabalarla ilişki; amelleri temizler, malları geliştirir, belaları defeder, hesabı kolaylaştırır ve ömrü uzatır.”[12]

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyuruyor:

صِلَةُ الْأَرْحَامِ‏ تُحَسِّنُ الْخُلُقَ وَ تُسَمِّحُ الْكَفَّ وَ تُطَيِّبُ النَّفْسَ وَ تَزِيدُ فِي الرِّزْقِ وَ تُنْسِئُ فِي الْأَجَل

“Akrabalarla ilişki; ahlakı güzelleştirir, eli açık kılar, nefsi temizler, rızkı artırır ve eceli geciktirir.”[13]

Allah’a İbadet

Kur’an-ı Kerim açısından Allah’a ibadet ve kulluk insan yaratılışının asıl hedefidir. Nitekim ayette bu gerçek açık şekilde ifade edilmiştir:

 وَ ما خَلَقْتُ الْجِنَّ وَ الْإِنْسَ إِلاَّ لِيَعْبُدُونِ

“Şüphesiz ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım.” [14]

Sonuçta kendi yaratılış felsefesi doğrultusunda hareket etmek isteyen bir insan vaktinin tamamını Allah’a ibadet ve kullukla geçirmelidir. Elbette ibadet ve kulluk sadece fıkhi açıdan tanımlanmış ibadetler anlamına gelmez. İnsan, ilahi amaç taşıması ve Allah’a yakınlaşma niyeti doğrultusunda olması şartıyla yemek, içmek ve eğlenmek gibi insani işlerini de ibadet sayabilir. Bununla birlikte sünnet namazı, bazı dua ve zikirleri okumak, müstahap oruç tutmak, Kur’an ayetleri üzerinde daha fazla düşünmek vb. özel ibadetler, boş zamanları dolduracak en uygun işlerden olabilir.

İmam Ali (a.s) bir duasında Yüce Allah’tan şöyle istiyor:

اللّٰهم فَرِّغْنِي‏ لِمَا خَلَقْتَنِي‏ لَهُ

“Allah’ım! Bana, yaratılmış olduğum şeye ulaşmam için feragat/fırsat ver.”[15]

Nefsi Hesaba Çekmek

Boş zamanlarda rahat bir kafayla yapabileceğimiz en güzel işlerden birisi günlük veya geçmişteki amellerimizin hesabı ile meşgul olmaktır. İnsan bazen kendisini öylesine gündelik faaliyetler ve işlere kaptırır ki yaşamının asıl amacını unutur. Hatta günler geçip gittiği halde bir kez olsun her insanın yaşamında olması gereken en temel soruların muvacehesinde kendi analizini yapmak bir tarafa dursun bu sorular aklına bile gelmez. Nereden geldim? Ne için geldim? Neden geldim? Nereye gidiyorum? Bu yolu nasıl kat etmeliyim? Bu yolun gereksinimleri ve azığı nedir? Bu yoldaki arkadaşlarım kimlerdir? Bu yolun eşkıyası kimlerdir ve nerededirler? Bu gibi sorular her insanın gündeminde olmalıdır ve boş zamanların bir bölümünü bu tür sorular üzerinde düşünmeye ayırmak yapılacak en güzel işlerden biridir. İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor:

مَا أَحَقَّ الْإِنْسَانَ أَنْ تَكُونَ لَهُ سَاعَةٌ لَا يَشْغَلُهُ عَنْهَا شَاغِلٌ يُحَاسِبُ‏ فِيهَا نَفْسَهُ‏ فَيَنْظُرُ فِيمَا اكْتَسَبَ لَهَا وَ عَلَيْهَا فِي لَيْلِهَا وَ نَهَارِهَا

“İnsana, kendisini meşgul edecek hiçbir iş olmadığı bir zamanda nefsini hesaba çekmesi, gecesinde ve gündüzünde kazandığı ve kaybettiği üzerinde düşünmesi ne kadar da çok yakışır.”[16]

Bir başka hadisinde ise dindar bir kişinin zamanını üçe böldüğünü; bir bölümünü Rabbiyle münacat ederek geçirdiğini, bir bölümünü helal ve güzel olan lezzetlere ayırdığını ve bir bölümünde ise nefsini hesaba çekmekle meşgul olduğunu buyurmuştur[17].

Bununla alakalı İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor:

إِنَّ لِلْمُؤْمِنِ‏ ثَلَاثَ‏ سَاعَاتٍ‏ فَسَاعَةٌ يُنَاجِي فِيهَا رَبَّهُ وَ سَاعَةٌ يُحَاسِبُ فِيهَا نَفْسَهُ وَ سَاعَةٌ يُخَلِّي بَيْنَ نَفْسِهِ وَ بَيْنَ لَذَّاتِهَا فِيمَا يَحِلُّ وَ يَجْمُل

“Her Müslüman en azından haftada bir kez kendisini gündelik işlerden soyutlamalı; dini terbiyesi ile ilgili konuları özellikle dikkat-i nazara almalı, dini meselelerinin peşinde olmalı ve iphamlarını gidermelidir.”

أُفٍّ لِلرَّجُلِ الْمُسْلِمِ أَنْ لَا يُفَرِّغَ نَفْسَهُ فِي‏ الْأُسْبُوعِ‏ يَوْمَ‏ الْجُمُعَةِ لِأَمْرِ دِينِهِ فَيَسْأَلَ عَنْه

“Haftada [hiç olmazsa] Cuma gününde dininin emri ve onun hakkında sormak için kendisine vakit ayırmayan Müslümanın vay haline!”[18]

[1]     Yusuf,11-12.
[2]     Nehc’ül Fesahe (Peygamberimizin (s.a.a) kısa sözlerinden oluşan bir mecmuadır), Ebul Kasım Payende, s. 447, Hadis: 1394.
[3]     Mizanu’l-Hikme, h. 18069.
[4]     el-Kâfi, c. 5, s. 50.
[5]     Ali İmran 137; ayrıca bkz. En’am, 11 ve İbrahim,36.
[6]     Hac, 46.
[7]     Neml, 69.
[8]     Ankebut, 20.
[9]     Rum, 9; ayrıca bkz. Yusuf 109, Fatır 44, Mümin 21, 22 ve 82, Muhammed 10.
[10]    Bihar’ul Envar, c. 73, s. 221.
[11]    el-Kâfi, c. 2, s. 239.
[12]    A.g.e, s. 150.
[13]    A.g.e, s. 151.
[14]    Ben cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım. (Zariyat 56).
[15]    Şerh-i Nehc’ül Belaga, İbn Ebi’l-Hadid, c. 2, s. 348, no. 989.
[16]    Tasnif-u Gureru’l Hikem ve Dureru’l Kelim, no. 4749, s. 236.
[17]    Nehc’ül Belaga, Kısa Sözler, no. 390.
[18]    el-Hisal, Şeyh Saduk, c. 2, s. 393.