.
.

İnsanlar arasında en yaygın ve en kesin ortak paydalardan biri, şüphesiz “yarına ve yarınlara dair duyulan endişedir.”

Henüz gelmemiş, mahiyeti meçhul, şekli ve şeması belirsiz onlarca yarın… Yaşantımızı şekillendirecek yüzlerce olay, durum ve ihtimal… Geleceğe dair duyulan bu endişeyi ben, insanın en doğal hakkı olarak görüyorum. Gerçek şu ki, geleceğe dair bazı ipuçlarını şimdinin aynasında görebildiğimizde ya da tahmin ettiğimizde bile, bizi bekleyen yarınlar “kaygı verici” bir tablo çizebiliyor.

Ekonomide, dünyada ve ne yazık ki güzel memleketimizde de; açgözlülük, fırsatçılık, haramla beslenme, yolsuzluk ve rüşvet öylesine derinlere kök salmış ki, artık neredeyse sıradanlaşmış, hayatın akışı haline gelmiş. Siyasette ise güç tutkusu, hizipçilik, birçoklarının gözünü gerçeğe karşı kör etmiş; hile, aldatmaca ve yalan, ahlaki erdemlerin yerini almış. Kültürel ve düşünsel sahada ise hikmet, derinlik, irfan ve akılcılık; yerini yüzeyselliğe, hurafe yaygınlığına, halkı kandırmaya ve şekilciliğe bırakmış. Sosyal yaşamda –ister gerçek ister sanal dünyada olsun– insanî, ahlakî ve dinî ilişkiler; zarif, temiz ve yüce değerler; kaba dilin, seviyesiz üslubun ve edep yoksunu davranışların altında her geçen gün daha da silinmekte. Ve nihayet, kötü ahlak, kötü dindarlık, kötü niyet, kin, nefret ve yakıcı ayrılıklar günden güne çoğalmaktayken…

İşte bu manzara karşısında, benim de sizin de gelecekten endişe duymaya hakkımız var.

Ancak unutmamalıyız ki bu endişe, uzaydan gelen bilinmeyen varlıkların ya da dış mihrakların ürünü değildir. Bu korku, bizzat bizden; bizim seçimlerimizden, kararlarımızdan ve davranışlarımızdan doğan bir neticedir. Yani bu endişeler, bizden olan endişelerdir. Ve yine, bu kaygılardan kurtuluşun yolu da bizde saklıdır. Huzur, gönül rahatlığı, memnuniyet ve umut da aynı şekilde bizim irademize bağlıdır.

Eğer bu gidişatı değiştirmek istiyorsak, yüzleşmemiz gereken ilk gerçek kendimiziz. Çözüm; kendimizden kaçmakta değil, aksine öz benliğimize dönmekte ve yaşamı anlamlandıracak değerli bir hayat tarzını keşfetmekte gizlidir. Akla, ahlaka, dine ve evrensel insanî değerlere dayanan bir yol haritasına yönelmek ve insanlığa gerçek manada hayırhahlık göstermek; hele ki bu düşünceleri eğitim ve terbiye yoluyla yeni nesillere aktarmak, bizi aydınlık yarınlara taşıyabilir.

Ve nihayet, ulusal ve dinî bir dayanışma, endişeleri umuda çevirecek o güçlü ilham kaynağı olabilir. O umut ki, hem hakkımız, hem elimizin altında, hem de bizlere fazlasıyla yakışandır.