.
.

Selam Olsun Al-i Yasin’e!

Selam olsun Zehra’nın (sa) incisine!

Neredesin?

Neredesin, Al-i Yasin’in gülü; neredesin Zehra’nın (sa) incisi?

Hangi sokakta seferber, hangi diyardan izliyorsun gönlünün kırılmışlığı ile dünyayı?

Sana ulaşmak isteyip de ulaşamamaktır bu gönül burukluğum, seni bilip de itikat edememektir bu huzursuzluğum.

Oyuncağını kayıp etmiş bir çocuk gibiyim, diyar diyar geziyorum; geziyorum ama aradığıma da ne varabiliyorum nede bulamıyorum ..

Sahi ne olacak bu halim, nereye gidiyor bu yolum..

فَاَيْنَ تَذْهَبُونَۜ

Fe eyne tezhebun! [1]

Narahatım (rahatsızım) Ey Zehra’nın incisi! Seni, bulamamaktan çok narahatım.

Derdimin cefası, gönlümün sefası senin nuraniyetindir.

o   -Var olsun değsin ellerin, tutsağı olan bu gönlüme.

o   -Var olsun değsin ellerin, tutsağı olan kafesli dünyama.

o   Ruh, bedene varmadan tadar varlığı.

o   Tesellisi yoktur senden gayrısı,

o   Hak ile fıtratı bilir, itikatı ister..

Ey Ruhumun güzel itikadı!

Ey Varlığımın anahtarı, bütün olmamın yarım olan kısmı!..

Yola çıkıp varmamak. Yolda kalıp ilerleyememek gibidir. Sana gelip varamamak, yola çıkıp kaybolmak gibidir.

Gözlerimin, gönlümün, varlığımın, ruhumun en güzel tesiri; sana ulaşmanın yollarını ararken daha da kayıp oluyorum, bu fani olan gerçek görünümlü dünyada..

Ey bekleyenlerin, bekleneni! Gönüllerin şifası neredesin?

Ey Fatıma’nın (sa) gönül yarası! Zehra (sa) hatrına bizlere yardım et.

el-Gavs, el-gavs!


[1] Tekvîr / 26