.

.

Ehlader Araştırma Bölümü

Rehman Kargerî

İnsanoğlunun varlık yolculuğu dört âlemde gerçekleşmektedir: dünyadan önce ruhlar âlemi, dünya, berzah ve ahiret âlemi. Her insan sırasıyla bu âlemlere yolculuk yapacak, mükemmelliğe ulaşmak için bu yolları kat edecektir. Dünyada yaşayan insan, ölüm ile berzah âlemine intikal eder. Ölüm, onu bu dünyadan koparandır, başka bir âleme götüren. Ölüm, insan ruhunun bedeninden ayrılması, dünya hayatından koparak başka bir âleme yolculuk etmesidir.

İmam Seccad'a (as.): “Ölüm nedir?” diye sorulduğunda, cevaben şöyle buyurdular:

“Ölüm, mümin için kirli ve üzeri haşarat dolu elbiseyi çıkarmak, ağır zincirlerden kurtulmak ve en kıymetli elbiselere, güzel kokulara, en iyi cennet bineklerine ve evlerine ulaşmak demektir. Kâfir için ise, kıymetli elbiseyi çıkarmak, çok sevdiği evlerden ayrılmak, kirli ve eziyet verici elbiselere bürünmek, dehşet verici büyük azaba yakalanmaktır.”

Ölüm esnasında her insan yaşantısı itibariyle bir takım zorluklara düşecektir. Azrail'in ruhu almaya geldiğinde günahkârlar, Allah'ın emirlerini dinlemeyenler ve bir ömür haksızlıklarla yaşayanlar hayal bile edemeyecekleri acıları tadacaklardır. Ve her şey can verme acısıyla da bitmeyecektir, ruhun bedenden çıkmasından sonra birde kabir hayatı vardır.

İslam ümmeti öldükten sonra kişinin hayatının sürdüğü ve kıyamet gününe kadar durumuna göre, nimet veya azap içerisinde olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. İşte ölümden sonra başlayıp, kıyamet gününe kadar süren bu hayat sürecine berzah hayatı denir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Onlardan birine ölüm gelince: ‘Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi işler yaparım' der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir (berzah) engel vardır.” [1]

Allame Tabatabaî, kıymetli eseri el-Mizan tefsirinde bu konuda şunları yazıyor:

“Ayetteki berzahtan maksat kabir âlemidir. O ise, insanın öldükten sonra kıyamet gününe kadar yaşadığı misal âlemidir. Ayetin söz akışından bu anlaşılır. Şia kanalıyla Hz. Resulullah ve Ehl-i Beyt imamlarından nakledilen mütevatir hadisler ile Ehl-i Sünnet kanalından gelen hadisler de buna delalet etmektedir.”

Hz. Ali'den (as.) nakledilen uzunca bir hadiste, imam berzah âlemi hakkında şunları buyurmuştur:

“İnsan ömrünün son günü ve ahiret hayatının ilk günü yetiştiğinde kişi ihtizar halinde iken, o kimsenin malı, evlatları ve ameli tecessüm bularak gözünün önüne gelir. İhtizar halinde olan bu şahıs malına dönerek; ‘Allah'a yemin olsun ki seni kazanmak için çok çaba sarf ettim; şimdi söyle senden bana ne hayır vardır' der. Mal cevabında: ‘benden sadece kefenini alabilirsin' der. Sonra evlatlarına dönerek; ‘Allah'a yemin olsun ki sizin seveniniz ve koruyanınız idim, şimdi söyleyin bana ne faydanız olacak' Onlar: ‘Biz seni mezara kadar uğurlar ve gömeriz' derler. Sonra ameline dönerek; ‘Allah'a yeminler olsun ki, senden yüz çevirirdim, sen bana çok yorucu ve ağır gelirdin. Şimdi senden bana gelecek hayır nedir?' diye sorar. Amel onun cevabında: ‘ben Rabbine sunuluncaya kadar, kabirde ve kıyamet gününde senden ayrılmayacağım, sürekli yanında bulunacağım' der.

Eğer dünyadan göçen insan, Allah'ın dostlarından ise, ameli onun yanına, en güzel kıyafette olan güzel yüzlü, güzel kokulu bir insan şeklinde gelerek: ‘Seni bütün üzüntü ve tehlikelerden kurtuluş ve cennet nimetleriyle müjdeliyorum. Hoş sefa geldin' der. Sonra böylece o insan dünyadan cennete göçer. O kendine gusül vereni tanır ve acele etmesi için ona yalvarır ve kabri cennet köşelerinden bir köşe olur.

Ama eğer ölen kimse Allah'ın düşmanı ise, ameli onun yanına en kötü kokular içerisinde en çirkin bir yaratık halinde gelir ve: ‘Sana cehennem ateşini müjdelerim' der. O adam da ona gusül verenleri tanır, ancak onu kabre götürenlere onu geciktirmeleri için yalvarır. Kabirde nekir ve münker meleklerin sorularına cevap veremez, onlarda demir bir topuzla ona öyle bir şekilde vururlar ki, yeryüzünde cinler ve insanlar dışındaki bütün canlılar bundan korkar.  O öyle bir darlık içine düşer ki, kabrinin onu sıkması sonucu o bir mızrak ve mızrak ucu gibi erir ve incelir. Bu sıkma sonucu beyni kulak ve tırnak kısmından dışarı fışkırır. Sonra Allah yerdeki yılan, akrep ve haşereleri ona musallat eder. Kıyamet kopuncaya kadar bedenini ısırıp kopararak ona azap ederler. Bu dönem o kadar zorlu bir dönem olur ki kıyametin bir an önce koparak, bu zorluktan kurtulmasını arzu eder.”

Evet, insan ölmesi ile birlikte yeni bir yaşama başlar. Berzah âlemi ve kabre konulmasıyla birlikte bu yeni yaşamında onu birçok zorluklar beklemektedir: kabrin dar, karanlık olması, insanın orada tek olması, nekir-münker meleklerin sorguya çekmesi, vahşi hayvanların saldırması ve kabir sıkması. Bunlar her insanın başına gelecek olan hadiselerdir, fakat bunlar sonucu insanda oluşacak acının azlığı, çokluğu ve süresi dünya yaşantısındaki amellere bağlıdır. Örneğin, dünyada namazı hafife alan, yardıma muhtaca yardım etmeyen, dedikodu yapan ve ailesine karşı kötü davranan kimsenin kabir sıkması da dehşet verici olacaktır.

Lakin insanı bu acılardan, elemli yaşantıdan kurtaracak olan, kabrinde bir kandil gibi yanarak karanlıkları aydınlığa çevirecek olan ve insana berzah âleminde sonsuz huzur verecek olan bir kurtuluş vardır. Her iki âlemde de insanın yüzüne mutluluk kapılarını açacak olan namaz vardır. Dünyada kılmış olduğun namaz kabrinin ışığı, o yalnızlık esnasında senin en iyi dostun olacaktır.

Kuran, Meariç suresinde cennete girenler için bir takım sıfatlar beyan etmekte ve o sıfatlarla süslenmiş olanları cennetle müjdelemektedir. O sıfatlar şunlardır: Namaz kılanlar, fakirlere yardım edenler, ahiret gününe inananlar, Rablerinin azabından korkanlar, Örtülü ve İffetli olanlar, emanete dikkat edenler, sözlerinde duranlar, doğru şahitlik yapanlar ve namazları şartlarına uygun şekilde devamlı kılanlar.

Gördüğün gibi cennetliklerin özellikleri namazla başlamış ve namazla da bitmiştir, demek ki tüm hayırlar namazla başlar, insan namazla iyi insan olur ve salih ameller yapar, dolayısıyla kabir âleminde de kaybedenlerden olmaz. Namaz kılmayan ise kendini günahlardan koruyamayandır ve işlemiş olduğu günahlar neticesinde kabirde çok acılara katlanacaktır.

Öyleyse şimdiden öteki yaşantımız için azık toplamaya başlayalım, karanlık kabrimizde ışık olsun diye namazlarımızda kusur etmeyelim ve kesinlikle aksatmayalım. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:

“Ölüm meleği bana dedi ki: kim beş vakit namazına önem verip, vaktinde kılarsa, ben ona bir anneden daha şefkatli ve daha sevgi dolu olacağım.”

İmam Sadık (a.s) buyuruyor:

“Namaza önem verip kılan kimse öleceği zaman, ölüm meleği şeytandan önce gelir ve şeytanın onu yoldan çıkarmasını engeller, namaz kılan kimseye o korkunç anda tevhidi ve risaleti söyletmeye çalışır.”

Yine Peygamber Efendimiz (s.a.a)  şöyle buyurmakta:

“Namaz, namaz kılan ile ölüm meleği arasında şefaatçi olacaktır, kabirde en iyi arkadaş, rahat bir yer ve nekir-münkerin sorularının cevabı olacaktır.”

Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilir:

“Kim cuma akşamı iki rekât namaz kılarak her rekâtta Fatiha'dan sonra on beş defa Zilzâl Suresini okursa, yüce Allah onu kabir azabı ve kıyamet gününün korkularından korur.”

İmam Rıza'dan (a.s) şöyle nakledilmiştir:

Gece namazını kaçırmayın; zira kim gece uykudan kalkıp da sekiz rekât gece namazı, iki rekât şef' namazı, bir rekât da kunutta yetmiş defa estağfirullah demek üzere vitir namazını kılarsa, kabir azabından kurtulur, cehennem azabından korunur, ömrü uzar ve maişeti genişler.”

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu:

“İzâ zulzilet'il arzu zilzâleha (yani Zilzâl) suresini okumaktan yorulmayınız. Çünkü kim müstehap namazlarında bu sureyi okursa, yüce Allah depremi ebedi olarak ona ulaştırmaz ve o, normal ölümle ölene dek deprem, yıldırım ve dünya afetlerinden biriyle canını kaybetmez. Öleceği zaman, Allah'ın katından kerim bir melek ona nazil olur, onun başucunda oturur ve (canını almak için gelen meleğe) şöyle der: Ey ölüm meleği! Allah'ın dostuna yumuşak davran. Çünkü o, beni çok anıyordu.”

Nitekim Ebuzer (r.a) Mekke'ye geldiğinde, Kâbe'nin etrafını saran ve çeşitli yerlerden haccetmek için bir araya gelen halka şöyle seslendiği rivayet edilmiştir:

“Ey insanlar! Ben Seken oğlu Cündeb'im. Sizin hayrınızı istiyor ve size acıyorum. Bana doğru gelin ve sözlerime dikkat edin.” Halk, Ebuzer'in etrafına toplanınca, onlara şöyle konuştu: “Ey insanlar! Sizden biriniz bir yolculuğa çıkmak istediğinde, kendisi için ihtiyacı miktarınca azık toplar ve hazırlık yapar. O hâlde önümüzde duran ahiret seferi için hazırlık yapıp azık toplamak bundan daha önemlidir.”

Orada bulunanlardan biri; “Bize bu hususta daha fazla açıklamalarda bulun (ne yapmamız gerektiğini söyle)” dediğinde, Ebuzer şunları söyledi: “Önemli işleriniz için hac amelini yapın, kıyamet gününün zorluğu için bir gün (müstehap) oruç tutun ve kabrin korkunç durumundan kurtulmak için gece karanlığında namaz kılın…”

Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Her namaz vakti geldiğinde bir münadinin şöyle seslendiğini duydum: “Ey insanoğlu! Kalkınız ve canlarınız için yaktığınız ateşi söndürünüz.” Böylece insanlar kalkarlar, temizlenirler ve bu işleriyle gözlerinin günahları dökülür, namazlarını kılarlar ve iki namaz arasındaki işledikleri tüm günahlar bağışlanır. Sonra yeniden canlarında günah ateşini yakarlar. Öğle vakti gelince o münadi yeniden şöyle seslenir: “Ey insanlar! Kalkınız ve canlarınız için yaktığınız ateşi söndürünüz.” Sonra kalkar, abdest alır ve namaz kılarlar. İki namaz arasında işledikleri tüm günahlar bağışlanır. İkindi vakti ulaşınca da bu tertiple amel edilir. Akşam namazı ve yatsı namazı olunca da bu tertiple amel edilir. Sonuçta bağışlanmış bir halde uykuya dalarlar.”

Hz. Peygamber  (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Kul, şüphesiz namazın vakitlerine ve güneşin durumlarına önem verecek olursa, ölüm anında huzur içinde olacağını, hüzün ve kederlerinin giderileceğini ve ateşten kurtuluşunu kendisi için garantilerim.”

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Namaza riayet edin, onu gözetin, çok kılın ve onunla Allah'a yakınlaşmaya çalışın. Çünkü namaz “Müminler üzerinde vakitleri belirli bir farzdır.” Kendilerine “Sizi bu yakıcı ateşe sürükleyen nedir?” diye sorulduğunda Cehennem ehlinin “Biz namaz kılanlardan değildik” diye cevap verdiklerini işitmediniz mi?”

Resulullah (s.a.a) buyuruyor:

“Gece namazı kılmak sahibi için kabirde ışıktır.”

Yüce Allah peygamberlerinden birine buyurdu:

“Kalk ve gece namazı kıl böylece kabrin cennet bağlarından bir bağ olsun.”

[1] Mûminun/99-100

Editör: Hasan Bedel