.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Hz. Hatice ve Hz. Ebu Talib’in Vefatı
Bi’setin 10. yılı, Haşimoğulları’nın ağır ambargolar sonrası Ebu Talib Vadisi’nden kurtuluşundan kısa bir süre sonra önce Hz. Hatice (sa) ardından da Ebu Talib vefat etti.[1]
Çok sevdiği bu iki büyük insanın vefatı Hz. Resulullah’ı (saa) derin bir hüzne boğmuştu.[2] Bu samimi ve vefakâr hâmilerinin ölümüyle birlikte çok zor ve acı olaylar ardarda gelecek[3] Hz. Muhammed için çok zor ve sıkıntılı bir dönem daha başlayacaktı…
* * *
Hz. Hatice’nin Rolü
Bu iki büyük insanın yokluğunun Hz. Resulullah’a çok ağır gelmesi doğaldı. Zira Hz. Hatice her ne kadar Ebu Talib gibi bütün şehirde Resulullah’ı (s.a.a) koruma ve savunma konusunda etkin olamasa da; ev ortamında o hazretin dertlerini paylaşan sevgi ve şefkat dolu bir eş, vefakâr bir dostuydu, buna ilaveten İslam dini için de fevkalade samimi ve fedakâr bir hâmiydi, sorunlar ve zorluklar karşısında Hz. Resulullah’a (s.a.a) daima destek oluyordu; o Hazretin (s.a.a) biricik yâri, huzur kaynağıydı.[4]
Hz. Resulullah (s.a.a) ömrünün son demlerine kadar bu eşsiz kadını hep sevgi ve saygıyla anmış[5] onun Müslümanlıktaki öncülüğünü ve bu uğurda katlandığı eziyet ve cefayı hep övmüş, asla unutmamıştır. Bir gün Ayşe’ye şöyle buyuracaktı:
“Rabbim, Hatice’den daha iyi bir eş nasib etmiş değildir bana… Herkes kâfirken o iman etti bana, halk beni yalanlarken o tasdikledi beni, başkaları beni mahrumiyet ve yoksullukta bırakırken o bütün mal varlığını benim için harcadı ve Rabbim ondan doğan nice evlatlarla rızıklandırdı beni…”[6]
* * *
Ebu Talib’in Rolü
Daha önce de belirtildiği gibi Ebu Talib Hz. Resulullah’ın (s.a.a) sadece çocukluk ve gençlik yıllarındaki velisi olup onu öz evladı gibi büyütmekle kalmamış; peygamberlik döneminde de o hazretin en büyük hamisi olup onu bütün gücüyle desteklemiş, müşriklerin komplo ve düşmanlıklarına karşı göğsünü siper etmekten bir an geri durmamıştır.
Hz. Ebu Talib hayatta olduğu sürece Kureyşliler Hz. Muhammed’e (s.a.a) dokunamamış buna cesaret edememişlerdir. Bir gün Kureyş büyükleri bir adamı kışkırtarak, Mescidü’l Haram’da namaz kılmakta olan Hz. Muhammed’in (s.a.a) üzerine bir devenin işkembesini boşalttırdılar! Hz. Ebu Talib olayı duyar duymaz kılıcını çekip Hz. Hamza’yı da yanına alarak bu çirkinliğe sebep olan Kureyş büyüklerinin üzerine yürüdü ve aynı işkembeyi teker teker onların yüzüne gözüne buladı![7]
Hz. Ebu Talib vefat ettikten sonra Kureyşliler Hz. Muhammed’e (s.a.a) karşı çok küstahlaşmış, o Hazretin üzerine toprak serpecek kadar azgınlaşmışlardı[8]
Hz. Resulullah (s.a.a) bir gün bunu anlatırken şöyle diyecekti:
“Ebu Talib hayatta olduğu sürece Kureyşliler bana dokunamamıştı…”[9]
* * *
Hz. Ebu Talib Mümindi
İmamiye ulemasının çoğunluğu Ebu Talib’in Müslüman olduğunu, ama Hz. Resulullah’ı (s.a.a) destekleyebilmek için bunu gizlediğini belirtmektedir;[10] cahiliyet toplumunda akrabalık taassubu egemen olduğundan bunu ustaca kullanıyor ve Hz. Muhammed’i (s.a.a) bütün varlığıyla koruyup himaye ederken, müşriklere karşı onların saygı duyduğu bu “kan bağı”nı öne sürüyordu![11] Nitekim İmam Cafer-i Sadık (a.s) bunu onaylar ve şöyle anlatır:
“…Hz. Ebu Talib, tıpkı Ashab-ı Kehf gibi imanını gizliyor, müşrikmiş gibi görünüyordu; bu nedenle de Yüce Allah onlara iki kat sevap vermiştir…”[12]
Bazı Ehl-i Sünnet tarihçileri Hz. Ebu Talib’in Müslüman olmadığını iddia edip onun kâfir olarak öldüğünü belirtse de; Hz. Ebu Talib’in bütün kalbiyle İslam’a inandığını ve Hz. Muhammed’in (s.a.a) peygamberliğine iman edip bu davaya gönül verdiğini gösteren birçok delil ve karine, hatta birçok şiiri[13] bu iddiayı çürütmektedir.
- - - - - - - - - - - - - -
[1] Belazuri ae. c.1, s.236, İbn Ebir ae. c.2, s.90.
[2] İbn Vazih, Yakubi Tarihi c.2, s.29, Hz. Resulullah (s.a.a) bu yılı “Hüzün Yılı” olarak adlandırdı, bk. Meclisi, Biharu’l-Envar c.19, s.25.
[3] İbn İshak ae. s.243, İbn Hişam ae. c.2, s.57, Tabersi, A’lamu’l-Vera, s.53.
[4] İbn İshak AGE. İbn Hişam AGE.
[5] Emir M. Hayyami, Nebi’nin Eşleri ve Evlatları, Beyrut, İzzuddin mües. 1. bas. hk. 1411, s.62-63, Ebi B. Dulabi, Zürriyet-i Tahire, Beyrut, Mües. İlm. Mat. 2. bas. s.63-64.
[6] İbn Abdulbirr, el-İstiy’ab, el-İsabe haşiyesinde c.4, s.287, Dulabi ae. s.51.
[7] Kuleyni, Usul-i Kâfi, Tah. Dar. Kit. İsl. Bas. 1381 hk. c.1, s.449, Allame Eminî, el-Gadir c.7, s.393, Meclisi, Biharu’l-Envar c.18, s.187 bk. el-Gadir c.7, s.359, 388, 393, Yakubi Tar. c.2, s.20.
[8] İbn Sa’d Tabakaatı c.1, s.211, Taberi Tar. c.2, s.229, Beyhaki, Delailu’l-Nübuvve, çev. M.M. Damğani, Mer. İnt. İlm. Fer. Hş. 1361 c.2, s.80, İbn Esir ae. c.2, s.91.
[9] İbn İshak Siyeri, s.239, İbn Hişam ae. c.2, s.58, Taberi ae. s.229, İbn Şehraşub Menakıbı c.1, s.67, İbn Esir ae. s.91, Beyhaki ae. s.80, s. b. Cevzi, Tez. Hevas, Mek. Haydariye bas. hk. 1383, s.9.
[10] Şeyh Müfid, Evailu’l-Makalaat, Kum. Mek. Daveri, s.13, fet. Nişaburi ae. s.155, İbn Ebi’l-Hadid, Nehcu’l-Bel. Şerhi, c.14, s.65, Tabersi, Mecmau’l-Beyan c.3, s.287, En’am Suresi 26. ay. Tef. ve Ali b. Tavus, et-Teraif Fi Marifet-i M. Tev. Kum, Hayyam bas. hk.1400., s.298.
[11] Teberi ae. c.7, s.260, Kasas Suresi 56. ayetin tefisri.
[12] Kuleyni ae. c.1, s.448, Saduk, el-Emâli, Kum. Matm. Hik., s.366 meclis. 89, F. Nişaburi, ae. s.156, Allame Emini, el-Gadir c.7, s.390, Müfid, el-İhtisas, Kum, Menşurat-ı Cem. Müd., s.241.
[13] Ebu Talib güçlü bir şairdi ve bir divanı vardı, Ebu Nuaym Ali b. Hamza Basrî Temimî Lügavi’nin (öl: hk.375 sicilya) derlediği bu şiir divanının bir nüshasını Şeyh Ağa Bozorg-i Tehrani Bağdad, Âl-i Seyyid isa Kütüphanesi’nde gördüğünü yazar; bk. ez-Zeria c.9 1. böl., s.42-43. Aynı şekilde Besra’da yaşayan ünlü Şia şair ve edebiyatçı Mihzemoğullarından Ebu Hiffan Abdullah b. Ah. Abdi “Ebu Talib b. Abdulmuttalib’in şiirleri ve hakkındaki rivayetler” adlı bir kitabı vardır, bk. Rical-ı Necaşi, Muh. cev. Naini inc. Beyrut 1. bas. hk.1408 c.2, s.16 568. sayı. Merhum Şeyh Ağa Boz. Tehr. bu eserin bir nüshasını Bağdat Âl-i Sey. Attar Kütüphanesi’nde gördüğünü, şiirlerin 500 beyitten fazla olduğunu, 1356’da Necef’te basıldığını yazar, bk. ez-Zeria c.14, s.195. Müminlerin emiri İmam Ali (a.s) sevgili babası Ebu Talib’in şiirlerinin söylenip yazılmasını ve derlenmesini tavsiye ediyor ve “Bu şiirleri öğrenin ve çocuklarınıza öğretin, Ebu Talib Allah’ın dinine tabiydi ve şiirleri bilgi doludur” buyuruyordu. bk. el-Gadir c.7, s.393.




