.
.
Bismillahirrahmanirrahim
.
Kur’an’da Resulullah'ın (saa) Üstünlüğü ve Bazı Önemli Özellikleri
Resulullah'ın (s.a.a) diğer bütün peygamberlerden üstün olduğunu Kur'an'dan birçok delille ispatlamak mümkündür:
1- Allah-u Teâla Peygamberlerin bazısının bazısından üstün kılındığı söylüyor:
“O peygamberlerin bir kısmını bir kısmından üstün kıldık. Onlardan bazısı ile Allah konuşmuştur ve bir kısmını da (verdiği) derecelerle yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya da açık deliller (mucizeler) verdik ve onu Ruhü'lKudüs ile destekledik…”[1]
Dolayısıyla peygamberlerin birbirleriyle eşit olmadığı kesindir. Bu noktadan hareketle diğer peygamberlerde olup da İslam Peygamberi’nde aynısı veya daha üstünü olmayan bir özellik yoktur.
2- Bütün peygamberlerin müjdelediği Peygamber:
Başka herhangi bir Peygamber hakkında onun önceden diğer Peygamberlerce müjdelendiğine dair bir işaret yoktur.
Allah-u Teâla, Kur’an’da Hz. İsa’nın (as) dilinden Resulullah’ın geleceğini müjdeliyor:
“Hani Meryem oğlu İsa, "Ey İsrailoğulları! Kuşkusuz ben, Allah'ın size göndermiş olduğu elçisiyim; önümdeki Tevrat'ı doğruluyor ve benden sonra gelecek Ahmed adlı peygamberi müjdeliyorum." demişti…”[2]
Müjdelemek, gelecek peygamberin ümmet için ve bütün beşeriyet âlemi için yeni bir şeyler getireceği zaman söz konusu olur. Eğer Resulullah, İncil ve Tevrat gibi semavi kitaplarda gönderilen hükümlerden farklı ve daha üstün hükümler getirmeyecek olsa o zaman müjdelenmesinin manası olmazdı.
Hz. İsa’nın (as), Hz. Muhammed’in (saa) geleceğini müjdelemesi, hem onun kendisinden üstün olduğunu hem de getireceği İlahi hükümlerin (Kur’an’ın) İncil ve önceki semavi kitaplardan üstün olduğunu gösteriyor. Çünkü her peygamberin makam ve manevi kişiliği getirmiş olduğu semavi kitapta tecelli eder. Hz. Musa (as) Tevrat’ta, Hz. İsa (as) İncil’de ve önceki peygamberler getirmiş oldukları kitap ve suhuflarda tecelli edip makamları o kitaplarda zuhur etmiştir. Hz. Muhammed (saa) de Kur’an-ı Kerim’i getirdiği için onda tecelli etmektedir.
3- Kur’an kendisinden önceki kitapları tasdik edip onayladığı gibi onlardan üstün, onlara ihata, ilmi nüfuz ve onları koruyuculuk özelliğine de sahiptir.
“Sana da hak üzere olan ve önündeki kitapları doğrulayıcı ve onları koruyucu ve gözetici olarak bu kitabı indirdik…” [3]
Ayetin orijinalinde geçen “muhaymin” kelimesi kuşatmak, korumak, içinde barındırmak manasında olduğundan Kur’an’ın diğer kitaplardan üstünlüğünü gösterir. Dolayısıyla bu Kitabı getiren Resulullah da Kur’an’da tecelli ettiği için diğer peygamberlerden üstün olacaktır.
4- Bütün âlemlere rahmet:
Allah-u Teâla’nın iki önemli sıfatı bildiğimiz gibi “Rahmân” ve “Rahîm” sıfatlarıdır. Rahman sıfatı Hak Teâla’nın bütün kâinatı kapsayan, hatta kâfirleri, günahkârları, diğer canlıları da kapsayan genel rahmetini ifade eder; yaratması, rızıklandırması gibi. Ama Rahim sıfatı sadece müminleri, muttakileri ve hakka itaat eden kimseleri kapsayan özel rahmeti ifade ede. Furkan ve basiret özelliği kazandırması, imanı, itaati, ibadeti sevdirmesi ve kolaylaştırması, kâfirlere karşı onlara yardım etmesi gibi. Elbette bu rahmetin asıl tecellisi ahirette olacaktır.
Kur’an’da Resulullah’ı tanıtırken Onun da hem genel rahmete hem de özel rahmete sahip olduğunu beyan etmektedir.
a) “Biz seni, ancak (bütün) âlemlere rahmet olarak gönderdik.” [4]
Resulullah bütün âlemlere rahmettir, hidayet yolunu göstermede insanlar arasında hiçbir fark gözetmez, ilahi mesajı tebliğ edip insanları hak yola davet etmede ayrıcalık yapmaz, kulların Allah’a dönmelerinde o kadar çaba harcamıştır ki, Allah-u Teâla kendisine hitaben şöyle buyurmaktadır:
"(Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kıyacaksın!"[5]
Resulullah, genel rahmeti gereği bütün insanları düşünmek ve onların hidayetlerini istemek zorundadır. Ama maalesef insanlardan birçoğu âlemlere rahmet ve ilahi feyzin kaynağı bu peygamberin kadrini bilemediler ve bilememektedirler.
b) “Gerçekten kendinizden olan öyle bir peygamber size geldi ki, sıkıntınız ona ağır gelir, size düşkündür ve müminlere karşı şefkatli ve merhametlidir.”[6]
Ayet-i kerimede belirtilen “rahimdir” kelimesi, Resulullah’ın müminlere yönelik özel inayet ve rahmete sahip olduğuna işaret etmektedir. Hidayet yolunu bulmuş, tekâmül yolunda ilerlemek isteyen, Rabbulalemin'e ulaşmak arzusunda olan müminlere özel ilgi ve alakası olduğunu belirtmektedir.
Ayrıca, o hayatında rahmet vesilesi olduğu gibi, vefatından sonra da rahmet vesilesidir.
5- Bütün insanların peygamberi:
"Biz seni bütün insanları kapsayan bir mesajla müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Ama insanların çoğu bilmezler."[7]
Diğer Peygamberlerin en azından kahir çoğunluğu belli bir bölge veya kavim için seçilmişlerdi.
6- Allah-u Teâla her peygambere ismiyle hitap etmiştir, ama İslam Peygamberi’ne lakabıyla.
“Ya Eyyuher-resul”, “Ya Eyyuhen-Nebi”..
7- Diğer ümmetlere Resullerini isimle çağırmak caiz idi. Ama Resulullah'ı ismiyle çağırmak yasaktı.
Nur suresi 63. ayet-i kerimede olduğu gibi
8- Allah-u Teâla onun bulunduğu şehre bile yemin etmiştir:
Beled suresi 1. ayet-i kerimede olduğu gibi
9- Allah-u Teâla sadece onun ömrüne yemin etmiştir:
Hicr suresi 72. ayet-i kerimede olduğu gibi
10- Allah-u Teâla onun risaleti için yemin etmiştir:
“Yasin, ve’l-Kur’ani’l-Hekim, inneke le-mine’l-mürselin.”
(Hikmetli Kur’an’a yemin olsun ki sen peygamberlerdensin.)[8]
11- Risalet ve nübüvvet onun vücuduyla hatm edildi:
“Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. O, Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.”[9]
Hz. İmam Ali (as) Nehcü’l-Belâğa’nın 72. hutbesinde Resulullah’ı (saa) şöyle vasfediyor:
“el-Hâtimu limâ sebeqe ve’l-Fatihu limen-ğaleq.” (Kendinden öncekileri hatmeden, kapalı olanları açan.) Yani peygamberlik onunla sona erdi; geçmişlerde olan bütün faziletler onunla noktalandı. Yani başkasında olup da onun varmadığı bir fazilet zirvesi kalmadı. Aynı şekilde kapalı olan (kimsenin açamadığı) fazilet ve İlahi sırların kapılarını açan yine odur.
12- O şahitlerin şahidiydi:
"Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit olarak getireceğimiz zaman bakalım kâfirlerin hali nasıl olacak!"[10]
Bu ayet açık bir şekilde her ümmetin/topluluğun bir şahidinin olduğunu, Resulullah’ın ise, kendi ümmetine şahitlikle birlikte diğer bütün şahitlerin şahidi olduğunu beyan ediyor. Nasıl mahkemelerdeki şahitlik, şahidin, aleyhinde veya lehinde şahitlik yaptığı kimsenin yaptıklarını bizatihi görüp de şahitlik etmesi demektir; buradaki şahitlikte öyledir. Yani her topluluğun şahidi (Peygamber veya vasileri) onların yaptıklarıyla ilgili İlahi, adalet divanında şahitlik edeceklerdir ve ona göre haklarında kabul veya red kararı verilecektir. İslam Peygamberi’nin de ümmeti hakkında böyle bir konumu olmakla birlikte, diğer şahitler hakkında da onun şahitliği geçerli olacaktır. Bu da onun onların amellerinden haberdar olduğunun göstergesidir ve bu akıllara durgunluk verecek bir makamdır Resulullah için.
13- Allah ona kendi razı oluncaya kadar bağışta/lütufta bulunacak:
“Yakında Rabbin sana öylesine/o kadar lütufta/bağışta bulunacak ki, sen hoşnut olacaksın.”[11]
Evet, görüldüğü gibi Resulullah’a o razı ve hoşnut oluncaya kadar bağış ve lütufta bulunulacağı beyan ediliyor. Hiçbir Peygamber hakkında böyle bir tabir yoktur. Hadislerde bu makamın Resulullah’ın engin ve geniş şefaat makamı olduğu nakledilmiştir.
14- Allah-u Teâla onun azametli (muhteşem) bir ahlak üzere olduğunu söylemiştir:
Bu tabir de hiçbir Peygamber hakkında kullanılmamıştır. “İnneke le-alâ huluqin azîm.” (Sen azameti/yüce bir ahlak üzeresin!”[12] Peygamberler de dâhil hiçbir insan hakkında böyle bir tabir kullanılmamıştır.
15- Bütün peygamberlerden onun nübüvvetine misak alınmıştır:
"Allah peygamberlerden şöyle söz almıştı: "Andolsun ki size kitab ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan (kitaplar)ı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?" demişti. Onlar: "Kabul ettik" dediler. (Allah da) dedi ki: "Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım."[13]
Hz. Ali’den (as) şöyle nakledilmiştir:
“Allah-u Teâla önceki peygamberlerden insanlara İslam Peygamberi’nin bisetini haber verip müjdelemeleri ve onu tasdik etmelerini emretmelerine yönelik söz ve ahit aldı.”[14]
16- Önemli Mirac Olayı:
Bu olay da ona has bir özelliktir. Hiçbir peygamber hakkında böyle bir şey yaşanmamıştır.
17- Resulullah’ın yüce şahsiyetinin üç temel taşı:
Yüce Rabbimiz Ahzab Suresi’nin başlarında Resulullah’a hitaben şöyle buyurmaktadır:
“Ey peygamber! Allah'tan sakın/takva ehli ol, kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Muhakkak ki Allah her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir. * Ve Rabbinden sana vahyedilene uy. Muhakkak ki Allah ne yaparsanız haberdardır. * Allah'a güven, vekil olarak Allah yeter.”[15]
Görüldüğü gibi ayette Resulullah’a yönelik üç emir vardır:
a) İttegillah (Allah’tan sakın).
b) İttebi mayuha ileyk (Sana vahyedilene uy).
c) Ve tevekkel a’lallah (Allah’a tevekkül et).
Bunu şöyle de açıklayabiliriz: Resulullah’ın risaletinin üç boyutu vardır:
* Sözleri: Mâ yentiqu a’nil-hevâ in huve illâ vahyun yuhâ. (O heva ve hevesine dayanarak konuşmaz. * O(nun) konuştukları, ancak (kendisine) vahyedilen bir vahiydir.
* Hükümleri: "Şüphesiz biz sana kitabı hak olarak indirdik ki, Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin..."[16]
* Amelleri: İttebi ma yuha ileyk (Sana vahyedilene uy).
Evet, bunlar, Peygamberimizin (saa) yüce şahsiyetinin üç temel taşını oluşturmaktadır.
O bu üç emr-i ilahide kemalin en zirve noktasına ulaşmıştı. O Muttakilerin, ittiba edenlerin ve mütevekkillerin imamıydı.
18- Bundan dolayı da: Ennebiyyu evla bi’l-mu’minine min enfusihim” (Peygamber, müminlere kendi nefislerinden önce gelir.)[17]
19- Yine bundan dolayıydı ki: Legad kane lekum fi Resulillahi usvetun hasene. (Muhakkak ki sizin için Allah Resulü’nde güzel örnek vardır.)[18]
20- İşte bundan dolayıdır ki: Allah-u Teâla kitabında onu hep kendi yanında zikretmektedir:
1- Allah’a iman, Resulüne iman: (Hucurat 15, Hadid 7, Nur 62, Mücadele 4 vs.)
2- Allah’a itaat, Resulüne itaat: (Al-i İmran 132, Nisa 13-59-69, Fetih 17, Nur 52, Enfal 20 vs.)
3- Allah’ın davetine icabet, Resülünün davetine icabet etmek: (Al-i İmran 172, Enfal 24)
4- Allah’a teslim olmak, Resulüne teslim olmak: (Ahzap, 31)
5- Allah’ı inkâr etmek, Reulünü inkâr etmek: (Tevbe 54-80-84, Fetih 13 )
6- Allah’ı sevmek, Resulünü sevmek: (Tevbe, 24)
7- Allah’a yardım etmek, Resulüne yardım etmek: (Haşr
8- Allah’ın velayeti, Resulünün velayeti: (Maide 55-56 )
9- Allah’ın hükmü, Resulünün hükmü: (Nur, 48-51, Ahzap 36)
10- Allah’ın vaadi, Reslünün vaadi: (Ahzap 22)
11- Allah’ın verdiğine razı olmak, Resulünün verdiğine razı olmak: (Tevbe 59)
12- Allah’a hicret etmek, Resulüne hicret etmek: (Nisa 100)
13- Allah’ın müstağni kılması, Resulünün müstağni kılması: (Tevbe, 74)
14- Allah’ın rızası, Resulünün rızası: (Tevbe 62)
15- Allah’ı istemek, Resulünü istemek: Ahzap 29)
16- Allah’ın tahrimi, Resulünün tahrimi (haram kılışı): (Tevbe 29, A’raf 157)
17- Allah’a karşı gelmek, Resulüne karşı gelmek: (Nisa 14, Enfal 13, Ahzap 36, Cin 23)
18- Allah’a hıyanet etmek, Resulüne hıyanet etmek: (Enfal 27)
19- Allah’a düşman olmak, Resulüne düşman olmak: (Tevbe, 63, Mücadele 5-20, Haşr 4)
20- Allah’a düşmanıyla dost olmanın hükmü, Resulünün düşmanıyla dost olmanın hükmü: (Mücadele 22)
21- Allah’la alay etmek, Resulüyle alay etmek: (Tevbe 65)
22- Allah’a karşı savaşmak, Resulüne karşı savaşmak: (Bakara 279, Maide, 33, Tevbe, 107)
23- Allah’a eziyet etmek, Resulüne eziyet etmek: (Ahzap 57, Tevbe 61)
24- Allah’tan öne geçmek, Resulünden öne geçmek: (Hucurat 1)
25- Allah’a karşı yalan söylemek, Resulüne karşı yalan söylemek: (Tevbe 90)
.
21- Evet, bundan dolayıdır ki muhtelif ayetlerde onun itaatini mutlak anlamda, kayıtsız şartsız, ümmete farz kılmıştır. (Nisâ, 59, Nisâ, 80)
22- Bundan dolayıdır ki müminlere hitaben buyuruyor ki: “Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Resûl'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir.”[19]
23- Bundan dolayıdır ki buyuruyor: "... Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah'tan sakınıp korkun..."[20]
24- Bundan dolayıdır ki buyuruyor: "Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mümin olan bir erkek ve mümin olan bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık sapıklıkla sapıtmıştır."[21]
25- Bunun içindir ki buyuruyor: “Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.”[22]
26- Bunun içindir ki buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah'ın ve Resulünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.”[23]
27- Bundan dolayıdır ki buyuruyor: “Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.”[24]
* * *
Bütün bunlardan çıkan sonuçlar:
1- O bütün kâinatın en üstünü ve efendisidir.
2- Fazilet denen her şeyde herkesin önündedir.
3- O kulluğunun, vahye ittibasının, takvasının, teslimiyet ve tevekkülünün neticesinde o makama ulaşmıştır.
4- Bir insanın ulaşabileceği bütün kemallere ulaştığı için, bütün insanların üzerinde mutlak velayet ve tasarruf hakkına sahiptir.
5- Her açıdan onların örneğidir.
6- İtaati kayıtsız ve şartsız herkese farzdır.
7- Hem sözleri vahye dayanır, hem hükümleri, hem de ameli. Bundan dolayı masumdur; ne günahı vardır ne de insanlara direktif mahiyetinde söyleyeceği her hangi bir sözde, vereceği herhangi bir hükümde hata yapar; aksi takdirde mutlak itaati anlamsız olurdu; örnekliği anlamsız olurdu; sünnetinin hücciyetinin hiçbir anlamı kalmazdı.
Bu yüzden onu bir müctehid gibi görmek fahiş bir hatadır. Bazı sahabenin ona akıl verdiğini, bazı sahabeyle ihtilafa düştüklerinde vahyin Resulullah’a mutabık değil de o sahabinin görüşüne mutabık indiğine söylemek büyük bir yanılgıdır. Böyle bir Resul’ün bazen vahyi unuttuğunu ve sahabeden bazısının hatırlattığını söylemek mümkün mü?
Böyle bir peygamberin risalet sabahına kadar daha Resul olacağından bihaber olduğu, kendisine vahiy meleği geldiğinde onu cin zannedip, cin çarptığı korkusuyla Hz. Hatice’ye gelmesini, Hz. Hatice’nin veya amcası oğlu Varaka’nın onu Resul olduğuna inandırdığını söylemek veya rivayet etmek veya bu rivayetleri kabul etmek, Resule cefa olmaz mı?
Kendisine vahiy kısa bir müddet kesildiğinde Allah’ın kendisine gazap edip terk ettiğini düşünerek, kaç defa (haşa) intihara bile kalkıştığını, ama Cebrail’in (as) onu bu işten vazgeçirdiğini söylemek, o yüceler yücesine zulüm değil mi?
Evet, Müslümanlar olarak, resulümüz, habibimiz, kurtarıcımız, rehberimiz, canımız cananımız olan o müstesna ve eşsiz şahsiyeti çok iyi tanımalıyız. Özellikle Kur’an’ın sunduğu Resul simasını çok iyi tanımaya çalışmalıyız.
- - - - - - - - - - - -
[1] (Bakara, 253)
[2] (Saf, 6)
[3] (Maide, 48)
[4] (Enbiya, 107)
[5] (Şuara, 3)
[6] (Tevbe, 128)
[7] (Sebe', 28)
[8] (Yâsin, 1-3)
[9] (Ahzap, 40)
[10] (Nisa, 41)
[11] (Duhâ, 5)
[12] (Kalem, 4)
[13] (Al-i İmran, 81)
[14] (Mecmeü’l-Beyan Tefsiri, Al-i İmran 81. Ayetin Tefsiri)
[15] (Ahzab, 1-3)
[16] (Nisa,105)
[17] (Ahzap, 5)
[18] (Ahzap, 21)
[19] (Nisa, 59)
[20] (Haşr, 7)
[21] (Ahzap, 36)
[22] (Nisa, 65)
[23] (Hucurat, 1)
[24] (Hucurat, 2)