.
.
Bismillahirrahmanirrahim
Soru: Bazıları diyorlar ki Gadir-i Hum ve velayet ve imamet meselesini zinde tutmanın, gündeme getirmenin ne faydası vardır? Faraza Şia’nın Gadir-i Hum ve imamet ile ilgili iddiaları doğru olsa bile artık bunların zamanı geçmiş. Siz isteseniz de Hz. Ali'yi diriltip imam yapamazsınız. Bu yüzden bu sayfayı artık kapatmak lazım. Çünkü ihtilaf ve fitneye vesile olmaktadır?
* * *
Cevap: Bunu söyleyenler maalesef Ehl-i Beyt Mektebi'nin imamet anlayışının felsefe ve hikmetini idrak etmiş değiller.
Yani olaya sadece siyasi yönetim ve hilafet perspektifinden bakmaktadırlar.
Oysa imamet ve velayetin çok cüzi bir boyutu budur.
* Esasen bize göre imamet ve velayet nübüvvetin devamı niteliğindedir.
Yani vahiy almanın dışında, vahyi koruma, tebliğ etme, tebyin/tefsir etme, vahyin ve İlahi öğretilerin canlı örnekleri olma, insanların amellerinin şahidi olama ve siyasi yönetim gibi diğer bütün görevler imama intikal eder. Bu yüzden onlar halife ve siyasi hâkimiyet sahibi olsalar da olmasalar da imamdırlar ve saydığımız diğer görevleri aynen devam etmektedir.
* Ehl-i Beyt İmamları’nın bizim için en önemli misyonu ilmi ve dini merciliğidir.
Yani bizler peygamberden sonra onları:
- Hem Kuran'ın varisleri olarak görüyoruz, Fatır Suresi’nin 32. ayeti gereği.
- Hem Resulullah'ın sahih sünnetine ulaşmanın en sağlam kanal ve kaynağı olarak görüyoruz.
- Hem de onları kendimiz için en güzel üsve ve örnekler olarak kabul ediyoruz. Tıpkı Resulullah'ta olduğu gibi. Yani onların hayatı her açıdan bizim için örnektir, delildir, bağlayıcıdır.
Çünkü onları masum olarak kabul ediyoruz. Çünkü onlar Allah tarafından bizim için “Mevla” (velayet sahibi) olarak belirlenmiştir. Çünkü Peygamber onları Meşhur Sekaleyn Hadisi’nde Kur’an’ın yanına koyarak iki ağır emaneti olarak ümmete tevdi etmiş ve onlara sarıldığımız müddetçe asla dalalete düşmeyeceğimizi garantilemiş ve “O ikisi, Kevser Havuzu başında bana varıncaya kadar birbirinden asla ayrılmazlar; bakın benden sonra onlara nasıl davranacaksınız!” buyurmuştur.
Evet, onlar bizim için canlı Kur'an ve Muhammedi İslam'ın en kâmil ve canlı örnekleridirler.
* Bu yüzden Onlar halife olamadı. Dolayısıyla her şey bitti gitti, siz de kapatın gitsin demek anlamsızdır. Çünkü bu bir çizgidir, mekteptir, örnekliktir, kanaldır, kaynaktır ve bu kıyamete kadar devam edecektir.
Dolayısıyla Gadir-i Hum sadece hilafetin ispatı değildir.
- Kur'an'ın varisliğinin ispatıdır.
- Nebevi Sünnet'in en sahih ve en güvenilir kanal ve kaynaklığının ispatıdır.
- Hayatımızda her açıdan örnek almamız gereken kimselerin tanıtımı ve ispatıdır.
- Aslında bugün müctehitlerimiz ve velayeti fakih olayı da bu çizginin devamıdır. Çünkü nasıl Ehlibeyt bizimle Kuran ve Sahih Sünnet arasında güvenilir bir kanal ise, müctehitlerimiz de bizimle Ehlibeyt arasında bir kanaldırlar.
Yani onların bize aktardıkları Ehl-i Beyt'in öğretilerinden istifade ettikleri şeylerdir. İndi şeyler değil.
Bu yüzden Hz. Mehdi'den nakledilen hadiste "Gaybet zamanında bizim hadislerimizde uzman olan kişilere müracaat edip onlara uyun." buyururken devamında şöyle geçiyor: "Onlar benim size hüccetim, bende Allah'ın hüccetiyim." buyurmaktadır.
Yani bu velayet bağı Allah'tan Resul'e ve imamlara, onlardan da vekâleten müctehitlere uzanmaktadır.
* İhtilaf meselesine gelince:
Biz bunun tam tersini düşünüyoruz. Çünkü:
- Evvela Kendi düşünce ve inancını ve delillerini uygun bir üslupla ve başkalarına saygısızlık etmeden ortaya koymak her kesin en doğal hakkıdır.
- Saniyen Müslüman grupların birbirlerini yakından ve yetkili ağızlardan tanımaları, daha çok birbirlerini tanımalarına ve yakınlaşmalarına vesile olur. Zira birçok kafadan dolma bilgilerden dolayı birbirinden uzaklaşan Müslüman gruplar, bunların çoğunun yalan yanlış olduğunu, birçoğunun da kendi içinde belli bilgi ve belgelere dayandığını görür ve hatta kabullenmese dahi saygıyla karşılar.
- Salisen Ehl-i Beyt Mektebi ve büyükleri bütün farklılıklara rağmen sürekli takipçilerine, şehadeteyni getiren, aynı Kur’an’a inanan ve aynı kıbleye namaz kılan bütün Müslümanları İslam dairesinde görmeye, İslam’ın ve ümmetin genel maslahatları doğrultusunda birleşmeye ve teşriki mesai etmeye çağırmakta ve diğer Müslüman kardeşlerinden de aynı tavrı beklemektedir.
* Son bir nokta:
Dedik ki Ehlibeyt bizim için her açıdan üsvedir/örnektir.
Ehl-i Beyt'in hayatına baktığımızda onların en bariz özelliklerinden birisi sürekli hakkın ve haklının, mazlumların ve müztazafların yanında ve zalimlerin karşısında durmaktır
Ehl-i Beyt’le ilgili faraza bir kimse her şeyi de inkâr etse, ama onların bu özelliğini inkâr edemez. Çünkü onların hayatı büsbütün bunun ispatıdır.
- Ömrü zalimlerle, tağutlarla mücadele ile geçen, hakkın ve adaletin yılmaz savunucusu Hz. Ali (a.s), hayatının son demlerinde iki oğlu İmam Hasan ve İmam Hüseyin’e ettiği vasiyetinin bir bölümünde şöyle buyurmuştur: “Yavrularım! Daima zalimlere düşman ve hasım, mazlumlara ise destek ve yardımcı olun”
- Diğer Ehl-i Beyt İmamlarının da hepsi aynı yolun yolcuları ve zalimlerin baş düşmanı oldukları için hepsi ya kılıçla şehit edilmişlerdir ya da zehirle.
- Kerbela’da her şeyini feda eden İmam Hüseyin ve zulme ve zalimlere karşı mücadelesini anlatmaya gerek var mı?
* İşte bugün de Ehl-i Beyt çizgisinde yürüyenlerin Gazze konusundaki tavrı, duruşu ve verdikleri destek ve yaptıkları fedakârlıklar ortadadır.
Demek ki Gadir-i Hum tarihte kalmış bir olay değil, etkisi günümüze kadar devam etmektedir ve kıyamete kadar da devam edecektir.