.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Günlük konuşmalarda medya kelimesi, enformasyonu pek çok muhataba ileten iletişim araçları grubunu kasdederek kullanılmaktadır.[1] Bu tanım basılı tüm metinleri (kitap, gazete, dergi, poster), kaydedilmiş programlar, radyo, televizyon, film, uydu ve interneti içine alır. Kimi zaman da medya yerine “kitle iletişim araçları”[2]ifadesi kullanılır. Günümüz dünyasında insanlar kitle iletişim araçlarının programlarından yararlanmaktadır. Gazeteleri, dergileri ve kitapları okumakta, sinemaya gitmekte, televizyon izlemekte, gece gündüz vakitlerinin bir bölümünü internet kullanarak geçirmektedirler.[3] Medya aynı zamanda toplumu kontrol, idare ve şekillendirme kurumuna da dönüşmüştür. Aynı şekilde onun aracılığıyla toplumda değerler, normlar, hayat tarzları ve düşünce biçimi inşa edilen mecradır da.[4] Medyanın rolü ve işlevi, onlarsız bir hayatın tasavvur edilemeyeceği boyuttadır.[5] Bu yüzden şimdiki asır, iletişim çağı olarak adlandırılmıştır. Günümüzdeki insanı medya insanı ve modern kültürü de kitle iletişim araçlarının yürüttüğü propagandanın mahsülü görmek akla hiç uzak değildir.

Medyanın Etkilerini Araştırmanın Tarihçesi

Medyanın ruh sağlığı üzerindeki etkisini anlamak için sarfedilecek her türlü çaba, medyanın tesir ve işlevinin tarihçesini bilmeye bağlıdır. Modern medyanın ortaya çıkışının başlangıcından itibaren iletişim bilimleri uzmanlarının çoğu, medyanın toplumsal etkilerini araştırmaya koyulmuş ve çeşitli teoriler ortaya atmışlardır.

Medya ve kitle iletişim araçları hakkında ilk araştırmalar ondokuzuncu yüzyılın sonları ve yirminci yüzyılın başlarında batılı ülkelerde gerçekleştirildi. Fransa’da Lebon[6]ünlü kitabı Halkın Kitle Psikolojisi’nde[7], Tarde[8]da Taklidin Yasaları[9]kitabında çağdaş toplumların kamuoylarında kitle iletişim araçlarının rolünü incelemişlerdir. Almanya’da Ferdinand Tonnies ve Weber, kitle iletişim araçlarının önemine ve etkilerine değinilerde bulunmuştur. İkinci dünya savaşından sonra kitle iletişim araçları hakkındaki araştırmalar artış kaydetmiştir. Lasswell[10]1948’de, kitle iletişim araçlarının rolü üzerine yazdığı ünlü makalede medyanın asli işlevlerini şöyle özetledi:

1) Çevreyi denetleme (haber rolü),

2) Bireylerin sosyal dayanışmasını üretme ve geliştirme (kılavuzluk rolü),

3) Kültürel mirasın aktarılması (eğitim rolü).[11]

Birkaç yıl sonra Wright da medyanın etkilerini göstermek için bu genel çerçeveyi ortaya koymuş ve eğlenceyi medyanın dördüncü temel işlevi olarak eklemiştir.[12]Quail bunlara bir işlev daha ilave etmiştir: Medyanın seferberlik işlevi. Hemen hemen heryerde medyadan milli menfatleri önde tutması beklenir.[13]Bazı araştırmalar medyanın istenmeyen etkilerine ve medyaya maruz kalmaktan kaynaklandığı düşünülen sonuçlara değinmiştir. Kitle iletişim araçları hakkındaki eleştirel araştırmaların ilkini, yirminci yüzyılın ilk yarısında Frankfurt okulunun araştırmacıları başlattı. Horkheimer[14], Adorno[15], Lowenthal[16], Marcuse[17]ve Benjamin’in[18]popüler kültürün herzaman zararlı olduğuna dayalı görüşleri “Aydınlanma Diyalektiği”[19], “Kültür Endüstrisi”[20]ve “Popüler Kültür Edebiyatı ve Toplum”[21]başlığı altındaki üç makalede biraraya getirildi. Onlar kültür endüstrisini, kapitalist toplumlarda istenmeyen durum ve haller üreten sinema ve film üretim kurumları, radyo kurumları ve matbuat kurumlarından oluşmuş modern sanayi olarak tarif ediyorlardı.[22]Frankfurt okulunun görüşüne göre endüstri, ürünleri aracılığıyla kitlelere kimlik kazandırıyor ve onların davranışlarını belirliyordu.[23]

Batılı ülkelerde “kültür endüstrisi” ve “kitle kültürü” konusundaki en kapsamlı eleştirel eser, çağdaş Fransız sosyolog ve filozof Morin’e[24]aittir. O, 1962 yılında Zamanın Ruhu[25]adındaki kitabının önsözünde, dünyanın ondokuzuncu yüzyılın sonunda, maddi ve coğrafi sömürgecilik olan ilk sömürgeciliğin sonuna vardığı ama yirminci yüzyılın başlamasıyla birlikte dünyanın, insanın düşüncesini istila eden yeni bir sömürgeciliğe tanıklık ettiği meselesini ele aldı.[26]Kültür ve iletişim konusundaki eleştirel çalışmalar 1970’lerden itibaren daha da derinlik kazandı.[27]Alvin Toffler, Üçüncü Dalgaisimli ünlü eserinde medyanın toplumsal etkilerini geniş biçimde ele aldı.[28]Yaklaşık 1980’den bu yana Amerika, batı Avrupa ve Asya’nın bir bölümünde araştırmacıların sayısı ve araştırmaların oranı bakımından medyaya ilişkin araştırmalardaki gözle görülür gelişme dikkat çekmektedir. Hiç tereddütsüz bu araştırmaların ağırlıklı kısmı, üstün medyatik özelliği ve oyalayıcılığı nedeniyle televizyonun gelişimi ve olumsuz sonuçlarının farkına varılmasından kaynaklanmaktadır. Aslında kitle iletişim araçları konusundaki son araştırmaların çoğu, özellikle televizyon üzerinde yoğunlaşanlar, televizyon programlarının kamuoyu ve kültür üzerindeki olumsuz etkilerine ilgi göstermektedir.[29]Bununla birlikte medyanın olumlu ve yapıcı işlevi de olabileceğine dair gözlemler vardır. Lopez (1991), Philo (1996), Benkert (1997), Granello ve diğerleri (1999) araştırmalarında, medyanın ruh sağlığı mevzularında önemli bilgi kaynağı olduğu sonucuna vardılar.[30]Bu nedenle medyanın ruhsal hijyen üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerini birarada ele almak gerekmektedir.

Medya ve Ruhsal Hijyen Üzerindeki Etkilerinin Niteliği

a) Basılı Medya

Haber ve bilgi yayınlamak, insanlar arasında ilişki kurmak, değerleri aktarmak için yazılı dil ve ifadeden yararlanan medya grupları basılı medya olarak adlandırılmıştır. Basılı medyanın en büyük avantajı, istenildiği kadar saklanabilmesi ve okunabilmesi, onlara defalarca başvurulabilmesidir.[31]

- Kitap

Kitabın ortaya çıkışı, dünyanın karşılaştığı en büyük değişimdir.[32]Günümüzde baskı endüstrisinin toplumda ne görkemli bir dönüşümün meydana gelmesine yolaçtığını ve ruh sağlığı bakımından hangi ölçüde faydalı olduğunu zorlukla teşhis edebiliyoruz. Çünkü televizyonun çekici renkleri ve kışkırtıcı görüntüleri veya bilgisayar sayfaları ile karşılaştırıldığında basılmış bir kitap can sıkıcı görünebilir. Bir eğitim alanında, ruhsal hijyenle irtibatlı birkaç hedefi temin için kitaptan somut biçimde yararlanılabilir. Kitap aracılığıyla insanlar, hayatta başarı için ihtiyaç duydukları birtakım bilgi, beceri, değer ve görüşleri öğrenmeye özenirler. Kitap, öğrenmek için zengin bir kaynak ve dini meselelerin ilkeleri konusunda en önemli başvuru mercimizdir. Kitap, oyalanmak için araç, kültürel eserleri korumanın hazinesi, önleyici tedbirler ve tedavi tekniklerini, düşünce tarzlarını tanımak için kılavuz olarak da ruh sağlığı üzerinde etkili olabilir. Kitap, bazı karmaşık ve kapalı fikirlerin toplumda sükunet içinde kabul edilmesini sağlar. Ama aynı zamanda kitap, dikkat çekici çeşitliliğiyle bir kitle iletişim aracıdır.

Dini bilgiler ve hükümlerden en müptezel mevzulara ve fotoğraflara kadar herşey kitap biçiminde yayınlanır ve sunduğu içerik hesaba katılırsa, muhatapların ruh sağlığına zarar da verebilir. Rivayetlerde “saptıran kitaplar”ın yasak olması işte bu mesele yüzündendir. Rivayetlerden çıkan sonuç şudur ki, insanı saptıran veya ahlaken yozlaştıran (dalal) kitapları okumak ve araştırmak, bireylerin manevi selametini ve ruh sağlığını bozduğundan haramdır.[33]Saptıran kitaplar; bâtıl fikir ve itikatlar, müstehcen mevzular, müptezel fotoğraflar ve benzeri şeyler içeren kitaplara verilen isimdir.[34]Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de genel bir kural olarak, bireyleri saptıran ve delalete sürükleyen etkenleri haram kılmıştır.[35]

- Gazete

Geçmişte dili kullanarak insanlar kendi toplumlarında veya başka toplumlarda, hatta uzak ülkelerde yaşanan olaylar hakkında tahminde bulunmaya ve görüş belirtmeye eğilimliydi. Bin yıl boyunca haber ve olaylardan haberdar olabilmenin tek yolu, seyyah ve yolcular aracılığıyla maceraların derlenmesi ve ağızdan ağıza nakledilmesiydi.[36]

Günümüzde aşağı yukarı bütün kültürlerde gazete ve dergiler hayatın zorunlu gereği kabul edilmektedir ve matbuatın kamuoyunu şekillendirme, insanlara yol gösterme ve yönlendirme, enformasyon verme, toplumun bilgi düzeyini yükseltme, boş vakitleri değerlendirme ve başka olumlu olumsuz onlarca işlevi yerine getirmede toplumda büyük bir rol üstlendiğine tereddüt yoktur.[37]

Gazetelerin ruhsal hijyeni etkilemesi

Haber, rapor, röportaj, özellikle de günün sözü formunda analiz ve yorum, siyasi yorum, başmakale gibi öğeler haber, siyaset ve toplum içerikli bir gazetenin bölümlerini oluşturmaktadır. Haberler, inanç ve fikirleri değiştirmek, eski varsayımları temizlemek ve halkı kimi mal ve hizmetleri tüketmeye zorlamak için tasarlanır. Gazetedeki bir haberin asıl hedefinin derin bir duyarlılık yaratmak ve özel bir durumu daha gerçekçi kavramasında insanlara yardım etmek olduğu söylenmelidir. Ama sonuç itibariyle bu süreç de kişilerin bireysel ve toplumsal davranış, düşünce, hayat tarzı ve karar alma biçimini etkilemektedir.[38]

Günün her dakikası dünyanın her köşesinde sayısız olaylar meydana gelmektedir. Gazeteler ve medya grupları bu olaylar arasından bir kısmını seçer ve haber olarak sunar. Burada sözkonusu edilecek soru, haber seçiminde etkenlerin neler olduğudur. Neden bazı olaylar gazetelerde daha önemli, daha değerli veya daha vurgulu biçimde gündeme getirilir? Gazeteler, siyasi ve ekonomik amaçlar ve hedeflerin ya da grubun özel çıkarlarının etkisi altında haber seçimine ve onları gündeme getirme yoluna gider. Her özel haberin mesajı, çok fazla, hatta muhtemelen sayısız tesirler altındadır. Fisk’in (1996) inancına göre gazeteler, onun “toplumda varolan duyarlılığın yapısı” dediği şeyi etkileyebilir.

Gazetelerde siyaset, sanat, spor haberleri ve çeşitli zevkler için fotoğraf kabilinden konular okuyucuların ilgisini daha fazla çekmekte ve özel bir cazibe oluşturmaktadır. Gazeteler, sahip oldukları özellikler nedeniyle okuyucusuyla daha derin bağlar kurabilir ve etkisi de daha kalıcı ve daha kapsamlı olabilir.

Haberler bazen hikaye biçiminde anlatılır ve haberci olayları tıpkı bir öykünün ravisi gibi ele alır. Muhatabı olayın içine yönlendirebilmek için haberin ilk katmanlarını ayırır.[39]Başta gazeteler olmak üzere, ruhsal hijyeni etkileyen haber organlarının en önemli yönleri şunlardır:

1. Söylenti yayma:Gazetelerin içeriğinin bir bölümünü söylenti yayma oluşturmaktadır. Matbuat söylenti yayarak ve onu körükleyerek toplumda korku ve kaygıya sebep olabilir ve ruh sağlığını bozabilir.[40]

2. Öne çıkarma:Araştırmalar, gazetelerin bir çevreyi nasıl şekillendirebildiğini, o olay ve meselelerde önemli göstererek tanımlayabildiklerini ortaya koymuştur. Bir olay, haberin ana fikri haline getirilerek değeri yükseltilebilir. Bu süreç kaçınılmaz biçimde toplumun ruh sağlığını etkileyecektir.

Gazetelerin birinci sayfası, gazetenin içeriğini göstermek ve olayları öne çıkarmak için özel bir öneme sahiptir. Aslında birinci sayfa büyük ölçüde muhatabın zihinsel önceliklerini biçimlendirir ve gazetenin her gün çeşitli olaylar ve mevzular için kabul ettiği önem ve itibarı gösterir.[41]Her ne kadar gazete okuyucuları sadece birinci sayfada öne çıkan haberlerin etkisi altında olaylara ve meselelere bakmazlarsa da ve başka etkenler de algı tarzlarını şekillendirmede etkiliyse de birinci sayfadaki başlıkların bu alanda temel ve belirleyici rol oynadığı inkar edilemez.[42]

Gazete okuyucuları üzerine yapılmış sayısız araştırma, okuyucunun “anlık ve gelecek ihtiyaçlar”ını temin etmek ve kendi çevresinden haber almak amacıyla gazetenin bütün konularını okumadığını, bilakis çeşitli başlıklara bakarak, ona cazip gelen, işi ve hayatıyla ilgili olan konuları seçtiğini ve daha sonra okuduğunu göstermektedir.[43]Bu nedenle gazetelerin birinci sayfa başlıkları ruhsal hijyen üzerinde çok etkili olabilir.

1970’lerin başlarında medyada “öne çıkarma” veya “öncelik verme” adı altında Show ve McCombs tarafından gündeme getirilen görüş, gazetelerin çeşitli olayları büyütmesi ve öne çıkarmasının kendi görüşlerini muhataplara empoze etme çabası olduğuna işaret etti. Bu araştırmacılara göre mevzuların gazetelerde büyütülmesi ve öne çıkarılması, muhatapların da o konuları öncelikli ve önemli sanmasına yolaçmaktadır. Derler ki, gazeteler bunu yaparak muhataplarda kabul edilebilir bir davranış değişikliği meydana getiremeseler bile en azından muhataplarda dikkat çekici bilişsel değişiklere yolaçacaklardır.[44]

3. Haberde taraf tutma:Bireylerin haberlerle ilgili temayül ve duyarlılıkları, sıradan bir haberi yayınlarken dahi ihlal yapacak veya o haberi eksik biçimde halkın bilgisine ulaştıracak, dolayısıyla kamuoyunu yanıltacak boyuttadır. Haberde taraf tutma çeşitli şekillerde ortaya çıkmaktadır:

a) Haber metninde taraf tutma:Haberin dili olayın kendisinden fazla ona anlam kattığından, haber metninde kullanılan lafız ve kelimeler kamuoyunda olağanüstü etkiye sahiptir. Öyle ki sözlerin çoğu kendi yerine ve net olarak kullanılmamakta, muhataplarda değişik anlamalara sebep olmaktadır.

b) Haberin anlamında taraf tutma:Bazı haberlerde ilk bakışta lafız ve ifadede hiçbir şekilde taraf tutma görünmüyor olabilir, ama haberin metni muhatabın zihninde bir şekilde taraf tutma oluşturabilir.

4. Sorun yaratacak vakaların büyütülmesi: Haber gruplarının işlevinde öne çıkarma yaklaşımının bir türü, gazetelerin, kaygı duyduğumuz olayları büyütmede önemli rol oynadıklarına inanmaktadır. Bu konuda gazeteler, kamuoyunda endişeye sebep olan “sorun yaratacak gerçekliğin varlığı” hakkındauyarıda bulunmaktadırlar. 1970’li yıllarda Cohen ve Jung (1973) gibi sosyologlar “ahlaki korku” kavramını toplum teorilerine dahil etti. Bu kavram, gazeteler tarafından bir fenomen hakkında kamuoyunda yaratılan kaygının, bu fenomenin vuku bulmasının akılla izahından çok daha fazlası olduğu bir duruma işaret ediyordu. Sonraki yıllarda gıda maddelerinden korku ve hastalıktan çekinme hususunda bir dizi konu, sorun yaratacak toplumsal gerçekliğin büyütülmesine ilişkin örnekler olarak ortaya konmuştur. Somut olarak böyle durumlarda, istatistik bakımından ve benzer diğer olaylarla karşılaştırıldığında çok küçük ve sayıca az olan olaylar, gazeteler tarafından kamuoyunun sağlığı için ana tehdit gibi tanımlanabilmektedir.

Bu propaganda tekniği gazetelerde çokça kullanılmaktadır. Bunda hedef genellikle halkı, ciddi tehlikeyle yüzyüze olduğuna ve onu önlemek için gayret sarfetmeleri gerektiğine ikna etmektir. Yahut devlet ve bağlı mekanizmaların bu konulara ve ortaya çıkan sorunu gidermeye az ilgi gösterdiği, onunla ilgili gerekli duyarlılığı taşımadığı düşüncesini üretmektir.

5. Gerilim ve çatışmaları körüklemek:Gazeteler bazı zamanlar siyasi, kültürel ve partisel gerilim ve çatışmaları körükleyerek, bazı kimseleri aşağılayıp yakışık almayan sözler sarfederek toplumun ruh sağlığında bozulma üretebilmekte ve kargaşaya sebep olabilmektedir.[45]

b) Sözlü ve İşitsel Medya

Sözlü ve işitsel medya, en önemli iletişim öğesi ses, ifade ve söz olan kitle iletişim araçları grubudur.

- Radyo

Radyonun iletişim alanına girişi yirminci yüzyılın başıdır ve toplumsal etkisi oldukça çarpıcı ve önemli olmuştur. Bu medya organı ruhsal hijyeni kapsamlı biçimde etkileyebilir.[46]Radyonun etkisi konusundaki ünlü öykü 30 Ekim 1938’de yaşandı. O gün Orson Welles ve CBS radyo tiyatrosu ekibi Mars’tan gelen saldırıyı canlandırdılar. Gece tamamlanmamıştı ki binlerce dinleyici korku içinde titriyordu. Polis merkezlerine ve devlet kurumlarına binlerce telefon yağdı. Halk, dostlarını haberdar ediyordu. Birçoğu da yanlarına az sayıda şahsi eşyalarını alıp ailesiyle birlikte otomobillerine atlamış, hızla Marslı saldırısının gerçekleşeceği Amerika’nın doğu sahilinden uzaklaşmaya çalışıyordu.[47]

Bazı yazarlara göre kitle iletişim aracı olarak radyonun ruh sağlığı üzerindeki rolü, kullanılmasındaki hedefin haber ve bilgi yayınlamak, eğlence üretmek, reklam ve muhatapların eğitim ihtiyaçlarına cevap vermek olduğu hesaba katıldığında araştırmayı ve dikkate almayı haketmektedir.[48]Bu nedenle radyodan, programlarıyla muhatapları yeni fikir, alışkanlık ve ilişki sahibi yapması beklenmektedir.

c) Görüntülü Medya

- Televizyon

Televizyon tartışmalar, çatışmalar ve zıt inançlar arasında doğdu ve şu ana kadar da aynı şartlarda kalmaya devam etmektedir. Kimileri televizyonun, birey ve toplumların normal gelişimi ve ilerlemesi yönünde kullanılabilecek en önemli kitle iletişim aracı olduğu iddiasındadır. Başkaları ise onu, topluma ciddi zararlar veren uygunsuz bir iletişim aracı saymaktadır. Şimdiye kadar televizyon ve toplumsal etkileri konusunda çok sayıda araştırma gerçekleşmiştir. Burada televizyonun ruh sağlığına etkileriyle ilgili araştırmalardan bazılarını özet olarak zikredeceğiz.

Televizyonun ruhsal hijyen üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri

Televizyon, en güçlü ve en etkili medya organı olarak bireysel ve toplumsal davranış, inanç, duygu ve ilişkilerimizi biçimlendirmede esaslı rolü oynamaktadır.[49]

Televizyon ve sosyalleşme

Televizyon, olumlu yönde çocuklar için, hatta yetişkinler için bile sosyalleşmenin önemli etkenlerine benzer bir işlev görebilir.[50]Sosyalleşme, insanların onun aracılığıyla kültürünün temel öğelerini öğrendiği ve bu sayede de ilişkili olması gereken toplumu, içinde ona yaraşır biçimde hareket etmeyi ve böyle bir işlev için kılavuzluk edecek kural ve normları tanıyacağı sürece işarettir.[51]

Televizyon bu alanda önemli bir paya sahip olabilir. Her ne kadar ebeveyn, yetişkinler, okullar ve dini kurumlar çoğu davranış ve normları dikkat çekici biçimde etkiliyorsa da bir teknoloji toplumunda değişim hızı ebeveynin başedemeyebileceği kadar yüksek çok sayıda durum yaşanmaktadır. Dünyada bu boyutlara uygun normlar, toplumsal düzen bağlamında çoğunlukla televizyon ve diğer medya organlarından intikal etmektedir. İnsanlar toplumsal ilişkiler konusunda televizyondan birtakım bilgiler edinirler. Mesela başkalarının düğün merasiminde, ilk karşılaşma ve diğer durumlarda nasıl hareket ettiğini öğrenirler. Çocuklar; kadınlar, erkekler, azınlıklar, yaşlılar ve diğer birçok kesimler ve kendileri hakkındaki toplumsal formları televizyondan öğrenirler.[52]

Televizyon ve toplumun beğendiği davranışların eğitimi

Bazı televizyon programları bilinçli biçimde toplumun beğendiği bir içerik sunarlar. Friedrich ve Stein, toplumun beğenisini kazanan içerikte bu tür programları izlemenin sonuçlarını “Bay Rogers’ın mahallesi” başlığı altında çocuklar üzerinde incelemişlerdir. Araştırmacılar, onbeş dakikalık bir gösterimde, hepsi de ruh sağlığının bileşenleri olan işbirliği, katılım, dertdaşlık, sevgi, dostluk, saldırganlığı dizginleme, hayal kırıklığına tahammül ve akrabalığın gereği gibi kavramları içeren olaylar dizisi gösterdi. Toplumun beğenisini kazanmış davranışların televizyonda izlenmesinin olumlu davranışların artışıyla ilişkili olduğunu gözlemlediler.[53]

Televizyon izlemekten kaynaklanan huzur ve rahatlık

1960’ların başlarında Wilbur Schramum ve diğerleri televizyonun üç temel kullanımını açıkladılar. Birinci madde, eğlence neticesinde ortaya çıkan olumlu hazza işaret etmektedir. Televizyon, bireyin hayatın güçlükleri ve sıkıntılarından kurtulacağı bir hayal dünyası üretir. Schramum, bireylerin, ilgi duydukları programları izlerken mutlu bir simayla oturduklarını gözlemledi. Televizyonun ikinci kullanımı, enformasyon kullanımıdır. Mesela nasıl giyinileceği, davranılacağı vs. gibi. Üçüncüsü, sosyal faydayı televizyonun olumlu rollerinden biri olarak tanıtmıştır. Başkalarıyla birlikte televizyon izlemenin, aile bireylerinin birlikte oturması için fırsat yarattığı ve pek çok sohbet konusu bulabildikleri sonucuna varmıştır.[54]

Televizyon çeşitli eğlence şekilleri sunar. Gösterimler, bilim kurgu öyküleri, romantik diziler, yarışma ve eğlence içeren değişik gösteriler sayesinde herkes televizyonu heyecan ve eğlence, ruhsal hali iyileştirme kaynağı olarak kullanabilir.

Televizyon ve şiddet

Şiddet, televizyonun yaygınlaşmasından sonra ortaya çıkmış meselelerin başında gelmektedir ve hala en çok araştırma çabası, televizyondaki şiddeti incelemeye yöneliktir. Comstock ve diğerleri (1978), televizyondaki şiddetle ilgili araştırmaların hacminin, sorun yaratan diğer alanlardaki araştırmaların dört katı olduğunu tahmin etmektedir.

Araştırmacılar, televizyon izleyen çocukları televizyon izlemeyen çocuklarla karşılaştırdıklarında, televizyon izleyen çocukların yaşıtlarından daha fazla şiddet davranışları sergilediği sonucuna varmıştır. Araştırmacılar bundan, televizyonun çocuklarda şiddetin artmasına sebep olduğu sonucunu çıkarmıştır. Televizyondan duyulan kaygının yükseldiği süreçte Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü[55]televizyonla ilgili araştırmaları uygulamayla yükümlü kurum haline geldi. Bu kurum, bir araştırma projesini planlayıp uygulamak ve sonunda da nihai rapor hazırlamak üzere kitle iletişim araçlarının seçkin araştırmacılarından bir komite oluşturdu. Kurum, komite için iki temel hedef belirledi: Birincisi, o güne kadar televizyonun etkileri konusunda elde edilen tüm verileri inceleyecek ve değerlendireceklerdi. İkincisi, bu hususta yeni bir araştırmayı başlatacaklardı. Nihayet 1971’de, önceki yüzlerce incelemeye ilaveten yaklaşık altmış araştırma beş tam cilt ve bir özet cilt halinde basıldı.

Bu projede pek çok konu incelendi. Bunların arasında enformasyon yayınlamanın etkileri, televizyon programlarını izleme sonucunda izleyicilerde gözlenen eylemler, televizyondan öğrenilen malumat da vardı. Bu araştırmanın odaklandığı nokta, televizyonda şiddet ve onun çocuklar üzerindeki etkisiydi. Sonuçlar gösterdi ki, televizyon programları yoluyla şiddetin izlenmesi, çocuklarda şiddetin artmasına ve saldırgan psikolojiye neden olmaktadır.

Komitenin, araştırmaların bulgularından çıkardığı netice tartışmalara yolaçtı. Kamuoyu, her türlü grupsal ve sınıfsal kayıtlardan, kısıtlamalardan ve araştırmacılardaki bilginin niteliğinden bağımsız olarak, televizyonun çocuklar tarafından sergilenen şiddetin sebebi olduğu meselesine odaklandı. Televizyon endüstrisi, mevcut sıkışma ve güçlükleri gözönünde bulundurarak, araştırma üzerine ve çıkarılan sonucun deneyselliğini hedef alarak bu tür araştırmaların pek o kadar önemli olmadığını açıkladı. Kitle ileşitim araçlarını eleştiren kimileri çıkarılan sonuca itiraz etti. Bazıları da çalışmalarının sonucunun doğru yorumlanmadığına itiraz ediyordu. Bu projenin nihai yetkilisi Steinfeld’ın bu konuda açıkladığı görüş hayli aydınlatıcıydı. Şöyle dedi: “Bu çalışmalar ve başka onlarcası, televizyon programlarının içeriğindeki şiddet ile antisosyal davranışlar arasındaki ilişkiyi ikna edici biçimde kanıtlamakta ve acil bir çözüm bulmanın peşine düşmek gerektiğini göstermektedir.” Bu anlayışın etkisi altında, televizyon programlarındaki şiddetin ruh sağlığı için de geçerli olabileceği sonucuna vardılar.

Bu araştırmaların belki de en önemli ve en ilginç noktası, bir önceki on yılda Schramum ve diğerlerinin bulguları ile sonraki araştırmaların bulguları arasında açık zıtlıkların bulunmasıydı. İlk araştırmalar, televizyonun çocuklara yönelik hiçbir tehlike arzetmediği sonucuna varmışlardı.[56]Sonraki çalışmalar ise televizyonun, çocukların ve ergenlerin ruh sağlığı için tehlikeli olabileceği neticesini çıkardı.

1980’e kadar televizyonun etkileri konusunda yapılmış araştırmaların sayısı artış kaydetti. Nihayet tüm çalışmalar, hiç tereddütsüz, televizyon programlarında şiddetin gösterilmesi ile saldırganlık ve şiddete eğilim arasında ilişki olduğu ve bu tür programların izleyicileri arasında uyumsuzluk yaşandığı sonucunu çıkardı. Televizyon birkaç şekilde çocuklarda saldırganlığa sebep olabilir. Tabii ki bazı çocuklar doğrudan taklit etmektedir. Yani televizyonda her gördüklerini tekrarlamaktadırlar. İkincisi, televizyondaki şiddet saldırganlığın dizginlerini boşaltmaktadır. Normalde insanlar saldırganlıklarını zaptederler ama saldırganlığı gördüklerinde kendilerini kaybedebilirler. Üçüncüsü, televizyondaki şiddet antisosyal görüşlerin üremesine zemin oluşturabilir ve çocukları, sorunları halletmek için şiddeti bir yol olarak kullanmaya teşvik edebilir.[57]Son dönemde yapılan bazı araştırmalar, şiddet içeren programları izlemenin, saldırgan davranış ihtimalini arttırmaya ilaveten toplumun beğendiği ve olumlu davranış ihtimalini de azalttığını ortaya koymaktadır.[58]

Eron ve Hausman, yaptıkları araştırmalarda televizyondaki şiddetin uzun vadeli etkilerini incelemişlerdir. Örneklem olarak sekiz yaşında dörtyüz kişilik çocuk grubunu seçmiş ve sekiz yaşında, ondokuz yaşında ve otuz yaşında saldırgan davranışlar ve şiddet içeren programlar izlemeyi ölçmüşlerdir. Sonuçlar göstermiştir ki, şiddet içeren televizyon programlarını tercih eden sekiz yaşındaki çocuklar diğerlerinden daha saldırgandır.[59]

Gein, bir deneyde şiddet sahneleri içeren bir filmi çocuklara izletti. Bunun ardından onların başkaları karşısında şiddet uygulamaya eğilimleri çerçevesindeki gözlemleri kaydetti. Sonuçlar, çok küçük çocukların bile televizyondaki şiddetle karşılaşma aracılığıyla saldırganlığın yeni yollarını öğrenebildiklerini ve bu programların karşısına geçmenin saldırgan davranışları arttırdığını gösteriyordu.[60]

Daha yeni bulgular da, televizyonun belki de en evrensel olan olumsuz yönlerinden birinin, televizyondaki şiddetin, başta çocuklar ve ergenler olmak üzere insanların ruh sağlığı üzerindeki etkisi olduğunu göstermektedir.[61]

- Ticari reklamlar ve ruhsal hijyen

Televizyon, dergiler, gazeteler ve internet sayfalarında ticari reklamların yayınlandığına bolca rastlanmaktadır. Reklam yayını, birçok ülkede kitle iletişim araçları sistemi için asli mali kaynaktır. Reklam verenler, mal ve hizmetlerine pazar bulabilmek ve onları tüketicilere sunabilmek için iletişim ortamından yararlanırlar.

Şu anda ticari reklamlar sosyal bir kurum sayılmakta ve aynı zamanda da hayatın, sıradan insanların arasında yaygın olan standartlarını şekillendirmedeki derin etkisini ve büyük gücünü kullanmaktadır. Eğer meseleye bu geniş bakışaçısıyla yaklaşırsak reklamın endüstri toplumunda, kent hayatında ve toplumun ruh sağlığında çok önemli rol oynadığını anlarız.

Ticari reklamların içeriği

Bütün kitle iletişim araçları ticari reklamların yayınlanması için taşıyıcıdır. Gazeteler ve dergiler, televizyon kanalları, radyo istasyonları ve bir şekilde kamuoyuna ulaşabilen diğer medya organlarının reklam yayınlamak için özel bölümleri vardır. Ticari reklamların işlevini yerine getirebilmesi için algılanabilmesi lazımdır. Ancak böylelikle ürününü satın aldırmak üzere muhataplarını ikna edebilir.

Carey[62]şöyle der: “Reklam, tüketicileri teşvik ve ikna anlamına gelir. Bu nedenle de bir toplumsal kontrol aracı olarak hareket eder.”

Potter[63]da reklamın hedefinin birinci aşamada gizli arzuları kışkırtmak ve öncelikli kişisel istekler listesinde yeralmayan ihtiyaçları tahrik etmek olduğuna değinir. İster doğal, ister yapay olsun ihtiyaçların giderilmesi için çaba gösterilmesi veya bireylerde mala sahip olmak için rekabet duygusu, gıpta ve hasetin güçlendirilmesi ve onları satın almaya özendirme reklamların temel hedeflerindendir.

Eğer yukarıdaki mesele doğruysa ticari reklamların ruh sağlığına etkisi yerinde olacaktır. Reklamlar toplumun tüketim modelini değiştirir ve tüketim kültürünü körükler. Bunun sonucu da tasarruf imkanının kaybedilmesi ve geleceği düşünmeye kayıtsız kalınmasıdır. Yine ticari reklamlar, maddiyatı ve kıskançlığı körükleyerek ailelerde ruhsal hijyeni olumsuz yönde etkilemektedir. Ticari reklamlar çocuklar için özellikle de televizyonda birtakım kaygıları beraberinde getirmektedir ve bu sebeple bu alanda kimi araştırmalara konu olmuştur. Çocuklar ortalama olarak yılda 20 binden fazla reklam izlemektedir. Bulgular, reklamların, çocuklara hitap eden tüketim malları hakkında en önemli bilgi kaynaklarından biri olduğunu ortaya koymuştur.[64]Bu incelemeler, televizyon reklamlarını izleme ile reklamı yapılan ürünlerle ilgili görüşler arasındaki olumlu ilişki, ürünlere talebin artması, reklamların iddiasının kabul görmesi, reklamların doğruluğuna inanç meselelerinin genel olarak zikredildiği bir dizi araştırmayı açıklamaya koyulmuştur.[65]Çocukların, ticari reklamları değerlendirmek için yetişkinler kadar bilişsel becerilere ve yeterli hayat tecrübesine sahip olmadığı gözönünde bulundurulursa zarara daha açık oldukları ortadadır. Bu konudaki bulgular, bu tür reklamların karşılanamayacak ihtiyaçlar yaratabileceğini ve çocukların ebeveynlerinden bu ürünleri kendilerine almalarını isteyeceğini ama ailelerin bunu yapamayacağını anlatmaktadır. Dolayısıyla reklamlar ailelerde çocuklarla ilgili birçok gerilim ve çatışma doğurabilir.

Reklam yayınının genel etkileri bir yana, reklamların çoğunun içeriği, abartılı iddiaları, ahlak dışı meseleler ve kadınların cinsel obje olarak kullanılması nedeniyle ruhsal hijyen üzerinde olumsuz etkiye yolaçacaktır.[66]

- Sinema

Sinema, kamuoyunun gelişimi ve bir toplumun bilgi düzeyinin yükseltilmesinde yararlanılacak en önemli medya organlarından biridir. Sinema endüstrisini 1920’lerden bugüne inceleyen biri, bu endüstrinin toplumun normları, kültür ve değerler üzerinde nasıl etkili olduğunu kavrayabilir. 1920’ler köklü değişimlerin zamanıydı. Geleneksel ahlaki değerler birinci (Avrupa’daki) dünya savaşının sona ermesiyle birlikte ortadan kalktı. O dönemin sinema filmleri, toplumun ahlaki değerlerinde büyük bir değişim yaratma ve bunu hızlandırmada çok etkiliydi. Sinema endüstrisi daha fazla kâr elde etmek için serbest cinsel ilişkileri propaganda eden ve o zamanın eski nesli için imkansız olan belli davranış örneklerini sergileyen filmleri gösterime soktu. Dini kesimler, ahlaki değerlere aykırı filmlerin gösterilmesi ve gayri meşru, serbest cinsel ilişkilerin propaganda edilmesine karşı çıktı. Bunlar, sinema endüstrisine karşı etkili eleştiriler kabul ediliyordu ve yapımcılar film gösteriminden önce otosansür kurallarını uygulamaya mecbur kaldı. 1930’larda sinema filmleri ahlaki konulara riayet bakımından uygundu. 1940’larda sinema filmleri ailelerin en önemli eğlence aracı sayılıyordu. 1930-1940 yılları arasındaki ekonomik durgunluk döneminde hiçkimse sinemadan daha ucuz bir eğlence bulamazdı. Herkes ve aileler sinemaya gidebiliyordu. Sinema endüstrisinin altın çağı gelmişti ve insanlar adeta sinemaya aşıktı.

Ansızın hızlı ve ani bir yön değişikliğiyle yeni bir iletişim aracı piyasaya girdi ve halk kitleleri tarafından kabul gördü. Bu aracın sinema endüstrisi üzerinde yıkıcı etkileri oldu. Bu yeni eğlencenin doğuşu sinemada bütün eski ahlaki kriterlerin altüst olmasına yolaçtı. Televizyonun ortaya çıkışı sinemayı geleneksel şekliyle çöküşün eşiğine getirdi. Yapımcılar ve yönetmenler müşterilerin sinema salonlarına tekrar gitmesini teşvik edebilmek için çeşitli numaralara ve yeniliklere başvurdular. Film yapımcıları renkli film yapmaya başladı, şiddeti kullandı, seks konularını filmlerde gösterime soktu, filmler aracılığıyla üretilmiş korku ve dehşette artış oldu, tamamen seyirlik özel görüntülerden kâr ettiler, bilim kurgu öykülerine sarıldılar. Fakat pratikte bu numaralardan hiçbirisi sinema endüstrisini eski konumunda tutmayı başaramadı.[67]İnsanların sinemaya rağbeti, evlere televizyon girmeye başladığı andan itibaren düşüş seyri izledi.

Halk ve filmler

Bütün bunlara rağmen dünyada film, taraftarı en çok medya organlarından biridir ve hergün milyonlarca kişi sinema salonlarında ve televizyonlarda sinema filmlerini izlemektedir. Hatta fakir milletlerde bile insanlar sinemanın mucizevi dünyasını görmek için para ödemektedir. Hergün ortalama iki sinema filmi yapılan Hindistan’da her hafta yüz milyona yakın kişi sinemaya gitmektedir. Halk, gündelik işlerini unutmak, rüya alemine dalmak, eğlenmek ve ilgi duydukları starları izlemek için sinemalara koşmaktadır.[68]

Filmlerin içeriği ve ruh sağlığına etkisi

Sinema filmlerinin değişik içerikleri vardır ve her içerik de ruh sağlığı üzerinde kendine özgü bir etki bırakır. Film, bilişsel ve sanatsal güzel değerlerin teşvik edilmesi ve yayılması için bir araç olabilir, izleyicilerin eğlenmesi amacıyla yapılmış da olabilir, değişik ve mutluluk veren konuları gündelik hayatın işlerinden ve ahlaki konuların eğitiminden kurtulmak için bir kaçış yolu olarak biraraya getiriyor da olabilir. Ama aynı zamanda ahlaki açıdan saptırıcı da olabilir. Filmler, toplumdaki bireylerin ahlak, karakter, inanç ve davranışına nüfuzunu gösteren konuları gündeme getirmektedir. Sinema filmlerinin ruhsal hijyen üzerindeki etkisi pek çok araştırmada incelemeye konu edilmiştir. En kapsamlı araştırmalardan biri ünlü sosyolog Herbert Blumer tarafından yapılmıştır. Blumer, sinema filmlerinin gençlerin giyinme, karakter üslubu, motivasyonlar, edebiyatla ve aşk öyküleriyle ilgili inanç tarzı, hırs, dedikodu ve vesvese gibi davranışlarına etkisi ve bunların istikballerinde oynayacağı role ilişkin genel bir fotoğraf çıkarmak niyetindeydi. Bu araştırmadaki metodu basitti. Yetişkinleri ve yetişkin gençleri seçti ve onlardan, hayat öyküsü formunda, gençlik dönemlerinden başlayarak izledikleri filmlerden nasıl etkilendiklerini anlatmalarını istedi. Sonunda Blumer, 1200 kişiden gerekli bilgiyi topladı ve onları analiz etti. Bu araştırmanın sonuçları, bütün bu bireylerin günlük yaşantılarının filmlerdeki öyküler ve olayları izlemekten etkilendiğini ortaya koydu. Blumer’in vardığı sonuca göre sinema filmleri, çocukların ve ergenlik çağındakilerin davranışlarını derinden etkiliyordu.

Film ve duygular

Blumer’in araştırmaları, filmlerin etkilerinin bir başka yönünü daha açığa çıkardı. Sinema filmlerini izlemek, genellikle bireylerde şiddetli duygusal heyecanların doğmasına sebep oluyordu. Denekler, filmleri izlerken tamamen duygularının ve hislerinin esiri olduklarını teyit etmekteydi. Film izledikleri süre boyunca korku, esef, üzüntü, hüzün ve kalp çarpıntısı veya aşk duygularını şiddetli biçimde yaşıyorlardı.[69]Blumer’in araştırmaları, filmlerin ruh sağlığı üzerinde nasıl etkili olduğunu açıklayabilir.

Filmlerin kasıtsız içeriği ve bunun ruhsal hijyen üzerindeki etkileri

Tüm dizilerde ve sinema filmlerinde kasıtsız içerik[70]olarak adlandırılabilecek bir düzey daha mevcuttur. Otomobillerin görüntüsü, cadde ve mimari gibi sahneler, dekorasyon, kıyafet modası vs., filmlerin, açık içerik gibi muhatapların görüş ve davranışlarını biçimlendirmeye yolaçan gizli ve kasıtsız içeriğidir. Kasıtlı içeriğin aksine kasıtsız içeriğin detayları, günlük gerçekliğin bütünüyle doğru fotoğrafını defalarca sunar.[71]Refiğpur, gizli mesajların ruh sağlığındaki rolünü vurgulayan açıklama olabilecek bir araştırmada birkaç sinema filmini ve epeyce televizyon dizisini incelemeye koyuldu. Değerlerin bir kısmını tanımlayarak ve programlarda onların peşine düşerek filmin (isteyerek veya istemeyerek) bireylere empoze ettiği şeylerin etkilerini bulmaya çalıştı. Bu araştırmada sözkonusu olan değerler şunlardır:

1. Servete meşruiyet veren ölçüt ve onun bir değer olarak açıklanması.

2. Toplumsal eşitsizlikleri vurgulama ve meşrulaştırma ya da azaltmanın ölçütü.

3. Maddiyatçılık ve kâr peşinde koşma değerinin yaygınlaştırılması veya azaltılması.

4. Tüketim değeri ve psikolojisinin yaygınlaştırılması veya azaltılması.

5. Dini değerlerin yaygınlaştırılması veya zayıflatılması.

O, bu amaçla evin türü, dekorasyon, oyuncuların kostümü, takıları ve makyajları, örtünme durumu, kullanılan nakliye araçları, davranışlar ve dini eylemlerden yukarıda değinilmiş değerlerin incelenmesi için yararlanmıştır.

Değişik televizyon programları arasından, kendi zamanında en çok izlenen televizyon dizileri olan Saye-i Hemsaye (1997), Mihman (2002), Bağ-i Gilas’ı (2004) inceleme için seçti. Elde edilen sonuçlar incelendiği ve bunlar medya ve ruhsal hijyenle ilgili konulara uygulandığında pek çok noktayı açıklayacaktır.

Bu araştırmanın bulguları gösterdi ki, 2001’den itibaren zaman geçtikçe televizyon dizileri devrimci, dini ve benzeri değerlerin azalması yönünde adım atmıştır. Buna karşılık maddiyatçılık ve eşitsizlik değerleri revaç bulmuştur. Şaşırtıcı olan, belirtilen dönem boyunca radyo televizyon kurumunun, görünüşte vurguladığının tam da aksi yönde, istemeyerek gizli mesaj yoluyla izleyicilerine bunları aktarmış olmasıdır. Başka bir ifadeyle, televizyon programlarının dış tabakası dini değerlere fazlasıyla vurgu yönünde hareket ediyorken, bu medya organı aracılığıyla muhataplara aktarılan gizli mesaj, net biçimde, belirtilen hedeflere aykırı mecrada mesafe katetmiştir. O, araştırmasında dört sinema filmini de inceledi: Berzahihâ (1992), Baykot (1994), Arus (2002) ve Aktör (2004). Genel olarak bu araştırmanın sonuçları, radyo ve televizyon programlarında değerlerin değişmesi 2000 yılından sonra olumsuz yönde ilerlemiş ve medya organlarının gizli mesajlar maddiyatçı değerler doğrultusunda gelişmiştir.[72]Gizli mesajın etkilerini açıklarken, gizli mesajların da açık mesajlar gibi muhatapların görüş ve davranışını biçimlendirdiğine işaret etmemiz zorunludur.

Başka bir araştırmada, İran’da kitle iletişim araçlarının programlarında yayınlanmış 2699 ticari reklam, insanların dikkatini medyadaki gizli mesajlara odaklamak ve bunun ruh sağlığı üzerindeki etkileri analiz ve çözümleme konusu yapılmıştır. Bulgular gösterdi ki bunların yüzde 24’ü yabancı mallarla ilgiliydi, radyo televizyon ve sinemalarda gösterilen reklamların %50’sinde de tempolu batı müziği kullanılmıştı. Yine bu araştırma, reklamların %51’inin muhatabının sadece toplumun müreffeh ve zengin sınıfı olduğunu ortaya çıkardı. Bir bütün olarak, bir yandan konfor ve servetin sözkonusu olduğu zeminler, diğer yandan yabancı mallar medyatik ürünlerin gizli katmanlarında oluşum halindedir. Medyadaki reklamlar için yapılan genel eleştiriler ve İslam kültürüyle olan farklılık, maddiyatçılığı teşvik edip özendirmesi, seçkincilik ve rahat yaşamı propaganda etmesidir. Mesela bin dörtyüz yetmiş metre, binlik banknot, altın anahtarlı lüks ev, parayla dolu otomobil gibi reklam sloganları medyada verilen ve ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyen gizli mesajların içeriğine örneklerdir.

Yapımcı ve oyuncuların ruhsal hijyene etkisi

Filmlerin içeriği bir yana, yapımcılar ve oyuncular da ruh sağlığını etkilemektedir. Bulgular, sinema oyuncularının, tarihsel ve destansı olaylardan sanatsal eserler yaratarak ve didaktik oyunlar sahneleyerek izleyicide işitsel ve görsel hazlar üretmeye ilaveten, onlara ahlak ve terbiye öğretileri veya aşk, dostluk, cinsel ilişki vs. benzeri duygusal-ruhsal meseleleri aktardığını göstermektedir. Verilere göre çocuklar ve ergenler, sanatçı ve oyuncuların karakterini, konuşma tarzını, özetle tüm davranış biçimlerini aynen kopyalamaktadır. Hatta gülümseme, oturma, yürüme, konuşma gibi detay konularda bile onları taklit etmektedirler. Dolayısıyla medyanın ruh sağlığındaki olumsuz işlevlerinden biri, yanlış modelleri medya organlarında sunmasıdır. Özellikle görüntü, fotoğraf ve hareketin model kabul etmeye daha fazla sebep olduğu radyo ve televizyon, isteyerek veya istemeyerek ruhsal hijyen üzerinde olumsuz etkiye yolaçacaktır. Örnek vermek gerekirse, kötü görünümlü bir oyuncu üstüne bir çarşaf alsa veya güzel ve gençler arasında popüler bir sanatçı örtüüsz ya da az örtülü olsa her ikisi de izleyicilerin ruh sağlığını olumsuz etkileyecektir. Kötü görünümlü bir oyuncu, örtüsüyle ve dini kimliğiyle hatırlanacak, dini kimliğin ve toplumdaki ruh sağlığının simgesi olan örtüye olumsuz değer yükleyecektir. Güzel ve popüler sanatçı ise az örtülü haliyle olumlu değer bahşedecektir. Bu nedenle izleyicilere bu tür örtünmeyi güzel ve caiz bir örtünme veya meşru göstermiş olacaktır. İzleyicilerin sanatçıları taklit etmesi ve onlarla özdeşleşmesinin ardından bu tür bir örtünme toplumda yaygınlık kazanacaktır.

- İroni ve ruhsal hijyen

İroni, medya organlarında kültürel kategorilerden biri olarak ruh sağlığı üzerinde etkili rol oynamaktadır. İroninin tarihine hızlı bir bakış, onun her medya grubundaki sınırsız kabiliyetlerini kavramayı sağlayabilir. İroni, genel kültür ve edebiyatta, şiir ve öykülerde göze çarpan kısa hikayeler ve şakalarda özel bir öneme sahiptir. Görsel medyadaki ironiye örnekler de dikkat çekicidir. Karikatür, görsel sanatlar alanında ironinin en temel tasarımı, en etkileyici görsel biçimdir. Sinemada da ikibin yıllık köklü geçmişiyle tiyatronun komedi geleneğinin kullanılması büyük önem taşımaktadır.

İroni ve onun psikolojik etkileri hakkında, kimilerine değineceğimiz çeşitli açıklamalar yapılmıştır. İroni konusundaki psikolojik teorilerin öncüsü psikanalitik teoridir. Freud’un psikanalitik yaklaşımında ironiye, gerginliklerin ve saldırgan dürtülerin atılması için uygulanabilecek ve bireyin psikolojik dinginliğine yardımı dokunacak teknik olarak dikkat çekilmiştir. Bu durumda medya organlarında yayınlanacak neşeli bir program veya ironi, duyguyu boşaltma yoluyla ruhsal hijyende etkili rol oynayabilir.

Bilişsel açıdan ironi, krizler karşısında alternatif ve iyileştirici yollar üretilmesini sağlayabilir. Öyle ki olayların tehdit edici ve yıkıcı etkileri daha az önemsenir ve sonuçta da bireyin stres faktörleri karşısındaki bilişsel direnci artabilir. Louis, yaptığı araştırmada ironinin ruh sağlığındaki iki ana işlevini bulmuştur. İlki, ironi, olayların keyif kaçıran etkilerini azaltmak için bir yoldur, memnuniyet ve mutluluk duygusunun artmasını beraberinde getirir. Diğeri, bireyler arası ilişkileri iyileştirebilir.[73]

d) Dünyada Yeni Medya Organları

Yirminci yüzyılda iletişim havzası ve kitle iletişim araçlarındaki değişim ve dönüşüm baş döndürücüdür. Bu yüzyılda insanlık, mesajları bir noktadan diğerine hızlı ve yaygın biçimde dağıtıp aktarmayı mümkün kılan iletişim sistemlerinin bulunmasına tanıklık etmiştir. Bunun bariz örneklerinden biri de internettir.

-İnternet

Bilgi ve iletişim devrimi dünyayı yeniden biçimlendirmekte ve internet bu oluşumun başını çekmektedir. Son yirmi yıldır internet hızlı bir gelişim sağlamış ve tüm ülkelerde insanların hayatının parçası haline gelmiştir. Bir araştırmaya göre, dünyada internete bağlı kişisel bilgisayarların sayısı 1996’dan bu yana üç kat artmıştır.[74]İnternetin hayatın bütün alanlarına etkisi şaşırtıcıdır. Kiesler, Cummings, Kraut ve Higson yaptıkları çok sayıda araştırmada internetin gelişmesini ve toplumsal etkilerini incelemiş, olumlu yönlerine dair, internetin hayatı anlamlandırmada ve bireylerin toplumsal ilişkilerini kolaylaştırmada etkili olduğu sonucuna varmışlardır.[75]Yine Hemetsberger bir araştırmada, internet teknolojisinin coğrafi sınırlamalardan kurtulmada, zaman ve mekanın ötesine geçmede, bir ağ dünyasında yaratıcı olma ve başkalarıyla ilişkiye geçebilmede insanlara yardımcı olduğunu göstermiştir.[76]

Öte yandan araştırmalar, internetin yeni bir teknoloji olarak halk arasında böylesine yeri olmasına, gelişme ve ilerlemenin etkeni sayılmasına rağmen bireylerin ruh sağlığını olumsuz etkilediğini ortaya koymaktadır. J. Menow, “İnternetin etkisi: Bazı algısal ve metodolojik meseleler” başlıklı araştırmasında, internetin bilim ve araştırma kurumlarının dışında gerçekleşen nüfuzu ve yaygınlaşmasının ruh sağlığını tehdit eden en önemli etkenler arasında sayılması gerektiği sonucuna vardı.[77]

Griffiths (1998) bir araştırmada, “internetin bireylerin psikolojik hallerindeki rolünü inceleme” amacıyla internetin bilgi, malumat ve sevgiyi edinmenin ve başkalarıyla ilişki kurmanın önemli yollarından biri olduğunu ortaya koydu. Ama internet olumlu ve olumsuz malumat deryası sunduğundan kendine özgü potansiyel tehlikeleri genç nesil için son derece kaygılandırıcıdır.[78]Son olarak internetin kötüye kullanımı pek çok araştırmada incelenmiş ve bulgular, internetin çeşitli bakımlardan ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediğini göstermiştir.[79]İnternetin ruhsal hijyen üzerindeki en önemli etkileri şunlardır:

Depresyon ve sosyal inziva

Her ne kadar başkalarıyla iletişim ve ilişkimiz internet aracılığıyla arttıysa da elektronik posta, SMS, chat odaları, web siteleri ve online interaktif oyunlar toplumsal ilişkilerin gelişmesi ve korunmasına yarayan mekanlara dönüşmüştür. Dünyada günlük ortalama 400 milyon kişinin internet kullandığı tahmin edilmektedir ve internetin asıl işlevlerinden biri de sosyal ilişkiler kurmaktır. Ama hergün, internet yoluyla ilişkinin çeşitli şekillerinin en aşağı düzeyde yeraldığını gösteren çok daha fazla bilgiyle karşılaşıyoruz. Belki de internet yoluyla bağlantının temel kusuru, sanal ortamda kurulan ilişkinin esas itibariyle metne dayanması, bundan dolayı da yüzyüze iletişimdeki görsel ve işitsel alametlerden yoksun olmasıdır.[80]Kiesler ve diğerleri, internetin toplumsal etkisinin olumlu mu, olumsuz mu olduğu meselesinin, internetten yararlanmanın niteliğine ve bireylerin internet kullanmakla harcadıkları zamanda kaybettiklerine bağlı olduğuna inanmaktadır. Bu bakımdan çoğu yazar, internette ilişki kurmanın kolaylığının bireyleri daha fazla zamanı yalnız başına geçirmeye, yabancılarla online sohbet etmeye, ailesi ve dostlarıyla bağı koparmaya teşvik etmesinden kaygılıdır. Bazı anket araştırmaları, internet yoluyla kurulan sosyal ilişkilerin gerçek ilişkilerden daha zayıf olduğunu ve uzun vadede toplumsal inzivaya yolaçacağını söylemektedir.[81]

İnternet ve aile ilişkileri

Kraut ve diğerleri (1998) internet kullanan bireyler üzerinde iki yıl süren bir araştırmayla, internet kullanımındaki artışın, beraberinde aile bağlarının zayıflamasını ve sosyal ortamlara katılımın azalmasını getirdiği sonucunu buldu. Buna ilaveten, bu araştırmaya katılanlar toplumsal inziva ve depresyona maruz kalmışlardı.[82]Christopher ve diğerleri, lise son sınıftaki 89 öğrenci üzerinde yapılmış “internet kullanımının ergenlerin depresyon ve sosyal inzivasındaki rolü” başlıklı araştırmada aşağıdaki eksenleri değerlendirdi:

a) İnternet kullanım oranı: Az (günde bir saatten az), orta (günde bir iki saat arası), çok (günde iki saatten fazla).

b) Baba, anne ve yaşıtlarla bağ: Bu araştırmada interneti az ve çok kullanan kullanıcı grupları karşılaştırıldı. Sonuçlar gösterdi ki, toplumsal ilişkiler bakımından interneti az kullananlar ile çok kullananlar arasında dikkat çekici bir farklılık vardı.[83]

İnternette pornografi

Lasser, şu anda internetin üç özelliğe sahip olma aracılığıyla pornografinin yayılmasında en önemli kaynak olduğuna inanmaktadır. Bu üç özellik şunlardır:

1. Kolay ulaşma kabiliyeti.

2. Herkesin bedelini ödemeye güç yetirebilmesi.

3. Tüketicilerin kimliğinin gizli kalabilmesi.[84]

Bazı internet siteleri cinsel konuları ve sahneleri en açık, en bariz ve en ahlak dışı biçimde genelin izlemesine açabilmektedir. Geçmişte pornografik dergiler edinerek ve seksle ilgili şeyleri bulmak için kişi batak ve sefil mekânlara gitmek zorunda kalıyordu. Ama günümüzde internet sayesinde bunlara ulaşmak oldukça kolaydır. Her yıl böyle içeriklerin hacminin arttığına tanık oluyoruz.

Lasser, internet pornografisinin ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerine değinerek şöyle der: “Çocukların müstehcen içerik ve görüntüleri izleyerek seksi davranışlar sergileme ihtimali vardır. Yetişkinlerde de internet pornografisi akıldışı cinsel davranışların ortaya çıkmasına veya cinsel bağımlılığa neden olabilir.”

Yapılan çok sayıda araştırma, seks sitelerinin her geçen gün daha çok kullanıldığını göstermektedir. 1998’de Dr. Cooper, eşzamanlı olarak internete bağlı yüzlerce kullanıcıyı tedavi ederken bunların yüzde ellisinin seks sitelerinden birine bağlı olduğunu gördü. Bunun ardından 1999’da gerçekleşen çalışmalar, internete bağlı kullanıcıların yüzde 31’inin aynı anda sekse özgü sitelere bağlı olduğunu ortaya koydu. Los Angeles Seks Bağımlıları Rehabilitasyon Kurumu’nun gözetimi altında yapılan bir araştırma, her hafta 25 milyon Amerikalı’nın seks sitelerine bağlandıklarını ortaya çıkardı.[85]

Evlilik

Cooper, Scherer, Boies ve Gordon 1998 yılında internetteki cinsel konuları 9177 web kullanıcısının online değerlendirmesini kullanarak inceledi. Greenfield[86], 1999’da internetin kötü kullanımını incelemek amacıyla yaklaşık 18000 web kullancısını araştırmaya konu edindi. Araştırmanın sonuçları gösterdi ki internet ağı, cinsel davranışın çeşitli şekillerini uygulama ve geliştirme için uygun bir ortamdı. Aynı şekilde internet, evlilik dışı cinsel ilişkiyi ve evliliğe ihaneti özendiren bir etken olarak da kabul edilmektedir.

İnternet pornografisi kullanımının yayılması

Bulgular, sekse özgü internet sitelerine bağlanmanın evdeki kullanıcılarla sınırlı olmadığını göstermekte, bilakis iş ortamlarındaki ciddi sorunlardan biri de sayılmaktadır. Beşyüz ticari şirkette gerçekleştirilen araştırma, erkek çalışanların, bilgisayar başındaki mesailerinin yüzde 42’sini seks sitelerine bakarak geçirdiklerini ortaya çıkarmıştır.[87]

İnternet pornografisindeki görüntüler olağanüstü tehlikeli olabilir. Birçok kişi internetteki seks sitelerini kullanmaları nedeniyle işlerini, mesleki kariyerlerini ve evliliklerini tehlikeye atabilmektedir. Schneider, kocaları bu davranışa düşkün 91 kadın üzerinde yaptığı araştırmada hepsinin de ihanete uğradığını hissettiğini, zarar gördüklerini ve reddedildiklerini tespit etti. Bu kadınların yüzde 68’i, kocalarının internette seks yaptıklarından onlara ilgisiz kaldığını belirtiyordu. Yüzde 32.2’si eşlerinden ayrılma sebebini internet olarak göstermişti.[88]

Bazılarının inancına göre internet, bireylerin eylem, adab ve cinsel kültürünü kökünden değiştirecek ve cinsel davranışa ilişkin tanımımızı dönüştürecek denli güçlüydü. Teknolojinin şaşırtıcı değişimleri sayesinde günümüzde internet ortamında cinsel ilişkilerin, “sanal seks” veya “network aşkı” olarak ifade edilen türde biçimlendiğine tanık olmaktayız.

Kadınlar ve erkekler internet ortamında birbirlerini bulabilir ve birbirlerine aşık olabilirler. Çoğu kişi için böyle bir aşk cazip ve çekici, hatta kimi durumlarda uzun süreli ilişkiler ve evlilikle sonuçlanabilir.[89]Kimi araştırmalara göre sanal seks kabusa dönüşebilmekte ve bireyi, sevdalısını ararken evini barkını terketmeye mecbur bırakmaktadır.[90]

Bu tanıklıklar nedeniyle interneti, ruh sağlığını tehdi eden etken saymak mümkündür.

İnternet Bağımlılığı

Her ne kadar teknolojiye veya bilgisayara bağımlılık gibi kavramlar Shotton tarafından 1991 yılında araştırılıp incelenmişse de internet bağımlılığı (IAD), birkaç yıl sonra O’reilly (1996), Griffiths (1997) ve Jung (1996, 1997) tarafından geliştirilmiştir.[91]

Bu tür bir bağımlılığın doğru teşhisi oldukça güç ve karmaşıktır. O kadar ki, “Psikolojik Bozuklukların İstatistik ve Teşhis Kılavuzu”nun dördüncü edisyonunda bozukluk bu başlıkla zikredilmemiştir. Bağımlılığın bu şeklinin günün birinde bu rehbere girip girmeyeceğini takip etmek gerekir. Orzack (1999) internet bağımlılığını bir bozukluk türü olarak dikkate almaktadır. Çünkü birey, bilgisayar sayfasını gündelik hayatın gerçekliğinden daha cazip görmektedir. Ona göre bilgisayarı olan herkes bağımlılığa maruz kalabilir, ama utangaç, yalnız ve aceleci kişiler daha fazla zarar görmektedir.[92]

Diğerleriyle sağlam ve samimi ilişkilerin bulunmaması, kendine güvenin olmaması ve genel olarak hayatın çeşitli alanlarında başarısızlık bireylerin internet bağımlılığına zemin hazırlamaktadır. Bu alanda yapılmış araştırmaların sonuçları göstermektedir ki, insanlarla ilişkisi az olan bireylerdeki internet bağımlılığının önemli nedenlerinden biri, sosyal destek edinme arayışıdır.[93]

İnternet bağımlılığının ve şiddetinin belirlenebilmesi için Young’ın anketi en uygun teşhis kılavuzu olabilir. Young -İnternet Bağımlılığı İhtisas Merkezi psikoloğu-, durumu, geçen yıl boyunca aşağıdaki kriterlerden dört veya daha fazla seçeneğe uygunluk taşıyan bireyleri internete bağımlılık bakımından kategorilere ayırmaktadır:

- İnternet fikri zihninizi meşgul ediyor mu? Hatta internete bağlı olmadığınız zamanda bile onu düşünüyor musunuz?

- İnternet kullanma oranını kontrol etmeyi başaramıyor musunuz?

- İnternet kullanma oranını durdurmaya çalıştığınızda huysuzluk ve huzursuzluk hissediyor musunuz?

- İnternete bağlı olmadığınız sırada bir kenara çekiliyor ve depresyon ya da huysuzluk gibi duyguları yaşıyor musunuz?

- Sorunlardan kaçmak veya günah, kaygı, depresyon veya çaresizlik gibi duyguları yatıştırmak için internet başına koşuyor musunuz?

- İnternet kullanma sürenizi gizlemek için dostlarınıza veya aile bireylerine yalan söylüyor musunuz?

- İnternet kullanma yüzünden önemli bir ilişkiyi, işinizi veya eğitim ve meslek kariyerini kaybetmeye hazır hissediyor musunuz?

- İnternet kullanma hakkını elde etmek için büyük masraflar yaptıktan sonra bile yine de onun ardına düşer misiniz?

- Sürekli hesapladığınızdan daha fazla zaman internette kalıyor musunuz?

Elbette ki resmi teşhislerin çoğunda olduğu gibi internet bağımlılığı bozukluğu da net araştırmalar gerektirmektedir.[94]Ivan Goldberg (1995) internet bağımlılığının belirtilerini şöyle sıralamıştır:

1. Networkte daha fazla zaman geçirebilmek amacıyla hayat tarzında keskin değişiklikler.

2. Bedensel faaliyetleri genel olarak azaltmak.

3. Bireysel sağlığa önem vermemek ve internet meşguliyetlerine odaklanmak.

4. Hayatın önemli faaliyetlerinden kaçınmak.

5. Networkte daha fazla zaman geçirebilmek için uykuyu azaltmak veya uyku modelini değiştirmek.

6. İletişimi azaltmak ve bunun sonucunda da dostları kaybetmek.

7. Aileyi ihmal etmek.

8. Yüklenmiş mesleki ve şahsi sorumluluklara ilgisizlik.[95]

Daha yeni araştırmalar, internete davranışsal bağlılık[96]veya bağımlılığını bir tür hastalık veya psikolojik pataloji görmek bir yana, beraberinde ciddi bedensel, ailevi, mesleki, sosyal ve psikolojik darbeler getiren kronik, kapsayıcı, tekrarlayan bir fenomendir. Şiddetine bağlı olarak internet bağımlılığının en önemli sonuçları şunlardır: Depresyon bozukluğu, inziva, uyku miktarı ve zamanında bozukluk, haddinden fazla yorgunluk, stres ve psikolojik baskı, işini ve mesleki kariyerini kaybetmek, bireyler arası ilişkilerde bozukluk, aile içi ihtilaflar, ders sorunları, saldırgan fikirler ve erken cinsel eğilim.[97]

 و آخر دعوانا ان الحمد لّٰله رب العالمین[98]

[1]     Akin, Jennifer, Mass Media, 2005, www.beyandintractability.org/mass_communication

[2]     Mass communication

[3]     www.litnotes.co.uk/mass_media.htm

[4]     Lowery, S. A. ve M. Defleur, Milestones in Mass Communication Research, Longman Publishers, 1994, s. 1-2.

[5]     Thompson, İdeoloji ve Ferheng-i Modern, s. 205.

[6]     Gustave Lebon

[7]     Psychologie des Foules

[8]     Gabriel Tarde

[9]     Les Leis Limitation

[10]    Harold D. Laswell

[11]    Laswell, Harold, Structure and Function of Communication in Society, New York Institute for Religious and Social Studies, 1948.

[12]    Charles, R., Wright, Mass Communication: A Sociological Perspective, ikinci basım, New York Random House, 1975, s. 11-18.

[13]    McQuail, Deramedi ber Nazariyye-i İrtibatat-i Cem’i, s. 108 ve 109.

[14]    Max Horkheimer

[15]    Theodor Adorno

[16]    Leo Lowenthal

[17]    Herbert Marcuse

[18]    Walter Benjamin

[19]    The dialectic of enlightenment

[20]    Culture industry

[21]    Literature popular culture and society

[22]    Inglis, Nazariyye-i Resanehâ, s. 65-71.

[23]    Adorno, T., The Culture Industry, London: Routledge, 1991,s. 92.

[24]    Edgar Morin

[25]    Lespit du Temps

[26]    Resanemevsimlik dergi, ikinci yıl, sayı 1, s. 17.

[27]    Strinati, Mukaddemei ber Nazariyyehâ-yi Ferheng-i Âmme, s. 94-120.

[28]    Toffler, Movc-i Sevvom.

[29]    Cullingford, Kudekan ve Televizyon.

[30]    Mass Media and Mental Illness: A Literature Review, www.ontario.cmna.ca/content/about_mentalillness/mass_media_appendixB.asp

[31]    Ed Burn,Bu’d-i Ferhengi-yi İrtibatat bera-yi Tuse, s. 203.

[32]    Mutemednejad, Vesail-i İrtibat-i Cem’i, s. 76-81.

[33]    Şeyh Ensari, Mekasib, s. 30.

[34]    Ensari, Kitabu’l-Mekasib, s. 83.

[35]    “وَمِنَ النَّاسِ مَن يَشْتَرِي لَهْوَ الْحَدِيثِ لِيُضِلَّ عَن سَبِيلِ اللّٰهِ” (Lukman 6),

“وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِ” (Hac 30). Daha fazla bilgi için bkz: Kalipur Gilani, Telhisu Mekasib, c. 1, 1997, s. 62-64.

[36]    Deramedi ber Nazariyye-i İrtibatat-i Cem’i, aynı yer.

[37]    McQuail, Deramedi ber Nazariyye-i İrtibatat-i Cem’i, s. 30-35.

[38]    Aynı yer.

[39]    Asa Berger, Reveşhâ-yi Pejuheş-i Resanehâ, s. 50-58.

[40]    Akin, Jennifer, Mass Media, 2005, www.beyandintractability.org/mass_communication

[41]    A.g.e.

[42]    Şükrhah, Haber, s. 57 ve 58.

[43]    Ferid Kasımi, Ruznamenigari-yi Hırfei, Merkez-i Mutalaat ve Tahkikat-i Resanehâ, 2001, s. 120-126.

[44]    Kasımi, Ruznamenigari-yi Hırfei, s. 125 ve 126.

[45]    Setiman, Nigahi-yi Diger be Ahlak-i Resanei, s. 100 ve 101.

[46]    Curran, James ve Michael Gurevitch, Mass Media and Society, London: Arnold, 1996, s. 93, 129.

[47]    Burn, Bu’d-i Ferhengi-yi İrtibatat bera-yi Tuse, s. 183.

[48]    Aynı yer.

[49]    Mass Media and Society, s. 192-193.

[50]    Mason, Rüşd ve Şahsiyyet-i Kudek, s. 515.

[51]    Hollander, Revanşinasi-yi İctimai, s. 228.

[52]    Mason, Rüşd ve Şahsiyyet-i Kudek, s. 515.

[53]    Friedrich, L. ve A. Stein, Aggressive and Prosocial Relevision Programs and the Natural Behaviour of Preschool Children, 1973.

[54]    Schramumve diğerleri, Televizyon der Zindegi-yi Kudekan-i Ma, s. 118-153.

[55]    National Institute of Mental Health

[56]    Schramum ve diğerleri, Televizyon der Zindegi-yi Kudekan-i Ma.

[57]    Coie, J. D. ve K. A. Dofge, “Aggression and Antisocial Behavior”, W. Damon (sorumlu editör) ve N. Eisenberg (vol. ed.), Handbook of Child Psychology, New York, Wiley 1998, c. 3, s. 779-862 içinde.

[58]    Donnerstein, E., Slaby, R. G. ve L. D. Eron, The Mass Media and Youth Aggression, 1994, s. 219-251.

[59]    Luc Bédard ve diğerleri, Revanşinasi-yi İctimai, s. 238.

[60]    Ebulkasımi ve diğerleri, Revanşinasi der İctima, s. 255 ve 256.

[61]    Coie, a.g.e.

[62]    James W. Carey

[63]    Davit Potter

[64]    Ensari ve diğerleri, Mes’uliyet-i Medeni-yi Resanehâ-yi Hemegani, s. 69.

[65]    Feyzi, Mahsulat-i Ferhengi-yi Gayr-i Mucaz, s. 69-74.

[66]    Bu bölümün devamında sinema ve internetten bahsederken bu konu ele alınmıştır.

[67]    McQuail, Deramadi ber Nazariyye-i İrtibatat-i Cem’i, s. 35.

[68]    Burn, Bu’d-i Ferhengi-yi İrtibatat bera-yi Tuse, s. 193.

[69]    Dennis, Şinaht-i İrtibatat-i Cem’i, s. 587-589.

[70]    Inadvertent content

[71]    Toffler, Cabecayi-yi Kudret, danayi ve servet ve hoşunet der Astane-i Karn-i Bisto Yekom, s. 572 ve 573.

[72]    Refiğpur, Vesail-i İrtibat-i Cem’i ve Tağyir-i Erzişhâ-yi İctimai.

[73]    Senceş ve Pejuheşdergisi, sayı 13 ve 14, s. 444 ve 445.

[74]    Bullen, P. ve N. Harre, The Internet: Its Effect on Safety and Behaviour, 2000, www.netsafe.organ

[75]    Internet Evolution and Social Impact, www.cs.omu.edu/kiesler

[76]    Hemetsberger, A., Creative Cyborgs: How Consum Ersuse the Internet for Self-realization, www.belfin.at/content/download/creative %20 cyborgb.

[77]    Michel J. Menow, Impact of the Internet: Some Conceptual and Methodological Issues, 1999, www.dgz.org.br/dezgg/art_o6.htm

[78]    Griffiths, M. D., Internet Addiction: Does it Really Exist? Gackenbach J. (ed.), Psychology and the Internet: Intrapersonal, Interpersonal and Transpersonal Implicationsiçinde. San Diego: Academic Press, s. 61-75.

[79]    Suler, J., Psychology of Cyber Space-Addiction to Cyber Space. Why is this Thing Eating my Life?Www.rider.edd/~suler/psycyber/eat_life.htm

[80]    Ali Saidi ve Ebulkasım Şekiba, Revanşinasi ve Asibşinasi-yi İrtibatat-i İnterneti, Tehran: Sünbüle, 2006, s. 38.

[81]    Internet Evolution and Social Impact.

[82]    www.findarticles.com/p/articles/mim.2248

[83]    Sanders, C., T. M. Field, M. Diego ve M. Kaplan, The Relationship of Internet Use to Depression and Social Isolation Among Adolescents, www.findarticles.com/p/Articles/min_2248/is1383/ai

[84]    Lasser, M. R., Pornography in Internet, www.galenet.galegroup.com

[85]    A.g.e.

[86]    Greenfield, D., Virtual Addiction: Sometimes New Technology can Create New Problems, 1999, www.psychheaituet.com

[87]    Pornography in Internet, www.galenet.galegroup.com

[88]    A.g.e.

[89]    Suller, J., Psychology of Cyber Space-Addiction to Cyber Space why is this Thing Eating my Life?www.selfhelpmagazine.com

[90]    www.dostan.net/view.asp?id=50000343284100004

[91]    Liebert, M. A., Cyber Psychology and Behaviour, c. 8, 2005.

[92]    Orzack, M. H., Computer Addiction: Is it Real or Virtual, New York: John Wiley and Sons, 1999.

[93]    Suller, J., Computer and Cyberspace Addiction, www.planetpsych.com/zpsychology101/cyberaddiction.htm

[94]    Suller, J., Computer and Cyberspace Addiction, www.planetpsych.com/zpsychology101/cyberaddiction.htm

[95]    Suller, J., Computer and Cyberspace Addiction, 2004, www.planetpsych.com/zpsychology101/cyberaddiction.htm

[96]    Internet behaviour dependence

[97]    Briggs, R. G., Psychological Parameters of Internet Addiction, www.library.albany.edu/briggs/addiction.html

[98]    “Dualarımızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdetmektir.”

Editör: Hasan Bedel