.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

3. Ayıp Arama

Bireyleri aşağılama sayılan davranışlardan bir diğeri de ayıp aramaktır. Ayıp aramak, diğer insanların sırları olan hatalarını ve sürçmelerini ortaya çıkarmak için araştırma yapmaktır. Bu eylem kendi başına aşağılamak sayılmamaktadır. Ancak aşağılamaya hazırlıktır. Ayıp aramak, aşağılamanın mısdaklarından olan başka insanları alaya almak ve sitem etmenin ilk basamağı konumundadır. Bu eylem İslâm kaynaklarında şiddetle yerilmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de bu konu hakkında şöyle bir ayet vardır:

“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin.”[1]

Bu ayette, her biri diğerinin hazırlığı olan üç eylem açıkça yasaklanmıştır. Zan, ayıpları araştırmak ve gerçeği ortaya çıkarmak için başvurulan kötü bir faktördür; ayıpları araştırmak da gıybet ve insanların sırlarını ortaya çıkarmak için kullanılan bir faktördür. İslâm, insanların aşağılanacakları sırlarının açığa çıkmasına asla izin vermez.

Humeze suresinde de “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi adet edinen herkesin vay haline!”[2] cümlesiyle şiddetle yerilmiştir. “Humeze” ayıp arayan ve “Lumeze” de alaya alan anlamındadır. “Veyl” kelimesi de yermenin şiddetini göstermekte ve ayıp arayanları ve alaya alanları çok acı bir azapla tehdit etmektedir. Kur’ân’da ayıp arama ve alaya alma hakkında var olan sert tutum diğer günahlar hakkında yoktur. Zira İslâm, fertlerin gururuna ve haysiyetlerine çok saygı duymakta ve fertlerin saygınlığının ayaklar altına alınmasına izin vermemektedir.

Kur’ân ayetlerine ilave olarak hadislerde de bu eylem haram kılınmış ve onun küfre çok yakın olduğu beyan edilmiştir. İmam Muhammed Bâkır (a.s) ve İmam Cafer Sadık’tan (a.s) nakledilen hadis şöyledir:

“Bir ferdin küfre en yakın olduğu an, başka birisine dinde kardeş olduğunu izhar edip sonra da bir gün ona sitem edebilmek için hata ve sürçmelerini tek tek belirlediği andır.”[3]

Başka bir hadiste İmam Cafer Sadık (a.s), Allah Resulü’nün (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

“Müminlerin günahlarının peşinde olmayın. Zira her kim din kardeşinin günahı peşinde koşarsa, Allah da onun günahlarının peşinde olacaktır. Allah günahları peşinde koştuğu herkesi de, evinin içinde (günah işlemiş) bile olsa rezil edecektir.”[4]

Mukaddes kanun koyucunun bu kötü sıfata duyduğu nefret o kadar şiddetlidir ki İmam Ali (a.s) onu, en çirkin hatalardan, en fena günahlardan ve bu eylemi gerçekleştireni de en kötü insan bilmektedir:

“Ayıp aramak, en çirkin hatalardan ve en kötü günahlardandır.”[5]

Diğer bir hadisinde de şöyle buyurmaktadır:

“Halkın en kötüsü, günahlardan geçmeyen ve sırları örtmeyendir.”[6]

Bu eylemin hem ayıp arayan hem de ayıbı aranan için istenmeyen sonuçları vardır. Açıktır ki bunca yergi ve uyarının nedeni eylemin kötü sonuçlarıdır. Hadislerde, Allah’ın velayeti dışına çıkmak, Allah’ın günahları örtmesinden mahrum kalmak, halkın sevgisinden mahrum olmak, dünyada ve ahirette rezil olmak, aynı hataya duçar olmak ve benzeri sonuçlar, ayıp arayan kimse için zikredilmiştir.[7] Mahcubiyet, aşağılanma, kindarlık, düşmanlık, intikam girişimi, misilleme veya daha kötü tepkiler de ayıbı aranan kimsenin duçar olabileceği durumlardır.

Bu eylem eğer eğitim ve öğretim alanında kullanılırsa, zikredilen sonuçların yanında eğitimsel bir tarafı da olacaktır ve pratik model olma açısından eğitmenden öğrenciye de geçecektir. Eğer eğitmen devamlı öğrencilerin zayıf yönlerini bulmakla uğraşsa, bulduklarını onların yüzüne vursa ve alaya almak ve aşağılamak için kullansa, şüphesiz aşağılanma ve işe yaramazlık duygusundan, kendine güvensizlikten, ruhsal ve duygusal karmaşadan, kindarlıktan, düşmanlıktan, intikam alma duygusundan ve bu eylemi öğrenip başkalarına uygulamaktan başka hiçbir sonucu olmayacaktır.

4. Töhmet

Töhmet, bir günahı su-i zan üzere bir kimseye nispet etmektir. Bu tanım, insanı aşağılamanın mısdaklarındandır.

Bühtan, iftira ve ifk de aynı manadadır. Aralarında lügat açısından ufak farklılıklar olsa da, hepsi yalana dayalı olduğu için genellikle bir mana akla gelmektedir. Bu mana da kısaca şudur: “Bir şeyi bir ferde, gerçek olmadığı veya gerçekliği ispat edilmediği halde nispet etmektir.”[8] Bu eylem, başka insanların gurur ve şahsiyetleriyle irtibatlı olduğu için kanun koyucu tarafından açık günah olarak beyan edilmiş ve eylemi gerçekleştiren için azap vaat etmiştir:

“Kim kasıtlı veya kasıtsız bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak ki, büyük bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.”[9]

Töhmet altında bırakmanın nedeni genellikle, su-i zandır. Su-i zan eyleme dökülmediği müddetçe kalbî günahlardandır. Ancak eyleme dökülüp töhmet ve benzer kalıplara bürünürse, daha büyük bir günaha dönüşür ve töhmet altında bırakan için kötü sonuçlar doğurur. İmanı kaybetmek, istenmeyen maddî neticeleri de beraberinde getiren en önemli manevî sonuçlarından birisidir.

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

“Ne zaman bir mümin din kardeşini töhmet altında bıraksa, tuzun suda yok olması gibi iman kalbinde yok olur.”[10]

Eğer bir insanın kalbindeki iman yok olur da ölçü ve ilkeler hareketlerine hâkim olmazsa, arzular, temayüller ve nefsanî heva ve hevesler onu bireysel ve toplumsal açıdan uygunsuz hareketlerin kucağına itecektir ki bu, insanı hem dünyevî hem de uhrevî azaba duçar edecektir. Dünyevî azabın ne olduğu açıktır; kim uygun olmayan hareketlere yönelip kötü bir iş yaparsa, toplumsal kontrol mekanizmaları ve hatta toplumsal gelenekler onu cezalandıracaktır. Uhrevî azap da birçok hadiste zikredilmiş ve insanlar uyarılmıştır. Burada bunlardan birisini nakledeceğiz:

“Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Her kim bir mümine yalan nispet etse veya onda olmayan bir şeyi söylese, Allah Teala onu kıyamet gününde ateşten bir dağın tepesine koyar ve söylediklerini telafi edene kadar orada tutar.”[11]

Töhmet altında bırakmanın günahı çok ağır ve büyüktür. Hadislerde sabit dağlardan daha büyük olduğu tavsif edilmiştir.İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Suçsuz bir insana yalan nispet etmek, sabit ve sağlam dağlardan daha ağırdır.”[12]

Bu eylemin eğitim ve öğretim alanında yapılması, öğrencinin ruhunu rahatsız eder, düşünme gücünü ondan alır ve duygusal ve ruhsal karmaşaya duçar eder. Bunlara ilave olarak, öğrencinin gururu ve haysiyeti tehlikeye girer. Bu eylem öğrenci içinde intikam alevini yakacak ve örnek alarak aynı eylemi başkalarına uygulamasına sebep olacaktır.

5. Sövmek

Lügatte kötü sözlere ve eylemlere, sövmek denir.[13] Istılahtaki anlamı ise, kötü sözleri açıkça dile getirerek sitem etmektir.[14] Basit tanımla sövmek, başka birisine kötü sözler sarf etmek ve aşırı nispetler vermektir.

Bu davranış şekli de ahlâkî rezil sıfatlardandır ve İslâm’da yerilmiştir. Zira dinî öğretiler tarafından saygınlığı ve değeri belirtilmiş olan kişiliğe saldırıdır ve bireylerin kişiliklerinin aşağılanması ve yok edilmesi ile sonuçlanır.

İslâm’ın mantığına göre, hatta İslâm düşmanlarına bile sövmek menfur ve terk edilmesi gereken bir eylemdir. Allah Teala müminleri bu eylemden sakındırmaktadır:

“Allah’tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek düşmanlıkla Allah’a söverler.”[15]

Gördüğünüz gibi Kur’ân-ı Kerim, mantık temellerine, edebe, nezakete ve sövmekten sakınmaya riayet etmeyi, hatta batıl inançlara ve hurafe dinlere karşı bile gerekli görmüştür. Zira aksi durumda İslâm’ın mukaddesatına saldırı olacak ve saygınlıkları zedelenecektir. Ayrıca bu eylem, insanın izzetine, saygınlığına ve kerametine terstir ve zatî açıdan da kötüdür. Bundan dolayı mutlak olarak İslâm tarafından reddedilmiştir. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:

“Sövmek ve sövüşmek, İslâm’da yoktur.”[16]

Hz. Peygamber başka bir hadisinde de kötü dilli kimsenin kıyametteki yerinin en kötü yer olduğunu beyan etmiştir:

“Kıyamet gününde, Allah katında insanların en kötüsü, kötü dili yüzünden halkın kendisini terk ettiği kimsedir.”[17]

Cennete yasaklanmak da, sövme ve kötü dilli olmanın nedenlerinden birisidir. Başka bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:

“Tüm söven insanların cennete girmesi haramdır.”[18]

Başka bir hadiste de şöyle buyurmaktadır:

“Hakikaten Allah cenneti, söylediğinden ve hakkında söyleneceklerden korkmayarak hayâsızlıkla söven kimseye haram kılmıştır.”[19]

Bu hadislerin genelinden anlaşılmaktadır ki, bu davranış kanun koyucu tarafından yasaklanmıştır ve haramdır. Müslümanların davranışları arasında olmamalıdır. Hatta bu davranışı sergileyenlerden uzak durulması ve onlarla arkadaş olunmaması gerekir. Bir hadiste İmam Cafer Sadık’ın (a.s) bir arkadaşı olduğu nakledilmiştir. İmam ondan hiç ayrılmazdı. Bir gün bu arkadaşıyla çarıkçılar çarşısında yürüyordu. Adamın yanında da Hintli hizmetçisi vardı. Adam hizmetçisine üç sefer seslendi ama hizmetçi onu duymadı. Dördüncü seferde hizmetçisi geldi ve ona “Ey zina zade, neredeydin?” dedi. Bu sahneyi gören İmam elini alnına vurup “Subhanallah, annesini zina ile mi suçluyorsun? Ben seni takvalı bir insan sanırdım. Öyle değilmişsin.” dedi. Adam “Sana feda olayım, annesi Hintli bir kâfirdir.” dedi. İmam da “Her ümmetin bir nikâhının olduğunu bilmiyor musun? Benden uzak ol!” dedi. Hadisi nakleden ravi diyor ki: “O adamı ömrünün sonuna kadar İmam ile birlikte görmedim.”[20]

Sövmek sadece kanun koyucuya göre değil, toplumun bakışına göre de sevilmeyen bir davranış şeklidir. İnsanların çoğu ağzı bozuk ve küfürbaz kimselerden uzak dururlar ve onları da kendilerine yaklaştırmazlar. Böyle insanlarla karşılaştıklarında onlara itina etmez ve geçip giderler. Bu kimselere küfür ettikleri için itina etmemek belki de onlara verilen en büyük ceza ve en güzel cevaptır. Cabir b. Abdullah el-Ensarî şöyle demektedir:

“Emirülmüminin Ali (a.s) birisinin Kanber’e küfür ettiğini ve Kanber’in de ona cevap vermek üzere olduğunu görünce şöyle buyurdu: Ey Kanber! Sabret. Sana küfredene itina etme. Bu hareketinle Allah’ı hoşnut eder Şeytan’ı gazaplandırır ve düşmanına ceza vermiş olursun…”[21]

Önemli olan, şeriat açısından haram oluşuna ilaveten bu davranış şeklinin araştırılması gereken eğitimdeki kötü sonuçlarıdır. Alaya alma, ayıp arama ve diğer örneklerdeki sonuçlar, bu davranış şeklinde de aynen görülmektedir; özellikle Kur’ân-ı Kerim’in beyan ettiği misilleme ve hadislerde zikredilen kindarlık ve düşmanlık. Eğitmen eğer bu şekilde öğrencilerine davransa, şüphesiz onların da küfür ve kötü sözlerine maruz kalacaktır. Buna ilave olarak, kin ve düşmanlık ateşi de benliklerinde alevlenecek, eğitmen ve öğrenci arasında olması gereken sevgi, saygı ve samimiyetin yerini nefret ve öfke alacaktır. Ebu Basir’in İmam Muhammed Bâkır’dan (a.s) naklettiği hadiste şöyle geçmektedir: Benî Temim kabilesinden biri Hz. Peygamber’in yanına geldi ve şöyle arz etti: “Bana nasihat et.” Peygamber nasihatleri arasında şunu da buyurdu:

“Halka küfür etmeyin. Aksi halde nasibinize düşmanlıkları düşer.”[22]

Son olarak şu noktanın zikredilmesi gerekir. Bedensel eziyet ve dayak atmak da aşağılamanın mısdaklarından biri sayılabilir ve İslâm’da yasaklanmıştır.[23] Ancak bu konu ve caiz olup olmadığı tembih yönteminde işleneceğinden, burada bahsetmeyeceğiz. Saygıdeğer okuyucuyu bu kitaptaki tembih yöntemi bölümüne yönlendiriyoruz.

* * *

3. Aşağılamanın Sonuçları

Aşağılamanın istenmeyen sonuçlarını, şekilleri ve nedenleri konusunda açıkladık. Aşağılık duygusu, kendine güvenin zaafı, ruhsal işe yaramazlık ve karmaşa, kin, düşmanlık, intikam alma, misilleme, kötü örnek ve örnek alma gibi sonuçları açıklandı ve bunları tekrar etmeyeceğiz. Ancak özetle şıklara ayırıp birkaç hadisin analizini yapacağız.

Daha önce de belirtildiği gibi aşağılamanın en önemli sonucu ferdin duçar olduğu aşağılık duygusudur. Elbette bu sonuç, konuma, aşağılamanın mısdak ve niceliğine ve aynı şekilde öğrencinin ruhsal ve duyusal özelliklerine bağlı olarak azalıp çoğalabilir. Ancak sonucun varlığı inkâr edilemez. Zira öğrenci, eğitmenin her türlü aşağılama davranışını kendi izzeti, kerameti, hüviyeti ve varlığına ters görecek ve bu davranışların eğitmen tarafından sergilenmesi durumunda izzet-i nefsinin zedelendiğini ve azaldığını hissedecektir. Bu duygu çoğalırsa ve birey zillet-i nefse duçar olursa, uygunsuz davranışların kapısı ona açılacak ve tehlikeli bir sürece sokacaktır.

Hadislerde zillet-i nefsin birkaç neticesine işaret edilmiştir:

1. Diğer İnsanların Saygınlığını Görmezden Gelmek

İmam Ali Hadi’den (a.s) nakledilen bir hadiste şöyle geçmektedir:

“Nefsini aşağılık görenin şerrinden âmânda olma.”[24]

Gerçekten de kendine değer vermeyen ve insanî değerini unutmuş bir kimse, başkalarına saygı göstermez ve değer vermez. Her türlü kötü ve aşağılık işleri yapabilir ve diğer insanlara türlü davranışlarda bulunabilir. İmam bundan dolayı buyurmaktadır; bu tür şahısların şerrinden âmânda olma, onlarla karşı karşıya gelme veya onlara bahane verme.

Cinler ve Korunma Yolları
Cinler ve Korunma Yolları
İçeriği Görüntüle

2. Hayır İşlerden Uzak Durmak

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:

“Nefsi kendisi için aşağılık olan birisinden hayır bekleme.”[25]

Zira artık o zillet ve alçaklıkla yakınlaşmıştır, yüceliği anlayamaz ve hayırlı bir işi kendi menfaatine ters görür; hatta menfaatini rezilliklerde bulmaya çalışır. Zelil ve değersiz bir benlikten yüce ve değerli bir amel meydana gelemez. Zira İmam Ali’nin (a.s) buyruğuna göre zelil ve aşağılık bir nefis, alçaklıklarla ve rezilliklerle yakınlaşmıştır ve onlardan ayrılamaz:

“Zelil nefis, alçaklıklardan ayrılmaz.”[26]

Aşağılık insan, rezilliklere ve alçaklıklara alışmıştır ve varlığını, onlara yakınlıkta görmektedir. Bundan dolayı onlardan ayrılamaz. Yaptığı her uygunsuz amelle, yeni tecrübeler elde edecek ve ahlâkî rezilliklerle ilişkisi daha da sağlamlaşacak ve bu ilişki ne kadar sağlamlaşsa, o insanı kötülüklerden ayırması o kadar güçleşecektir.

3. Tekebbür ve İsyan

İmam Cafer Sadık’ın (a.s) nefsin zilletinin neticesi olarak zikrettiği diğer bir şey de tekebbür ve isyandır:

“Nefsinde zillet gören kimseden başka hiç kimse tekebbür etmez ve isyan etmez.”[27]

Benliğini aşağılık ve zelil gören ve eksiklik duygusuna sahip kimse, bunu gizleyebilmek için bir savunma mekanizması geliştirir ve ahlâkî rezilliklerden ve şeytanî sıfatlardan olan tekebbüre yönelir. Bu şekilde kendisini zillet ve alçaklıktan kaynaklanan baskıdan kurtarmaya çalışır.

4. Nifak ve İkiyüzlülük

Emirülmüminin Ali’nin (a.s) bir hadisinde nefsin zilletinin neticelerinden başka birisi zikredilmiştir. Bu netice, nifak ve ikiyüzlülüktür. İmam bu konuda şöyle buyurmaktadır:

“İnsanın nifakı, nefsinde hissettiği zilletinden kaynaklanır.”[28]

Fert benliğinde zilleti hissettiğinden ve bu duyguyu oluşturan sebeplere direneme gücünün olmayışından dolayı görünüşte kendisini direnemediği şeye uyumlu gösterir ancak ondan intikam almak için de benliğinde zıt ve muhalif davranışlar sergilemeye başlar.

* * *

Bölüm Özeti

Zarar oluşturan yöntemlerin dördüncüsü, aşağılama yöntemidir ve birçok ayet ve hadis bunu yasaklamıştır. İnsan, yaratılmışların en şereflisi ve Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Aşağılamanın insanın izzetiyle direk bir ilişkisi olduğundan kanun koyucu tarafından yasaklanmıştır. Birçok hadiste Müslümanların birbirine saygı göstermesi emredilmiş ve aşağılaması da yasaklanmıştır. Aşağılayıcı hareketlerde bulunanlara azap vaat edilmiştir ve bu, şeriat açısından haram olan bir davranış şekline delalet etmektedir.

Aşağılama farklı kalıplarda ortaya çıkan bir davranış şeklidir. Alaya alma, sitem etme, ayıp arama, sövme, iftira, itham altında bırakma ve son olarak dayak atma ve vurma gibi davranış şekilleri, aşağılamanın büründüğü kalıplardandır. Başka bir ifadeyle, bu sayılanlar aşağılamanın mısdaklarındandır. Bu davranış şekilleri ahlâkî rezilliklerden sayılmaktadır ve birçok ayet ve hadis bu hareketleri yapmanın haram olduğuna delalet etmektedir. Kitap metninde bunlardan bazılarına değinilmiştir.

Bu davranışın istenmeyen sonuçları olarak, aşağılanma duygusu, kendini küçük görme, kendine güven temellerinin zaafı, günaha girme duygusu, utanç, depresyon ve toplumdan uzaklaşma, düşmanlık ve kindarlık, kötülüklere yönelme, nifak ve ikiyüzlülük ve diğer durumlar sayılabilir. Bunlardan her biri tek başına bireyin yaşantısını tehlike ve zararlarla karşı karşıya getirebilir.

- - - - - - - - - - - -


[1] Hucurat, 12.

[2] Humeze, 1.

[3] Usul-u Kafi, Müminin Günahlarını ve Ayıplarını Arayan Kimse babı, s. 264, 1, 3, 6, ve 7. Hadis.

[4] Usul-u Kafi, Müminin Günahlarını ve Ayıplarını Arayan Kimse babı, s. 264, 5, 2 ve 4. Hadis.

[5] Gureru’l-Hikem ve Dureru’l-Kelim, 4581. Hadis.

[6] Gureru’l-Hikem ve Dureru’l-Kelim, 5735. Hadis.

[7] Seyyid Muhammed Şefiî, Perveriş-i Ruh, c. 1, s. 401 ve 406.

[8] Usul-u Kafi, c. 2, s. 267, Gıybet ve Bühtan babı, 7. Hadis. “İmam Cafer Sadık’tan şöyle duydum: Bühtan, onun hakkında olmadığı halde bir şeyi varmış gibi söylemendir.”

[9] Nisa, 112.

[10] Usul-u Kafi, c. 2, s. 269, Töhmet ve Su-i Zan babı, 1. Hadis.

[11] Biharu’l-Envar, c. 75, s. 194, 5. Hadis.

[12] Biharu’l-Envar, c. 75, s. 194, 1. Hadis. Daha fazla bilgi için: Usul-u Kafi, c. 2, s. 269. Biharu’l-Envar, c. 75, s. 193. Töhmet ve Bühtan babı.

[13] El-Muncid, sövmek kelimesi.

[14] İhya-u Ulumi’d-Din, c. 3, s. 118.

[15] Enam, 108.

[16] Kenzu’l-Ummal, c. 3, s. 598, 8089. Hadis.

[17] Kenzu’l-Ummal, c. 3, s. 598, 8090. Hadis.

[18] Kenzu’l-Ummal, c. 3, s. 598, 8085. Hadis.

[19] Usul-u Kafi, c. 2, s. 243, el-Bez’a babı, 3. Hadis.

[20] Usul-u Kafi, c. 2, s. 243, el-Bez’a babı, 5. Hadis.

[21] Sefinetu’l-Bihar, c. 1, s. 300.

[22] Usul-u Kafi, c. 2, Küfürler babı, s. 268, 3. Hadis.

[23] Biharu’l-Envar, c. 75, 57. Bab.

[24] Tuhefu’l-Ukul, s. 362.

[25] Şerh-i Gureru’l-Hikem ve Dureru’l-Kelim, c. 2, s. 237.

[26] Şerh-i Gureru’l-Hikem ve Dureru’l-Kelim, c. 2, s. 2.

[27] Usul-u Kafi, c. 2, Babu’l-Kibr, s. 236, 17. Hadis.

[28] Şerh-i Gureru’l-Hikem ve Dureru’l-Kelim, c. 2, s. 298.