.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
I. Bölüm
Münazara ile 'Tartışma'nın karıştırıldığı günümüzde İslami metinlerin tartışmaya dair bakışını inlecemek kemalat yolunda olan insan için bir hayli önemlidir.
Emirülmüminin İmam Ali (a.s) şöyle buyurur:
“Gençlerinize mira’ı, orta yaşlılarınıza tefekkürü ve yaşlılarınıza sükûtu tavsiye edin.”[1]
Bu hadiste mira’ iyi cidal anlamında kullanılmıştır. Zira gençler bu şekilde kavrama rüştüne ulaşacak, düşünme gücüne erişecek ve istidlal yeteneğine sahip olacaklardır. Ancak mira’ın ıstılahtaki manası ve cidal ile arasındaki farklar dikkate alınırsa, iyi ve kötü sınıflandırmasının onun için geçerli olmadığı kabul edilir. Hatta mira’ hakkındaki tanımdan ve ıstılah manasından anlaşılıyor ki o kötü cidaldir ve aşağılama, hasmı susturma ve ayıp ortaya çıkarma amacıyla yapılır. Zira mira’ ya inattan ya hasetten ya da başka bir nefsî nedenden kaynaklanmaktadır.
1. Yerilen Tartışma[2]
Kur’ân-ı Kerim’in ayetlerinde ve Masum İmamların (a.s) rivayetlerinde tartışmanın defalarca yasaklandığına şahit olmaktayız. Münazara ve cidalin ilmî tartışmalarda bir yöntem olması ve istenen sonuçlara da ulaşabildiği ve akil insanların gündelik hayatlarında da bu yöntemi kullandığı dikkate alınırsa, şüphesiz bu nehyin mutlak manada tartışma için olmadığı anlaşılır. Hatta yerilen tartışmaya delalet eder. Bu başlıkta ilk olarak ayet ve rivayetlerdeki yasaklamaları ele alacağız ardından da sebep ve sonuçlarına değineceğiz.
* * *
A) Ayet ve Rivayetlerde Tartışmanın Yasaklanması
Dinî metinlerde tartışma bazen mutlak olarak yasaklanmıştır. Örnek olarak Ebu Derda’nın ve diğerlerinin naklettiği bir hadisi ele alacağız: “Bir gün dinî bir konu hakkında tartışıyorduk. Yanımıza Peygamber geldi ve halimizi görünce öyle sinirlendi ki onu asla böyle görmemiştik. Sonra şöyle buyurdu:
Bilin ki sizden önceki insanlar tartışma yüzünden helak oldular. Tartışmayı bırakın. Zira mümin mira’ etmez. Tartışmayı bırakın. Zira mira’ ehli tamamen ziyandadırlar. Tartışmayı bırakın. Zira ben kıyamet gününde tartışan kimseye şefaat etmeyeceğim. Tartışmayı bırakın. Tartışmayı sadıkane bırakan kimsenin cennetin alt, orta ve üst katında üç evi olacağına kefil olurum. Tartışmayı bırakın. Zira putlara tapınmaktan sonra Rabbimin beni yapmaktan sakındırdığı ikinci şey tartışmadır.”[3]
Gördüğünüz gibi Hz. Peygamberin (s.a.a), ashabının bu davranışına şahit olmasından sonra sinirlenmesi ve nehyi tekrar tekrar söylemesi, tartışmanın yasak olduğuna sağlam bir delildir.
Başka hadislerde tartışma aşağılık hastalıklardan ve şeytanın özelliklerinden sayılmıştır.İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Tartışma kötü bir hastalıktır ve insan için ondan daha kötü bir özellik yoktur. Tartışma şeytanın ve onun takipçilerinin huyudur. Kendisinin ve diğer insanların cahil olduğunu ve dinin hakikatlerinden mahrum kaldığını bilen hiçbir insan tartışmaz.”[4]
Başka bir hadiste de İmam Ali Rıza (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Tartışma, Allah’ın kitabında küfürdür.”[5]
Sekizinci İmam’ın bu sözü belki de Mümin suresinin dördüncü ayetine işaret etmektedir:
مَا يُجَادِلُ فٖى اٰيَاتِ اللّٰهِ اِلَّا الَّذٖينَ كَفَرُوا فَلَا يَغْرُرْكَ تَقَلُّبُهُمْ فِى الْبِلَادِ
“Kâfirlerden başkası Allah’ın ayetleri hakkında tartışmaz.”[6]
Aynı surenin 35 ve 56. ayetleri de kâfirlerin tartışma nedenlerinin onların kibir ve gururundan kaynaklandığını ve davranışlarının neticesi olarak Allah’ın ve müminlerin bu şahıslara karşı şiddetli gazabını ve onların kalplerine mühür vurulduğunu ifade etmektedir:
اَلَّذٖينَ يُجَادِلُونَ فٖى اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْ كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللّٰهِ وَعِنْدَ الَّذٖينَ اٰمَنُوا كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ
“Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah’ın ayetleri hakkında tartışanlar gerek Allah yanında, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.”[7]
اِنَّ الَّذٖينَ يُجَادِلُونَ فٖى اٰيَاتِ اللّٰهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ اَتٰيهُمْ اِنْ فٖى صُدُورِهِمْ اِلَّا كِبْرٌ مَا هُمْ بِبَالِغٖيهِ فَاسْتَعِذْ بِاللّٰهِ اِنَّهُ هُوَ السَّمٖيعُ الْبَصٖيرُ
“Kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın, Allah’ın ayetleri hakkında tartışanlar var ya, hiç şüphe yok ki, onların kalplerinde, asla yetişemeyecekleri bir büyüklük hevesinden başka bir şey yoktur. Sen Allah’a sığın. Kuşkusuz O, işiten ve görendir.”[8]
Şüphesiz eğer bir insan, kalbi mühürlenir de hakikatleri kavrayamaz ve ilahî maarifleri kabul edemez duruma gelirse, küfür ve şirkin pençesine düşer ve Allah ile savaşa kalkışır.
Bazı hadislerde de hatta kendisi haklı olduğu halde tartışmayı bırakan kimsenin imanının kemale ereceği ve imanın hakikatini anlayacağı ve bu şahsın insanların en takvalısı olduğu beyan edilmiştir.
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kul, tartışmayı haklı olsa dahi bırakmadıkça imanın hakikatine ulaşamaz.”[9]
İmam Cafer Sadık’ın (a.s) Hz. Peygamber’den nakille buyurduğu uzun bir hadis de şöyledir:
“İnsanların en takvalısı, haklı olduğu halde bile tartışmayı terk eden kimsedir.”[10]
Zikredilen hadislere dikkat edilirse görülür ki insan haklı olsa da olmasa da ve hangi konu hakkında yapılıp yapılmayacağına değinilmeksizin genel olarak tartışma yasaklanmıştır. Gerçekte bu yöntemin mutlak anlamda kendisi yasaklanmıştır ve içerik ve amacına hiç değinilmemiştir bile. Bu yasağın sebebi belki de güzel tartışma yapılıyor olsa dahi, insanı fark etmeksizin güzel olmayan tartışmaya çekmesidir. Ancak bazı hadislerde de tartışma özel durumlarda yasaklanmıştır. Yani bu hadislerde kötü tartışma ve durumları açıklanmıştır.
* * *
B) Dinî Metinlerde Yerilen Tartışmanın Çeşitleri
Hakkı İnkâr
İlmî münazara ve tartışmalar daha çok hakikatlerin ortaya çıkması ve üzerindeki perdelerin ortadan kaldırılması için yapılır. Bundan dolayı münazaraya katılan iki taraf ilk olarak: bu amaçla münazaraya katılmalı ve bu amacı gerçekleştirme peşinde olmalıdırlar; ikinci olarak: münazara esnasında karşı tarafın söylediği hak sözü kabul etmelidir. Aksi halde bu tartışma, kötü tartışmanın mısdaklarından biri olacaktır. İmam Hasan Askerî’nin (a.s) İmam Cafer Sadık’tan (a.s) naklettiği bir hadiste güzel tartışma ile güzel olmayan tartışma arasındaki farkın hak sözün kabul edilmemesiyle anlaşıldığı belirtilmektedir. Buradaki ölçü hakkın inkârıdır:
“…Güzel olmayan tartışma ise batıl ehli olan biriyle münazara yapman, onun sana batıl bir delil getirmesi, senin onun batıl delilini Allah’ın ona karşılık getirdiği delille ret etmen, hatta onun delilini inkâr etmen veya batıl sözünü güçlendirmek için doğru bir söz söylemesi ve onun lehine ve senin aleyhine olacak korkusuyla ve ondan kaçmayı bilmediğin için senin o doğru sözü inkâr etmendir.”[11]
Hadisin sonunda İmam şöyle buyurmaktadır:
“Bu haramdır. Zira sen de aynı onun gibi olursun. O bir hakkı inkâr etmiştir ve sen de başka bir hakkı inkâr etmişsindir.”
Bundan daha kötüsü, insanın daha ilk başta hakkı inkâr etmek için böyle bir tartışmaya girmesi ve hak kendisine aşikâr olduğu halde yine de onu inkâr etmesidir. Bu davranış, imanı zayıf olanların davranışıdır ve Kur’ân onlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
يُجَادِلُونَكَ فِى الْحَقِّ بَعْدَ مَا تَبَيَّنَ كَاَنَّمَا يُسَاقُونَ اِلَى الْمَوْتِ وَهُمْ يَنْظُرُونَ
“Hak ortaya çıktıktan sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi seninle tartışıyorlardı.”[12]
Bu tartışmanın nedeni şeytanî vesveselerdir. Kur’ân’ın tabiriyle, şeytanlar kendi dostlarına sizinle tartışmaları için gizlice fısıldarlar. Eğer onlara itaat edersen sen de müşriklerden olursun:
وَاِنَّ الشَّيَاطٖينَ لَيُوحُونَ اِلٰى اَوْلِيَائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْ وَاِنْ اَطَعْتُمُوهُمْ اِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ
“Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri (tartışmaları) için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah’a ortak koşanlar olursunuz.”[13]
Bu güruhun amacı hak ile mücadele ve onu yok etmekten başka bir şey değildir. Bundan dolayı mücadeleye girişmişlerdir ve ilahî ayetlerle oynayıp maskara etmektedirler:
وَمَا نُرْسِلُ الْمُرْسَلٖينَ اِلَّا مُبَشِّرٖينَ وَمُنْذِرٖينَ وَيُجَادِلُ الَّذٖينَ كَفَرُوا بِالْبَاطِلِ لِيُدْحِضُوا بِهِ الْحَقَّ وَاتَّخَذُوا اٰيَاتٖى وَمَا اُنْذِرُوا هُزُوًا
“Biz resulleri, sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kâfir olanlar ise, hakkı batıla dayanarak ortadan kaldırmak için batıl yolla mücadele verirler. Onlar ayetlerimizi ve uyarıldıkları şeyleri alaya almışlardır.”[14]
* * *
İlimsiz Tartışma
Güzel tartışmanın özelliklerinden birisi de münazara konusu hakkında bilgiye sahip olmaktır. Münazarada birbirinin sözlerini anlayabilmeleri için her iki tarafın da bilgisinin olması gerekir. Tartışmada her birinin, diğerine gizli kalmış noktaları açığa çıkarması gerekir ve böylelikle karşı tarafı savunduğu görüşü kabul etmeye mecbur bırakır. Aksi halde bu tartışmanın sonucu şaşkınlık, düşmanlık, inat, bitkinlik, hüsran, Allah’ın haramını helâl, helâlini haram etmekten ve mantık çerçevesinden dışarı çıkmaktan başka bir şey olmaz. Cabir Cu’fî’nin İmam Cafer Sadık’tan (a.s) naklettiği hadiste İmam şöyle buyurmaktadır:
“Bir grup babamın (Allah ona rahmet etsin) yanına geldiler ve insanlarla girdikleri tartışmaları anlattılar. Babam da onlara şöyle dedi: ‘Allah’ın kitabındaki nasıh ve mensuhları biliyor musunuz?’ Onlar da hayır dediler. Babam onlara ‘O halde sizi tartışmaya zorlayan şey nedir? Belki siz bilmeden bir haramı helâl veya bir helâli haram yapmaktasınızdır. Allah’ın kitabı (ve ilahî ahkâm) hakkında konuşacak olan kimse ilahî haram ve helalleri bilmelidir.’ dedi. Onlar da ‘Bizim Mürcie[15] olmamızı mı istiyorsun?’ dediklerinde babam ‘Yazıklar olsun size! Ben Mürcie değilim (ve sizi Mürcie inancına davet etmiyorum;) size hakkı söylüyorum.’ dedi.”[16]
Görüldüğü gibi bu hadiste insanlar ilimsiz tartışmanın kötü sonuçları hakkında uyarılmışlardır. Kur’ân-ı Kerim’de de ilimsiz tartışma yerilmiş ve sebebinin asi şeytana uymak olduğu beyan edilmiştir:
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِى اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَيَتَّبِعُ كُلَّ شَيْطَانٍ مَرٖيدٍ
“İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışmaya giren ve her inatçı şeytana uyan birtakım kimseler vardır.”[17]
Aynı surenin sekizinci ayetinde de yine ilimsiz tartışmaya işaret edilmiş ve sonraki ayetinde de bu insanların amacının temelsiz çekişme ve Allah yolundan insanların saptırılması olduğunu beyan etmiştir:
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يُجَادِلُ فِى اللّٰهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُنٖيرٍ ثَانِىَ عِطْفِهٖ لِيُضِلَّ عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِ لَهُ فِى الدُّنْيَا خِزْىٌ وَنُذٖيقُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عَذَابَ الْحَرٖيقِ
“İnsanlardan bazısı, bir bilgisi, bir rehberi ve (vahye dayanan) aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın, Allah hakkında tartışır. Allah yolundan saptırmak için yanını eğip bükerek (kibir ve azamet içinde) Allah hakkında tartışmaya kalkar. Onun için dünyada bir rezillik vardır; kıyamet gününde ise ona yakıcı azabı tattıracağız.”[18]
İlimsiz tartışma iki şekildir; ya fert cahildir ve bir âlim ile cidale girişir veya fert tartışacağı konu hakkında âlimdir ama tartıştığı kimse cahildir. Bu iki şekil de yerilmiştir. Zira her ikisinin de kendine göre kötü sonuçları bulunmaktadır. İmam Ali Rıza’dan (a.s) nakledilen bir hadiste şöyle buyurmaktadır:
“Âlimlerle tartışmaya girişme. Zira seni ret ederler. Cahil ve sefihlerle de tartışmaya girişme. Zira onlar da seni cahil ve bilgisizlikle suçlarlar.”[19]
Başka bir hadiste İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“Varaka b. Nevfel ne zaman kardeşi Huveylid’in kızı Hatice’nin (s.a) yanına gitse şöyle tavsiye ederdi: Ey kardeşimin kızı! Âlimlerle ve cahillerle tartışma. Zira cahille tartışırsan seni zelil ve rezil eder. Eğer âlimle tartışırsan (senin cahilliğinden dolayı) ilmini senden esirger. Âlimlerin eliyle saadete eren kimseler şüphesiz onlara uyan kimselerdir.”[20]
* * *
Faydası Olmayan Durumda Tartışma
İslâmî bilgilerde, gereksiz olan durumlarda sükût etmek insan için güzel özelliklerden sayılmıştır. Zira sükût ve dilin korunması nedeniyle insan dil sebebiyle duçar olduğu birçok hata ve günahtan korunur. Sonuçta güzel bir İslâm’a ve değerli bir imana sahip olur. İmam Cafer Sadık (a.s) ceddinden nakille Hz. Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu bildirmiştir:
“İslâm’ın insanı güzelleştirmesine neden olan şeylerden birisi de faydasına olmadığı zamanlarda konuşmamasıdır.”[21]
Başka bir hadiste İmam Ali Rıza (a.s) Abdulazim Hasanî vasıtasıyla Şialarına selam gönderdikten sonra şöyle buyurmaktadır:
“…Onlara faydalarına olmayan durumlarda konuşmamayı ve tartışmayı terk etmeyi emret…”[22]
Her iki taraf için de konunun açık olduğu veya hiçbirinin diğerinin delillerini anlamadığı yahut inat ve diğer ahlâkî rezilliklerden dolayı birbirinin sözünü kabul etmeme ya da tartışma ortamının birbirine yakınlaşmayı engeller nitelikte olması gibi durumlar, münazara ve tartışmanın her iki tarafın da faydasına olmayan durumlardır ve bu durumlarda tartışmanın terki önemle tavsiye edilmiştir.Bir hadiste, adamın biri ile İmam Hüseyin’in (a.s) arasındaki diyalog şöyle nakledilmektedir:
“Adam İmam’a hitaben ‘Otur da din hakkında münazarda bulunalım’ dedi. İmam da adama cevaben şöyle buyurdu: Ben kendi dinimi biliyorum ve benim hidayet yolum benim için açıktır. Eğer sen kendi dinine cahilsen, git kendi dinini öğren. Benim tartışma ile işim olmaz. Şüphesiz şeytan insanın kulağına ‘insanların senin cahil olduğunu düşünmemeleri ve münazarada aciz olduğunu sanmamaları için onlarla din hakkında tartış’ diye vesvese verir.”[23]
Görüldüğü gibi İmam insana açık olan konularda tartışmayı yasaklamıştır ve onu şeytanın vesvesesi kabul etmektedir. Hadisin devamında İmam Hüseyin (a.s) tartışmayı genel olarak dörde ayırmış ve her birinin ahlâk dışı sonuçlarına işaret etmiştir:
“Tartışma dört şekildir. Ya arkadaşınla bir şey hakkında tartışırsın ki bu durumda birbirinize iyilik etmeyi bırakmış, rezil rüsva etmeye yönelmişsiniz ve ilmi zayi etmişsinizdir. Veya her ikiniz de bir konu hakkında cahilsinizdir ki bu durumda konuyu gündeme getirmeniz ve aranızda tartışmanız temelden cahilcedir. Yahut sen bir konuyu biliyorsundur ve arkadaşın bilmiyordur ki bu durumda sen onun ayağının kaymasına ortam hazırladığın için ona zulüm etmişsindir. Ya da arkadaşın konuyu biliyordur ve sen cahilsindir ki bu durumda da onun saygınlığını korumayıp onun makamına itinasızlık etmişsindir. Her dört durum da olması imkânsız bir durumdur (yani bir Müslüman böyle davranmamalıdır). Kim insaflı olursa, hakkı kabul ederse ve tartışmayı bırakırsa, imanını sağlamlaştırır, diniyle yoldaşlığını güzelleştirmiştir ve aklını korumuştur.”[24]
Allah’ın zatı veya açık ve sade deliller kullanmadan münazara etmek gibi anlaşılması imkânsız olan konularda tartışmak, kötü olan ve yerilen tartışmanın mısdaklarındandır. Konunun daha fazla uzamaması için sözü kısa kesiyoruz.[25]
- - - - - - - - - - - - - -
[1] Nehcu’l-Belağa, 285. kısa söz.
[2] Cedel ve mira’ kelimelerini bundan sonra tartışma olarak tercüme edeceğiz (müt).
[3] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 138, 54. Hadis.
[4] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 134, 31. Hadis.
[5] Vesailu’-Şia, c. 18, s. 150, 70. Hadis.
[6] Mümin, 4.
[7] Mümin, 35.
[8] Mümin, 56.
[9] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 138, 53. Hadis.
[10] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 127, 3. Hadis.
[11] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 125, 2. Hadis.
[12] Enfal, 6.
[13] Enam, 121.
[14] Kehf, 56.
[15] Mürcie, İmam Ali’nin (a.s) şahadetinden ve hilafete Muaviye’nin geçmesinden sonra ortaya çıkmıştır. Bu fırka, İmam Ali’nin (a.s) imametini de, Muaviye’nin hilafetini kabul etmeyen Haricîlere ve İmam Ali (a.s) taraftarlarına karşı ortaya çıkmıştır. En çok Haricîlere karşı muhalefet etmişlerdir. Zira Haricîler bir Müslümanın büyük günah işlediği takdirde kâfir olduğuna inanmaktaydılar. Mürcie de büyük günahların işlenmesinin küfre sebep olmadığını söylemişler, bundan dolayı suskunluk politikası uygulamışlardır. Haricîlerle tartışmalarında halifenin büyük günah işlemesi durumunda imandan çıkmadığını ve kendisine itaatin vacip olduğunu iddia edip Muaviye’nin hükümetinin Allah’ın bir takdiri olduğunu ve ona itaatin de vacip olduğunu söylemişlerdir. Ferheng-i Fırak-ı İslâmî, Dr. Muhammed Cevad Meşkur, s. 401 ila 407.
[16] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 139, 59. Hadis.
[17] Hacc, 3.
[18] Hacc, 8 ve 9.
[19] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 137, 45. Hadis.
[20] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 130, 16. Hadis.
[21] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 136, 37. Hadis.
[22] Biharu’l-Envar, c. 74, s. 230, 27. Hadis.
[23] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 135, 32. Hadis.
[24] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 135, 32. Hadis.
[25] Daha fazla bilgi için: Şivehayi Ta’lim der Kur’ân ve Sunnet, Seyyid Mehdi Burumend, s. 104 ila 113. Adab ve Reveşhayi Amuzeş der Sireyi Ma’suman, Seyyid Ali Hüseynîzade, Tez.




