.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Genelde halk arasında ve özelde de eğitmen ve öğrenci ilişkisinde kullanılan eğitim yöntemlerinden birisi de aşağılama ve hakarettir. Aşağılama, bireyi küçük düşürme ve şahsiyetini küçültme anlamındadır. Birey bir kelime veya işaret etme ya da bir hareket ve benzerleri ile aşağılanabilir. Bu eylem diğer insanların gözleri önünde yapılabilir ki bu durumda birey diğer insanların yanında küçük düşecektir veya insanların görmediği bir yerde yapılabilir ve bu durumda da kendi benliğinde küçük düşmüş olacak ve kendi şahsında belirlediği makamı yine kendi içinde yitirecektir.

Bu eylem, her ne kadar az etkisi olan ve bazen etkili olan bir yöntemse de, yıkıcı etkisi faydasından çok daha fazladır. Ayrıca bu eylem ahlâkî rezilliklerden birisi olarak zikredilmektedir. Eğitmen tarafından eyleme dönüştürülmesi durumunda, eğitmenin eğitim amacıyla mı yoksa ahlâkî rezilliğinin ortaya çıkması neticesinde bireye eziyet etmek için mi yaptığı belli değildir. Bu belirsizlik, yöntemden kaynaklanan zararları daha da çoğaltmaktadır.

Her halükârda, bu eylemin insanın izzeti ve saygınlığıyla direkt irtibatı olması ve bireyin şahsiyetine zarar vermesi nedeniyle kanun koyucu tarafından şiddetle yasaklanmıştır. İnsan, yaratılmışların en şereflisi ve Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Eğer kendi makamını bilirse ve kendini Allah’ın velayetinin çerçevesi içinde görürse, ebedi bir izzete nail olur. Allah Teala Kur’ân-ı Kerim’de mümin bir kimsenin izzetini ve saygınlığını, kendisinin ve Resulü’nün (s.a.a) izzeti ve saygınlığı olarak görmekte ve şöyle buyurmaktadır:

 وَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهٖ وَلِلْمُؤْمِنٖينَ 

“Asıl izzet, ancak Allah’ın, Resulü’nün ve müminlerindir.”[1]

Allah’ın aziz olması gibi, onun kulu da azizdir ve bundan dolayı bu izzetin her daim korunması gerekir ve hiç kimsenin bu izzete zarar vermeye hakkı yoktur.

* * *

Allah Kullarını Aşağılamanın Haram Oluşu

Mukaddes İslâm dinine göre, genelde tüm insanlar ve özelde Müslümanlar, kadın ve erkek, fakir ve zengin, güçlü ve güçsüz, küçük ve büyük ayrımı yapmaksızın aziz ve saygındırlar. Nakledilen hadislere göre de bunların hiç birisini aşağılamak caiz değildir.Allah resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Müslümanlardan birini asla küçük görüp aşağılamayın; zira onların küçüğü de Allah katında azizdir (üstündür).”[2]

Allah’ın veli kulları halkın arasında gizli olduklarından ve onları belirlemek zor olduğundan; hatta mümkün olmadığından dolayı, kullardan hiçbirini aşağılamak caiz değildir. Peygamberimiz bir hadiste şöyle buyurmuşlardır:

“Sizden hiçbiriniz, insanlardan birini asla aşağılamasın. Zira hangisinin Allah’ın sevgili kulu olduğunu bilemez.”[3]

Allah Teala mümin kullarını çok üstün tutar. İmam Cafer Sadık’ın (a.s) buyurduğuna göre, Allah Teala müminleri kendi azametinin ve celâlinin nurundan yaratmıştır. Bundan dolayı her kim onlara bir zarar verse ve sözlü olarak onlara muhalefet etse, gerçekte Allah ile O’nun arşında savaşa kalkışmıştır.[4]

Müminin yüce bir saygınlığı ve arkasında Allah’ın desteği vardır. Zira her kim bu saygınlığı yıkmak istese ve saygınlığını görmezden gelse, Allah ile savaşa kalkışmıştır ve bu savaşın sonucu zelil ve rezil olmaktan başka bir şey değildir. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:

“Her kim bir mümini rezil ederse, Allah da onu rezil eder.”[5]

Allah’ın rezil etmesi, sadece bu dünya ile sınırlı değildir. Ahiret azabı da o kimseyi beklemektedir.Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:

“Her kim fakirlikten dolayı bir mümini zelil görse veya aşağılasa, Allah Teala onu kıyamette parmakla gösterilecek kötülükle meşhur eder, sonra da rezil rüsva eder.”[6]

Hadislerde, mümini aşağılamanın kötülüğü, Allah ile savaşmakla eşdeğer tutulmuştur.

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah azze ve celle şöyle buyurmuştur: Her kim benim mümin bir kulumu aşağılarsa, kendisini benimle savaşmak için hazırlasın.”[7]

Şöyle de buyurmuştur: “Allah Teala şöyle buyurmuştur: Her kim benim veli bir kuluma hakaret ederse, benimle savaşa hazırlanmıştır ve ben kendi veli kullarıma çok çabuk yardıma koşarım.”[8]

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah azze ve celle şöyle buyurmuştur: Her kim benim mümin bir kulumu aşağılarsa, açıkça benimle savaşa kalkışmıştır.”[9]

Şu ana kadar zikredilenler, dinî kaynaklarda Allah’ın kullarını aşağılama hakkında nakledilen hadislerin küçük bir bölümüydü ve bu eylemin şeriat açısından yasaklanmışlığına yakin derecesinde delalet etmektedir. Hiç şüphesiz bu haram oluş, bireyleri aşağılamanın kötü sonuçlarından kaynaklanmaktadır. Şeriata ilave olarak, akıl ve toplumsal gelenekler de bu konuya vurgu yapmakta ve ferdin saygınlığını yok etmek için kimseye izin vermemektedir.

Elbette bazı istisna durumlar da vardır. Eğer birey insanî şahsiyetini zedeleyecek kadar kötülüklere bulaşsa, şeriat, akıl ve toplumsal gelenekler özel şartlarla bireyin saygınlığını zedelemeye izin vermektedir. Bu, yerinde bahsedilmesi gereken bir konudur. Şu anda önemli olan, bu gayri ahlâkî davranış tarzının ve sonuçlarının açıklanmasıdır. Bunları da sırası geldikçe beyan edeceğiz.

* * *

Aşağılama Yöntemleri

Aşağılama, içsel ve nefsî bir eylemdir. Alaya alma, sitem, ayıp arama, sövme, töhmet , iftira ve vurma gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Başka bir tabirle, bunlar aşağılama yöntemleri olabilirler. Ortaya çıkmadığı ve eyleme dönüşmediği müddetçe, açıktır ki içsel ve nefsî sayılır. Eyleme dönüşmediği müddetçe, bireyin zihnindedir ve zararı genellikle düşünenin kendisine dönüktür. Ancak yukarıda zikrettiğimiz yöntem kalıplarından birine bürünürse, başka insanların hakkına müdahaledir ve sonuç ve etkileri başka insanlara ulaşacaktır. Bundan dolayı haram oluşunun şiddeti de artmaktadır.

1. Alaya Alma

Alaya almak, bireyin konuşmasını, davranışını ve zahirî veya batınî sıfatlarını, başka insanların gülmesine neden olacak şekilde sözle, eylemle, işaretle ve kinayeyle beyan etmektir.[10] Yani eğer bir kimse, başka bir kimsenin sözünü veya hareketini taklit etse, başkaları bu taklide gülse ve taklit edilen kişi utansa, alay etme eylemi gerçekleşmiş demektir. Bu eylemi gerçekleştiren kimse ya nefsinin kötülüğünden veya kin ve düşmanlıktan yahut kibrinden ya da etrafındakileri güldürmek için gerçekleştirmiştir. Her halükârda alaya almak şeriat açısından haramdır ve şiddetle yerilmiştir. Ku’ân-ı Kerim bu konuda şöyle buyurmaktadır:

“Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Belki alay ettikleri kimseler, kendilerinden iyidirler. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesin. Belki onlar kendilerinden iyidirler. Birbirinizde kusur aramayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın.”[11]

Bu ayet, tüm müminleri birbirini alaya almaktan açıkça men etmekte ve bu kötü amelden uzak durmaları yönünde uyarmaktadır. Zira alaya almanın temelinde, birçok savaşın sebebi ve toplumsal uyuşmazlıklara neden olan kendini daha iyi görme, kibir ve gurur vardır. Birçok insan, maddî ve zahirî menfaatlere sahip olduklarından dolayı kendilerini diğerlerinden üstün görmekte ve bundan dolayı başkalarını küçük görüp alaya almaktadırlar. Ayet de, insanları bu batıl rüyaya karşı uyarmakta ve “kendinizi diğerlerinden üstün sanmayın, belki de diğerleri sizden üstündür; zira Allah katında üstünlük ölçüsü takvadır” demektedir. Ayetin devamında müminlerin vahdetine işaret etmesi de ilginç nüktelerdendir. “Birbirinizde kusur aramayın” cümlesiyle de müminlerin tek bir nefse sahip olduklarını ilan etmektedir; “eğer birbirinizin ayıbını ararsanız, gerçekte kendi ayıbınızı aramış sayılırsınız; eğer başkalarını alaya alırsanız, gerçekte kendinizle alay etmişsinizdir.”[12]

Mağrur ve bilgisiz insanlar, genellikle bir kimsenin körlüğü veya çolaklığı gibi görünüşteki noksanını dile getirerek veya ferdin aile geçmişindeki bir hatayı beyan ederek yahut da bireyin babasının veya ecdadının geçmişte yaptığı kanunsuzluğu hatırlatarak, o şahsa eziyet eder, aşağılar ve alaya alır. Hz. Peygamber’in hanımları Aişe ve Hafsa’nın Peygamberin diğer hanımı Safiyye’yi alaya alıp aşağılamaya çalışmaları gibi. Safiyye’ye, babası Hayy b. Ahtab’ın Hayber Yahudîlerinden olması nedeniyle, “Ey Yahudînin kızı!” diyerek eziyet ediyorlardı. Zikrettiğimiz ayet de bunun için nazil olmuş ve müminleri bu kötü amelden sakındırmıştır.[13] Bu hadise ilave olarak başka hadisler de alaya almanın haram oluşu hakkında nakledilmiştir. Örnek olması için bunlardan birkaçını zikredeceğiz.

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Her kim bir mümin hakkında, halkın gözünden düşmesi için onu rezil etmek ve şahsiyetini küçük düşürmek amacıyla bir söz söylese, Allah onu kendi velayet / egemenliğinden çıkarır, şeytanın velayetine koyar. Ancak şeytan da onu kabul etmez.”[14]

İmam Muhammed Bâkır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir müminin adını kötüye çıkaran ve rezil eden her insan, ölümlerin en kötüsüyle bu dünyadan gider ve asla iyiliğe dönmemesi hakkıdır.”[15]

Başka bir hadiste de alaya alan kimsenin dengesiz karakterine işaret edilmiş ve bu hareketin cahiller ve akılsızlar tarafından yapıldığı beyan edilmiştir: “Alaya almak, aptalların şakası ve cahil insanların hüneridir.”[16]

Her halükârda yüce İslâm dininde ve şeriat açısından bu haram eylemin hükmü, kesin ve inkâr edilemez bir gerçektir. Buna ilave olarak, toplumsal gelenek de aynı inanç üzeredir ve insanların birbiriyle alay etmesini kabul etmez.

Bu eylemi daha menfur yapan, özellikle eğitim ve öğretim alanındaki istenmeyen sonuçlarıdır. Aşağılık ve kendini küçük görme duygusu, kendine güven temellerinin zaafı, günaha düşmüşlük ve utanma duygusu, depresyon ve münzevi olmak ve niceleri, bu eylemin sonuçlarından sayılabilir. Bunlardan her biri, öğrencinin hayatını yaşanmaz ve tutarsız hale getirebilir.

Bunlardan başka kardeşlik temellerini gevşetir, muhabbeti yok eder ve sonunda düşmanlık yaratır. İmam Cafer Sadık (a.s) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Her kim halkla alay ederse, onların (veya kendisinin) sevgisinin doğruluğuna ümit beslemesin.”[17]

Evet, insanlarla alaya edenler, oyun oynayanlar ve bu eylemleriyle aslında onlarla ilişkisinin sadakatsiz olduğunu ilan edenler, başkalarından sadakat de beklememelidirler. Hatta kendilerini, insanların nefretine, düşmanca tavırlarına ve misillemelerine hazırlamalıdırlar.

* * *

2. Sitem

Melamet, şematet ve ta’yir kelimeleri çok az farklılıklarla “sitem” anlamına gelmektedirler ve her üçünün de kullanım yerleri aynıdır.

Melametin ıstılahtaki tanımı, birine başarısız olmasından veya kötü bir iş yaptığından ya da bir hata ve noksanının olmasından dolayı sitem etmektir.

Şematetin tanımı ise, birinin başına gelmiş kötü bir şeyi, kötülüklerinden kaynaklandığını ona söylemektir. Bu eylem aynı zamanda bir tür sevinçle birlikte olmaktadır. Merhum Molla Muhammed Mehdi Nerakî bu konu da şöyle buyurmaktadır: “Şematet, başka birinin başına gelmiş belayı, yaptığı kötülüklerin sonucu olarak bilmektir. Genellikle bu eylem düşmanlık ve haset yüzünden yapılır. Alameti de sevinçle birlikte olmasıdır.”[18] Örnek: Ahmet, Mehmet’e nasihat eder. Mehmet de nasihate uymayıp Ahmet’in dediğinin tersini yapar ve sonuçta başına bir kötülük gelir. Ahmet sözü dinlenmediği için o kötülüğün Mehmet’in başına gelmesine sevinir ve gülümseyerek Mehmet’e “Başına gelen bu kötülük, başkalarının nasihatini dinlemediğinden dolayıdır.” der ve sitem eder. Buna şematet denir.

Ta’yir ise, bir kimseyi bir çirkinliğe mensup ederek o kimseyi ayıplamaktır. Örnek: Ebu Zerr, annesinin zenci olmasından dolayı birine “Ey zenci kadının oğlu!” diye seslenir. Peygamberimiz de bunu duyduğunda Ebu Zerr’e “Onu annesi nedeniyle mi ayıplıyorsun ey Ebu Zerr!” buyurur. Ebu Zerr hatasını anlar, Allah Resulü onu affedene kadar yüzünü toprağa sürerek af diler ve sonunda affedilir.[19]

Görüldüğü gibi bu üç kelime de anlam açısından birbirlerine çok yakındırlar ve sitem etmek anlamındadırlar.

Bu eylem de fertlerin şahsiyetini aşağılamak ve küçük düşürmek için kullanılan eylemlerden birisidir ve İslâm’da şiddetle yasaklanmıştır. Bu konuda nakledilen hadisler oldukça fazladır. Şimdi bunlardan bazılarına değineceğiz.

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir mümine sitem ederse, Allah Teala ona dünyada da ahirette de sitem eder.”[20]

İmam başka bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Her kim bir günahından dolayı mümine sitem (ta’yir) ederse, o günahı işlemeden (ve halk ona o günahtan dolayı sitem -ta’yir- etmeden) bu dünyadan göçmez.”[21]

Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: “(Sözüne) kardeşine sitem (şematet) ederek başlama. Zira (bu durumda) Allah onu affeder ve seni ona duçar eder. Her kim, kardeşine gelen bir musibetten dolayı ona sitem (şematet) etse, o musibet başına gelmeden ölmez.”[22]

Bu konuda nakledilmiş hadislerin geneli, bu ahlâkî rezilliğin haram oluşuna delalet etmektedir. Bundan dolayı insanların ve özellikle yol göstericilerin davranışları arasından çıkması gerekmektedir. Zira bu beğenilmeyen hareketin hem sitem eden ve hem de sitem edilen için çok kötü sonuçları vardır. İmam Sadık’ın (a.s) buyruğuna göre sitem edenin karşılaşacağı kötü sonuç, başkasının başına geldiğinden dolayı sevinen ve sitem edenin hemen bu dünyada başına gelmesidir. Ahlâk üstatlarının sözlerine göre, İmam’ın sözleri tecrübe ile sabittir.

“Tecrübe ile sabit ve haber ile bildirilmiştir ki, sitem eden kendisinin de başına gelmeden ve başkaları da kendisine sitem etmeden bu dünyadan göçmeyecektir. O halde kendi halinden âmânı olmayan akil, kimseye sitem (şematet) etmemelidir.”[23]

Bunlardan başka, sitem eden, sitem edilenin misillemesinin, kininin ve düşmanlığının da âmânında olmayacaktır.

Sitem edilen için bu eylemin sonuçları, aşağılanma, şahsiyetinin küçük düşürülmesi, utanma ve kindarlık olacaktır. İyimserlikle beyan edecek olursak, eğitim ve öğretim alanında eğitmen, eğitme ve düzeltme amacıyla bu yöntemi kullanıp öğrencisine sitem etse ve bundan kastı da onun gayretini harekete geçirmek olsa, yüzdeye vurulduğunda müspet etkileri kötü sonuçlarından çok az olacaktır. Bu yöntem nadiren ve hesaplanarak kullanılmalıdır. Aksi halde ters etki yapar ve nefret oluşturur. Şehit Mutahharî bu konuda şöyle buyurmaktadır:

“Birçok durumda, fazla melamet etmek nefrete yol açmaktadır. Mesela birçok insan çocuk terbiyesinde bu yanlışa düşüyorlar. Devamlı çocuğa sitem ediyorlar. “Yazıklar olsun sana! Falancanın çocuğu da senin yaşında ama bak nasıl ilerledi? Sen işe yaramazın tekisin, bunlara layık değilsin. Benim artık senden beklentim yok.” Bu sitemlerle çocuğun gayrete geleceğini hayal ediyorlar. Böyle durumlarda eğer sitem haddi aşarsa, ters tepki yapacaktır. Ruhu daralma ve kaçma haline dönüşecektir. Sonunda ruhsal açıdan hasta olacak ve (istediğimiz veya istediği) işin peşince gitmeyecektir.”[24]

O halde bu yöntem, düzelteceğine daha da bozmaktadır ve eğitim karşıtı bir yönteme dönüşmektedir. Gayrete getireceğine, nefret ettirmekte ve öğrenciyi eğitmene karşı cesur hale getirmektedir.

Burada iki noktanın açıklanması gerekli görünmektedir.

Birinci Nokta: Melamet ve sitem her zaman kötü değildir. Hatta bazen eğitmen makamındaki eğitmenin bu yöntemi kullanması ve öğrenciyi bu şekilde eğitmesi gereklidir de. İmam Ali’nin (a.s) birçok hutbede halka, emre uymamaları ve kötü işleri nedeniyle sitem etmesi gibi. Elbette bu yöntem, zararlı sonuçlar oluşturmadan kullanılmalıdır. Dolayısıyla (öğrenciyi) tanımak ve eğitimin kendine özgü becerilerinden istifade etmek gereklidir. Bunun üstesinden de herkes gelemez.

İkinci Nokta: Bu alanda zarar oluşturan ve yasak olan şey, eğitmenin davranışlarına ve eğitim ortamına sitemin hâkim olmasıdır. Bundan dolayı sitemin fazla olmasından sakınılmalıdır. İmam Ali’nin (a.s) buyurduğu gibi:

“Fazla sitem, inatçılık ateşini yakar.”

Her halükârda eğer bu yöntem kullanılacaksa, çok dikkatli olunmalıdır.

- - - - - - - - - - - - - -


[1] Munafikun 8.

İnsanları Aşağılamanın Haram Oluşu (II)
İnsanları Aşağılamanın Haram Oluşu (II)
İçeriği Görüntüle

[2] Mizanu’l-Hikme, Muhammedî Reyşehrî, c. 2, 4077. Hadis.

[3] Biharu’l-Envar, c. 75, s. 148, 21. Hadis.

[4] İmam Cafer Sadık (a.s) hadisinde şöyle buyurmuştur: “Allah azze ve celle müminleri kendi azametinin ve yüce büyüklüğünün nurundan yaratmıştır. O halde her kim onlara hakaret etse ve onları sözüyle reddetse, hakikatte Allah’ın arşında Allah’a savaş açmıştır.” Biharu’l-Envar, c. 75, s. 145, 13. Hadis. Aynı babın 1 ve 17. Hadislerine de bakılabilir.

[5] Biharu’l-Envar, c. 75, s. 142, 3. Hadis.

[6] Biharu’l-Envar, c. 75, s. 142, 4 ve 5. Hadisler.

[7] Biharu’l-Envar, c. 75, s. 145, 12. Hadis.

[8] Usul-u Kafi, c. 2, İman ve Küfür Kitabı, Müslümanlara Eziyet ve Hakaret Eden Kimse Babı, s. 262, 5. Hadis.

[9] Usul-u Kafi, c. 2, İman ve Küfür Kitabı, Müslümanlara Eziyet ve Hakaret Eden Kimse Babı, s. 262, 6. Hadis.

[10] Miracu’s-Saadet, Molla Ahmed Nerakî, s. 426.

[11] Hucurat, 11.

[12] el-Mizan fi Tefsiri’l-Kur’ân, c. 18, ilgili ayet. Tefsir-i Numune, c. 22, ilgili ayet.

[13] Biharu’l-Envar, c. 75, s. 144, 10. Hadis.

[14] Usul-u Kafi, c. 2, Mümin Hakkında KonuşmakBabı , s. 267, 1. Hadis.

[15] Usul-u Kafi, c. 2, Hakaretler babı, s. 269, 9. Hadis.

[16] Biharu’l-Envar, c. 75, s. 147, 20. Hadis.

[17] Biharu’l-Envar, c. 75, s. 144, 9. Hadis.

[18] Camiu’s-Saadet, c. 2, s. 281.

[19] Biharu’l-Envar, c. 75, s. 146, 19. Hadis.

[20] Usul-u Kafi, c. 2, İman ve Küfür Kitabı, Ta’yir babı, s. 265, 1. ve 4. Hadis.

[21] Usul-u Kafi, c. 2, İman ve Küfür Kitabı, Ta’yir babı, s. 265, 2. Ve 3. Hadis.

[22] Usul-u Kafi, c. 2, İman ve Küfür Kitabı, Şematet babı, s. 267, 1. Hadis.

[23] Şeyh Abbas Kummî, Makamatu’l-İlliyye, (Muhtasaru Mi’racu’s-Saadet), s. 122.

[24] Murtaza Mutahharî, Sireyi Nebevî, s. 216.