Günümüz dünyasının en önemli sorunlarından birisi, eğitim ve öğretim sorunudur. Bu sorun, eğitim ve öğretimin ilk beşiği olan aile yuvasından başlar.

Sevgi, fedakârlık ve uyum ilkelerini yaşamayan aile ortamında, fiziksel birlik görüntüsü olsa bile, ruhsal ve mutluluk bütünlüğü olmadığından sinir ve stresle dolu bu tür ailelerde hayata atılacak çocukların/gelecek nesillerin yetişmesi nasıl beklenebilir ki?!

Doğal ve güdüsel sevgi kaynağı olan aile biriminde hâl böyle olunca, sokakların durumunu izah etmeye hiç gerek yok.

Bunların üzerine görsel ve işitsel araç gereçleri ekler ve kasıtlı oluşturulan dinî ve millî değerlerden uzaklaştırılmış özentiler de eklenirse, yarınımızın bu günden daha iyi olmayacağını görmek için kâhin olmaya gerek yoktur.

Milletlerin ve toplumların yücelişinin o toplum ve milletin eğitim sistemi bütünlüğünde oluştuğu gerçeğini dikkate alarak, bu sistemin en önemli birimi olan aile terbiyesinin yegâne öğretmenleri olan anne ve babaların, özellikle de annelerin İslâm'daki konumunu gözden geçirmemiz gerekir.

İslâm'da annelik makamını ve annenin insanın hayatındaki rolünü anlayabilmemiz için yüce Rabbimizin kitabına ve Resulullah'ın (s.a.a) ve Ehl-i Beyti'nin nurlu sözlerine müracaat etmemiz gerekir. Biz de mümkün mertebe ayet ve hadislerden yararlanarak bu konuyu sizlere açıklamaya çalışacağız.

Allah-u Tealâ Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır: "Rabb'in, O'ndan başkasına ibadet etmemenizi ve anne babaya iyilik etmenizi emretmiştir. İkisinden birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara 'öf' bile deme; onları azarlama onlara güzel söz söyle; onlara rahmet ve şefkat dolu tevazu kanadını ger. Onlara alçak gönüllü ve şefkatli davran ve onlar hakkında dua edip şöyle de: Ey Rabb'im, bunlar küçükken beni nasıl yetiştirip büyüttülerse, sen de onlara merhamet et, acı." (İsrâ, 23-24)

Bir başka ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: "Biz insana anne ve babasını tavsiye ettik; annesi onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. Bana, sonra da anne-babana şükret. Dönüş ancak banadır." (Lokman, 14)

Görüldüğü gibi bu ayetlerde Allah-u Tealâ anne babaya iyilik etmeği, onlara şükretmeyi kendi ibadeti ve şükrüyle yan yana zikretmiştir. Bu da, anne-babanın Hak Tealâ indindeki makamını ve onlara iyilik ve itaat etmenin önemini göstermektedir. Onun için, haram ve farz olan şeyler haricinde, anne-babaya itaat etmek farzdır. Hatta anne baba, evlâdını sünnet olan bir ameli yapmaktan men edip başka bir iş yapmayı emrederse onların dediğini yapması gerekir.

Bir gün bir kişi Resulullah'a (s.a.a) gelerek; "Ya Resulullah!" dedi, "Anne babanın evlâtları üzerindeki hakkı nedir?" Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurdu: "Onlar senin cennet ve cehennemindir."i

Yani, onlara yapacağın iyilikler ve onlara karşı vazifelerini yerine getirmenle cenneti kazanabileceğin gibi, onlara karşı vazifelerini yerine getirmezsen, cehennemi hak etmiş olursun.

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Anne babaya iyilik yapmak, en büyük farizadır."ii

İmam Sadık (a.s), "Allah anne babaya iyilik etmeyi emretmiştir." ayetini şöyle açıklamıştır: "İyilik etmek, onlarla iyi geçinmek ve ihtiyaçlarını ağız açıp istemeden karşılamaktır..."iii

Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kim ömrünün uzamasını ve rızkının çoğalmasını istiyorsa, anne babasına iyilik etsin ve akrabalarına sılayı rahimde bulunsun."iv

Yine Resul-i Ekrem (s.a.a) buyurmuştur: "Kıyamet gününde iyilerin efendisi, ölümlerinden sonra anne ve babalarına iyilik yapan kimselerdir."v

Sekizinci imamımız İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Anne babaya iyilik etmek farzdır; hatta müşrik olsalar bile. Elbette Allah'a isyan olan şeylerde onlara itaat edilmez."vi

Buraya kadar zikrettiğimiz ayet ve hadislerden anne ve babanın ikisine de iyilik ve itaat etmenin önemi anlaşılıyor. Fakat diğer bir çok hadisten anlaşılıyor ki annenin hakkı ve ona iyilik yapmak daha önemlidir. İşte bu hadislerden birkaç tanesi:

Bir gün adamın birisi Resulullah'a sorar: "Kime iyilik yapayım?" Resulullah; "Annene." der. Sonra tekrar "Kime iyilik edeyim?" diye sorduğunda, yine; "Annene." der. Adam, tekrar aynı soruyu sorar. Resulullah yine; "Annene." der. Adam dördüncü kez aynı soruyu tekrarlayınca, Resulullah bu sefer; "Babana." diye cevap verir."vii

Rivayet edildiğine göre, birisi Resul-i Ekrem'e gelerek; "Ya Resulullah, ben çok kötü işler yapmışım, acaba benim tövbem kabul olur mu?" demiş. Resul-i Ekrem; "Acaba annen veya baban yaşıyor mu?" diye sormuş. O da; "Babam yaşıyor." demiş. Resul-i Ekrem; "Git ve ona iyilik et." buyurmuş. Adam çıkıp gittikten sonra, Resul-i Ekrem yanındakilere dönerek şöyle buyurmuş: "Keşke annesi olsaydı da, ona iyilik etseydi; tövbesi daha çabuk kabul olurdu."viii

Bir gün Hz. Musa Allah-u Tealâ ile münacat ederken Hak Tealâ'dan cennetteki arkadaşını kendisine tanıtmasını ister. Hak Tealâ şöyle hitap eder: "Senin cennetteki arkadaşın filan nahiyedeki gençtir. Hz. Musa genci bulmak için oraya geldiğinde, onun kasaplık yapan biri olduğunu görür. Hz. Musa hangi amelle böyle büyük bir makamı elde ettiğini öğrenmek için çaktırmadan onu takip etmeye başlar. Akşama kadar bekler. Fakat ondan, onu böyle bir makama lâyık kılacak bir amel görmez. Akşam olunca, adam iş yerini kapatıp eve gitmek istediğinde, Hz. Musa kendini tanıtmadan ondan, o gece kendisini misafir etmesini ister. Hz. Musa, bu vesileyle gece boyunca da gencin iyi amellerini takip etmeyi amaçlamaktadır. Genç adam Hz. Musa'nın isteğini kabul edip onu evine götürür. Hz. Musa eve girdiğinde gencin her şeyden önce yemek yaptığını, daha sonra evde bulunan ve felç olan ihtiyar bir kadının yanına oturup büyük bir sabır ve şefkatle yemeği lokma lokma onun ağzına koyarak yedirdiğini, sonra onun elbisesini değiştirdiğini, ihtiyaç gidermesine yardımcı olduğunu; sonra da özel yerine yatırdığını görür. Hz. Musa (a.s), o gece sabaha kadar gencin normal dinî vazifeleri dışında fevkalâde bir amel, ibadet, münacat falanını görmez. Sabah olduğunda ise yine genç evden çıkmadan o kadının yemeğini yedirir ve diğer ihtiyaçlarını gidermede şefkatle ona yardımcı olur. Vedalaşırken Hz. Musa gence sorar: "Bu kadın kimdir ve sen ona yemek yedirirken, gözlerini gökyüzüne dikerek ne söylüyordu?" Genç şu cevabı verir: "Bu benim annemdir. Ben ona yemek yedirdiğim zaman hakkımda şöyle dua eder: "Allah'ım, bu hizmetleri karşılığında oğlumu cennette Hz. Musa'nın yanına arkadaş eyle." Hz. Musa da gence annesinin duasının kabul olduğunu müjdeleyip Hak Tealâ'yla yaptığı münacatı kendisine anlatır."

İşte, anne babanın hakkına riayet etmek, insanı böyle feyizlere ulaştırır. Elbette bütün bunlardan önce, insanın mümin ve takvalı olması gerekiyor.

Yine Resul-i Ekrem'den (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: "Cennet, annelerin ayağı atındadır."ix

Bir başka hadiste: "Annelerin ayaklarının altı, cennet bahçelerinden bir bahçedir." buyurmaktadır.

Bu hadisin bir manası şudur: "Cenneti kazanmak; annelerin gönlünü kazanmak, onlara iyilik etmekle mümkün olur." Bir başka manası da şudur: "Anneler isterlerse, dünyayı cennete çevirebilirler, yetiştirdikleri mümin ve salih evlâtlarla." Çünkü çocukların saadet ve mutluluğunun temel taşını koyan annelerdir. Kötülük ve bedbahtlıklarının ilk temel taşını koyan da, yine annelerdir. Zira niyetleri, yedikleri lokmalar, amelleri, davranışları, imanı ve takvası, rahimdeki çocuğun üzerinde etkilidir. Doğduktan sonra da çocuk, anne ve babanın, özellikle annenin bütün hareketlerini izleyip taklit eder. Annenin verdiği terbiyeyle çocuğun ilerideki şahsiyeti yavaş yavaş oluşmaya başlar. Bu yüzden Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Saliha bir eşle evlenmiş olması, bir erkeğin saadetindendir."x Zira ailenin ve çocukların saadeti büyük ölçüde anneye bağlıdır.

Başka bir hadiste İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "İffetli ve hayâlı bir annesi olana ne mutlu!"xi

İşte bütün bunlar, annenin insan hayatındaki vazgeçilmez rolünü ve önemini gösteriyor. Evet; anne, anneliğinin yanı sıra bir öğretmendir. Bu yüzden de onu imanlı yetiştirip cennetlik yaparsa, onun bütün hayırlı amellerine ortak olur.

Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Eğer birisi kız çocuğunu iyi bir şekilde yetiştirip terbiye ederse, ona güzel ve faydalı şeyler öğretir ve onu Allah'ın verdiği nimetlerden yararlandırırsa, o çocuk, onunla cehennem arasında bir perde olur (cehenneme gitmesini önler)."xii

İmam Hasan Askerî (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah-u Tealâ kıyamet günü bazı anne ve babalara mükâfat verecek. 'Ey Rabbimiz, bu mükâfatları nereden hak ettik? Bizim amellerimiz buna lâyık değildi?!' diye sorduklarında şu cevabı alacaklar: 'Bu mükâfatlar, çocuğunuza Kur'ân öğretmeniz ve onu İslâm diniyle tanıştırdığınız içindir."xiii

Yüce Rabb'imizden annelerimiz hakkında görevlerimizi en iyi şekilde yerine getirmeyi ve bacılarımıza Hz. Fatıma'yı örnek alan anneler olmayı nasip buyurmasını diliyoruz.

 

Dipnotlar

1- et-Terğib-u Ve't-Terhib, c.3, s.316.

2- ğurer'ul-Hikem, Hadis: 4423

3- el-Kâfi, c.2, s.157.

4- et-Terğib-u Ve't-Terhib, c.3, s.317.

5- Bihar'ul-Envar, c.74, s.86.

6- Bihar'ul-Envar, c.74, s.72.

7- el-Kâfi, c.2, s.159.

8- Bihar'ul-Envar, c.74, s.82.

9- Kenz'ül-Ummal, Hadis: 45439.

10- el-Kâfi, c.5, s.327.

11- Bihar'ul-Envar, c.23, s.79.

12- Kenz'ül-Ummal, Hadis: 45391.

13- Müstedrek'ül-Vesail, c.1, s.290