.
.

Bismillahirrahmânirrahim

Hz. İmam Cafer Sâdık’ın (a.s) şehadet günlerinde olduğumuz için farklı bir başlıkla İmam’dan bahsetmek istiyorum.  İmam Cafer Sâdık’ın Ehl-i Beyt imamları arasında özel bir yeri vardır. Çünkü İmam’ın içinde bulunduğu şartlar diğer imamların bulunduğu şartlarla birçok açıdan farklıydı.

1- Sosyal ve Siyasal bakımdan

Sosyal ve siyasal bakımdan İslam toplumunda büyük bir kargaşa hakimdi ve Emevîlerle Abbasiler var güçleriyle iktidar kavgasına tutuşmuş ve birbirlerini ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı.

2- Düşünce ve kültürel bakımdan

Müslümanlar o dönemde maalesef bir taraftan din ve dindarlığın asıl mecrasından sapmışlar ve Resulullah’ın iki emaneti olan Kur’an ve Ehl-i Beyt’ten uzaklaştırılmışlardı. Diğer taraftan İslam beldelerinin sınırlarının genişlemesi sonucunda yeni milletler adetleri ve düşünceleri ve fikri akımlarıyla birlikte İslam toplumuna karışmışlardı. Bir yandan da Yunan, Hindistan gibi bölgelerden farklı felsefi ve fikri eserlerin tercüme edilerek Müslümanlara sunulması neticesinde Müslümanlar arasında büyük bir kafa karışıklığı meydana gelmiş ve birçoğunun İslam’a karşı tereddüde kapılıp soğumaları, hatta İslam’dan uzaklaşmaları söz konusu olmuştu. Bunun yanı sıra birçoğu İslam’ın ruhundan uzak, birbiriyle taban tabana zıt fikri akımlar meydana çıkmıştı.

İşte böyle hassas bir dönemde İmam Cafer Sâdık’ın (a.s) varlığı birçok önemli bereketin kaynağı olmuş, yaptığı faaliyetler ve azimli mücadelesiyle İslam ve Ehlibeyt mektebine büyük hizmetler ve katkılar sunmuş ve onca kargaşa ve kafa karışıklığı için sağlam, sahih, arı ve duru bir çizginin oluşmasına ve ümmet arasındaki birçok yanlışın düzelmesine ve İslam düşmanlarının nice şeytani düşünce ve planlarının suya düşmesine vesile olmuştu. İşte bu önemli hizmetlerin en önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:

1- İmam (a.s) çeşitli alanlarda Ehl-i Beyt’in, yani İslam ve Kur’an’ın, yani Resulullah’ın ilim ve irfanını yayma fırsatı bulmuştur.

Evet, İmam Cafer Sâdık’tan (a.s) önceki ve sonraki İmamlarımız, bulundukları olumsuz şartlar, zalim halife ve sultanların aşırı baskı ve zulümlerinin neticesinde gerçek Kur’ânî ve Nebevî ilimleri çok fazla açıklama ve yayma imkânı maalesef bulamamışlardı. Ama İmam Cafer Sâdık (a.s), zamanında meydana gelen iktidar kavgaları neticesinde oluşan boşluk ve müsait ortamdan yararlanarak sahip oldukları ve geçmişlerinden miras aldıkları İlahi ilimleri insanlara açıklama ve anlatma imkânı bulmuş ve tabiri caizse zahirde tehdit sayılan şartları fırsata dönüştürmeyi başarmıştır. Nitekim İmam’dan çeşitli konularda binlerce hadis elimize ulaşmıştır.

2- Ehl-i Beyt’in ümmet arasındaki ayrıcalıkları, onlar hakkındaki Kur’anî ve Nebevî referansların doğruluğu, İmam Sadık’ın şahsiyetiyle, ilmi, irfanı ve ümmet arasında güneş misali parlayışıyla amelen ispatlanmıştır. Bir başka deyişle Allah Resulü’nün (s.a.a):

نحن أهل بيت لا يقاس بنا أحد.

“Biz Ehlibeyt ile hiçbir kimse kıyaslanamaz!”[1] sözünün hakkaniyetini insanlar en çıplak İmam Cafer Sadık’ın (a.s) şahsında bulmuş ve görmüşlerdir. 

Böylece Kur’an’ın neden onları her türlü kötülük ve fenalıktan uzak ve tertemiz olduklarını ilan etmesi, onların meveddet ve muhabbetlerinin risalet karşılığı olarak ümmetten neden istendiği, neden Resulullah’ın iki emanetinden biri olarak tanıtılıp ümmetin onlara sımsıkı sarılmaları gerektiğinin ve böyle olduğunda asla dalalete düşmeyeceklerinin haber verilmesi, Nuh’un gemisine benzetilip binenin kurtulacağının, binmeyenin helak olacağının söylenmesinin sırrı ve hikmeti de amelen ortaya çıkmış oldu.  

3- Yine İmam Cafer Sâdık (a.s), nurlu hayatı, yüce şahsiyeti, ilmi, irfanı, takvası ve mücadelesiyle Ehlibeyt dışındaki birçok sahte kahramanın durumunu da ameli olarak ortaya koymuştur.

Yani insaf ve izan sahibi insanlar, İmam Cafer Sadık’la bazı müddeileri kıyasladığında, kimin gerçek anlamda alim, arif, muttaki ve Resulullah’ın ilim ve irfanının ve Kur’an’ın gerçek varisi olduğunu anlamışlardır.

4- İmam Cafer Sâdık (a.s), zamanındaki insanlara herkesin Ehl-i Beyt’e muhtaç olduğunu, ama onların kimseye muhtaç olmadığını göstermiştir. Zira hem o zamanda hem diğer zamanlarda meşhur olan şahsiyetlerin eğitim ve tahsil süreci, nerde ve kimlerden yararlandıkları, üstatlarının kimler olduğu herkesçe bilinmektedir. Ama Ehlibeyt İmamları’nda böyle bir durumun söz konusu olmadığını, Ehl-i Beyt’in Ehlibeyt dışında kimsenin ilmine, irfanına muhtaç olmadığını, kimseden eğitim almadığını tarihten ve onların hayatından az buçuk haberdar olan herkes bilmektedir. İşte bu özellik İmam Cafer Sadık’ın (a.s) vücuduyla daha net bir şekilde ortaya çıkmış oldu. Zira zamanının tanınan büyük şahsiyetlerinin hemen hepsi ondan yararlanmış ve feyz almıştır, ama onun herhangi birisinin ilminden yararlandığına dair şu ana kadar herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmamıştır.

Nitekim İmam Ebu Hanife’nin onun hakkındaki şu sözü meşhurdur: “Eğer (İmam Cafer’in dersinde bulunduğu) o iki yıl olmasaydı, Numan helak olurdu).”[2] Nu’man Ebu Hanife’nin ismidir.

Veya İmam Mâlik’in İmam Cafer Sâdık (a.s) hakkındaki şu sözü de meşhurdur: “İmam Cafer b. Muhammed Sâdık’tan ilimde, ibadette ve takvada daha üstün olan birisini hiçbir göz görmemiş, hiçbir kulak duymamış ve hiçbir kimsenin kalbinden geçmemiştir.”[3]

5- İmam Cafer Sâdık’ın bir diğer önemli hizmeti birçok tahrifin önüne geçmesi ve birçok yanlışı ve bidati düzeltmesidir.

İmam’ın içinde bulunduğu zaman dilimi, Müslümanların diğer milletlere ve fikri akımlara açıldığı, felsefî ve kelamî münakaşaların şiddetlendiği, birçok açıdan kafaların karıştığı bir zamandı. Bu konular, Hak Teâla’nın esma ve sıfatından tutun, kaza ve kader, cebir ve ihtiyar, nübüvvet ve masumiyet, Kur’an ayetlerinin tefsir ve tevili, imamet ve velayet, kıyamet ve yeniden diriliş, sevap ve ceza ve birçok fıkhi ve ameli konulara kadar geniş bir yelpazede kendini göstermişti. İşte böyle bir zamanda İmam (a.s) verdiği dersler, yaptığı münazaralar ve çeşitli sorulara verdiği cevaplarla Müslümanlar arasındaki kafa karışıklığını düzeltmeye ve her konuda en doğru olanı onlara açıklamaya çalışmıştır.

6- İmam (a.s), özellikle zındıkların, ateistlerin, diğer dinlere mensup kişilerin İslam’a yönelttiği eleştirilere ciddi, mantıklı ve doyurucu cevaplar vererek İslam’ın üstünlüğünü, yüceliğini ve hakkaniyetini herkese göstermiştir. Örnek olarak bu konuda “Tevhid-i Mufazzal”, “Tevhid-i Saduk”, Risale-i Ehlilce isimli eserlere bakılabilir.

7- İmam Cafer Sâdık (a.s), tutum ve davranışları, söylem ve eylemleriyle, Müslümanlar arasında diyaloğun, vahdetin, saygı ve hürmetin ve kardeşçe yaşamanın, iyi geçinmenin hem gerekli ve hem de mümkün olduğunu ameli olarak ispatlamıştır. İmam’ın hayatından ve sözlerinden buna birçok örnek verilebilir, ama biz sözü uzatmamak için bu konuda okuyabileceğiniz bir eseri tanıtmakla yetiniyoruz. Bu eser değerli kardeşim, Bülent Özbaş hocamız tarafından yazılan ve Kevser Yayınları tarafından basılan bir kitaptır. Kitabın ismi “İmam Cafer Sadık'ın (a.s) Ehl-i Sünnet'le Yaşam Biçimi”. Ayrıca İmam Cafer Sâdık’ın rahle-i tedrisine çeşitli mezheplere mensup 4000’den fazla talebenin iştirak etmesi, yukarıdaki sözümüzün en açık ispatıdır. İmam’ın talebeliğini yapmış bazı meşhur Sünni şahsiyetlere örnek olarak şu isimleri sayabiliriz: İmam Ebu Hanife, İmam Mâlik b. Enes, Süfyân Sevri, Süfyân b. Üyeyne, Yahya b. Said, İbn-i Cüreyh, İshâk b. Yesâr Medeni, Şube b. Haccâc, Ebu Bestâm Ezdi, Eyyub b. Ebi Tamime Kisân, Sicistâni, Abdurrahman b. Amr Evzâi, Fudayl b. İyâd, Hâlid Ebi Ebi Kerime, Hafs b. Gıyâs…

8- Yukarıda değindiğimiz husus, bir de şu gerçeğin ispatıdır ki İmam (a.s) ilim ve irfanda asla cimri olmadığını, kabiliyet ve liyakati olan herkese, hatta kendisini imam olarak kabul etmeyenlere dahi kapısının ve mektebinin açık olduğunu ortaya koymuştur.

9- İmam (a.s), genel ilmi çalışmaların yanı sıra özel olarak kabiliyeti yüksek insanlardan seçtiği talebelerle özel ilgilenip onları çeşitli dallarda yetiştirmiş ve onların her birisinin zamanlarının, hatta asırlar boyu meşhur tanınmış ve etkili alimler olarak ortaya çıkmalarını sağlamıştır. Kur’an ve Hadis dalında, akait ve kelam dalında fıkıh ve ahkam dalında, hatta müspet ilimler dalında parlayan bu şahsiyetlere birçok örnek vermek istersek, Ebân b. Tağleb, Zürâre b. A’yen, Hamrân b. A’yen, Hişâm b. Hakem, Mufaddal b. Ömer, Câbir b Hayyân, Ebân b. Osman, Hammad b. Osman, Bureyd-i Aceli, Cemil b. Derrâc, Hammâd b. İsa, Abdullah b Bukeyr, Abdurrahman b. Haccâc, Mualla b. Huneys, Abdullah b. Muskân, Muhammed b. Müslim, Fuzeyl b. Yesâr, Maruf b. Harbûz gibi nice şahsiyetlerin ismini sayabiliriz.

10- İmam’ın bu daldaki hizmetleri arasında ilim ve irfanlarıyla, takva ve maneviyatlarıyla tanınmış çok değerli kadın şahsiyetleri eğitip yetiştirmesini sayabiliriz. Birkaç isim saymak gerekirse şu örnekleri verebiliriz:  İmam Cafer Sadık’ın kendi annesi ve kız kardeşi, Zürâre b. A’yen’in kız kardeşi Ümm-ü Esved-i Şeybâni, Ümm-ü Halit Abdi, Hübâbe Vâlibiyye, Saide binti Ebi Ümeyr, Mennet binti Ebi Ümeyr…

11- O günün dünyasında daha Avrupa ve batı vahşet ve cehaleti yaşarken, İmam Cafer Sâdık (a.s) pozitif ilimlerin birçoğunda büyük şahsiyetler yetiştirmiş, hem İslam’ın bu ilimlere bakışını ortaya koymuş, hem de kendisinin ne denli büyük bir ilim ve irfan dehası olduğunu göstermiştir. Ayrıca o günün dünyasında hemen hiç bilinmeyen bu ilimlerde bu denli derin bilgilere sahip oluşu da adeta bir mucizedir. İmam’ın bu alanlarda yetiştirdiği talebelerden biri daha sonra Avrupa’da bile eserleri okutulan ve Kimya ilminin babası olarak biline “Cabir b. Hayyan”dır. Bu değerli şahsiyetin çeşitli dallarda üç yüzden fazla eser ortaya koyduğu söylenmektedir.

İşte bu denli Ehl-i Beyt’in güzelliklerini, ilmini, irfanını çeşitli dallarda yayma imkânı bulduğu için Ehl-i Beyt mektebi Caferilik olarak da anılmıştır.

12- Bütün bu sosyal, kültürel, ilmi ve manevi çalışmaların yanı sıra siyasal açıdan da İmam (a.s) zalimlerin zulümlerine, yanlış icraatlarına sessiz kalmamış, bu yüzden de özellikle ömrünün son sekiz yılında büyük zorluklar, eziyet ve işkencelere maruz kalmış ve sonunda da zalim Abbasi halifesi Mansur’un eliyle zehirletilmiştir.

İmam zehirlendikten sonra ölüm döşeğine mahkûm olmuş, birkaç gün sonra da şehadet makamına ulaşmıştı. Ben-i Haşim ve Medine’deki Müslümanlar büyük bir cenaze merasimi düzenlemiş ve Medine’de adeta yer yerinden oynamıştı.

Rabbim ümmet olarak bizlere bu ilim, irfan ve maneviyat hazinelerini keşfetmeyi ve onlardan hakkıyla yararlanmayı, Resulullah’ın tabiriyle onlara sarılmayı, onların kurtuluş gemisine binmeyi, onları örnek ve önder edinmeyi ve inşallah mahşer gününde onların şefaat ve refakatine nail olmayı nasip buyursun. Âmin!

- - - - - - 
[1]- Hamevi, Ferâidü’s-Simtayn, c. 1, s. 45, Taberi, Zehâirü’l-Ukba, s. 17, Kunduzi, Yenâbiü’l-Meveddet,c, 2, s. 114, Şiruye b. Şehrdâr, e-Firdevs, c. 4, s. 283.
[2]- Alûsi, Muhtasaru’t-Tuhfetü’l-İsna aşeriyye, s. 8.
[3]- Askalâni, Tehzihü’t-Tehzih, c. 2, s. 104.