.
.
Bismillahirrahmanirrahim
Hz. Fatıma (sa) Kadınların Sosyal ve Siyasi Alanlarında Örnek Bir Modeldir
Hz. Fatıma'nın (sa) hayatı, Kur'an ilkelerinin somutlaşmış halidir. O, aynı zamanda bir ev hanımı, fedakâr bir anne, bir kadın öğretmeni, bir adalet savunucusu ve bir siyasi mücadele önderiydi. Bu rollerin birleşimi, İslam'ın kadınların kapalı bir evde veya disiplinsiz bir toplumda değil, dengeli ve ilkeli bir ortamda olmasını istemektedir.
Kadınların toplumdaki, özellikle de İslami camiada konumunu anlamak için, Kur'an-ı Kerim'e bakmak gerekiriyor. Hayatının her alanında ilahi ayetlerin tecellisi olan Hz. Zehra (sa), hayatını ilahi kelama dayandırarak yaşamıştır. Kur'an'ın kadına bakışı, insan faziletinin en üst derecesiyle bakmaktadır. Yani yalnızlığa itilmiş veya mahrum bırakılmış değildir. Kur’an, kadını insani kemalle bir fazilet ve görev ehli olarak toplumsal değerlere dayandırmaktadır. Kur'an, kadınların toplumda yer almasını engellemediği gibi, aynı zamanda belirli durumlarda, ilahi ayetlerin özünden çıkarılan ölçütlere uygun şekliyle belirleyici olarak görmektedir.
Bu kurallar, görünürdeki kısıtlamaların ötesinde, kadınların toplumla etkileşim kurma biçimini yönlendirir. Bu ilkelerden ilki "zorunluluk" ilkesine dayanır; yani ihtiyaç ve yoksulluk durumlarında ve bir kadının hane reisinden yoksun olduğu durumlarda, sosyal alana katılımı yalnızca caiz olmakla kalmaz, aynı zamanda Kitap ve sünnette de geçerlidir.
Hz. Şuayb'ın (as) kızları, yaşlı babalarının çobanlıktan aciz olması nedeniyle kamusal alanda görünmeye ve çalışmaya zorlanan kızlarının hikâyesi, İslam'ın kadınları toplumsal hareketlere katılmaktan hiçbir zaman mahrum etmediğini, aksine bu varlık için güvenli bir ortam sağladığını göstermektedir.
Bu bakış açısı, izolasyona yol açma eğiliminde değil, aksine düzenleyici niteliktedir. Bu nedenle, özellikle çağın karışık toplumlarında toplumsal ihtiyaçlardan korkmamalı; aksine, Kur’an'ın yaklaşımından ilham alarak, dini ilkelere uygun olarak kadınların katılımı için öncü yollar tasarlanmalıdır.
Böylece, dini değerlerin kutsallığından ödün vermeden, İslami ilkeler ile günümüz gerçekleri arasındaki uçurum kapatılabilir.
Dört Kur'an İlkesi: Kadınların Toplumdaki Faaliyetlerine İlişkin Çerçeveler
Kur’an-ı Kerim, kadının toplumsal alanda varlığının meşruiyetini vurgularken, bu varlık için dört temel ilke belirlemiştir, bunların her biri İslam'ın kadının onurunu ve güvenliğini koruma konusundaki titiz yaklaşımının birer göstergesidir.
Birinci ilke; somut bir toplumsal ve ailevi ihtiyaç, bir kadının varlığının meşruiyetinin temelini oluşturduğu "zorunluluk"tu. Ancak bu varlık tekil bir bağlamda değildi.
İkinci ilke ise; "grup varlığı"dır. Hz. Şuayb'ın (as) kızları tek başlarına değil, kolektif ve birlikte çalışmaktaydılar. Bu yaklaşım, eğer kadınların toplumdaki varlığı, izole edilir veya desteksiz kalması durumunda, o zaman kadınlar bu şekliyle sayısız zarar görmeye maruz kalırlar.
Üçüncü ilke; iş yerinde ve kamusal alanlarda, "kadın ve erkeklerin serbestçe bir araya gelmemesi"dir. İslam, kadın ve erkeklerin birlikte bulunmasını yalnızca sınırlı biçimlerde ve dini kurallara uygun olarak kabul eder. Bu çerçevede, kadınlar cinsel gerilimlere veya ahlaki güvensizliklere maruz kalmadan herhangi bir iş alanında çalışabilirler. Bu ilke hiçbir şekilde kadınlara saygısızlık değildir, uygunsuz ortam, yakışmayan temas ve diyaloglardan uzak, sağlıklı bir ortam sağlamak için akıllıca bir çabayla sorunsuz sosyal hayatını devam ettirmede hiç bir sakınca yoktur.
Dördüncü ilke; "Aile gözetimi"dir. Bu, bir kadının ev dışındaki faaliyetlerinin babasının veya kocasının yasal ve ahlaki gözetimi ve desteği altında olması gerektiği anlamına gelir. Bu gözetim, rahatsız edici bir müdahale değil, aksine sapmaları önleyen bir arkadaşlık ve destek biçimidir.
Hz. Zehra (sa); Toplumsal kriz ve Sorunları Atlatmada Kadınlar İçin Bir Örnektir
Tarihi rivayetlerde ve belgelerde Hz. Zehra'nın (sa) İslam'ın ilk savaşları gibi kritik durumlarda aktif olarak hazır bulunduğu, yaralılara müdahale ederek ve onlara bakım sağlayarak eşsiz bir cesaret gösterdiği kaydedilmiştir.
Bu eylem, yalnızca bir sempati ve nezaket göstergesi değil, aynı zamanda ihtiyaç anında toplumsal alana adım atmaya hazır olduğunun da bir ifadesidir. Ancak bu davranış ve faaliyet, hiçbir zaman asla Kur'an ilkelerinin dışına çıkmadan ve her zaman başörtüsü, tesettürü, iffet ve haya özelliğini korumakla beraber mahrem olmayan erkeklerle gerekli mesafeyi gözetmekle birlikte oluşur.
Hz. Resulüllah (saa), İmam Ali (as) ile Hz. Fatıma (sa) arasında iş bölümü yaparak evin iç işlerini Hz. Fatıma'ya (sa), dış işlerini ise Hz. Ali'ye (as) emanet etmiştir. Bu bağlamda Hz. Fatıma (sa) şöyle buyurmuştur:
"Bana çarşıya çıkma ve erkeklerle görüşme imkânı vermeyen Allah'a hamdolsun."
Bu söz, Hz. Resulüllah’ın (saa) kadınların manevi mahremiyetini ve namusunu koruma konusunda herkesten daha şefkatli olduğunu göstermekte, aynı zamanda, ihtiyaç zamanında kadınların toplumsal görevini yerine getirmeleri gerektiğini ihmal etmediğini de ifade etmektedir.
Bu yaklaşım, günümüz kadınları için derin ve anlamlı bir ders niteliğindedir: Toplumda ihtiyaç duyulan her kademede faaliyet göstermek, toplumla herhangi bir etkileşimin kendi başına arzu edilir olduğu varsayımına gelmez, akıllıca ve toplumun ihtiyaç ve zorunluluğa dayalı olmalıdır. Müslüman kadın, "izolasyon" ve "özgür varlık" iki uç nokta arasında sıkışıp kalmamalı, İslami itidal orta yolu izlemelidir; bu yol, kadının fazilet değerlerini feda etmek değil, onları pratik dünyada da canlı tutmaktır.
Veyaletin Savunulması; Fatımi (sa) Siyasetinin Zirvesidir
Hz. Zehra'nın (sa) siyasi mücadelesinin zirvesi, gasp edilen Fedek hakkını ve İmamet Velayetini savunduğu dönem olduğu söylenebilir. Bu kritik dönemde, sadece bir kadın olarak değil, aynı zamanda İslam adaletinin bir sembolü olarak da sahneye çıktı. Camide, halkla arasına perde çekerek yaptığı etkileyici konuşmalar, kadının toplumdaki siyasi varlığının ancak onur ve dini değerlerin korunmasıyla sağlanabileceğini göstermektedir.
Hz. Zehra (sa) bu konuşmasında, sadece kendi mülkiyet hakkını gündeme getirmekle kalmamış, aynı zamanda Peygamber ailesinin konumunu ve İmam Ali'nin (as) velayet hakkını da dokunaklı bir üslupla açıklamıştır. Bu, hak ve adalet söz konusu olduğunda, bir kadının bile hak için sesini yükseltmesinin zorunlu olduğunu göstermektedir. Bu sadece caiz olmakla kalmayıp, çoğu durumda zorunlu ve gerekli hale gelmektedir.
Hz. Fatıma’tuz- Zehra (sa) bu yolda ne canını, ne çocuklarını ne de huzurunu esirgememiş, hatta hak uğruna canını bile feda etmeye hazır olmuş ve şehide olmuştur. Siyasi bir eylemin ötesinde, bu fedakârlık seviyesi, ilahi adalete sadakatin bir sembolü olmuştur. Dolayısıyla onun siyasi hayatı, sadece kadınlar için değil, tüm Müslüman ve gayri Müslüman için zulme karşı koyma zalime diklenme ve hakkı savunma konusunda büyük bir derstir.
Hz. Fatıma’nın (sa) Biyografisi; Kadınların Toplumdaki Varlığına Dair Kapsamlı ve Ebedi Bir Rol Modeldir.
Özetle, Hz. Fatıma’tuz- Zehra'nın (as) hayatı, Kur'an-ı Kerim ilkelerinin en canlı örneğidir. O, aynı zamanda bir ev hanımı, fedakâr bir anne, bir kadın öğretmeni, bir adaleti haykıran ve bir siyasi mücadele önderidir. Bu incelikli ve akıllıca roller birleşimi, İslam'ın kadınların kapalı bir evde veya hovarda bir toplumda değil, dengeli ve ilkeli bir ortamda olmasını istediğini açıkça göstermektedir.
Dolayısıyla onun hayatı, sadece kendi dönemi için değil, her dönem için bir "Hüccet" niteliğindedir; abartısız, aşırılığa kaçmadan, Müslüman kadınların karmaşık bir toplumda değerlerini koruyarak etkili ve verimli bir varlık gösterebilmelerinin önünü açan bir argümandır.
Bu Fatımi mirası, tarihsel bir emsalden çok daha fazlasıdır; kadınlar için akıllı, parlak ve İslami bir gelecek inşa etmeye bir davettir; adaletin, iffetin, bilginin ve sorumluluğun, kadınların toplumdaki varlığının en belirgin özellikleri olacağı bir gelecek içindir.