.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Rahmân ve rahîm Allah’ın adıyla

Ehl-i Beyt’in on dört masumlarla sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Kur'an'da yer alan 'Tathir' ayetinden ve Hz. Peygamber’den (s.a.a) gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.

Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.

1. Kur’ân-ı Kerim, Peygamber’e (s.a.a) Arapça olarak indirilen ilahî bir kelamdır. Allah’ın kelamı, O’nun fiili gibi her türlü eksiklik ve kusurdan uzaktır ve dilbilgisi kurallarına aykırı hiçbir yanlışlık yoktur.

Eğer Tathir âyeti ve orada geçen Ehl-i Beyt, Peygamber’in (s.a.a) hanımlarının ve bütün yakınlarını kapsamına alsaydı, bu Arapça dil kurallarıyla uyuşmayacak ve ilahî kelamın fesahatine ve sıhhatine de zarar verecektir. Çünkü Peygamber’in (s.a.a) ailesinde hanımlar erkeklerden çok fazlaydı. Bu durumda söz konusu âyette müzekker (erkek) zamiri yerine müennes (dişi) zamiri kullanılması gerekirdi. Oysa âyette müzekker (erkek) zamiri kullanılmıştır. Bu da Arapça dil kurallarına aykırı bir olaydır.

2. Bir kelimenin anlamını belirlemek için, onunla birlikte olan karinelere bakılmalıdır. Kelimenin net ve gerçek anlamına bu şekilde ulaşılabilir. Tathir âyetinde de kelimenin kapsadığı kimseler bizim konumuzdur. Bu kelime sürekli isim tamlamasıdır; yani dayanak ve tamlayıcısı olmadan bu kelimenin anlamı kâmil olmaz. Bu âyette de “el-Beyt (bu ev)” kelimesi tamlanmıştır ve başka hiçbir evin de bu konuyla alakasının olmadığını bilmekteyiz. Eğer bu ayetteki “beyt (ev) “den maksat normal yaşanan ev olsaydı âyetin nazil olduğu evin sahibi Ümmü Seleme de bu âyetin kapsamına giren ilk şahıs olurdu. Ama gerçekleşen olay bunun tam tersidir; çünkü Peygamber (s.a.a), Ümmü Seleme’nin de kendi diliyle belirttiği gibi, onu bu unvanın içerisine almamıştır.

3. Nakli deliller: Tathir âyetindeki Ehl-i Beyt kelimesinden Allah’ın neyi irade ettiğini açıklığa kavuşturmak için birçok rivayetler vardır. Ama bu rivayetlerin farklı açıklama ve tefsirleri olduğundan dolayı, onları üç gruba ayırarak her bir gruba bir örnek zikredeceğiz. Aşağıda zikredilecek rivayetler, Şia’nın hadis kitaplarında benzerlerinin çok olmasına rağmen Ehl-i Sünnet kitaplarından alınmıştır.

a) Tathir âyetindeki “Ehle’l-Beyt” kelimesinin anlamına yönelik Peygamber’in (s.a.a) buyurduğu sözleri açıklayan rivayetler.

b) “Ehle’l-Beyt” kelimesinden hedeflenen maksat açıklığa kavuşturulduktan sonra Peygamber’in (s.a.a) bu ayet karşısında nasıl bir tavır sergilediğini anlatan rivayetler.

c) Tathir âyetinin muhataplarını ve bu ayete karşı o bölge insanlarının davranış ve düşüncelerini anlatan ve tarihsel yönü

Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde geçen Ehl-i Beyt kelimesi sadece belirli şahısları ifade etmektedir. Bunlar şu kişilerdir:

1. Hz. Muhammed (s.a.a)

2. Hz. Ali (a.s)

3. Hz. Fatıma (s.a)

4. Hz. Hasan (a.s)

5. Hz. Hüseyin (a.s)

6. Hz. Zeynelabidin (a.s)

7. Hz. Muhammed Bakır (a.s)

8. Hz Cafer Sadık (a.s)

9. Hz. Musa Kazım (a.s)

10. Hz. Ali Er-Rıza (a.s)

11. Hz. Muhammed Taki (a.s)

12 Hz. Ali Naki. (a.s)

13. Hz. Hasan Askeri (a.s)

14. Hz. Mehdi (a.s)

Ehl-i Beyt terimi Peygamber’e atfedilerek Peygamber’in Ehl- i Beyt’i olarak kullanıldığı gibi, bazen Peygamber (s.a.a)’i de içine alacak şekilde geniş bir anlamda kullanılır. Nitekim Peygamber (s.a.a), bazen kendisinden ve diğer Ehl-i Beyti’nden “Biz Ehl-i Beyt” olarak söz etmiştir. Kısacası Ehl-i Beyt terimi sadece yukarıda mübarek isimlerini zikrettiğimiz kişileri ifade etmektedir; başka hiç bir kimseyi değil; Bu terimi Peygamber’in soyundan gelenleri ifade etmek için kullanılan seyyit ve şerif kelimeleriyle karıştırmamak gerekir. Ehl-i Beyt kelimesinin yukarıda zikredilen belli kişiler anlamına geldiğini ispatlayan bazı deliller şöyledir:

1. Tathir ayeti ve Kisa Hadisi:

Tirmizi Sünen’inde (Hadis: 3129 ve 3719) Hakim Müstedrek’inde (c. 3 s. 146) ve Beyhaki Sünen’inde (c.2 s. 169) ve diğer bir çok muhaddis Ümm-ü Seleme’nin şöyle dediğini nakletmişlerdir: “Allah yalnız siz Ehl-i Beyt’ten her türlü kusur ve kötülüğü gidermeyi ve sizleri tertemiz kılmayı irade etmiştir…” ayeti benim evimde nazil oldu. O zaman evde Fatıma, Ali, Hasan ve Hüseyin vardı. Resulullah bunların üzerine abasını örterek: “Bunlar benim Ehl-i Beytim’dir; Allah’ım, bunlardan her türlü kusuru uzaklaştır ve bunları tertemiz kıl.” dedi.” Bu hadis Şia ve Ehl-i Sünnet kaynaklarında mütevatir olarak nakledilmiştir. Üstelik bir çok senedi de sahihtir. Bizzat Tirmizi ve Hakim yukarıdaki hadisin senet yönünden sahih olduğunu kaydetmişlerdir. Mustedrek’us-Sahihayn’in nakline göre hadisin sonunda şu ifade yer almıştır:

“Ümm-ü Seleme diyor ki: “Ya Resulallah, ben Ehl-i Beyt’ten değil miyim? diye sordum; Resulullah: “Sen hayır üzeresin; ama Ehl-i Beyt’im bunlardır” diye cevap verdi.” Ahmet b. Hanbel’in naklinde de şu ifade yer almıştır: Ümm-ü Seleme diyor ki: “Ben abayı kaldırarak onların yanında yer almak istedim; Resulullah abayı benim elimden çekerek “Senin akıbetin hayırlıdır.” buyurdu. Tahavi Müşkil-ül Asar’da şu hadisi nakleder: Umret’ul Hamdaniye diyor ki “Ben Ümm-ü Seleme’nin yanına gelerek: “Ey Ümm’ül-Müminin, dedim, bu adam hakkında bana bilgi ver; bazıları onu seviyor; bazıları ise onu sevmiyor. Maksadı Ali b. Ebitalip idi.” Ümm-ü Seleme: “Sen nasıl? onu seviyor musun? Yoksa ona düşman mısın? diye sordu; Umre: “Ben ne onu seviyor ve ne de ona düşmanlık besliyorum” dedim. Bunun üzerine Ümm-ü Seleme aba hadisini anlatarak şöyle dedi: Allah, “Sadece siz Ehl-i Beyt’ten her türlü kusur ve pisliği uzaklaştırmayı ve sizleri tertemiz kılmayı irade etmiştir...”ayetini indirdi; evde sadece Cebrail, Resulullah, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin vardı. Ben Ya Resulallah, ben de Ehl-i Beyt’ten miyim? diye sordum. Resulullah, Allah katında senin için hayır vardır; dedi. Ben, soruma evet diye karşılık vermesini arzu ediyordum; o zaman evet diye cevap vermesi güneşin doğup ışığını saçtığı her şeyi bana vermekten daha sevimli idi. (Müskil’ül-Asar, c.1, s.336)

Görüldüğü gibi, Resulullah ayette geçen Ehl-i Beyt kelimesi hakkında her hangi bir yoruma yer bırakmamak için abasını Ehl-i Beyti’nin üzerine örterek bu Ehl-i Beyt’ten maksadın kimler olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur. Resulullah’ın bunları bir abanın altında toplaması ve hatta bir çok nakilde yer aldığı üzere Ümm-ü Seleme’nin bile onların yanına katılmasına engel olması Ehl-i Beyt’in kim oldukları hakkında her türlü şüpheyi ortadan kaldırmak içindir.

Peygamber’in hanımlarından hiç birinin bu ayetin kendisi hakkında nazil olduğunu iddia etmemesi de bu ayette geçen Ehl-i Beyt kelimesinin açık bir şekilde Peygamber’in döneminde Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin’e tahsis edildiğini göstermektedir. “Ehl” kelimesinin asil mana itibariyle de zevceye denilmediğini lugat kitaplarını incelemekle anlamak mümkündür; hatta Sahih-i Müslim’de varolan Zeyd b. Erkam’ın hadisi de bunu göstermektedir. Sahih-i Müslim’de nakledildiği üzere “Zeyd b. Erkam’dan Ehl-i Beyt’ten kimler kast edilmiştir? Acaba maksat Peygamber’in hanımları mıdır? diye sorulunca, Hayır, Allah’a yemin ederim ki, hanım kocasıyla uzun bir dönem yaşar sonra kocası onu boşar ve o kendi babasına ve ailesine döner, dedi. (Sahih-i Müslim Hadis: 4425)

Allah ve Resulüne İtaat Allah ve Resulüne İtaat

Hz. Hüseyin (as)’in evlatlarından olan yukarıda mübarek isimlerini zikrettiğimiz diğer dokuz İmam’ın Ehl-i Beyt’ten oluşları ise, bir önceki İmam’ın kendinden sonra gelecek İmam’ı şahsen tanıtması ve Peygamber’in geleceğini bildirdiği on iki imam’dan ve Ehl-i Beyt’ten olduğunu açıklaması ile sabittir. Söz konusu ayetin Peygamber’in hanımlarıyla ilgili ayetlerin siyakında yer alışına dayanarak bu ayetin Peygamber’in hanımları hakkında nazil olduğunu söylemek ise nassa karşı ictihat olduğundan geçersizdir. Yukarıdaki açıklamalardan anlaşıldığı üzere bu ayetin Peygamber’in hanımları hakkında nazil olduğunu ısrarla söyleyen İkrime ve Mucahit gibi kişilerin sözü temelsiz ve batıldır. Bunların hadis uydurdukları hatta Ikrime’nin yalan olarak hadis uydurduğu için bir süre Abdullah b. Abbas’in oglu tarafından tuvaletin kapısın bağlandığı ve Mucahid’in Abbasi halifesi Mansur’a istediğiniz konuda sizin için hadis uydurabilirim dediği sabittir. Nesai Mucahid’i tanınmış yalancılardan saymıştır. Bu zatın Hz Ali’ye karşı düşmanlığı da açıktır. (bkz. Vefeyat’ul-A’yan c.1 s.320; Delail’us-sıdk, c.2, s.95)

2. Selam Hadisi:

Sahih Tirmizi Musnet Ahmet ve Müsned-i Teyalisi ve Mustadrek’us-Sahihayn’da Usd’ul-gabe’de yine Mecme’uz- Zavaid, El-Istiab ve bir çok diğer hadis ve tefsir kaynağında nakledilmiştir ki: Resulullah (s.a.a) altı ay boyunca sabah namazı için çıktığında Hz. Fatıma’nın kapısına uğrayarak şöyle derdi: Namaz vaktidir Ey Ehl-i Beyt! Gerçekten Allah sizden her türlü kusur ve kötülüğü gidermek ve sizleri tertemiz kılmak istemektedir. Hakim, Ma’rifet-u Ulumil-Hadis adlı eserinde bu hadisin Abdullah b. Abbas ve başkaları yoluyla mütavetir olarak nakledildiğini kaydetmiştir.

3. Mübahele Olayı:

Müslim Sahihin’de kendi senediyle Sa’d b. Ebi Vakkas’tan şöyle nakletmiştir:

“Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım ve sonra beddua edip yalvaralım da Allah’ın lanetini yalancıların üzerine okuyalım.”

Bu ayet nazil olunca Resulullah (Allah’ın salat ve selâmı ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun) Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’i çağırarak söyle buyurdu: Ey Allah’ım! Bunlar benim Ehlimdir.” Ayni hadisi Tirmizi, Sünen’inde ve Ahmet b. Hanbel Müsned’inde rivayet etmişlerdir. Ahmed’in naklinde hadisin sonu şöyledir: “Bunlar benim Ehl-i Beytimdir.” Peygamber (s.a.a)’nin “Mübahele” olayında hanım ve yakınlarından hiç birini kendisiyle götürmemesi ve sadece Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseeyin’i kendi yanına alıp bunlar benim Ehl-i Beytim’dir diye buyurması yine Ehli Beyt’in yalnız bunlardan ibaret olduğuna delildir.

Yukarıdaki açıklamalar üzerinde iyice dikkat edilirse anlaşılır ki, Ehl-i Beyt’en maksat yalnız yukarıda isimlerini zikrettiğimiz belirli kişilerdir. Buna göre Ehl- i Beyt’ten olmak için falan şart gerekir demek yersiz olur. Evet Ehl-i Beyt kelimesinden Resulullah’ın akraba ve yakınları veya soy olarak Resulullah (s.a.a)’in soyundan olan her kes kast edilirse ve buna hatta Peygamber’in hanımları da eklenirse o zaman “Birisinin Ehl-i Beyt’ten olabilmesi için Peygamber’in sünnetine uyması gerekir; eger Hz Muhammedi’n sünneti seniyesine tabi değilse Ehl-i Beyt’ten olmayacağı ehl-i ilimce belirlenmiştir.” demek bir anlam ifade eder; ama biz yukarıda açıkladığımız gibi Ehl-i Beyt kelimesi Kur’an ve hadislerde böyle bir anlam ifade etmemektedir.

Ehl-i Beyt sadece yukarıda ismi geçen şahsiyetlerdir. Bunların ise sünnetin gerçek açıklayıcı ve koruyucuları oldukları, ilim ve takvada kendi dönemlerinde her kesten üstün oldukları, tarihi inceleyen her kes için şüphe götürmeyen bir hakikattir. Biz araştırmacı kardeşlere ip ucu vermek gayesiyle Ehl-i Beyt imamlarının kimler olduklarını açıkça yazan ve hatta onların faziletleri beyan eden bazı Ehl-i Sünnet alimlerinin isimlerini kaydediyoruz:

1-Semsuddin b. Tulun: Bu zat Ehl-i Beyt imamlarının fazileti hakkında “El-”Eimmet-ül-İsna Aşer” kitabını yazmıştır.

2- Şeblenci-i Şafii: Ehl-i Beyt hakkında Nur’ul Ebsar kitabını yazmıştır.

3- Şemsuddin Zehebi: Siyer-u A’lam-in-Nubela’da zikretmiştir.

4- Fazl b. Ruzbehan: Bu zat on iki Ehl-i Beyt imamının fazileti ve onlara salavat getirmekle ilgili olarak bir kitap yazmıştır.

5- İbn-i Hacer Mekkî Bu şahıs sözüm ona Rafızîlerin reddiyesi olarak yazdığı Es-Sevaik-ül-Muhrika adlı eserinde on iki imamı sayarak bunların kendi zamanlarında Peygamber’in soyundan gelen en faziletli kişiler olduklarına itiraf etmiştir.

6- Muhyiddin Arabi Futuhat-i Mekkiye’sinde: On iki Ehl-i Beyt imamını sayarak bunların yüce şahsiyetlerini açıklamıştır.

7- Kunduzi-i Hanefi: On iki imam’ın faziletleriyle ilgili olarak kaleme aldığı değerli ve kapsamlı eseri Yenabi-ül Mevedde’de Ehl-i Beyt’in yukarıda saydıklarımız olduğunu ve bunların ilahi makam ve faziletlerini sahih senetli hadislerle ispatlamıştır.

8- Ebu Reyye: El-Ezva-u Ales-Sünnet-in Nebeviyye adlı eserinde zikretmiştir.

Editör: Hasan Bedel