.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Eğitimsel metinlerde “okul” kelimesi genellikle “ev” (aile) ve “öğretmenler” kelimesi “veliler” veya “ebeveyn” (ana-baba) kelimesinin yanında kullanılır. Zira ev, okul gibi, ebeveyn de öğretmenler gibi çocukların eğitiminde müessirdir. Bu tesir olumlu veya olumsuz olabilir. Bu sebeple eğitim ve öğretim düzeni, kurumlar tesis ederek eğitim ve öğretimde ebeveynlerden yardım almaya çalışmaktadır. İran eğitim-öğretim düzenindeki veliler ve eğitimciler kurulu veya okul-aile birliği bu hedefle kurulmuştur.

Eğitimde, özellikle de dinî eğitimde ebeveynlerin rolünün önemine binaen bu bölümde bu konunun Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in (a.s) eğitimsel siyerinde araştırmasını yapacağız. Bu araştırmadaki sorularımız şunlardır: Acaba Masumlar’ın (a.s) eğitimsel siyerinde ebeveynlerin dinî eğitimde bir rolü var mıdır? Acaba bu eğitimsel rol sadece babanın uhdesinde midir yoksa anne de bu mesuliyete ortak mıdır? Ebeveynin eğitimsel mesuliyeti hangi durumlardadır? Acaba tüm dinî eğitim konularını kapsamakta mıdır yoksa özel konulara mı mahsustur? Ebeveynlerin eğitimsel mesuliyetinin zaman aralığı, evlatların gelişiminde kaç yaş kadarını kapsamaktadır? Hangi durumda ebeveyn bu mesuliyeti yerine getirmede başarılı sayılmaktadır? Dinî eğitim mesuliyetinin ebeveyne yüklenmesinin sebepleri nedir?

Bu bölümün konuları şu başlıklar altında sunulacaktır:

1- Dinî eğitimde ebeveynin mesuliyeti. 2- Ebeveynin mesuliyetinin zorunlu veya tercihli olması. 3- Ebeveynin mesul olduğu durumlar. 4- Eğitimsel mesuliyeti yerine getirirken ebeveynin vazifesi. 5- Ebeveynin mesul olduğu zaman aralığı. 6- Ebeveynin eğitimsel mesuliyetinin gerekliliği ve işlevi.

*

1- Ebeveyn ve Masumlar’ın (a.s) Eğitimsel Siyerinde


Evlatların Dinî Eğitimi

Masumlar’ın (a.s) siyerine genel bir bakış, onların kendi evlatlarının dinî eğitimine önem verdiklerini ve dostlarına ve takipçilerine de bunu tavsiye ettiklerini göstermektedir. Peygamber’in (s.a.a) ashabından biri şöyle naklediyor:

Ben ve kavmimden bir grup ki hepimiz gençlik yıllarındaydık, Peygamber’in (s.a.a) yanına gittik ve yirmi gün O’nun (s.a.a) yanında kaldık. Peygamber (s.a.a) şefkatli ve sıcakkanlıydı. Bizim ailelerimize olan özlemimizi görünce şöyle buyurdu: “Ailelerinizin yanına dönün, onların yanında kalın. Onlara (namazı ve diğer dinî emirleri) emredin. Onlara öğretin ve benim namazı nasıl kıldığımı gördüyseniz öyle namaz kılın.”[1]

Bu siyer açıkça Peygamber’in (s.a.a), evlatların ve hatta eşin dinî eğitimini babaların vazifesi olarak gördüğünü, bunun üzerinde de durduğunu göstermektedir. Başka bir rivayette de İmam Sâdık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

Babam bizi güneş doğmadan önce bir araya toplar ve güneş doğana kadar Allah’ı zikretmemizi emrederdi. Aramızdan Kur’ân okumayı bilenlere de Kur’ân okumayı emrederdi.[2]

Bayram Çocuklarla Güzeldir Bayram Çocuklarla Güzeldir

Bu siyer de Masumlar’ın (a.s) baba unvanıyla kendi evlatlarının dinî eğitimine özen gösterdiğini anlatır niteliktedir. İmamlar’ın (a.s) çocuklara namaz ve oruç öğretimine gösterdikleri özen, onları dinî amelleri ve emirleri yapmaya alıştırmaları ve de Şialara dinî meseleleri kendi evlatlarına öğretmelerini tavsiye etmeleriyle ilgili daha önce naklettiğimiz rivayetler ve siyerler de bunu göstermektedir.[3]

Hukuk Risalesi’nde[4] İmam Zeynelâbidîn (a.s) de “evlada güzel edep vermek, Aziz ve Celil Allah’a doğru yönlendirmek ve onu Allah’a itaat üzere desteklemek” evladın baba üzerindeki hakları arasında sayılmıştır. Bu rivayet de açıkça babayı bu işin sorumlusu görmektedir.

Söylediklerimizin toplamından, Masumlar’a (a.s) göre babanın, evlatların dinî eğitiminden sorumlu olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

Elbette burada bu siyerin Kur’ân’da kökü olduğu konusunu zikretmemiz gerekir. Allahu Teâlâ Kur’ân’da ebeveynlere, evlatlarının dinî eğitimine özen göstermelerini emretmiştir. Bu konu iki ayette açıkça ifade edilmiştir.

1- Tahrim suresinin 6. ayeti:

“Ey iman edenler! Kendinizi ve yakınlarınızı yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…”[5]

Kendini ve yakınlarını ateşten korumanın Allah’ın emirlerine amel dışında bir yolla gerçekleşmeyeceğine ve diğer taraftan Allah’ın emirlerine amel de doğru dinî eğitime bağlı olduğuna göre bu ayet Allah’ın, ebeveynleri evlatlarının dinî eğitiminin sorumlusu olarak gördüğünü göstermektedir. Bu ayetin altında nakledilen rivayetlerin hepsi de bu konuyu beyan etmektedir. Örneğin bir rivayette şöyle geçer:

Bu ayet (Tahrim suresinin 6. ayeti) nazil olduğunda Müslümanlardan biri oturdu ve ağlayarak şöyle diyordu: “Ben kendimden acizdim şimdi kendi ailemden de mesul oldum.” Bu sırada Peygamber (s.a.a) ona şöyle buyurdu: “Kendine emrettiğin şeyi onlara da emretmen ve kendini men ettiğin şeylerden onları da men etmen (bu mesuliyetin yerine getirilmesi için) yeterlidir.”[6]

2- Taha suresi 132. ayette Allah, Peygamber’e (s.a.a) şöyle buyuruyor:

“Ehline (ailene) namazı emret ve sen de onun üzerine sabret.”[7]

Tefsir-i Nuru’s-Sekaleyn’de bu ayetin açıklamasında İmam Rıza’nın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmektedir:

Bu, biz Ehl-i Beyt’in bir özelliğidir ki Allah insanlarla beraber bize de namazı emretti, bundan ayrı olarak bir de bizi bu işe memur etti. Peygamber (s.a.a) bu ayet nazil olduktan sonra dokuz ay boyunca namaz vakitlerinde Ali ve Fatıma’nın (a.s) evinin kapısının önünde durdu ve şöyle buyurdu: “Namaz! Allah size rahmet etsin.”[8]

Bu ayet, İmam Rıza’dan (a.s) nakledilen rivayete teveccühle –Ehl-i Beyt’in anlamı ve nüzul zamanıyla ilgili ihtilaflar gözardı edilerek- Peygamber’in (s.a.a), ailesinin mesulü unvanıyla kendi ailesine namazı emretmekle vazifelendirildiğini ve onun da bu emri yerine getirdiğini açıkça göstermektedir.

* * *

1- Dinî Eğitimde Annenin Sorumluluğu

Şimdi şu soru ortaya çıkmaktadır ki acaba Masumlara (a.s) göre bu alanda annenin bir sorumluluğu yok mu? Bu konudaki diğer rivayetlere bakıldığında annelerin de bu konuda sorumluluğu olduğu görülmektedir. Resulullah’ın (s.a.a) meşhur bir rivayette şöyle buyurduğu nakledilmektedir:

Biliniz ki hepiniz maslahat koruyucususunuz ve hepiniz maslahatlarını korumakla yükümlü olduğunuz kişilere karşı sorumlusunuz… Kadın da kocasının ve evlatlarının maslahatlarının koruyucusudur ve onlara karşı sorumludur. Biliniz ki hepiniz maslahat koruyucususunuz ve hepiniz maslahatlarını korumakla yükümlü olduğunuz kimselere karşı sorumlusunuz.[9]

Bu rivayette Peygamber (s.a.a) açıkça kadınları kocasının ailesinin ve evlatlarının maslahatlarının koruyucusu olarak görmektedir. Evlatların maslahatlarından biri, onların dinî eğitimine özendir. İlâveten başka bir rivayette Emiru’l-Muminin’den (a.s) şöyle nakledilmiştir:

Kendinize ve ailenize iyi işleri ve edebi öğretin.[10]

Bu rivayet de yaptığı genellemeyle kadınları ve anneleri de kapsamaktadır. Buna göre Masumlar (a.s) açısından hem anneler hem babalar bu alanda sorumludur. Ancak genelde iktisadî, toplumsal ve diğer alanlarda genel sorumluluk babanın uhdesinde olduğundan, annenin sorumluluğu da babanın sorumluluğunun uzantısı olduğundan ayetlerde ve rivayetlerde bu alanda babanın sorumluluğu üzerinde daha çok durulmuştur.

2- Dinî Eğitimde Ebeveynlerin Sorumluluk Alanı

Burada sorulan sorular şunlardır:

1- Acaba bu sorumluluk ebeveyn için zorunlu mudur yoksa tercihli ve müstehap mı?

2- Bu sorumluluğun söz konusu olduğu durumlar nelerdir?

3- Çocuklar kaç yaşına kadar ebeveynin sorumluluğu altındadır?

*

2- Dinî Eğitimde Ebeveynin Sorumluluğunun Zorunlu veya Tercihli Olması

İlk soru –yani ebeveynin evlatlarının dinî eğitimiyle ilgili sorumluluğunun zorunlu mu yoksa tercihli mi olduğu- hakkında denmelidir ki: Fakihler çocukları namaza, oruca ve bu türden ibadetlere zorlamanın müstehap olduğuna dair fetva vermişlerdir. Şu anlamda ki ebeveynlerin kendi çocuklarını namaza ve oruca zorlamaları müstehaptır. Ancak haramlardan sakındırma hakkında onları sakındırmanın vacip olduğuna dair fetva vermişlerdir. Örneğin çocukları gıybetten ve benzerlerinden sakındırmayı çocuğun velisine vacip bilmişlerdir.[11] Bu esas üzere denilmelidir ki: Bu alanda ebeveynin sorumluluğu zorunlu değil, müstehap ve tercihlidir. Şu anlamda ki eğer bir anne veya baba evlatlarının dinî eğitiminde ihmalde bulunursa, örfe ve şeriate göre iyi bir işi terk etmiş olsa da, bir vacibi terk etmemiş ve neticede bir günah işlememiştir. Her halükârda bu görüşe göre ebeveynin bu konudaki sorumluluğu tercihlidir ve imkân ölçüsünde bunu yapmaktan kaçınmamaları iyidir.

Bununla birlikte ayetlerin ve rivayetlerin zahirine bakarsak bu sorumluluğun tercihli ve müstehap değil, zorunlu olması ihtimali de vardır. Zira eğer bu sorumluluk tercihe bağlı ve müstehap olsaydı ve Tahrim suresindeki ayet sadece müstehap olduğunu gösterseydi Peygamber (s.a.a) sahabesi ayetin nüzulünden sonra ağlamaya başlamazdı. Eğer onun ağlaması, yanlış anlamasından kaynaklansaydı Resulullah’ın (s.a.a) bu ağlama karşısında bu emrin müstehap olduğunu ve terk etmenin cezasının ve azabının olmadığını söylemesi gerekirdi. Hz. Ali (a.s) de bir rivayette şöyle buyurmuştur:

Evlatlarınıza namazı öğretin ve sekiz yaşına geldiklerinde onları namaz hakkında uyarın.[12]

Bazı rivayetlerde de ebeveyne, evlatlarına namazı emretmeyle bir sonuca ulaşamazlarsa onları cezalandırma izni verilmiştir.[13] Uyarı ve ceza da müstehap ve tercihe bağlı oluşla uyumlu değildir ve en azından müekked müstehap ve vacibe yakın olduğunu göstermektedir.

*

3- Dinî Eğitimde Ebeveynin Sorumlu Olduğu Durumlar

Namaz, Hac, Kur’ân kıraati ve de evlatları koruma, kimlerle görüştüğüne dikkat etme türünden konuların öğretimi hakkında Masumlar’ın (a.s) siyerleri vardır. Bu siyerleri eğitimsel yumuşaklık ve hoşgörü konusunda ayrıntılı olarak anlattık. Bu şekilde denilebilir ki bu durumlar ebeveynin eğitimsel sorumluluklarındandır.

Ancak acaba ebeveynin, söylenenlere ilâveten diğer ibadetlerde de böyle bir sorumluluğu var mı yok mu sorusuna kesin bir görüş sunulamaz. Zira bir taraftan diğer ibadetlerin de yukarda zikredilenler gibi olması ihtimali vardır. Siyerlerde onların üzerinde durulmaması, onların sorun olmamasından veya ravilerin ve ashabın dikkatini çekmemesinden dolayı olabilir. Özellikle de Tahrim suresi 6. ayette müminler kendilerini ve ailelerini cehennem ateşinden korumakla görevlendirilmişken ve bu da tüm haramlardan kaçınmalarını ve tüm İlâhî emirleri yapmalarını gerektiriyorken… Diğer taraftan diğer işlere teveccüh edilmemesinin kendisinin, bu fiilleri Masumlar’ın (a.s) yaptığının görülmediğine dair delil olması ihtimali de vardır.

Ancak sorun olmamak da bu işler arasında fark yaratmış olamaz. Zira bu işler Hac’dan daha az sorunlu değillerdi. Oysa çocukların Haccı hakkında Masumlar’dan (a.s) rivayetler sadır olmuş ve bize ulaşmıştır.

Bununla birlikte –yukarda zikrettiğimiz- Emiru’l-Muminin’in (a.s) rivayetinde geçen “edep” kelimesi, ibadetlere ek olarak ahlâk, başkalarına davranış biçimi; yemek yeme, yürüme, uyuma ve sair adabın da ebeveynlerin eğitimsel sorumluluk sınırları içine alındığını göstermektedir. Çünkü “edep” kelimesi tüm bunları içermektedir. İnançların öğretimi de ebeveynin eğitimsel sorumluluğunda özen gösterilen konulardandır. Zira İmam Zeynelâbidîn’in (a.s) Hukuk Risalesi’nde çocuğun Allah’a doğru yönlendirilmesi, çocukların hakları arasında sayılmıştır.

*

4- Eğitimsel Sorumlulukları Yerine Getirmede Ebeveynin Vazifesi

Bu bölümde üzerinde durulması gereken diğer bir konu, ebeveynlerin hangi durumda evlatlarına karşı sorumluluklarını yerine getirmiş olacaklarıdır. Diğer bir deyişle ebeveynler bu sorumluluğu yerine getirmiş olmak ve Allah karşısında suçlu duruma düşmemek için ne yapmalıdırlar?

Bu sorumluluğun yerine getirilmesi, evlatlarının inanç ve amel açısından mütedeyyin olması için ebeveynin tüm gücünü bu yolda harcamasını gerektirir, aksi takdirde bu sorumluluk yerine getirilmemiştir, şeklinde bir tasavvur oluşabilir. Belki de Peygamber’in (s.a.a) ashabından birinin Tahrim suresinin 6. ayeti nazil olduğunda oturup ağlamaya başlamasının sebebi ayetten ve ebeveynin sorumluluğundan bu çıkarımı yapmasıdır.

Ama ne mutlu ki Peygamber’in (s.a.a) bu sahabeye cevabı ve bu ayetin açıklamasında geçen Masumlar’ın (a.s) diğer rivayetleri bu çıkarımla uyumlu değildir. Bu rivayetlere göre bu sorumluluğun yerine getirilmesi, ebeveynlerin evlatlarına mutlaka mütedeyyin ve inançlı olacakları şekilde davranmaları anlamında değil, ebeveynlerin evlatlarına ve ailelerine iyiliği emretmeleri ve kötülükten sakındırmaları gerektiği anlamındadır. Diğer bir deyişle ebeveynlerin sorumluluğu onlara ibadetleri ve dinî adapları, emirleri ve yasakları öğretmek, onlara bu emirleri yerine getirmelerini emretmek ve İlâhî haramları işlemekten sakındırmaktır. Peygamber’in (s.a.a) kendisi ağlamaya başlayan adama şöyle buyurmuştur:

“Kendine emrettiğini onlara da emretmen ve kendi sakındığından onları da sakındırman (bu sorumluluğu yerine getirmek için) yeterlidir.”[14]

Ve Hz. Ali’den (a.s) bu rivayetin tefsirinde şöyle nakledilmiştir:

“Kendinize ve ailenize iyi işleri ve edebi öğretin.”[15]

Bununla birlikte zikredilen sorumluluğun yerine getirilmesinde sonuç alınması, yani evlatların mütedeyyin ve inançlı olmaları gerekli değildir. Gerekli olan dinî eğitimin verilmesi, emredilmeleri ve sakındırılmalarıdır. Tüm kişiler aynı kapasiteye ve yeteneğe sahip olmadıkları gibi, aynı derecede eğitimi kabul kapasitesine de sahip değillerdir. Eğitimsel faaliyetler en iyi şekilde bile gerçekleşse aynı derecede etki etmezler. Elbette ebeveynler evlatlarının dinî eğitimi için özel şartlar altında onları cezalandırma iznine de sahiptirler ama bu, ebeveynin eğitimsel sorumluluğunu yerine getirmiş olması için olumlu sonuç alınmasının gerekli olduğunu isbatlamamaktadır.

*

5- Dinî Eğitimde Ebeveynin Sorumluluğunun Zaman Sınırı

Evlatlar kaç yaşına kadar ebeveynlerin eğitimsel sorumluluğu altındadırlar? Acaba yaş açısından bu sorumluluğun bir sınırı var mıdır?

Bu sorunun cevabına ulaşmak için yukarda anlattığımız siyerlere başvurmamız ve onları bu açıdan incelememiz gerekir. Bu konu hakkında Masumlar’dan (a.s) naklettiğimiz siyerlerin hepsi, müstakil bir hayata başlamamış evlatlar hakkındadır. Bununla birlikte bu siyerlerin içeriği sadece ebeveynin henüz müstakil bir hayata başlamamış evlatlarına karşı sorumluluğunu gösterir. Evlatlarının bağımsız dönemlerindeki sorumluluklarıyla ilgili yorum yoktur. Masumlar’dan (a.s) nakledilen bazı rivayetler de bu iddiayı desteklemektedir. İmam Sâdık’tan (a.s) şöyle nakledilmiştir:

“Bırak oğlun yedi yıl oyun oynasın; yedi yıl (ona) edep ver ve yedi yıl onu kendi yanında tut. Eğer kurtuluşa ererse ne iyi, yoksa onda bir hayır yoktur.”[16]

Bu rivayete göre ebeveynin sorumluluğu çocuğun yaşamının ilk 21 yılıyla sınırlı gibi görünmektedir, bu yaştan sonra bir sorumlulukları yoktur. Elbette bazı rivayetlerde evlatların eğitim döneminin sonu olarak on dört yaş zikredilmiştir.[17] Her halükârda bu rivayetler ebeveynlerin sorumluluğunu zaman açısından özel bir dönemle sınırlandırmışlardır.

*

6- Ebeveynlerin Sorumluluğunun Gerekliliği ve Eğitimsel İşlevi

Burada şu sorunun sorulması mümkündür: Dinî eğitim sorumluluğunun ebeveyne bırakılmasının ne gereği var? Güçlü kadrolara sahip eğitim kurumlarının varlığını dikkate alarak günümüzde de acaba bu siyasetin eğitimsel etkisi ve işlevi olduğu söylenebilir mi?

Bu sorunun cevabını verirken şu konuya dikkat etmemiz gerekir ki dinî eğitimde ebeveynlerin sorumluluğu, diğer eğitimsel kurumların reddedilmesi anlamına gelmemektedir. Diğer kurumların sorumluluğu, ebeveynlerin sorumluluğunun uzantısı ve onların eğitimsel rolünün tamamlayıcısıdır. Gerektiğinde evlatlarını bu kurumlara yollamak ve ihtiyaç duyulan alanlarda gerekli eğitimi almalarını sağlamak ebeveynin vazifesidir. Diğer bir deyişle ebeveynlerin eğitimsel sorumluluğunun bir boyutu da evlatlarının uygun dinî eğitimi almaları için toplumda varolan eğitimsel kurumlardan ideal verim alacak şekilde program yapmaktır. Bu programı hazırlarken varolan kurumlar arasından, en güzel biçimde eğitim alsınlar diye, çocukları için en uygun ve en iyi eğitimsel kurumu seçebilmeye çalışmaktadırlar.

Ebeveynlerin eğitimsel sorumluluğunun başka bir boyutu daha vardır. Onlar bazı durumlarda çocuklarının dinî eğitimi için doğrudan girişimde bulunmak zorundadırlar. Örneğin evlatları namaza ve oruca zorlama, dinî farzları yapmalarını izleme ve gözleme, arkadaşlarıyla gidiş gelişini takip etme, ev dışındaki davranışlarını gözlemleme, muaşeretlerde, gidiş-gelişlerde İslâmî adaba riayet etme ve benzeri konuları yapmada –tek uygun kişiler diyemesek de- en iyi kişilerdir.

İlâveten bazı konuların ev dışında öğretilmesi ya yapılamaz veya eğer yapılırsa olması gerektiği gibi başarılı olmayacaktır. Zira ailede bunların öğretimi için ev içinde, ev dışında olmayan uygun ortamlar oluşmaktadır. Arkadaşlarla, yetişkinlerle, karşı cinsle, öğretmen ve hocalarla, kardeşlerle, anne-babayla adab-ı muaşeretin öğretilmesi, bu konulara örnektir.

İlk sorunun içeriği olan, ebeveynlerin dinî eğitim sorumluluğunun zaruretini ve gereğini ispat etmek için üç sebepten bahsedilebilir:

1- Ebeveynler bu sorumluluğu üstlenmek ve bu işlerle uğraşarak meşakkatine katlanmak için daha güçlü bir isteklendirmeye sahiptirler. Çoğu durumda bu işlerle uğraşmak için diğerlerinin isteklendirmesi birinci derecede maddî veya kişisel menfaattir. Ancak ebeveynlerin isteklendirmesi her ne kadar kişisel olsa da maddî değildir ve çoğu zaman onları isteklendiren konuları iyi tanınmak, geride iyi bir nam ve salih bir halef bırakmaktır. İlâveten çoğu zaman ebeveynler kendi saadetlerini, mutluluklarını ve refahlarını, evlatlarının saadeti, mutluluğu ve refahında görmektedir. Hatta evlatlarını başka bir kişi olarak değil, kendi varlıklarının başka bir nüshası olarak görmektedirler. Bu yüzden ebeveynlerin maslahatları ve menfaatleri, evlatlarının maslahatları ve menfaatleriyle örtüşmektedir. Bu da ebeveynlerin kendi evlatlarının maslahatlarını ve menfaatlerini gözetmeye ve temine özen göstermelerini sağlamaktadır. Hatta çoğu zaman ebeveynler, kendi ihtiyaçlarını gidermek yerine evlatlarının ihtiyaçlarını gidermeye öncelik vermektedirler.

2- Eğitimsel faaliyetleri müessir kılan etkenlerden biri, eğitimcinin eğitim alanın yanında geçirdiği zamanın süresidir. Nitekim bu etkenlerden bir diğeri kişinin yaşamının hangi dönemini eğitime ayırdığıdır. Yaşamının ilk on-yirmi yılını kendi eğitim ve öğretimine ayıran kimse, kırklı yaşlarda kendi eğitim ve öğretimine başlayan bir kişiden daha iyi bir netice elde edecektir. Bu konunun doğruluğu sadece geleneksel kültürlerde değil, yeni araştırmalarda da kabul görmüştür. Konunun devamında bu iddianın delilleri anlatılacaktır.

Diğer taraftan evlatlar yaşamlarının ilk yıllarında –ki eğitimsel açıdan en hassas ve en önemli dönemdir- vakitlerinin çoğunu ebeveynlerinin yanında geçirmektedirler.

Öyle görünüyor ki bu iki özelliğin bir araya gelmesi –yani eğitim süresinin uzunluğu ve evlatların eğitimsel açıdan hassas bir dönemde olmaları- evlatların dinî eğitim sorumluluğunu ebeveynlere vermek için iyi bir sebeptir. Çünkü bu durumda eğitimsel faaliyetlerin etki bırakması ve işlevselliği diğer seçeneklerden çok daha fazla olacaktır.

3- Ebeveynlerin başka bir üstünlüğü daha vardır. O da evlatlarının davranışı üzerinde etki bırakacak birçok kola sahip olmalarıdır, özellikle de kendilerine ait bir yaşama başlamamışlarken. Bu yaşlarda ebeveynler evlatlarının malî kaynağı, toplumsal konumlarının menşei ve yine ihtiyaç duydukları haberlerin kaynağıdır. Bu imtiyazlardan her biri tek başına ebeveynlerin eğitimsel faaliyetlerinin işlevselliğini ve bıraktığı etkinin ölçüsünü diğer yöntemlere kıyasla oldukça artırmaktadır. Bu özellik de bu sorumluluğunun ebeveynlere bırakılmasını açıklayabilir.

Ebeveynlerin ve evlatların görüşlerinin uyumunu ölçmek için yapılan birçok araştırmanın, ebeveynlerin görüşlerinin evlatları üzerindeki -özellikle de yaşamlarının ilk yıllarındaki- etkisini onaylaması yönünden dikkat çekicidir. Örneğin bir araştırma sonucu çocukların ailelerinde öğrendikleri görüşlerin, öğrenilen diğer görüşlerden çok daha derin ve kalıcı olduğu ortaya çıkmıştır.[18] Sosyo-psikologlar da ailevî eğitimin insan kişiliği üzerindeki kesin tesiri üzerinde çokça durmaktadırlar. Onlardan bazıları şöyle düşünmektedir:

“Her toplumdaki çocuk eğitim türü, o toplumun eğitimini ve kültürünü tanımak için bir anahtardır. Yani ailevî eğitim, her türlü sosyal eğitimin temelidir.”[19]

Bazıları da şuna inanmaktadır:

“Her toplumun ve kültürün bölümlerinin temel kişiliğinin veya temel kişilik yapısının kökü ilk eğitime dayanır. Toplumdaki insanların sayısı kadar farklı kişilikler olsa da hepsinin bazı kişisel özellikleri müşterektir ve buna “temel kişilik” denir. Neticede her toplumun temel kişiliği, çocukluk döneminde alınan ailevî eğitim üslubunun ürünüdür.”[20]

Bu şekilde denilebilir ki bu eğitimsel siyasetin uygulanması sadece gerekli ve zaruri olmakla kalmıyor, diğer seçeneklere kıyasla daha fazla bir işlevselliği de içinde barındırıyor.

* * *

Özet

Bu bölümün konuları dikkate alınarak şunlar söylenebilir:

1- Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in (a.s) eğitimsel siyerinde ebeveyn, özellikle de baba, evlatlarının dinî eğitiminde önemli bir role sahiptir.

2- Ebeveynin sorumluluğunun zorunlu veya tercihe dayalı olup olmadığıyla ilgili kesin bir cevap verilemez. Ancak öyle görünüyor ki bu sorumluluk müstehap olmaktan çok zorunlu olmaya yakındır.

3- Dinî eğitimde ebeveynin sorumluluğu ibadetleri, ahlâkî konuları ve inançları kapsamaktadır.

4- Bu sorumluluğu yerine getirirken ebeveynin vazifesi sadece onları bilgilendirmek ve İlâhî emirleri yapmalarını, haramlardan ve Allah’a isyandan sakınmalarını emretmektir.

5- Ebeveynin eğitimsel sorumluluğu 21 yaş civarına kadardır.

6- Ebeveynler birkaç sebepten ötürü evlatlarının dinî eğitiminde önemli bir role sahip olabilirler: İlki bu iş için kuvvetli bir isteklendirmelerinin olmasıdır. İkincisi, evlatların eğitime en iyi şekilde açık oldukları dönemde, vakitlerinin çoğunu ailelerinin yanında geçirmeleridir. Üçüncüsü evlatların 20 yaş civarına dek maddi ve manevi açıdan ebeveyne bağlı olmasıdır.

- - - - - - - - -


[1]     Sahih-i Buharî, C. 8, s. 132.
[2]     Kâfî, C. 2, s. 362, 1. rivayet.
[3]     Bkz. Bu eser, Çocukların ibadet eğitiminde yumuşaklık ve hoşgörü.
[4]     Bihâru’l-Envâr, C. 71, s. 6.
[5]     Tahrim, 6.
[6]     Kâfî, C. 5, s. 62, 1. rivayet.
[7]     Taha, 132.
[8]     Huveyzî, Abdulali; Nuru’s-Sekaleyn, C. 3, s. 408.
[9]     Mekârim Şirazî, Nasır; Tefsir-i Numune, C. 24, s. 294, Mecmua-yı Veram’dan nakille, C. 1, s. 6.
[10]    Mekârim Şirazî, Nasır; Tefsir-i Numune, C. 24, s. 294.
[11]    Hekîm, Seyyid Muhsin; Mustemseku’l-Urveti’l-Vuska, C. 7, s. 102, 36. madde.
[12]    Vesâilu’ş-Şia, C. 3, s. 13, 8. rivayet.
[13]    Örneğin bkz.a.g.e.; 7. rivayet.
[14]    Kâfî, C. 5, s. 62, 1. rivayet.
[15]    Mekârim Şirazî, Nasır; Tefsir-i Numune, C. 24, s. 294.
[16]    Vesâilu’ş-Şia, C. 15, s. 195, 4. rivayet.
[17]    a.g.e.; Evlat hükümleri bablarından 83. bab.
[18]    Hasan Paşa, Şerifî; “Çegunegi-yi Şeklgiri-yi Nigereşha-yi Dâniş Âmuzan…”, Mecmuayı Makalat-ı Sempozyum-i Caygâh-i Terbiyet der Amuzeş ve Pervereş-i Devre-i İbtidaî, s. 179-181.
[19]    Haşimî, Seyyid Mücteba; Terbiyet ve Şahsiyet-i İnsanî, C. 1, s. 115.
[20]    Haşimî, Seyyid Mücteba; Terbiyet ve Şahsiyet-i İnsanî, C. 1, s. 116.

Editör: Hasan Bedel