.
.
Bismillahirrahmanirrahim
.
اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَؕ
"Kuşkusuz biz Allah'tanız ve kuşkusuz O'na döneceğiz."
.
Bilindiği üzere ülkemiz çok büyük bir afet ve felakete maruz kalmış durumda. 10 ilimiz ağır bir depremden etkilenmiş ve çok sayıda vefat eden ve yaralanan vatandaşlarımız, kardeşlerimiz var. Her şeyden önce bu elim faciada rahmet-i Rahman‘a kavuşan kardeşlerimize Allah’tan rahmet ve mağfiret, yaralı kardeşlerimize acil şifalar, yakınlarına büyük sabırlar diliyoruz. Tüm ülkemizin başı sağ olsun.
Yer yer yaşanan bu gibi afetler, özellikle deprem, doğal olarak derin acıları da beraberinde getirmekle birlikte, içinde biz insanlara hatırlattığı önemli mesajlar da barındırmaktadır.
1- Bu olayların en önemli mesajlarından birisi insanoğlunun her yönüyle acizliğini insana haykırması ve göstermesidir. Yer yer pazılarının gücüyle, sahip olduğu mal mülkle, makam mevkiyle, dost, akraba ve aşiretiyle, gururlanıp kibirlenen insan oğluna bütün bunların ne kadar boş ve dayanaksız olduğunu, Kur’an’ın tabiriyle örümcek ağından bile daha zayıf şeyler olduğunu ve birkaç dakika, hatta saniye içerisinde sıfırlanabileceğini bize göstermekte ve adeta bize şöyle haykırmaktadır: “Ey insanoğlu böylesi zayıf, değersiz ve fani şeyler için ömrünü harcama, kibirlenme, gururlanma. Bu fani olan şeylere bel bağlama. Önünde bir ebediyet var. Yatırımlarını orası için yap. Fırsat elindeyken ve geç olmadan elindeki fanileri baki kılma ve ebedileştirme imkanını ve şansını kaybetmeden, kredileri tüketmeden, köprüleri yıkmadan, gemileri tümden yakmadan gafletten uyan. Zira her şey ansızın gelebilir ve artık yapacak bir şeyin ve tutunacak bir dalın olmaz.
2- Sürekli iki şeyin hazırlığı içinde olmamız gerektiğini bize hatırlatmaktadır: Maddi ve dünyevi binalarımızı sağlamlaştırmayı, bundan da önemlisi manevi binalarımızı ve dolayısıyla ahiret binalarımızı sağlam kurmayı ve korumayı bize hatırlatmaktadır.
Dünyada binalarını gevşek temeller ve çürük kolonlar üzerine kuran ve kalitesiz malzemeler kullananların binalarının akıbeti yıkım ve felaket olacağı gibi, ahiret binalarını da çürük ve güvenilmez temeller üzerine kuran ve hayatını kalitesiz, nefsani ve şeytani malzeme ve amellerle şekillendiren kimseler de ebedi hayatlarında yıkım ve felaket yaşayacaklardır.
3- Bu alemin imtihan alemi olduğunu, Rabbimizin bizleri çeşitli şekillerde imtihan ettiğini ve bunun ilahi ve vazgeçilmez bir sünnet/kural olduğunu hatırlatmaktadır. Allah-u Teala kitabında şöyle buyurmaktadır:
“Muhakkak sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden azaltma ile deneriz. Sabredenleri müjdele. * Onları (o sabredenleri) ki, bir musibete uğradıklarında, "Kuşkusuz biz Allah'tanız ve kuşkusuz O'na döneceğiz." derler. * İşte Rablerinin özel bağışları ve rahmeti onlaradır ve onlar doğru yolu bulanlardır.” (Bakara, 155-157)
Görüldüğü gibi ayet-i kerimede hem imtihan ilkesinden hem imtihan vesilelerinden hem de iman, sabır ve teslimiyetle imtihanı kazananların ulaşacakları hayırlı akıbet ve onlara yönelik İlahi müjdeden ve üzerlerine yağacak Allah’ın rahmeti ve özel bağışlarından bahsetmektedir.
4- Depremin bize verdiği ve hatırlattığı önemli bir mesaj da elimizde olan nimetlerin ne kadar önemli olduğu, onlar olmadığında hayatın ne kadar anlamsızlaştığını ve dolayısıyla onları nefsani hevesler uğruna heba edeceğimize, onların şükrünü eda etmemiz ve nimeti verenin istediği şekilde onlardan yararlanmamız ve bilahare onlarla ebedi hayatımızı kazanmamız gerektiği gerçeğidir. Deprem bize rahatlık zamanında nimetin önemi ve şükründen gafil olduğumuzu, ama kaybedince bunu bütün benliğimizle hissettiğimizi, oysaki böyle olmaması gerektiğinizi ve elimizdeyken kadrini bilip nimet sahibinin istediği şekilde ondan yararlanmamız gerektiğini hatırlatmaktadır.
5- Yine deprem bizlere elimizde olan nimet ve imkanlara kani ve razı olmamızı ve işte böyle durumlarda elimizde olanlardan kat kat daha az miktarına bile muhtaç olabileceğimiz gerçeğini hatırlatmaktadır.
6- Aynı şekilde kendi durumumuz iyiyken zor durumda olanlara karşı duyarlı olmamız ve imkanlarımızı onlarla paylaşmamız gerektiğini ve “hep bana hep bana” mantığıyla yaşamanın insani ve İslami bir yaşam tarzı olmadığını hatırlatmaktadır.
7- Deprem gibi afetler bize bizi hatırlatıyor; insanlığımızı, fıtri değerlerimizi hatırlatıyor; İslami ve insani duyarlılığımızı harekete geçiriyor. Bir musibet bin nasihatten da etkilidir demişler ya; gerçekten de öyle. Keşke musibet olmadan da bu duyarlılığımız hep canlı olsa. Hep ben eksenli değil, biz eksenli yaşayabilsek. İnanın o zaman hem kendimiz mutlu ve huzurlu yaşayacağız hem başkalarını mutlu etmeyi başaracağız. İşte o zaman insani ve İlahi değerlerin hakim olduğu cennet kokan bir topluma dönüşeceğiz.
8- Ailemizin, sevdiklerimizin, dost akrabamızın bizim için ne kadar değerli ve kıymetli olduğunu ve bunların kadrini bilmemiz gerektiğini yine en güçlü şekilde bize deprem gibi afetler hatırlatmaktadır.
Ah ne olurdu eğer depremler, musibetler, ölümler değil, aklımız, mantığımız, fıtratımız, İlahi ve İslami öğretiler ve uyarılar bizi birbirimize kenetleseydi, birbirimizi sevmeye, sahiplenmeye, imkanları, iyilikleri ve güzellikleri paylaşmaya itseydi, Kur’an’ın tabiriyle “İyilik ve takvada iş birliği yapma”ya bizi sevk etseydi. O zaman inanın birçok sıkıntı ve belayı yaşamaz veya yaşadığımızda çok daha kolay atlatır ve yaralarımızı çok daha güçlü ve çok daha çabuk sarardık.
9- Ve bilahare deprem bize hep duyduğumuz ama birçok zaman unuttuğumuz, ötelediğimiz şu İlahi mesajları yeniden hatırlatmaktadır:
“Bu dünya hayatı, boş bir eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Gerçek hayat ise ahiret yurdudur. Keşke (insanlar bunu) bilselerdi.” (Ankebut, 64)
“Ey insan! Seni yaratıp (azalarını) düzenleyen, uyumlu ve dengeli kılan, istediği biçimde seni şekillendiren kerem ve ihsan sahibi Rabbin hakkında seni yanıltan (ona karşı gururlandıran) nedir?” (İnfitâr, 6-8)
Yine Efendimizin şu hayati mesajlarını yeniden belleklerimize kazımaktadır:
“Ey insanlar! Sizler beka ve ebedilik (yurdu ahiret) için yaratıldınız, fanilik (yurdu olan dünya) için değil. Sizler bir evden diğer bir eve intikal ediyorsunuz.” (Bihârü’l-Envâr, c. 6, s. 249)
“Kim “ey Müslümanlar!” diye feryat edip (yardım dileyen) bir kimsenin sesini duyar ve cevap vermezse (yardımına koşmazsa) Müslüman değildir.”
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir!”
Bir hadiste de şöyle geçer:
“Kim çaresiz mümin kardeşinin feryadına koşar, onun sıkıntısını giderir ve ihtiyacını karşılarsa Allah Azze ve Celle onun için yetmiş iki rahmet yazar; o rahmetlerden birini ona çabuk verir; öyle ki yaşayışı düzene girer ve yetmiş bir rahmetini de kıyamet gününün zorluk ve korkularından korunması için onun için biriktirir.”
Rabbim bu İlahi ve Nebevi nidaları duymayı, gafletten uyanmayı, hem kendimize çekidüzen vermeyi, hem de bu çetin şartlarda yardıma muhtaç kardeşlerimizin yardımına koşarak onları yalnız bırakmama azmini ve duyarlılığını hepimize nasip buyursun. Amin!
Sevgili kardeşlerim, gelin bu zor şartlarda ve çetin imtihanda hep beraber Aziz İmam’ımız, Hz. Ali’nin diliyle Rabbimize yakaralım:
Mevla’m, ey Mevla’m! Sen Mevla’sın, biz ise bir kuluz; kula Mevla’dan başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen (varlığımızın) sahibisin, biz ise sahip olunan; sahip olunana sahip olandan başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen azizsin, biz ise zelil; zelile azizden başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen yaratansın, biz ise yaratılan; yaratılana yaratandan başka kim merhamet eder?
Mevla’m, ey Mevla’m! Sen yücesin, biz ise hakir, hakire yüce olandan başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen güçlüsün, biz ise zayıf; zayıfa güçlüden başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen zengin ve ihtiyaçsızsın, biz ise fakir; fakire zenginden başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen bağışta bulunansın, biz ise dilenen; dilenen kimseye bağışta bulunandan başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen dirisin, biz ise ölü; ölüye diriden başka kim merhamet eder?
Mevla’m, ey Mevla’m! Sen bâkisin, biz ise fâni; fâniye bâkiden başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen ebedîsin, biz ise geçici; geçiciye ebedîden başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen rızıklandıransın, biz ise rızıklanan; rızıklanana rızıklandırandan başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen cömertsin, biz ise cimri; cimriye cömertten başka kim merhamet eder?
Mevla’m, ey Mevla’m! Sen afiyet verensin, biz ise dert ve hastalıklara müptela olan, müptela olana afiyet verenden başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen büyüksün, biz ise küçük; küçüğe büyükten başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen doğru yola iletensin, biz ise yolunu şaşıran; yolunu şaşırana doğru yola iletenden başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen merhametlisin, biz ise merhamete muhtaç; merhamete muhtaç olana, merhametliden başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen güç sahibisin, biz ise imtihan edilen; imtihan edilene güç sahibinden başka kim merhamet eder?
Mevla’m, ey Mevla’m! Sen kılavuzsun, biz ise şaşkın; şaşkına kılavuzdan başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen bağışlayansın, biz ise günahkâr; günahkâra bağışlayandan başka kim merhamet eder?
Mevla’m, ey Mevla’m! Sen galipsin, biz ise mağlup; mağluba galipten başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen yöneten (Rabb’sın), biz ise yönetilen (merbûb); yönetilene yönetenden başka kim merhamet eder? Mevla’m, ey Mevla’m! Sen büyüklüğe layıksın, biz ise hakir ve düşkün; hakir ve düşkün olana büyüklüğe layıktan başka kim merhamet eder?
Mevla’m, ey Mevla’m! Rahmetinle bize merhamet eyle. Cömertliğin, keremin ve lütfunla bizden razı ol. Ey cömertlik, ihsan, bağış ve lütuf sahibi! Rahmetinle, ey merhametlilerin en merhametlisi!”