.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Meclisi’nin Gulüv Hakkında Söyledikleri
Ehl-i Beyt ekolünün ilim deryası ve önde gelen âlimi Allame Muhammed Bakır Meclisi gulüv hakkındaki rivayetleri toplayıp beyan ettikten sonra şöyle demiştir:
* * *
Peygamber ve imamlar hakkında gulüv; onların ilah olduklarına veya ilahlıkta, yaratmada ve rızık vermede Yüce Allah’ın ortakları olduklarına veya Allah’ın onlara geçtiğine (hülûl ettiğine) veya onlarla birleştiğine ya da Allah’tan bir vahiy ve ilham olmaksızın onların gaybı bildiklerine veya imamların peygamberler olduklarına veya onlardan bazılarının ruhlarının bazılarına geçtiğine (tenasuh)[1] veya onları tanımanın bütün itaatlerin yerine geçtiğine ve artık teklife ve günahlardan kaçınmaya gerek kalmadığına inanmakla gerçekleşir. Bunların hepsi dinsizlik ve küfürdür, dinden çıkmaktır. Nitekim daha evvel geçen tüm akli deliller, ayetler ve rivayetler buna delalet etmektedir.
İmamların bu kimselerden teberri ettiklerini, onların küfrüne hükmettikleri ve öldürülmelerini emrettiklerini anladığına göre eğer kulağına bu inançlardan birini çağrıştıran bir rivayet değerse şunu bilmelisin ki ya onun mantıklı bir tevili/yorumu vardır ya da tamamen Gulat’ın uydurduğu hadislerdendir.
Ancak bazı kelam âlimleri ve muhaddisler, imamların (a.s) marifeti konusunda eksik oldukları ve onların ahvalindeki ilginçliklerin idrakinden aciz kaldıkları için gulüv hususunda ifrata düşmüşlerdir. Dolayısıyla çok güvenilir raviler tarafından imamlar hakkında nakledilmiş bazı ilginç mucizeleri kabul etmemişlerdir. Hatta Şeyh Saduk gibi bazı âlimler şöyle demişlerdir: “İmamların hata yapmadığına veya onların geçmişte olan ve gelecekte vuku bulanı bildiklerine inanmak gulüvdandır.” Oysaki birçok hadiste şu ifade gelmiştir:
لا تقولوا فینا ربّا وقولوا ما شئتم ولن تبلغوا
“Bizim hakkımızda “Rab” demeyin; sonra istediğinizi (fazileti) söyleyin, asla ulaşamazsınız.”
Yine rivayette şöyle gelmiştir:
انّ امرنا صعب مستصعب لا یحتمله الا ملک مقرّب او نبیّ مرسل او عبد مؤمن امتحن الله قلبه للایمان
“Bizim işimiz zor ve çetindir; onu ancak mukarreb bir melek, gönderilmiş bir peygamber veya Allah’ın kalbini imanla imtihan etmiş olduğu mümin bir kul taşıyabilir.”[2]
Bu rivayet, aynı mazmunda farklı ibaretlerle de gelmiştir. Onlardan gelen bir rivayette de şöyle geçmiştir:
لو علم ابوذر ما فی قلب سلمان لقتله
“Eğer Ebuzer Selman’ın kalbinde olanı bilseydi onu öldürürdü.”
Daha önce geçmiş ve ileride gelecek bu ve benzer rivayetler görmezden gelinmemelidir.
Dolayısıyla dindar bir müminin onların faziletleri, mucizeleri ve üstün işleri hakkında gelen rivayetleri direkt olarak reddetmesi doğru değildir. Ancak dinin zaruri bir meselesine aykırı olması veya kesin delillerle çelişmesi veya muhkem ayetlerle ters düşmesi veyahut mütevatir hadislere aykırı olması halinde reddedilir. Nitekim teslimiyet babında bunlardan söz edildi. Allame Meclisi’nin (Allah makamını yüceltsin) sözü burada sona ermiştir.[3]
Allame Meclisi’nin kıymetli sözlerine şu eleştiri yapılabilir: Gulat’ın bazı iddiaları batıl olmakla birlikte gulüv değildir. Mesela imamların peygamberliğine inanmak veya tenasüh inancı ya da onları tanımanın oruç ve namaz gibi farzların yerine kifayet edeceğine inanmak gibi konular batıl olmakla ve Gulat’tan sadır olmakla birlikte gulüv değildir. Bunların batıl olma sebebi ise hakkında delil olmaması, hatta aksine delil olmasıdır. Dolayısıyla bunlara gulüv denilmez. Gulüv, onlara Allah’a has olan makamların verilmesidir. Buna dikkat etmek gerekir.
- - - - - - - - - - -
[1] Değerli okuyucu; tenasuha inanmak her ne kadar batıl ve bozuk bir inanç olsa da ancak bu, gulüv sebebi değildir. Aksine tenasüh ilmi ve felsefi açıdan imkânsız olduğu için batıldır; ona dair akli ve şer’i hiçbir delil yoktur. Bununla birlikte onda gulüv söz konusu değildir. Gerçi gulüv erbabı birçok yerde tenasüh inancını da savunmuştur.
[2] Besair’u’d-Derecat, s.27, Meani’l-Ahbar, 407; Muhammed b. Yakub Kuleyni, El-Kâfi, c.1, s.401; olla Muhsin Feyz Kaşani, El-Vafi, c.3, s.317; Molla Muhammed Bakır Meclisi, Mir’at’ul-Ukul, c.4, s.317; Ebu Amr El-Keşşi, Kitab’ur-Rical, s.103; Meclisi, Biharul Envar, c.25, s.366.
[3] Allame Meclisi, Biharul Envar, c.25, s.336.