Sünni bir üniversite öğrencisinin bize Şia hakkında yazılı bir şekilde birtakım soruları oldu. Biz de bunları kısaca cevaplamaya çalıştık. Öğrencinin sorularını rakamlarla ve bizim cevaplarımızı ise harflerle sunacağız.

.
.

 

بسم الله الرحمن الرحيم

.

1. Hz. Muhammed’i niçin sevmiyorsunuz?

Cevap:

Türkiyeli Sünni Müslümanların bazıları tarafından Şia hakkındaki birçok şeyin yanlış bilindiği tahmin edildiği için bu soruyla birlikte kısaca bazı şeyler de aydınlatılacaktır.

a) Şia mezhebine göre; Allah’tan başka ilah yoktur. Allah birdir. Hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şey O’na muhtaçtır. Allah’ın oğlu, kızı, evladı yoktur. Allah’ın eşi, benzeri, dengi olamaz.[1]

b) Şia’ya göre; en mükemmel, en iyi, en evrensel, en kuşatıcı kitap Kur’an-ı Kerim’dir. Allah tarafından indirilen son ilahî kitaptır. Allah’tan Hz. Muhammed’e inerken eksiksiz bir şekilde inmiştir. Hz. Muhammed Ehl-i Beytine ve sahabilerine eksiksiz bir şekilde onu öğretmiştir. Onlar da onu eksiksiz yazmışlardır. O günden günümüze kadar da hiç eksilmeden ve artmadan gelmiştir. Nitekim Allah Teala “Kesinlikle Zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz ve onun koruyucuları biziz biz”[2] diye buyurmaktadır. Hakeza “Kesinlikle o, aziz bir kitaptır. Ona önünden ve arkasından batıl gelemez. O, hükmü geçerli ve övülen Allah’tan indirilmiştir”[3] diye buyurmaktadır. Dolayısıyla kim Kur’an’ın tahrif olduğuna ve bozulduğuna inanırsa kafir olur.

c) Şia’ya göre; ilk peygamber Hz. Adem’dir ve ondan sonra 124.000 peygamber gelmiştir. Son peygamber ise Hz. Muhammed’dir. Nitekim Allah Teala Kur’an’ı Kerimde “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak o, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir”[4] diye buyurmaktadır. Dolayısıyla Hz. Muhammed’den sonra peygamber gelmemiştir. Kim bunun aksine bir şeye inanırsa kafir olur.

ç) Şia’ya göre; bütün peygamberleri sevmenin farz olduğu gibi Hz. Muhammed’i de sevmek farzdır. Eğer bir insan Müslüman olduğunu iddia ederse ancak Hz. Muhammed’i sevmezse onun imanının ve İslam’ının olmadığına kanaat getirilir. Çünkü Şia kaynaklarına göre bizzat Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed “Bir kul beni kendisinden ve ailesinden daha fazla sevinceye kadar iman etmiş sayılmaz”[5] diye buyurmaktadır. Hakeza Allah’ın Resulü Hz. Muhammed “Allah’ı size vermiş olduğu nimetlerden dolayı sevin, beni de Allah için sevin”[6] diye buyurmaktadır. Dolayısıyla Hz. Muhammed’i sevmeyen bir kimsenin imanı ve islamı olmaz. Benim tanıdığım bazı Şia mezhebine mensup kişiler var ki Peygamber Efendimizi çok sevdikleri için bütün oğullarının isimlerini Muhammed koymuşlardır. Şaşırdınız değil mi? Tanıdıklarımdan birinin dört oğulları vardı ve isimleri şunlardı: Muhammed Ali, Muhammed Hüseyin, Muhammed Sadık, Muhammed Rıza. Bir süre sonra ilk oğulları evlendi ve bir çocuk sahibi oldu adını “Muhammed Emin” koydular. Onlara sorduğum zaman “Bizim ailede erkek çocukların hepsinin adı Muhammed olacak” dediler. Lütfen dipnotlara dikkatlice bakın şu ana kadar iki tane Şia kaynağından alıntı yaptık ve yazarlarının isimleri Muhammed’dir. Günümüzde Şia mezhebine mensup kişilerin en çok yaşadığı ülke İran’dır. Yaklaşık son asır içinde İran’da erkek çocuklarına en çok konulan adın mübarek “Muhammed” ismi olduğunu biliyor musunuz?[7] Acaba Şiîler Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’i sevmeselerdi onun adını böyle yaygın bir şekilde erkek çocuklarına isim olarak koyarlar mıydı?

Bir Sünni’ye “Hz. Muhammed’i niçin sevmiyorsunuz?” sorusunu sormak nasıl abes ise bir Şiî’ye de sormak en az o kadar abestir.

Bir Şia’ya “Hz. Muhammed’i niçin sevmiyorsunuz?” sorusunu soran kişinin, ya hayatı boyunca hiçbir zaman bir Şia görmediğini, onunla sohbet etmediğini, bütün bunlara rağmen onun hakkında kötü zanda bulunduğunu gösterir. Kötü zanda bulunmak konusunda ise Allah Teala “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının. Kesinlikle bazı zanlar günahtır”[8] diye buyurmaktadır. Ya da ona Şia ile ilgili bilgi veren kişilerin Şia hakkında yalan söylediklerini ve iftira attıklarını kanıtlar. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed ise iftira atan kişiler hakkında “Bir kimse, bir müminde olmayan bir şeyi ona isnat ederse (iftira ederse), yaptığı iftiranın cezasını çekmeden Allah Teâlâ onu koyduğu cehennemden çıkarmaz”[9] diye buyurmaktadır.

d) Şia’ya göre; yaratılmışların en iyisi, en üstünü, en hayırlısı Hz. Muhammed’dir. Çünkü Şia’nın en muteber hadis kaynağı olan Kâfî kitabında bu konuda bizzat Hz. Ali “Allah, Hz. Muhammed’den daha hayırlı bir varlık yaratmamıştır”[10] diye buyurmuştur. Dolayısıyla hiçbir Şia Hz. Ali’yi Hz. Muhammed’den üstün görmez, göremez. Kim Hz. Ali’yi Hz. Muhammed’den üstün görürse ve böyle inanırsa kafir olur.

2. Hz. Ali’nin taraftarı olmanızın sebebi nedir?

Cevap:

a) “Şia” kelimesi sözlük ve lügat bakımından “tabi olan kişi, izleyici, destekleyici, taraftar, yardımcı, takipçi, bir şey etrafında toplanan grup” anlamlarına gelir. Müfredi “Şiî” biçiminde kullanılır. [11] Şia kelimesi olumlu anlamda Kur’an’ın birçok yerinde kullanılmıştır.

Örneğin Allah Teala “Kesinlikle İbrahim onun şiasındandır”[12] diye buyurmaktadır. Bu ayetten önceki ayetlerde Hz. Nuh’tan söz edilmiştir. Bu ayete gelince, Hz. İbrahim’in Hz. Nuh’un takipçisi, izleyicisi, taraftarı olduğu Şia kelimesiyle beyan edilmiştir.

Hakeza Hz. Musa kavga eden iki kişi görmüştü. Allah Teala Hz. Musa’nın taraftarını “Bu onun şiasındadı”[13] ve Hz. Musa’nın hasmını ise “Bu da onun düşmanındandı” diye tanıtmıştır. Acaba biz Müslümanlar bütün peygamberlerin şiası ve taraftarı olmakla sorumlu değil miyiz? Bu nedenle bir Müslüman “Ben Hz. Nuh’un şiasıyım” veya “Ben Hz. İbrahim’in şiasıyım” veyahut da “Ben Hz. Musa’nın şiasıyım” derse yanlış mı yapmış olur?

Sünni kaynaklara göre Hz. Ali şöyle nakletmiştir: Bir gün insanların bana haset etmelerini Hz. Peygambere şikâyet ettim. Bu yüzden şöyle buyurdu: “Dördün dördüncüsü olmaya razı olmayacak mısın? Ben, sen, Hasan ve Hüseyin cennete girecek olan ilk kişileriz. Eşlerimiz sağımızda ve solumuzda, soylarımız eşlerimizin arkasında, şiamız da bizim arkamızda olacaklardır.”[14] Dikkat ettiyseniz Peygamber Efendimiz kendisinin taraftarını ve izleyicisini Şia kelimesiyle tanıtmıştır.

Hâkim Nişaburi’nin, Buhari’nin ve Müslim’in şartlarına uygun bir şekilde yazdığı hadis kitabına göre, Abdurrahman İbn Avf’ın kölesi Mina İbn Ebi Mina, Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Ben ağacım, Fatıma dalı, Ali aşısı, Hasan ve Hüseyin meyveleri ve şiamız yapraklarıdır. Ağacın kökü Adn cennetinde ve diğer yerleri cennetin öteki yerlerindedir.”[15] Bizzat Peygamber Efendimiz tarafından Şia kelimesinin kullanıldığı bunlara benzer birçok hadis vardır. Böylece Şia kavramının Kur’an’da ve Peygamberimizin hadislerinde kullanıldığı da ortaya çıkmış oldu. Dolayısıyla bir Müslüman “Ben Hz. Muhammed’in şiasıyım” derse günah mı işlemiş olur?

b) Şia mezhebine göre; Hz. Ali’ye şia ve taraftar olmak Hz. Muhammed’e düşman olmak anlamına gelmez. Tam tersine Hz. Ali’nin şiası ve taraftarı olan bir kimse kesinlikle Hz. Muhammed’in şiası ve taraftarı olmuş demektir. Allah Teala Kur’an’ı Kerim’in birçok ayetinde ve Peygamber Efendimizin birçok hadisinde Hz. Ali’nin taraftarı olmamız gerektiğini buyurmaktadır.

Örneğin Kur’an-ı Kerimde “İşte onlar yaratılmışların en hayırlılarıdır.”[16] diye buyrulmaktadır. Sünni alimlerden olan Taberî bu ayetin tefsirinde Hz. Peygamber’in Hz. Ali’ye hitap ederek “Ey Ali! Onlar, sen ve senin şiandır”[17] diye söylediğini nakletmiştir.

Yine Rabbimiz “Kesinlikle iman eden ve salih ameller işleyen kişiler vardır, işte onlar yaratılmışların en hayırlılarıdır.”[18] diye buyurmaktadır. Sünni alimlerden olan Suyûtî bu ayetin tefsirinde Hz. Peygamber’in Hz. Ali’ye hitap ederek “Ey Ali! Onlar, sen ve senin şiandır. Benim buluşma yerim ve sizin buluşma yeriniz havuzdur. Ümmetler hesap için geldikleri zaman, sizler yüzleriniz nurlu bir halde davet edileceksiniz”[19] diye söylediğini rivayet etmiştir.

Hakeza Ehli Sünnetin dört mezhep imamından olan Ahmed İbn Hanbel, Ümmü Seleme validemizin şöyle naklettiğini bildirmiştir: Hz. Peygamber (s.a) bir gece benim yanımda kaldı. Sabahleyin Fatıma ve Ali onun yanına geldiler. Hz. Peygamber (s.a) Ali’ye hitap ederek dedi ki: “Ey Ali! Sana müjdeler olsun. Çünkü sen, senin dostların ve senin şian cennettesiniz.”[20]

Hem Sünni kitaplarda hem de Şii kitaplarda bu şekilde yüzlerce ayet ve hadis bulunmaktadır. Şimdi bu ayetleri ve hadisleri okuyan bir kimse “Ben Hz. Ali’nin şiasıyım” veya “Ben Hz. Ali’nin taraftarıyım” derse hata mı yapmış olur?

3. Neden Sünni mezhebini değil de Şia mezhebini seçtiniz?

a) Kur’an-ı Kerim’de Sünni mezhebinden ve imamlarından söz edilmemektedir. Aynı şekilde Peygamberimizin hadislerinde de söz edilmemektedirler. İşte bu yüzden Sünni olmayı zorunlu kılacak bir kanıt yoktur.

b) Ancak Kur’an-ı Kerim’de ve Peygamberimizin sahih hadislerinde hem Şia’dan hem de imamlarından övgüyle söz edilmektedir. Hatta onlara itaat edilmesi gerektiği buyrulmaktadır. Biraz önceki satırlarda Şia kavramıyla ilgili bazı ayetleri ve hadisleri sunmuştuk. Şia’nın imamlarına gelince onlar on iki tanedir ve şunlardır: İmam Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin, İmam Seccad, İmam Bakır, İmam Sadık, İmam Kazım, İmam Rıza, İmam Cevad, İmam Hadi, İmam Askeri, İmam Mehdi. Onlara Ehli Beyt imamları da denmektedir.

Örneğin Allah Teala Ey iman edenler! Allah'a itaat ediniz, Resul'e ve sizden olan Emir Sahiplerine itaat ediniz”[21] diye buyurmuştur. Peki kimdir bu Emir sahipleri? Kaç kişidirler?

Ehli Sünnet’in en meşhur hadis kitabının yazarı Buharî, Cabir b. Semure'den şöyle nakletmiştir: Resulullah kendisinden sonra, "On iki emir olacaktır." diye buyurdu.[22] Ayet-i kerimedeki "Emir sahipleri" ve hadis-i şerifteki "On iki emir" aynı kişilerdir.

Dört mezhep imamından olan Ahmed b. Hanbel, Cabir b. Semure'den şöyle nakletmiştir: Peygamberimiz Arafat'ta hutbe okurken, "Bu din on iki halife ile aziz olacaktır." diye buyurdu.[23] Peygamber Efendimiz insanların daha iyi anlayabilmeleri için söz konusu olan yöneticileri "emir, halife, imam…" gibi yaklaşık aynı anlamı taşıyan farklı kelimeler ile beyan etmiştir. Bu hadis-i şerifte de "Emir Sahipleri"ni "On iki halife" olarak açıklamışlardır.

Ehli Sünnetin en meşhur ikinci hadis kitabının yazarı olan Müslim, Cabir b. Semure'den şöyle nakletmiştir: Beraberimde babam olduğu halde Resulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) gittim. Ve onu, "Bu din on iki halifeye kadar aziz, muhkem devam edecektir!" buyururken işittim. Arkacığından bir kelime söyledi ki, halk onu işitmeme mâni oldu. Bunun üzerine babama, "Ne söyledi?" diye sordum. "Hepsi Kureyş'ten." (buyurdu) dedi.[24]

c) Ehlisünnet kaynaklarına göre, birçok sahabenin naklettiği hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Size, uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu, Allah'ın Kitabı'dır. Semadan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehl-i Beyt'im'dir. Bu ikisi, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınızda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Öyleyse bunlar hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün.”[25]

Şia kaynaklarına göre, Peygamber Efendimizden şöyle nakledilmiştir:

“Ben sizin aranızda iki önemli şey bırakıyorum. Eğer o ikisine tutunursanız asla sapıtıp dalalete düşmezsiniz. Onlar Allah-u Teâlâ'nın kitabı ve Ehl-i Beyt'im, soyumdur. Ey insanlar! Dinleyiniz, ben size bildirdim ki muhakkak siz Havuzun başına döneceksiniz, sonra iki ağır emanet konusunda yaptığınız şeylerden sorguya çekileceksiniz. İki ağır emanet, Allah-u Teâlâ'nın kitabı, (yani) Zikri ve Ehl-i Beyt'imdir. Öyleyse sakın onlardan öne geçmeyin, yoksa helak olursunuz. Sakın onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın, çünkü onlar sizden daha bilgilidirler.”[26]

d) Ehlisünnet kaynaklarına göre, Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“Ehl-i Beyt'imin aranızdaki durumu, Nuh'un gemisinin kavminin arasındaki durumuna benzer. Ona binen kişi kurtulur, binmeyen kişi ise helak olur (boğulur).”[27]

e) Sahih-i Buharî ve Sahih-i Müslim'in sahih kabul ettikleri bir senetle, Hâkim Nişaburî ve diğer Ehlisünnet âlimleri Peygamberimizin (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:

“Kim benim gibi yaşamak, benim gibi ölmek ve (ağaçlarını) Rabbimin diktiği Adn cennetine yerleşmek isterse, benden sonra Ali'yi ve onun dostunu dost edinsin, Ehl-i Beyt'ime uysun. Çünkü onlar benim soyumdur. Benim toprağımdan yaratılmışlardır. Anlayışım ve ilmim onlara verilmiştir. Dolayısıyla ümmetimden onların üstünlüğünü inkâr eden ve onlarla benim bağımı koparmak isteyen kişilere yazıklar olsun! Allah böyle kimselere şefaatimi nasip etmesin!”[28]

Ehli Beyt konusunda yüzlerce ayet ve yüzlerce hadis daha bulunmaktadır. Şimdi bu ayetlere ve hadislere iman eden bir kimse Ehli Beyt mektebini seçerse yanlış mı yapmış olur? Ehli Beytin şiası olmayı tercih ederse hata mı yapmış olur?

f) Hz. Ali ile Muaviye savaşmışlardı. O zaman Hz. Ali’nin taraftarlarına “Ali şiası” ve Muaviye’nin taraftarlarına da “Muaviye şiası” deniyordu. Dolayısıyla Şiîler “Biz Ali şiasıyız” derken de “Muaviye’nin karşısındayız” demek istemektedirler.

4. Şia’nın namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetleri Sünnilerin ibadetlerinden farklı mıdır?

Cevap:

Namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetler Şia mezhebinde de vardır. Sünni mezheplerin kendi aralarındaki farklılıklarda olduğu gibi Şia ile Sünni arasında da bir takım şekilsel farklılıklar vardır.

- - - - - - - - - - -

[1] İhlas 112/1-3.
[2] Hicr 15/9.
[3] Fussilet 41/41-42.
[4] Ahzab 33/40.
[5] İbn Bâbeveyn, Muhammed b. Ali, İlelu’ş-Şerâi, 3/140.
[6] Tûsî, Muhammed b. Hüseyin, Emâlî, 278.
[7] http://www.itel.ir/page131.aspx.
[8] Hucurât 49/12.
[9] Ebu Davud, Akdiye, 14; İbn Mace, Eşribe, 4.
[10] Kuleynî, Muhammed b. Yakub, Kâfî, 1/440. Yazarın adının Muhammed olduğuna dikkat edin lütfen.
[11] Öz, Mustafa, “Şia” DİA (Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi), 39, 111.
[12] Saffat 37/83.
[13] Kasas 28/15.
[14] İbn Hanbel, Ebu Abdillah, Ahmed İbn Muhammed İbn Hanbel İbn Hilal İbn Esed eş-Şeybanî, Fedailu’s-Sahabe, Beyrut, Muessesetu’r-Risale, 1983, 2, 624; Taberânî, Ebu’l-Kâsım, Süleyman İbn Ahmed İbn Eyyub, el-Mu’cemu’l-Kebîr, Kahire, Mektebetu İbn Teymiyye, 1994, 1, 319 (Az bir farkla nakletmiştir).
[15] Hâkim Nîşâbûrî, Ebu Abdillah, Muhammed İbn Abdillah İbn Muhammed, el-Mustedreku Ale’s-Sahiheyn, Beyrut, Dâru’l-Kutubi’l-Alemiyye, 1990, 3, 174.
[16] Beyyine 98/7.
[17] Taberî, Ebû Cafer, Muhammed İbn Cerir, Câmiu’l-Beyân Fî Te’vîl’il-Kur’an, Beyrut, Muessesetu’r-Risâle, 2000, 24, 542.
[18] Beyyine 98/7.
[19] Suyûtî, Celâl’ud-Din, Abdurrahman İbn Ebi Bekr, ed-Durru’l-Mensûr, Beyrut, Dâr’ul-Fikr, 8, 589.
[20] İbn Hanbel, Fedail’us-Sahabe, 2, 654. 
[21] Nisa 4/59.
[22] Sahih-i Buharî, Hükümler 52–79.
[23] Müsned-i Ahmed, 5/93.
[24] Sahih-i Müslim, Emirlik, 1–9.
[25]- Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi: Kur'an'a ve Sünnet'e Sarılma, Birinci Bab, 2-54 (2/328–329); Sahih-i Müslim: Sahabelerin Faziletleri, 4–2408; Tirmizî: Menakıp Bölümleri, 3786; Camiu's-Sağir ve Tercemesi: 2/59; Riyazü's-Salihin: 2/303; Cem'u'l-Fevaid: 1, Kitaba ve Sünnete Sarılmak, 126; Müstedrek: 3/110; Mecmau'z-Zevaid: 9/164; Mecmau'l-Kebir: 3/66; Şerhu Nehci'l-Belağa: 6/375; Kenzu'l-Ummal: 1/186; Tefsir-i İbn Kesir: 4/123; ed-Dürrü'l-Mensûr: 2/60; Yenabiu'l-Meveddet: 1/104; Müsned-i Ahmed: 3/14; Sünen-i Daremî: 2/422; Fezailu's-Sahabe: s. 15 (Nesaî); Sünenü'l-Kübra: 2/148 (Beyhakî).
[26]- el-Kâfi: 1/294 (Kuleynî); el-Emali: 500, 616 (Şeyh Saduk); el-Hisal: 65 (Şeyh Saduk; Uyunu Ahbari'r-Rıza: 1/68 (Şeyh Saduk); Men La Yahzuruhu'l-Fakih: 3/567 (Şeyh Saduk); el-Hilaf: 1/27 (Şeyh Tusî); Vesailu'ş-Şia: 27/34 (Hürr el-Amilî); el-İrşad: 1/180 (Şeyh Müfid; el-Füsulu'l-Muhtare: 173 (Seyyid Razî); el-Emali: 162 (Şeyh Tusî); el-İhticac: 1/188 (Şeyh Tusî); İkbalu'l-A'mal: 2/242 (Seyyid İbn Tavus); Biharu'l-Envar: 2/226 (Allame Meclisî).
[27]- Mucemu'l-Evsat: 5/306 (Taberanî); Şerh-i Nehcü'l-Belâğa: 1/216 (İbn Ebi'l-Hadid); Tefsir-i Alusî: 25/32 (Alusî); el-Kâmil: 4/198 (İbn Adiy); Tarih-i Bağdad: 12/90 (Hatib Bağdadî); Yenabiu'l-Meveddet: 2/81 (Hanefî Kunduzî); Müstedrek: 2/343 (Hâkim Nişaburî); Mecma'z-Zevaid: 9/168 (Heysemî); Camiu's-Sağir: 1/373 (Suyutî); Kenzu'l-Ummal: 2/94 (Muttaki Hindî); Tefsir-i Sem'anî: 3/472 (Sem'anî); Tefsir-i Kebir: 27/167 (Fahrettin Râzî); Tefsir-i İbn Arabî: 1/322 (İbn Arabî); Tefsir-i İbn Kesir: 4/123 (İbn Kesir); ed-Dürrü'l-Mensûr: 3/334 (Suyutî).
[28]- Müstedrek: 3/128 (Hâkim Nişaburî); Kenzu'l-Ummal: 12/103 (Muttaki Hindî); Mucemu'l-Kebir: 5/194 (Taberanî); Lisanu'l-Mizan: 2/34 (İbn Hacer); el-Kâfi: 1/109 (Kuleynî); el-Hisal: 558 (Şeyh Saduk).