.
.

Bismillahirrahmanirrahim

 

 

Ülkemiz deprem bölgesinde yer almaktadır. Bu nedenle birkaç yılda bir depremle yüz yüze gelinmektedir. Bazen yüzlerce, bazen binlerce, bazen de on binlerce insanımız canını kaybetmekte, yaralanmakta, ailesiz ve evsiz kalmaktadır. Allah Teala ölenlere rahmet, kalanlara sabır, yaralılara şifalar versin.

Depremden oluşacak zararları önlemenin en önemli yollarından biri depreme karşı dayanıklı evler ve binalar yapmaktır. Bu günlerde maalesef deprem yaşayan şehirlerimizi görmekteyiz ki bazı caddelerdeki bütün binalar yıkılmış, virane olmuş, çatlamış, yan yatmış, ancak onların ortasında dimdik duran bir bina vardır ve en ufak bir zarar dahi görmemiştir. Bunun nedeni olarak yıkılan binaların depreme karşı dayanıklı olmadığı, ancak yıkılmayan binanın depreme karşı dayanıklı bir şekilde yapıldığı anlaşılmaktadır. Elbette bu konu devlet, belediye, inşaat mühendisleri gibi konunun uzmanlarının işidir. Dolayısıyla bu konu üzerinde onların dikkatli olması gerekir.

Ancak İslam’a göre insan zahiri olarak ne kadar tedbir alırsa alsın eğer bir toplumun içinde halkın genelini kuşatan bir takım günahlar ve zulümler işleniyorsa bunun neticesi olarak deprem, sel, yangın, bulaşıcı hastalık, kuraklık, kıtlık, kasırga, tsunami, çığ, fazla kar yağışı, heyelan gibi bazı afetler ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla böyle felaketler esnasında o bölgede bulunan mümin ve kafir, iyi ve kötü, mazlum ve zalim insanlar da bunlardan etkileneceklerdir. Lakin ayetlere ve hadislere bakıldığı zaman böyle durumların bazılarını önlemenin yolları da gösterilmiştir. Şimdi bunları aktarmaya çalışacağız:

1. Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

“Yunus kavminin dışında (azabın geldiği sırada) iman edip de imanı kendine yarar sağlamış bir kent bulunması gerekmez miydi? Onlar (Yunus kavmi) iman edince üzerlerinden dünya hayatında azabı kaldırdık ve kendilerini belli bir süreye kadar (dünya nimetlerinden) yararlandırdık.”[1]

Hz. Yunus’un (a) kavminin geneli putperestlerden, zalimlerden, günahkarlardan oluşuyordu. Hz. Yunus’a (a) da çok zulüm etmişlerdi. Sonunda o şehri terk etti. Ardından gökyüzünde siyah bulutlar belirmeye başladı. O kavim bu durumu hâlâ orada bulanan mümin bir alime sordular. O da siyah bulutların azap olduğunu, tevbe ve istiğfar etmeleri gerektiğini, tevbe ve istiğfar ederlerse bağışlanacaklarını söyledi. O toplum hep birlikte tevbe ve istiğfar ettiler. Bu nedenle Allah Teala onları bağışladı ve o siyah bulutlar dağılıp gittiler. İşte yukarıdaki ayette bu konuya değinilmiş ve diğer toplumlarında da bu şekilde tevbe ederlerse bağışlanacakları bildirilmiştir.[2]

Toplum olarak günahsız bir toplum olduğumuzu iddia edemeyiz. Dolayısıyla bireysel olarak “Estağfirullah/Allah’tan bağışlanma diliyorum sözünü her gün yüzlerce defa söylemeliyiz. Böylece inşallah Allah Teala günahlarımızı bağışlar, dünyevi ve uhrevi azaba duçar eylemez.

2. Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

“Onlar istiğfar ederlerken Allah onlara azap edecek değildir.”[3]

Bu ayet bir önceki ayete ve mesajına destek mahiyetindedir. Yani kulun günah işlemesi mümkündür, ancak günah işledikten sonra tevbe ve istiğfar ederse Allah onu bağışlayacak ve ona azap etmeyecektir. Hatta onu bağışlayacağının ve ona azap etmeyeceğinin sözünü işte bu şekilde Kur’an’da vermektedir. Buradaki azap hem dünyevi azaptır hem de uhrevi. Dolayısıyla “Estağfirullah” ifadesini sürekli söylemeliyiz ve bir daha söz konusu olan günahı yapmayacağımız konusunda samimi olmalıyız.

3. Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

“Eğer duanız olmazsa Rabbim size değer vermez.”[4]

Bir kulu Allah katında değerli ve önemli kılan şey duasıdır. Kul Allah’a ne kadar dua ederse o kadar değerli olacaktır. Kur’an-ı Kerim’e baktığımız zaman peygamberlerin hepsinin her konuda Allah’a dua ettiklerini görmekteyiz. Dolayısıyla onların Allah katında değerli olmalarının en önemli etkenlerinden birinin de dualarının olduğunu anlamaktayız. Peki Allah kendi katında değerli olan bir kuluna gazap ve azap eder mi hiç?

4. Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

“Rabbiniz dedi ki: ‘Bana dua edin de duanıza icabet edeyim. Bana ibadet etmeye karşı kibirlenen kişiler yakında aşağılanmış bir halde cehenneme sokulacaklardır.’”[5]

Genel olarak Allah ile irtibatımız çok azalmış bir durumdadır. Bunun en önemli kanıtlarından birisi Allah’a dua etmiyoruz. Allah Teala ile münacat etmiyoruz. Oysa kul ile Allah arasındaki en önemli irtibat vesilesi dua ve münacattır. Eğer kul dertlerini, sıkıntılarını, isteklerini, taleplerini Allah’a söylerse ve Ondan isterse yukarıdaki ayette buyrulduğu gibi kesinlikle Allah Teala duasını ve isteklerini kabul edecektir. İşte bu da Allah’ın gazabını ve azabını önleyen etkenlerden birisidir.

5. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Ne zaman dua azalırsa bela iner.”[6]

İtiraf etmeliyiz ki bireysel ve toplumsal olarak Allah’a karşı dualarımız çok azaldı. Hatta hiç dua etmediğimiz günler ve haftalar bile olmaktadır. Bu durum ise Allah Teala’dan uzak kalmaya; şeytanın ve tağutların yoluna girmeye; günah, suç, zulüm, fitne, fesat ortamının çoğalmasına; dolayısıyla gazabın ve azabın inmesine neden olmaktadır.

6. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Ümmetimin içinde deprem olacaktır. Onda on bin, yirmi bin, otuz bin kişi ölecektir. (Allah) onu muttakiler için öğüt, müminler için rahmet ve kafirler için azap karar kılacaktır.”[7]

Tekfirciler depremlerde ölen kişilerin hepsinin kötü, günahkar, hatta kafir olduklarını, bu nedenle bir azap olarak depremle öldüklerini iddia etmektedirler. Oysa yukarıdaki hadisten de anlaşılacağı gibi depremde ölenlerin hepsi kafir değildir. Bazıları takva ehli, bazıları mümin, bazıları ise kafirdir. Evet deprem bir kafir için azaptır. Çünkü onun her şeyi dünyasıdır ve onu kaybetmiştir. Eğer depremde öldüyse kafir olduğu için ateşin içine girecektir. Ancak takva ehli ve mümin için rahmettir. Çünkü birçok hadiste; deprem, yangın, sel gibi tabii afetler ve ağır hastalıklar gibi sebeplerle ölen Müslümanlar hükmî şehit sayılmışlardır. Dolayısıyla depremde ölürse cennete girecektir.

(Bkz., Mâlik, Cenâiz 36; Buhârî, Cihâd 30, Tıb 30; Müslim, İmâre 164-166; Ebû Dâvûd, Cenâiz 11, 16; Nesâî, Cenâiz 14)

7. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Kul ne zaman günahı gizlerse, günahkardan başkası zarar ve azap görmez; ancak ne zaman günahı açıkça işlerse ve diğerleri tarafından kınanmazsa, zarar ve azap herkese ulaşır.”[8]

Maalesef toplumuzda birçok günah aşikar bir şekilde işleniyordu ve işlenmektedir. Günahkarları tatlı bir dille günahın dünyevi ve uhrevi sonuçlarını hatırlatarak uyarmak her Müslümanın vazifesidir. Müslüman bir kimse “Toplum beni ilgilendirmez” diyemez. Çünkü iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak her Müslümana farzdır. Eğer iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir toplum olursak, Allah’ın gazabı ve azabı sadece günahı işleyene ulaşır. Aksi takdirde günahların kötü sonuçları hem dünyada hem ahirette herkese ulaşacaktır.

8. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Halk bir kötülük (günah) görürse ve onu değiştirmeye çalışmazsa, Allah Teala’nın onun cezasıyla hepsini kuşatması çok yakındır.”[9]

Yukarıda da açıklandığı gibi tatlı bir dille “İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak” her Müslümana farzdır.

9. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Ümmetim faiz yerse deprem ve ay tutulması olur.”[10]

Ne yazık ki toplumumuzdaki bankaların çoğu faiz almakta ve vermektedir. Bunu açıkça yapmaktadırlar. Çünkü halkımızın çoğu Müslüman olmasına karşın faiz yemektedir. İşte bunun neticesi olarak Allah Teala’nın gazabından ve azabından dolayı bir ceza olarak depremler ve diğer afetler ortaya çıkmaktadır. Bireysel ve toplumsal olarak faiz almayı, yemeyi, vermeyi ve buna vesile olmayı terk etmek zorundayız. Bir Türk vatandaşı Müslüman olmasa bile en azından faizin dünyevi zararlarından dolayı onu terk etmek zorundadır. Çünkü her yıl T.C. Devleti milyarlarca dolar dış ve iç faiz borcu ödemektedir. İstatistiklere göre 2003-2021 yılları arasında Türkiye’nin faize ödediği toplam miktar 515,7 milyar dolardır.[11] 2022 ve 2023 yıllarında ise 810 milyar TL faiz ödenecektir.[12] Bunlar Türk vatandaşlarının cebinden ödenmektedir. Bu durum ise bir ülkenin kalkınamamasına ve iflas etmesine neden olur. Oysa o faize ödenen paralarla okullar, yurtlar, spor salonları, yollar, köprüler ve diğer hizmetler yapılabilir. Öğrencilere geri alınmamak koşuluyla yüksek miktarda burslar verilebilir, böylece çok başarılı bilim adamları yetiştirilebilir. Asgari ücretin miktarı açlık sınırından yoksulluk sınırına yükseltilebilir. Emeklilerimize daha iyi maaşlar verilebilir. Hatta ev hanımlarımıza bile maaş verilebilir…

10. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Zilzal suresini okumaktan usanmayın. Çünkü kim onu sünnet namazlarında okursa Allah Teala ona bir deprem dokundurmaz. Yıldırım gibi dünya afetlerinden bir afetle öldürmez. Sonunda normal bir şeklide ölür.”[13]

11. İmam Ali (s.a) şöyle buyurmuştur:

“Ey insanlar! Bir grup halkın haberi olmadan gizlice günah işlerse, Allah Teala halkın genelini onların özel günahından dolayı cezalandırmaz. Ancak açıkça günah işlerse ve halk onu önleyip değiştirmeye çalışmazsa, iki grup da Allah Teala’nın cezasına duçar olurlar.”[14]

12. İmam Zeynel Abidin (s.a) şöyle buyurmuştur:

“Dua inmekte olan ve inmeyen belaları defeder.”[15]

12. Ali b. Mehziyar şöyle nakletmiştir:

Ben İmam Muhammed Bakır’a (s.a) bir mektup yazdım. Ahvaz şehrindeki depremlerden şikayet edip “Acaba burayı terk edeyim mi?” diye sordum. İmam (s.a) bir mektupla şöyle cevap verdi:

“Orayı terk etmeyin. Aksine orada Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri oruç tutun. Gusül alın. Temiz elbiselerinizi giyin. Cuma günü dışarı çıkın. Allah Teala’ya bu afetin giderilmesi için dua edin.”

İmam’ın (s.a) buyurduğu gibi yaptık. Elhamdullillah depremler sakinleşti ve yok oldu.[16]

14. İmam Cafer Sadık (s.a) şöyle buyurmuştur:

“Eğer bir kimse ‘Bu yer niçin sallanıyor?’ diye sorarsa, ona şöyle cevap verilir: ‘Deprem ve onun gibi halkı uyaran ve onlara öğüt veren şeyler, günahlardan uzaklaşmaları ve dikkatli olmaları için gönderilmiştir.’”[17]

15. İmam Cafer Sadık (s.a) [Peygamber Efendimizden (s.a.a) naklen] depremden ve diğer afetlerden emanda kalmak için şu ayetin okunmasını buyurmuştur:

اِنَّ اللّٰهَ يُمْسِكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ اَنْ تَزُولَا وَلَئِنْ زَالَتَا اِنْ اَمْسَكَهُمَا مِنْ اَحَدٍ مِنْ بَعْدِهٖ اِنَّهُ كَانَ حَلٖيمًا غَفُورًا[18].

Türkçe Okunuşu:

“İnnellahe yumsikus semavati vel arza en tezula, velein zaleta in emsekehuma min ehadin min badih, İnnehu kane halimen gafura”

Türkçe Anlamı:

“Allah yıkılmamaları için gökleri ve yeri tutmaktadır. Andolsun, gökler ve yer yıkılsa, onları, Kendisinden başka hiç kimse tutamaz. Kesinlikle O, halimdir, çok bağışlayandır.”

Rabbimiz! Hepimizi depremlerden, afetlerden ve kötü sonuçlarından muhafaza eyle. Rabbimiz! Tek sığınağımız sensin! Günahlarımızı bağışla. Peygamber Efendimizin (sav) ve Ehl-i Beytinin hürmetine dualarımızı kabul buyur.

- - - - - - - -

[1] Yunus 10/98.
[2] Tefsiri Numune, 8/388.
[3] Enfal 8/33.
[4] Furkan 25/77.
[5] Mümin 40/60.
[6] Mustedreku’l-Vesâil, 5/179.
[7] Kenzu’l-Ummâl, 41/567.
[8] Vesâilu’ş-Şia, 9/35.
[9] Kenzu’l-Ummâl, 3/70.
[10] Kenzu’l-Ummâl, 14/280.
[11] https://tr.euronews.com/2022/03/28/turkiye-nin-faiz-giderleri-ne-kadar-verginin-ne-kadar-faize-gidiyor.
[12] https://tr.euronews.com/2022/11/10/turkiye-ne-kadar-faiz-oduyor-2023te-100-liralik-borcun-48i-faize-gidecek-grafik.
[13] Bihar, 56/356.
[14] Mîzânu’l-Hikmet, 1/763.
[15] Kâfî, 2/472.
[16] Mîzânu’l-Hikmet, 2/871.
[17] Mîzânu’l-Hikmet, 1/59.
[18] Fatır 35/41.