.
.

Bismillâhirrahmânirrahîm

Hz. Ali mi Ebu Hureyre mi?

(Belleyen Kulak ayeti)

.

Mezhepçilik gözlüklerini bir kenara bırakıp olayı düşünmek, anlamak, anlatmak istiyorum: Hz. Ali, Allah’ın takdiri gereği iki yaşından itibaren, Hz. Peygamberin (s.a.v) evinde yaşamaya başlamıştır. Allah’ın Resulü (s.a.v) onun babası gibi olmuştur. Küçük bir çocuk iken sevgi, muhabbet, ilgi, ahlak, erdem gibi öğrenebileceği her şeyi Peygamberimizden (s.a.v) öğrenmiştir. Yaklaşık on yaşlarında iken Hz. Muhammed’e (s.a.v) Kur’an nazil olmuş, böylece risalet görevine getirilmiş ve ona ilk iman eden olmuştur. Dolayısıyla İslamî, Kur’anî, Nebevî sünnet bakımdan öğrenilmesi gereken her şeyi ilk baştan ve sıfır noktasından öğrenmeye başlamıştır. Hz. Ali Mekke döneminde yaklaşık on üç yıl gece gündüz Peygamber Efendimizle (s.a.v) birlikteydi. Bu bakımdan İslam, Kur’an, Peygamberle ilgili Mekke’de gerçekleşen her olayı herkesten daha iyi öğrenmişti. Sonra Mekke’den Medine’ye hicret gerçekleşmiş ve Allah’ın Peygamberi (s.a.v) Medine döneminde yaklaşık on yıl yaşamıştı. Ona (s.a.v) en yakın olan yine Hz. Ali idi. Her yerde her zaman adeta bir gölge gibi Allah’ın Resulünü (s.a.v) takip ediyordu. Hemen hemen her savaşta yanında yer aldı. Her yolculukta yanı başındaydı. Hz. Peygamberin (s.a.v) kızıyla evlenip torunlarının babası da oldu. Allah’ın Resulü (s.a.v) vefat ederken yanı başında yine Hz. Ali vardı ve o esnada birileri yönetim meselesiyle ilgilenirken onu yıkayan, kefenleyen, namazını kıldıran ve defneden de o oldu.

Bunlara ilave olarak mezheplere göre Kur’an’da Hz. Ali’nin ilmi, yiğitliği, cesareti, fedakarlığı, cömertliği, takvası gibi yüce erdemlerle ilgili olarak yüzlerce ayet nazil olmuştur. Bu doğrultuda Peygamber Efendimizden (s.a.v) onun ilmi ve faziletleriyle ilgili olarak nakledilen hadis sayısı sayılamayacak kadar çoktur. Örneğin;

Ehli Sünnet alimlerinden Haskânî’nin senetli rivayetine göre İbn Abbas şöyle söylemiştir:

Allah’ın Resulü (s.a.v) Hz. Ali’ye şöyle buyurmuştur:

“Ey Ali! Kesinlikle, Allah, bana, seni kendime yaklaştırmamı, seni uzaklaştırmamamı, seni sevmemi, seni seven kişiyi sevmemi, sana öğretmemi, senin bellemeni emretmiştir. Senin bellemen Allah’ın üzerine bir haktır.”

Sonra "Allah belleyen kulak onu bellesin" [1] ayetini indirdi. Allah’ın Resulü (s.a.v) “Ey Ali! Rabbimden onu senin kulağın karar kılmasını istedim” diye buyurmuştur.

Hz. Ali “Bu ayet indikten sonra istisnasız iki kulağımla duyduğum bütün hayırları, ilmi ve Kur’an’ı belledim ve ezberledim” diye söylemiştir.[2]

Keza Ehli Sünnet alimlerinden olan Taberî’nin rivayetine göre Mekhul şöyle söylemiştir:

Allah’ın Resulü (s.a.v) “belleyen kulak onu bellesin” ayetini okudu, ardından Hz. Ali’ye bakıp “Ey Ali! Allah’tan onu senin kulağın karar kılmasını istedim” diye buyurdu.

Hz. Ali ise “Bu nedenle Allah’ın Resulünden (s.a.v) duyup da unuttuğum hiçbir şey yoktur” diye söylemiştir.[3]

Ayrıca özel olarak Peygamberimiz (s.a.v) Hz. Ali hakkında “Ben ilmin şehriyim; Ali de onun kapısıdır. Cenabı Allah ‘Evlere kapılarından gelin’[4] diye buyurmuştur. Öyleyse kim ilim elde etmek isterse kapısından gelsin.”[5] diye buyurmuştur. Yine “Ali faydalı bilgilerin kaynağıdır.”[6] diye buyurmuştur. Gene “Ali ile Kur'an-ı Kerim, (kıyamet günü) Kevser havuzunun üzerine gelinceye kadar birbirinden ayrılmazlar.” diye buyurmuştur.[7] Tekrar “Ben hikmet eviyim. Ali de bu evin kapısıdır.”[8] diye buyurmuştur. Hakeza “Ali benden, ben de Ali’denim; Öyleyse bilgi ve ahlakımı ancak ben, ya da Ali taşıyabilir.”[9] diye buyurmuştur. Bunlar gibi Hz. Ali’nin ilmini öven ve ilmin ondan öğrenilmesi gerektiğini belirten birçok hadis daha bulunmaktadır. Dolayısıyla Allah’ın Resulünden (s.a.v) sonra bütün Müslümanların İslam’ı, dini, Kur’an’ı, sünneti, tefsiri, hadisi, fıkhı, gökyüzünü, yeryüzünü, devleti, siyaseti ve diğer konuları öğrenmeleri gereken ilk kişi Hz. Ali olması gerekiyordu. Ancak maalesef böyle olmamıştır. Mesela bazı Müslümanların kendilerinden en çok “hadis” dolayısıyla “din” öğrendiği sahabiler şunlardır:

1) Ebu Hureyre 5374 hadis

2) Abdullah b. Ömer 2630 hadis

3) Enes b. Malik 2286 hadis

4) Aişe bint Ebu Bekir 2210 hadis

5) Abdullah b. Abbas 1660 hadis

6) Cabir b. Abdullah 1540 hadis

7) Ebu Said el-Hudri 1170 hadis

8) Abdullah b. Mesud 848 hadis

9) Abdullah b. Amr b. As 700 hadis

Ehli Sünnet kitapları genellikle bu sahabilerin naklettiği, anlattığı, açıkladığı dinî bilgilerle doludur. Dolayısıyla Sünnî Müslümanlar İslam dinini bunlardan öğrenmektedirler.

Peki, Hz. Ali niçin onların içinde değildir? Niçin ilk on kişinin içine dahi girememiştir? Acaba onlar Hz. Ali’den daha fazla ilme ve bilgiye mi sahiptiler? Acaba Hz. Ali’yi öven ayetler kadar onlar hakkında da mı ayet inmiştir? Acaba Hz. Ali’ye yönlendiren hadisler kadar onlar hakkında da mı hadis bulunmaktadır?

Hayır, onların hiçbirinin böyle özellikleri bulunmamaktadır. Yukarıdaki isimlerin hiçbirisi Hz. Ali’nin ne ilmiyle, ne bilgisiyle, ne cesaretiyle, ne fedakarlığıyla, ne kahramanlığıyla, ne cömertliğiyle, ne yiğitliğiyle, ne de başka erdemleriyle yarışa girebilirlerdi.

Peki, onların “Hadis nakletme ve İslam dinini öğretme” kahramanı olmalarının sırrı nedir?

Yukarıdaki isimlerin hepsinin değil ama bazılarının ortak özelliğinin Hz. Ali’ye muhalif oldukları anlaşılmaktadır. Örneğin hadis şampiyonu olan Ebu Hureyre. O, Hz, Peygamberi (s.a.v) iki yıldan daha az görmüştür. Ancak herkesten daha fazla hadis nakletmiştir. Aklımıza “Acaba Ebu Hureyre’yi ilim ve hadis şampiyonu yapan kim veya kimlerdi?” diye sorular geliyor. Aklımıza “Peygamberimizin (saa) ilminin kapısı Hz. Ali olmasına karşın neden ondan az hadis nakledilmiştir? Hz. Ali’yi bu konuda mağlup eden ve Ebu Hureyre’nin galip gelmesini sağlayan etkenler nelerdi?” diye de sorular geliyor.

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki Ebu Hureyre’yi birçok kişi yalancılıkla suçlamıştır. Örneğin bunlardan biri Hanefî mezhebinin İmamı olan Ebu Hanife’dir. Konuyla ilgili olarak İbni Ebil Hadid, Ebu Yusuf’tan şöyle nakletmiştir:

Bir gün Ebu Hanife’ye “Ebu Bekir ve Ömer’in naklettikleri rivayetler hakkında ne dersin?” diye sordum. Ebu Hanife “O ikisi hakkında seni uyarırım” dedi. Sonra “Ali ve Osman hakkında ne dersin?” diye sordum. Ebu Hanife “Onlar hakkında da seni uyarırım” dedi. Ebu Hanife benim sırayla sahabeyi saydığımı görünce şöyle dedi: “Birkaç kişi hariç sahabenin hepsi adildir.” Sonra Ebu Hureyre ve Enes b. Malik’i adil olmayan sahabilerden saydı.[10]

Belki de İmam Ebu Hanife’nin hadislere önem vermemesinin en önemli delillerinden biri de Ehli Sünnet mezhebinin hadisleri genellikle Ebu Hureyre ve Enes b. Malik’ten nakletmeleri olabilir. Çünkü Ebu Hanife o ikisini adil olarak tanımıyordu. Kendisine güvenilen, dolayısıyla kendisinden hadis nakledilmesinde sakınca olmayan kişiye adil denir. Ancak Ebu Hanife onları güvenilebilecek kişiler olarak kabul etmiyordu.

Ebu Hureyre’nin doğru işler yapmadığını, yolsuzluk yaptığını, yalan söylediğini belirtenlerden biri de ikinci halife Ömer b. Hattab idi. İbni Ebil Hadid şöyle nakletmiştir:

Ömer, Ebu Hureyre’yi Medine’ye çağırdı. Ona karşı çok hiddetlendi. Ebu Hureyre Ömer’in Bahreyn’deki valisi idi. Ömer ona şöyle dedi: “Ben seni Bahreyn’e vali olarak atadığım zaman ayağında çarık olmadığını hatırlamıyor musun? Şimdi ise bana binlerce asil at satın aldığın ve altı yüz dinara sahip olduğun ulaştı…” Sonra kırbaçla ayağa kalktı ve kan gelinceye kadar onun sırtına vurdu.[11]

Müminlerin annesi Hz. Aişe de Ebu Hureyre’nin doğru şeyler söylemediğini öğrenince bir gün yanına çağırıp sert bir şekilde onu uyarmaktan geri kalmamıştır. Bu konuda Hâkim Nişaburi, Hz. Aişe’nin Ebu Hureyre yanına gelince şöyle söylediğini nakletmiştir:

“Ey Ebu Hureyre! Rasulullah (s.a.v) hakkında söylediğin şeylerden bize ulaşan bu hadisler de nelerdir? Yoksa sen bizim duyduğumuz şeyin dışında bir şey mi duydun? Bizim gördüğümüz şeyin dışında bir şey mi gördün?”[12]

Ebu Hureyre’yi yalancılıkla suçlayanlardan biri de Hz. Ali’dir. İbni Ebil Hadid Hz. Ali’nin onun hakkında şöyle söylediğini nakletmiştir:

“Bilin ki, insanların (veya yaşayanların) Allah’ın Resulü (s.a.v) hakkında en çok yalan uyduranı Devs’li Ebu Hureyre’dir.”[13]

Peygamberimizin (saa) ilminin kapısı olan Hz. Ali de böyle dedikten sonra Ebu Hureyre’nin hadislerini rahat bir şekilde kim kabul edebilir ki? Peki, bütün bunlara rağmen Ebu Hureyre nasıl hadis şampiyonu oldu? Onu kim kahraman yaptı?

Bu sorunun cevabı olarak “Muaviye” görülmektedir. Çünkü İbni Ebil Hadid şöyle nakletmiştir:

Cemaat yılında Ebu Hureyre Muaviye ile birlikte (Şam’dan) Irak’a geldiği zaman Kufe mescidine girdi… Sonra şöyle dedi: “Ey Irak halkı! Benim Allah ve Resûlullah hakkında yalan söyleyeceğime ve kendimi ateşte yakacağıma mı inanıyorsunuz? Allah’a yemin ederim ki; Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: ‘Her peygamberin bir haremi vardır. Benim haremim ise Medine’dir… Kim orada bir olay çıkarırsa Allah’ın, Meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun.’ Ben şahadet ederim ki; Ali orada olay çıkarmıştır.” Ebu Hureyre’nin sözleri Muaviye’ye ulaşınca onu ödüllendirdi, ona çok ikramda bulundu ve onu Medine valisi yaptı.

İbni Ebil Hadid, Ebu Hureyre’nin “Ali orada olay çıkarmıştır” sözü hakkında şöyle demiştir: “Hâşâ, Allah’ı tenzih ederiz. Ali böyle bir olaydan en çok sakınan kişiydi. Allah’a andolsun ki; Osman’a çok yardım etmiştir. Eğer (Ali’nin kardeşi) Cafer b. Ebi Talip kuşatma altında olsaydı Osman’a yaptığı cömertlikler gibi ona öyle cömertlikte bulunamazdı.”[14]

Görüldüğü gibi; İbni Ebil Hadid de Ebu Hureyre’yi böyle yalanlamıştır. Zira bütün tarihçilere göre Hz. Ali Medine’de olay çıkarmamış, bilakis çıkarılan olayların önünü almaya çalışmıştır. Ebu Hureyre, Muaviye’ye yaranmak için gerçeğin aksini söyleyerek Hz. Ali’ye çok büyük bir iftirada bulunmuştur. Bundan daha önemlisi ise dolaylı olarak Hz. Ali’ye lanet etmesidir. Hâlbuki Peygamberimizden (s.a.a) “Kim Ali’ye söverse muhakkak bana sövmüştür. Kim de bana söverse muhakkak Allah’a sövmüştür” diye nakledilmiştir.[15]

Yukarıdaki rivayetle Ebu Hureyre’nin kimin safında yer aldığı da belli olmuştur. Ebu Hureyre, Peygamberimizin (s.a.v) ve Hz. Ali’nin en büyük düşmanlarından asiler ve bağiler cemaatinin başı olan Muaviye’nin saflarında yer almaktaydı. Görevini yerine getirip Hz. Ali’ye lanet edince Muaviye onu ödüllendirmiş, hatta Medine valisi bile yapmıştır. Bundan dolayı Ebu Hureyre’nin kimin için çalıştığı ve kimin dostu olduğu daha iyi belli olmuştur. Hâlbuki Resûlullah (s.a.v) Hz. Ali ile dost olmayı bütün Müslümanlara farz kılmamış mıydı? Onun düşmanlarına da lanet etmemiş miydi?

İbni Ebil Hadid bu konuda şöyle nakletmiştir:

Ebu Hureyre Kufe’de olduğu günlerde yanına bir genç gelip şöyle dedi: “Ey Ebu Hureyre! Sana Allah’ı şahit kılıyorum. Resûlullah’ın (s.a.v) Ali b. Ebi Talip hakkında “Allah’ım! Ona dost olana dost ol ve ona düşman olana düşman ol” diye buyurduğunu duymadın mı?” Ebu Hureyre “Evet, duydum” dedi. Genç adam ardından şöyle dedi: “Allah’ı şahit kılıyorum ki; sen onun düşmanını dost edindin ve dostunu da düşman edindin.”[16]

Ama dünya böyle işte. Kim paraya, mala, mülke, makama gönül verirse iktidar sahipleri onu desteklerler. Yöneticiler yalancı, sahtekâr, hırsız, yolsuzluk yapan, zulüm eden, çalan, çırpan birisi de olsa iktidar sahiplerinin çıkarına yönelik konuştuğu için onu kahraman yaparlar. Hatta hadis şampiyonu bile yaparlar. Ancak kim de Hz. Ali gibi doğru, dürüst, adil, hırsızlık yapmayan ve yaptırmayan, yolsuzluk yapmayan ve yapılmasına izin vermeyen birisi olursa onu da insanların en kötüsü ilan ederler. Nitekim yaklaşık seksen dört sene Hz. Ali’ye camilerde ve mescitlerde hakaret, küfür, lanet, beddua ettiler, ettirdiler; hatta onu kafir olarak dahi tanıttılar. İşte bundan dolayı Muaviye’nin ve Emevilerin tarafında olanlar Ebu Hureyre’den binlerce hadis naklettiler, daha doğrusu naklettirdiler; ancak Hz. Ali’yi ilk on kişinin içine bile sokmadılar.

Bütün bunlara rağmen Emevilerin düşmanları ve Hz. Ali’nin dostları da vardı. Onlara Şia ve Alevi diye söylenmekteydi. Onlar iktidar sahipleri tarafından bütün engellemelere, sürgünlere, öldürmelere, katliamlara rağmen Hz. Ali’den ve Ehli Beytten on binlerce hadis rivayet etmişlerdir. Dolayısıyla, İslam’ı ve Hz. Peygamberi (s.a.v), Hz. Ali ve Ehli Beyt kanalından öğrenmenin yolunu bu şekilde sağlamışlardır.

Şimdi size soruyorum: Bir insan Hz. Ali’yi severse, Kur’an’ı ve Peygamberimizi (s.a.v) ondan öğrenmeye çalışırsa, ilmi ve bilgiyi ondan alırsa, ondan hadis naklederse yanlış mı yapmış olur veya günah mı işlemiş olur? Çünkü Hz. Ali’den hadis nakledildiği zaman bazıları “Onu Şiîler veya Aleviler nakletmişlerdir” diye itiraz ediyorlar. İyi de Hz. Ali’ye karşı gereken önemi siz vermediyseniz ve onlar verdiyse suç mu işlemiş oluyorlar? Siz niye Hz. Ali’den az hadis naklettiniz? Niçin Ebu Hureyre’ye çok başvurdunuz da Hz. Ali’ye az başvurdunuz? Asıl siz bu sorunun cevabı vermelisiniz?

Bu konuyu isimleri değiştirmeden güncelleyeyim ve şöyle düşünelim: A partisi ve B partisi olmak üzere iki tane parti vardır. Bunlar rakiptirler. A partisinin başkanı Hz. Ali’dir. Onu sevenler o partisiye üye olmuşlar, onun konuşmalarını kayıt altına alıyorlar, diğer insanlara aktarıyorlar. B partisinin başkanı ise Ebu Hureyre’dir. Onu sevenler de onun partisine üye olmuşlar, onun konuşmalarını yazıyorlar, başkalarına naklediyorlar. Hz. Ali’nin partisindekiler onunla ilgili bir şey aktardıkları zaman Ebu Hureyre’nin partisindekiler “Biz sizin sözünü kabul etmeyiz, çünkü siz Hz. Ali’nin partisine üyesiniz, siz A partisindensiniz” diye itiraz ediyorlar. Ardından da “Biz aslında Hz. Ali’nin partisinin gerçek üyeleriyiz, biz onun gerçek taraftarlarıyız, dolayısıyla Hz. Ali ile ilgili söylenmesi gerekenleri yalnızca biz söyleyebiliriz” diyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? Bunu kim kabul eder? Eğer Hz. Ali’nin gerçek taraftarı iseniz rakip partinin içinde ne işiniz var? Dininizin tamamını niçin ona lanet eden birisinden öğreniyorsunuz?

- - - - - - - - -

[1] Hakka 12.
[2] Şevâhidu’t-Tenzîl, 2/377 (1027).
[3] Câmiu’l-Beyân, 29/55.
[4] Bakara 189.
[5] Yenabiu’l-Meveddet, 1/205.
[6] Camiu’s-Sağir, c.1, b. 3, Sahabelerin Faziletleri 37 (Suyuti).
[7] Camiu’s-Sağir, c.1, b. 3, Sahabelerin Faziletleri 38 (Suyuti).
[8] Tirmizi, Menakıb Bölümleri 3723.
[9] Camiu’s-Sağir, c.1, b. 3, Sahabelerin Faziletleri 39 (Suyuti).
[10] Şerhi Nehc-ul Belağa, 4/68
[11] Şerhi Nehc-ul Belağa, 12/42
[12] Müstedrek, 3/509
[13] Şerhi Nehc-ul Belağa: 4/68
[14] Şerhi Nehc-ul Belağa: 4/67
[15] Müstedrek: 3/121
[16] Şerhi Nehc-ul Belağa: 4/68