.
.

Bismillâhirrahmânirrahîm

Yıllara dön bir bak...
Çokları gitti...
Çokları kaybetti...
Çokları yandı...
Çokları yaptı...
Çokları nefes aldı...
Çokları son nefesi verdi...
Çokları gülüyordu ama şimdi ağlıyor...
Çokları ağlıyordu ama şimdi gülüyor...
Çokları dünyaya geliyor...
Çokları ölüp gidiyor...
Gelenler ebedi kalmayacaklar...
Gidenler temelli gittiler...
Hayat çok zordur...
Ama zorluğuna rağmen hayat güzeldir...
Dünyanın çok namert olması önemli değil...
Önemli olan bizim mert olmamızdır...
Gelin birbirimizin kıymetini bilelim...
Birbirimizden uzak durmaya izin vermeyelim...

Kelebek ayıya; seni seviyorum dedi.
Ayı şimdi uyumak istiyorum, uyandığım zaman konuşuruz dedi.
Ayı kış uykusuna yattı ve kelebeğin ömrünün üç günlük olduğunu hiç bir zaman anlamadı...
Birbirimizi sevelim. Zira bizim için yarın hiç olmayabilir...

Hayatta olanların güle ve sevgiye ihtiyacı vardır, ölenlerin ise Fatiha'ya ihtiyacı vardır.
Ama bizler bazen tersini yapıyoruz...
Ölenlere uğruyoruz ve onlara gül götürüyoruz...
Ama hayatta olanlarımızın Fatihasını çok rahat okuyabiliyoruz...

A'li Muhammed mektebine hizmet edip ölmüş olanların cümlesi ile beraber merhum Hacı Şahin Hesenli'ye Allah rahmet eylesin mekanları cennet olsun, yaşayanlara Allah uzun ve sağlıklı ömürler versin inşallah. 

Ehlibeyt alimi merhum Hacı Şeyh Şahin Hesenli'nin genç yaşta, ömrünün en verimli yıllarında ani vefatı mektep derdi ve şuuru olan herkesi derinden üzdü. Merhum yaşarken ve vefatı sonrası iki tabloyu sizlerle derd-i del etmek istiyorum. 

Hacı Şeyh Şahin Hesenli tebliğ hayatında özellikle Azerbaycan'da ve Azerbaycan dışında hidayet yolunda birçok gencin kalbine dokundu. Onun için cenaze merasimine onbinlerce insan katıldı ve vefatı sonrası hakkında  çok güzel sözler söylendi. 

Merhum Hacı Şahin Hesenli yaşadığı zaman sevenleri çok olduğu gibi tenkit edenleri ve hatta sevmeyenleri de yok değildi. Sevmeyenleri veya tenkit edenleri bu sevgisizliklerini ve mesnetsiz tenkitlerini sosyal medyada ulu orta yerde yapıyorlardı. Merhumun vefatı sonrası Azerbaycan'dan, Türkiye'den, İran'dan ve diğer bazı ülkelerdeki Ehlibeyt kurum kuruluşlarından, Ehlibeyt alimlerinden taziye mesajları yayınlandı. Hatta sevmeyenleri ve mesnetsiz tenkit edenlerinden bazıları bile sosyal medyada günah çıkarırcasına üzüntülerini dile getirdiler. Öylesine güzel sözler söylendi ki arkasından, gerçekten gıpta etmemek elde değil. Lakin gelin görün ki, bu sözleri söyleyenlerden bazıları o yaşarken tam aksi yöndeydiler.

Şimdi ister istemez insan sormak istiyor: Bir değer öldükten sonra kıymetini bilsek ne fayda. Hacı Şeyh Şahin Hesenli'nin vefatı sonrası yazılanları gördüm ve okudum ve bir değeri kaybettikten sonra kıymetini bilmenin, bir insanın yokluğunda onun değerli olduğunu anlamanın ne kadar yanlış ve ne kadar üzücü olduğunu bir kez daha fark ettim.

Daha üzücü olanı ise, yaşarken kıymetsiz biriymiş gibi davranılan değerlerin ölümünden sonra, ortaya dökülen dramatik cümleler, vicdan sızlatan sözler ve yürek hoplatan methiyelerdir. Yaşadıkları zaman kıymetleri bilinmeyen ama yitirdiğimiz zaman arkasından methiyeler dizdiğimiz onlarca isim sayabilirim. 

Neden yapılmış olan hizmetlerin takdiri insanın vefatıyla değer kazanır. İnsanın değerinin bilinmesi için ölmesini mi beklemek lazım. Sağken kıymet bilmeyenler, ölümden sonra neden kıymet biçerler insana anlamış değilim. Bizler genelde eleştirileri, taşlamaları kişi yaşarken yapıyoruz, yaptığı güzel işlerin takdirinide maalesef ölümden sonraya bırakıyoruz.

“Bir Şahin Hesenli'yi yetiştirmek kolay mı? Yaşarken kıymetini bilemedi bazıları. Şimdi utanmak bize düşer.”

Etrafınıza dönün bir bakın. Merhum Hacı Şahin Hesenli gibi, ne kadar kıymetli değerimiz var görmeye çalışın. Sonra bu insanlara değer veriliyor mu, hakları teslim ediliyor mu, gereken saygı gösteriliyor mu düşünün. Birçoğuna yaşarken değer verilmemiş, hizmetleri desteklenmemiş, siz de göreceksiniz.

Peki neden? Bizde ölen insan kıymetlidir, yaşayan değil. Ne tuhaf değil mi? Öldükten sonra bir insanın kıymeti artınca ona ne faydası olur ki? Bir alime, yazara öldükten sonra verilen kıymetin onda biri yaşarken verilseydi, hayatları başka türlü olurdu ve hizmetleri daha da fazla olurdu.

Etrafınıza bir bakın. Yaşadıkları zaman kıymetli olduğunu düşündüğünüz insanları tespit edin, ona ne kadar kıymetli biri olduğunu, ne kadar faydalı biri olduğunu ve hizmetlerinin yanında olduğunuzu söyleyin.

İnsanlar birbirlerinin kıymetini keşke yaşarken bilseler, ne güzel olur, değil mi? Biri öldüğü zaman hemen başlıyoruz “Şöyle iyi adamdı, böyle faziletli insandı” demeye.

İnsan ölünce tabutunun veya mezarının yanına gidip, "iyi biliriz, yeri doldurulmaz" deriz. Neden yaşarken bunun yapmayalım?
Yaşarken kıymet bilelim. Öldükten sonra kıymet bilmenin kıymeti olmuyor.

Ne yaparsın değerler değişmiş, olması gerekenler ile olmaması gerekenler yer değişmiş işte....

Yaşadıkları zaman önemsemediklerimizin, kıymetini bilmediklerimizin öldükten sonra arkalarından destanlar yazıyoruz، Fatihalar okuyoruz... 

İnsan öldükten sonra mezarı kazılır. Ama bazıları, yaşadıkları zaman değerlerinin mezarını kazarlar...

Ama hayatta olan değerlerimizi bozuk para gibi harcamak için kılıktan kılığa, şekilden şekile giriyoruz...

NEFS İŞTE. NEFS BİR İNSANA TAHMİN BİLE EDEMEYECEĞİ ÇİRKİNLİKLERİ YAPTIRIR...

İnsan bir değeri hayatta olduğu zaman önemsemiyor, dikkata almıyorsa, o değer dünyadan gittiği zaman ahu figan edip üzülüyorsa bu durum pek önem arz etmez. Bir değere yaşadığı zaman değer vermek imani bir vazifedir.  Değer hayatta iken kıymetini bilmeyen bir toplum öldükten sonra ağlıyor ise ölü sever bir toplumdur demektir ve ölüsever bir millet olmak musibettir.

Ne diyelim, mücevherin kıymetini sarraf bilir. İşte bu da bizim tesellimiz!

Selam ve dua ile