.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Günlerden birgün bir adam Hz. Peygamber’in (saa) huzuruna geldi ve şöyle dedi:

– Ya Resulallah! Ben yalan söylüyorum, içki içiyorum, zina ediyorum, hırsızlık da yapıyorum. Bunların hepsini birden bırakmaya mecalim de yok. Dördünden üçünü yapayım, birini yapmayayım; bana söyle, hangisini yapmayayım!

Hz. Peygamber (s.a.a) buyurdu:

– İçki mi içmek istiyorsun? Git, iç. Hırsızlık mı yapmak istiyorsun? Git yap… ama yalnızca yalan söylememeye çalış. Ben sana bu dört günahtan yalandan sakınmanı salık veriyorum.

Adam durdu ve dedi:

– Zina edeyim mi?

Peygamber buyurdu:

– O günahtır, ama sen sadece yalan söylemeyeceğine söz ver. Zira eğer yalan söylemezsen, ne zina edersin, ne içki içersin, ne de hırsızlık yaparsın. Çünkü yalan bütün günahların anasıdır.

Adam Peygamber’in yanından ayrıldı. Derken yolda arkadaşlarından biriyle karşılaştı.

Arkadaşı dedi:

– Gel, içmeye gidelim.

Adam gitmek istedi, ama sonra kendi kendine söylendi:

“Eğer içki içmeye gidersem, sonra Peygamber beni görüp sorarsa: ‘İçki içtin mi, içmedin mi?’ diye… ‘İçmedim’ dersem yalan söylemiş olurum; ‘içtim’ dersem Allah'ın haram kılmış olduğu bir işi yapmış olurum.”

Sonra arkadaşına dönüp dedi:

– Kusura bakma, sen git, benim biraz işlerim var.

Gitmedi de.

Zina etmek istedi, ama yine düşündü:

“Ya Peygamber sorarsa? Ya Allah sorarsa? ‘Ben sana dememiş miydim zina haramdır, hırsızlık haramdır?’ derse, ne cevap vereceğim? Yalan söyleyemem.”

Böylece adam söz verdiği gibi yalan söylemedi ve bu sayede bütün günahları da terk etmiş oldu.

Dostluğun Kural ve Yöntemleri
Dostluğun Kural ve Yöntemleri
İçeriği Görüntüle

* * *

İslâm ahlâk felsefesinin erken dönem kaynakları arasında yer alan “eṭ-Ṭıbbü’r-rûḥânî” adlı eserinde yalan söylemenin arkasındaki psikolojik sebepleri ve doğuracağı sakıncaları inceleyen Ebû Bekir er-Râzî’ye göre yalanın asıl sebebi kibir duygusu ve yönetme tutkusudur.

Bilgi sahibi olan bir kişiye bu bilgi ondan yoksun olana göre bir üstünlük sağladığı için o kişi kendini yalanla bilgili gibi göstermek ister. Bu ise nefsânî arzuların insanı yanıltmasının bir sonucudur.

Yalan söylemeye devam eden kişiler sonunda pişmanlık doğuracak yanlışlıklar yaparlar; insanların gözünden düşer, aşağılanır, hakarete uğrarlar.

Yalan haber verenin niyetine göre farklı yalan türlerini inceleyen Râzî, karşısındakini bir zarardan koruma veya ona meşrû bir fayda sağlama amacıyla söylenen yalanı kötü saymamış, bunun yanında işin aslı ortaya çıktığında söyleyen için mahcubiyet ve kınama doğuran yalanları çirkin bulmuş, insanın yalancı diye nitelendirilmesini gerektirecek en kötü yalanın hiçbir sebebe dayanmayan, çirkin ve alçaltıcı amaçlarla söylenen yalan olduğunu belirtmiştir.[1]

Hamîdüddin el-Kirmânî, Râzî’nin eṭ-Ṭıbbü’r-rûḥânî’sini eleştirmek için yazdığı el-Aḳvâlü’ẕ-ẕehebiyye’de[2] aslında fazilet kabul edilen doğru sözlülük bile her zaman makbul görülmezken, bir kimsenin aleyhinde gerçekleri söylemek bile gıybet sayılırken Râzî’nin temel bir rezîlet olan yalanı bazı durumlarda teşekküre değer görmesini yadırgamaktadır. Ancak İslâm düşünce tarihinde yalan konusu daha çok Râzî’nin görüşü doğrultusunda değerlendirilmiştir.

Meselâ Râgıb el-İsfahânî, Râzî’nin eserinden alındığı anlaşılan ifadelerle hem yalanın psikolojik sebeplerinin hem de meşrû olan ve olmayan kısımlarının bulunduğu hususunda aynı görüşleri tekrarlamıştır.[3]

Mâverdî de yalancılığın sebeplerini menfaat elde etme, zararı önleme, söze tatlılık, zarafet katma ve düşmana zarar verme düşüncesi şeklinde sıralar; bu arada yalan söylemeye ruhsat verilen durumlardan da söz eder. Yine Mâverdî’ye göre yalancıların bazı özellikleri vardır. Yalancı doğru sözlerle kendisinin yalanları arasında fark görmez, söylediklerinin şüpheyle karşılandığını görünce hemen sözünden döner. Nihayet insan tabiatı yalandan hoşlanmadığı için yalancının ruh hali dışına yansır.[4]

- - - - - - - - - -


[1] (Resâʾil felsefiyye, s. 56-59)

[2] (s. 77-78)

[3] (eẕ-Ẕerîʿa, s. 275-276)

[4] (Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn, s. 255-257)