Bismillah…

Bazı ayetlerde Allah’ın tuzağından söz edilmektedir.[1] Belki aklınıza “Allah tuzak kurar mı?” diye gelmiş olabilir. Kesinlikle Allah-u Teâlâ zavallı kullarına bizim düşündüğümüz şekliyle tuzak kurmaz, azap etmek için hileler yapmaz, cehenneme göndermek için fırsat kollamaz. Tam tersine Allah çok merhametli, çok şefkatli, çok rauftur. Bu yüzden Allah kullarını cennete göndermek için bahaneler arar durur, bunun için 124000 bin peygamber ve yüzlerce kitap göndermiştir. Ancak Allah-u Teâlâ bir takım yasalar ve kanunlar da karar kılmıştır. Bu yasalar ve kanunlar, her zaman ve her insan için işlemiştir. Kıyamete kadar gelecek olan insanlar için de işleyecektir. Örneğin elli kat yükseklikte bir bina düşünelim. Kim olursa olsun onun üzerinden aşağı atlarsa, kesinlikle ölür. Bu bir yasadır. Her zaman geçerlidir. Dolayısıyla kâfir atlasa da ölür, Müslüman atlasa da ölür. Bir kimse “Ben müslümanım, bir de Ehli Beyt mektebinin izleyicilerindenim, artık bana bir şey olmaz” deyip ellinci kattan atlarsa kesinlikle ölür.  Allah-u Teala aynı şekilde dinî konularda da bir takım yasalar karar kılmıştır. Bu yasalar geçmiştekiler için geçerli idi. Günümüzdeki ve gelecekteki insanlar için de geçerlidir. Bu yasalardan biri de “Allah’ın tuzağından güvende hissetmemek gerekir” yasasıdır.

Peki, Allah’ın tuzağı ifadesini nasıl anlamak gerekir?

Allah’ın tuzağı demek; Allah’ın imtihanı, Allah’ın sınavı, Allah’ın gazabı, Allah’ın azabı anlamına gelmektedir.

Buradan hareketle bazı insanlar “Biz Müslüman’ız”, bazı insanlar “Biz Sünni’yiz”, bazı insanlar da “Biz Şia’yız” diye söyledikleri için kurtulduklarını zannetmektedirler. Oysa hayat devam etmekte, imtihan devam etmekte, son nefese kadar da sürecektir.

1- Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

أَ حَسِبَ النَّاسُ أَنْ يُتْرَكُوا أَنْ يَقُولُوا آمَنَّا وَ هُمْ لا يُفْتَنُونَ.[2]

İnsanlar “İman ettik.” diyorlar diye, imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar?

Bir insanın ölmeden ve cennete girmeden kendisini Allah’ın imtihanından, gazabından, azabından güvende hissetmesi en büyük yanlışlardan ve günahlardan biridir.

2- Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

أَ فَأَمِنُوا مَكْرَ اللَّهِ فَلا يَأْمَنُ مَكْرَ اللَّهِ إِلاَّ الْقَوْمُ الْخاسِرُونَ.[3]

Yoksa Allah’ın tuzağından güvende mi oldular? Oysa hüsrana uğrayanlar kavminden başkası Allah’ın tuzağından güvende hissetmez.

Yoksa köylerin, şehirlerin, ülkelerin halkları Allah’ın imtihanından ve azabından güvende olduklarını mı sanıyorlar. Oysa sadece hüsrana uğrayanlar kendilerini Allah’ın imtihanından ve azabından güvende hissederler.

İnsanın, kendisini Allah’ın imtihanlarından ve azabından güvende hissetmesi en büyük hatalardan biridir. Çünkü insanın “Allah beni imtihana çekmez, beni cezalandırmaz, bana azap etmez, nasıl olsa Ehli Beyt taraftarı da oldum, dolayısıyla cenneti garantiledim…” diye düşünmesi, dikkatli olmaktan uzaklaştıracak ve sonunda da birçok yanlışa sürükleyecektir. Dolayısıyla da Allah’ın azabına ve gazabına duçar edecektir. Bu bakımdan birçok ayette ve hadiste Allah’ın tuzağından, imtihanından, azabından güvende hissedilmesi yasaklanmıştır. Hatta bu konuda Peygamberler bile uyarılmışlardır.

3- Nitekim Rabbimiz Peygamberimize (saa) şöyle buyurmaktadır:

قُلْ إِنِّي أَخافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ.[4]

De ki: “Kesinlikle ben, eğer Rabbime isyan edersem büyük bir günün azabından korkarım.”

Peygamberimiz (saa) masumdu, günahsızdı. Dünyada yaşarken kesinlikle cennete gideceği vaat edilmişti. Cennetteki makamı bile gösterilmişti. Ancak buna rağmen yine de Allah’tan ve azabından korkması gerektiği emredilmiştir. Bu yüzden Efendimiz (saa) insanlar ve varlıklar içinde Allah’tan en çok korkan ve en çok dikkat eden kişiydi. Bu korkusundan dolayı hiçbir kimsenin kalbini kırmaz, adil davranır, geceleri ayakları şişecek derecede ibadet ederdi.

4- Peygamberimiz (saa) şöyle buyurmuştur:

Allah-u Teâlâ, kardeşim Üzeyir’e şöyle vahiy etti: “Cennetime girinceye kadar, kendini benim tuzağımdan güvende hissetme.”[5]

Anlaşılan o ki, Allah’ın imtihanından ve azabından güvende hissetmenin yasak oluşu sadece Peygamberimize (saa) değil, bütün peygamberlere vahiy edilmişti. İşte onlardan biri de Hz. Üzeyir idi.

5- İmam Ali (sa) şöyle buyurmuştur:

Bu ümmetin hayırlılarının bile Allah’ın azabından güvende olduklarını sanma. Çünkü Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:[6]

Oysa hüsrana uğrayanlar kavminden başkası Allah’ın tuzağından güvende hissetmez.[7]

Hepimiz biliyoruz ki, Peygamberimiz (saa) Mekke’de zuhur ettiği zaman, birçok insan çok zor şartlarda Müslüman oldular. Birçok işkenceye maruz kaldılar. Aç ve susuz yaşadılar. Ancak Peygamberimize canlarıyla, mallarıyla, zamanlarıyla yardımcı oldular. Medine döneminde de yardım etmeye devam ettiler. Namaz kıldılar, oruç tuttular, fakirlere yardım ettiler, savaşlara katıldılar. Bazıları savaşlarda çok yaralar aldılar. Bizim tasavvur edemeyeceğimiz kadar zahmetlere katlandılar. Ancak Efendimizin vefatından sonra birçoğunun nasıl bir sona duçar olduğunu ve bu dünyadan giderken nasıl bir veballe gittiklerini de çok iyi biliyoruz. Belki de onların en büyük sorunlarından biri Allah’ın imtihanından ve azabından kendilerini güvende hissetmeleri olmuştur.

Unutmayalım ki onlar insan ve Müslüman idiler. Peygamberin (saa) sahabeleri idiler. Peki, ya biz kimiz? Bizim onlardan yaratılış olarak bir üstünlüğümüz var mı? Elbette ki hayır… Biz de insanız, Müslümansız ve Efendimizin ümmetindeniz. Dolayısıyla kendimizi güvende hissetmememiz ve gururlanmamamız gerekir. Tarihte yaşamış, iman etmiş, zahmetler çekmiş, sonunda da hayatı hüsranla bitmiş kişilerden ibret almamız gerekir.

6- İmam Ali (sa) şöyle buyurmuştur:

En iyi fakih; insanları Allah’ın rahmetinden umutsuz etmeyen,  onları Allah’ın merhametinden ümitsiz kılmayan, onları Allah’ın tuzağından güvende olmalarını sağlamayan kimsedir.[8]

Kâfirlere, zalimlere, müşriklere Allah’ın rahmetini hatırlatmak ve umutlandırmak gerekir. Ancak Müslümanlara, müminlere, şialara Allah’ın tuzağını ve azabını söylemek gerekir.

Anlaşılan o ki, Allah’ın rahmeti zahirî ve dünyalık rızıklarla ilgilidir. Örneğin; yağmur, yiyecek, içecek gibi… Allah’ın merhameti ise batınî ve ahiretlik rızıklarla ilgilidir. Örneğin; iman, mağfiret, cennet gibi… Her halükarda Allah’ın rahmetinden ve merhametinden asla umut kesmemek gerekir. Diğer taraftan da “Müslüman ve Şia olduk” diye yan gelip yatmamak gerekir.

7- İmam Ali (sa) şöyle buyurmuştur:

Kim Allah’ın tuzağından güvende hissederse helak olur.[9]

Görüldüğü gibi her hangi bir ayrım yapılmamıştır. Yani Müslümanlar, Sünniler, Şialar, âlimler, hocalar istisna edilmemişlerdir.

8- İmam Cafer Sadık (sa) şöyle buyurmuştur:

Büyük günahlar şunlardır: Allah’ın rahmetinden umut kesmek, Allah’ın merhametinden ümitsiz kalmak, Allah’ın tuzağından güvende hissetmek…[10]

9- Safvan şöyle nakletmiştir:

İmam Cafer Sadık’ın (sa) arkasında namaz kılıyordum; “Allah’ım! Beni Senin tuzağına karşı güven duymaktan uzak tut” diyordu. Ardından şu ayeti okudu:[11]

Oysa hüsrana uğrayanlar kavminden başkası Allah’ın tuzağından güvende hissetmez.[12]

Masum bir imam böyle dua edip yalvarıyorsa bizim teklifimiz çoktan belli olmuştur.

Rabbimiz! Bizi müstakim yola hidayet eyle. Bizi Kur’an’ın, Peygamberin, Ehli Beytinin yoluna hidayet eyle. Bizi müstakim yola hidayet ettikten sonra kalplerimizi kaydırma. Rabbimiz! Ayaklarımızı sabit kıl. Günahlarımızı affeyle. Kötülüklerimizin üzerini ört. Bizi Ebrar ile öldür ve onlarla mahşur eyle.

[1] Al-i İmran: 54, Rad: 42…

[2] Ankebut: 2

[3] Araf: 99

[4] Enam: 15

[5] Hikmetnameyi Peygamberi Azam: 2/408

[6] Tefsiri Nur-us Segaleyn: 2/52

[7] Araf: 99

[8] Tefsiri Nur-us Segaleyn: 2/52

[9] Uyun-ul Hikem: 448

[10] Kafi: 2/280

[11] Tefsiri Numune: 6/272

[12] Araf: 99