.
.

Ehlader Araştırma Bölümü



Nehc'ül Belâğa'ya yabancı olanlar, sadece ben ve benim gibilerle sınırlı değildi; aksine İslâm toplumu bu kitabı tanımıyordu. İslâm dünyasının Nehc'ül Belâğa'dan bildiği, kelimelerin açıklaması ve sözlerin tercümesinden öteye geçmezdi.

Nehc'ül Belâğa'nın mâna ve içeriğinden hiç kimsenin haberi yoktu. İslâm dünyası daha son dönemlerde Nehc'ül Belâğa'yı keşfetmeye başlamıştır. Başka bir tabirle, Nehc'ül Belâğa İslâm dünyasını fethetmektedir. İlginçtir ki, ister İran gibi bir Şiî ülkesinde olsun, ister Arap ülkelerinde olsun, Nehc'ül Belâğa'nın muhtevasının bazı bölümlerini Allah'tan haberi olmayanlar veya Allah'tan haberdar gayrimüslimler keşfetmiş, Müslüman kitlelerin istifadesine sunmuşlardır.

Bu araştırmacıların çoğunun veya hepsinin bu işten hedefi bazı toplumsal iddialarını doğru göstermek için Hz. Ali (a.s) veya Nehc'ül Belâğa'sından deliller getirmek ve böylece kendilerini güçlendirmekti. Ancak sonuç onların amaçlarının aksine gelişti. Çünkü Müslüman kitleler ilk kez diğerlerinin süslü-püslü sözlerinin yeni bir şey olmadığını, onlardan daha iyisinin Nehc'ül Belâğa'da, Ali'nin (a.s) siretinde, Selman, Ebuzer ve Mikdad gibi Ali'nin terbiye ettiği kişilerin yaşantılarında olduğunu gördüler. Sonuçta Ali (a.s) ve Nehc'ül Belâğa onları güçlendireceğine onların yenilgiye uğramasına yol açtı. Ancak bu olaydan önce çoğumuzun takva ve nasihatle ilgili birkaç hutbeden başka bir şey bilmediğimizi itiraf etmeliyiz. Oysa İmam Ali'nin (a.s) Malik Eşter Nehaî'ye yazdığı ahitnâmesi gibi hazineleri ne tanıyan vardı ve ne de dikkate alan.

Kitabın birinci ve ikinci bölümünde zikredildiği gibi Nehc'ül Belâğa, bundan yaklaşık bin yıl önce Seyyid Razî'nin topladığı Hz. Ali'nin hutbeleri, vasiyetleri, duaları, mektupları ve kısa sözlerinden seçmelerdir. Tabii ki Hz. Ali'nin (a.s) sözleri sadece Seyyid Razî'nin topladığı bu macmuayla sınırlı olmadığı bir yana1 o hazretin sözlerini toplamaya girişen tek kişi de Seyyid Razî değildir.

Şimdi Nehc'ül Belâğa hakında yapılması gereken iki iş var: Biri, Nehc'ül Belâğa'da söz konusu olan ve İslâm toplumunun çok ihtiyaç duyduğu çeşitli meselelerde Hz. Ali'nin (a.s) mektebinin iyice açıklığa kavuşması için Nehc'ül Belâğa'nın muhteva ve içeriğinde derine dalmak; diğeri ise Nehc'ül Belâğa'nın senet ve kaynaklarını incelemek.

İslâmî çevrelerde ulemanın bu iki işe girişmiş olduklarını duymamız gerçekten sevindirici bir olaydır. Bu kitapta geçenler, hicri şemsi 1351 ve 1352 yıllarında "Mektebi İslâm" dergisinde yayınlanmış olan bir dizi makaleler mecmuasıdır; şimdi ise bir kitap şeklinde saygıdeğer okuyuculara sunulmaktadır. Daha önce "Hüseyniyei İrşad" adındaki İslâmî müessesenin beş oturumunda bu başlık altında konuşmalar yapmıştım. Fakat sonraları bu konuşmaları makaleler silsilesi hâlinde daha geniş bir şekilde yayınlamak istedim.

Nefis Eser

Asırların eskitmeye güç yetiremediği, zaman akışı, ortaya çıkan daha yeni ve daha aydın düşüncelerin sürekli değerini yücelttiği elimizde bulunan Nehc'ül Belâğa adındaki bu güzel ve nefis eser, Emir'ül Müminin Hz. Ali'nin (a.s), bundan yaklaşık bin yıl önce rahmetli Seyyid Razî (Allah'ın rızvanı ona olsun) tarafından toplanan "hutbeleri", "duaları", "vasiyetleri", "mektupları" ve "veciz sözleri"nden seçmelerdir.

Şüphesiz söz ustası olan Hz. Ali (a.s) birçok hutbeler söylemiş, yine çeşitli münasebetlerde birçok hikmetli veciz sözler buyurmuştur. Ayrıca özellikle kendi hilafeti döneminde birçok mektuplar yazmış, Müslüman halk da onları kaydedip ezberlemeye özel bir özen göstermiştir.

Seyyid Razî'den yaklaşık yüz yıl önce yaşayan (hicrî üçüncü yüzyılının sonları ve dördüncü yüzyılının başları) Mes'udî "Muruc'uz Zeheb" adlı eserinin ikinci cildinde, "Hz. Ali'nin Sözleri, Rivayetleri ve Takvasından Kesintiler" başlığı altında şöyle diyor:

"Halkın çeşitli yerlerde Hz. Ali'den hıfzettikleri2 hutbelerin sayısı dört yüz seksen kusûra ulaşmaktadır. Hz. Ali (a.s) bu hutbeleri daha önceden hazırlık yapmaksızın, bir şeyin üzerine kaydetmeksizin buyurur, insanlar da hem onları alır ve hem de bilfiil ondan yararlanırlardı."

Mes'udî gibi aydın ve araştırmacı bir bilginin tanıklığı Hz. Ali'nin (a.s) hutbelerinin ne kadar çok olduğunu göstermektedir. Nehc'ül Belâğa'da sadece 239 hutbe vardır; oysa Mes'udî dört yüz seksen küsur hutbeden bahsederken, çeşitli tabakaların o hazretin buyruklarını kaydetme ve ezberlemeye gösterdikleri olağanüstü önemi belirtmektedir.

Seyit Razi ve Nehcul Belaga

Seyyid Razî (r.a) şahsen Hz. Ali'nin (a.s) buyruklarının hayranlarındandı. Seyyid Razî edebiyatçı, şair ve söz ustası bir kişiydi. Onunla aynı dönemde yaşayan Sealibî, hakkında şöyle der: "O bugün asrın en gözdesi, Irak'ın en şerefli seyitlerindendir. Soy ve boy asaletiyle birlikte güzel edep ve üstün fazilet sahibidir… Ebu Talipoğulları arasında o kadar seçkin şair olmasına rağmen o, Ebu Taliboğulları şairlerinin en üstünüdür. Bütün Kureyş'te ona ulaşabilecek bir şair yoktur dersem abartmış olmam."3

Seyyid Razî edebiyata ve özellikle Hz. Ali'nin (a.s) sözlerine hayranlığından olacak ki, Hz. Ali'nin (a.s) sözlerine daha çok fesahat, Belâgat ve edebiyat açısından bakmaktaydı; dolayısıyla o hazretin sözlerinin seçiminde bu özelliği göz önünde bulundurmuştur. Yani Belâgat açısından özel bir belirginliğe sahip olan sözler dikkatini daha çok çekmiştir. Dolayısıyla Hz. Ali'den (a.s) seçip derlediği bu eserin ismini "Nehc'ül-Belâğa" koymuştur. İşte yine bu açıdan bunların senet ve kaynaklarına değinmeye önem vermemiş, sadece özel bir münasebetten dolayı ilgili hutbe veya mektubun kaydedildiği kitabın ismine değinmiştir.

Bir tarih veya hadis mecmuasında, ilk olarak o mecmuanın senet ve kaynağının bilinmesi gerekir; aksi durumda itibarını kaybeder. Fakat bir edebiyat eserinin değeri onun incelik, güzellik, fesahat ve Belâgatındadır. Buna rağmen yine de Seyyid Razî'nin bu paha biçilmez eserin tarihî ve diğer değerlerinden gafil olduğu ve sadece onun edebî değerine dikkat ettiği de söylenemez.

Seyyid Razî'den sonraki dönemlerde başkalarının Nehc'ül Belâğa'nın senet ve kaynaklarını toplamaya girişmeleri çok sevindirici bir olaydır. "Nehc'üs-Seade fî Müstedreki Nehc'il-Belâğa" kitabının bu alanda yazılan kitapların en kapsamlısı ve en genişi olduğu söylenebilir. Bu kitap şimdi, Muhammed Bâkır Mahmudi adında Iraklı araştırmacı ve değerli Şiî bilginlerinden biri tarafından hazırlanmaktadır. Bu değerli kitapta Hz. Ali'nin (a.s) hutbeleri, emirleri, yazı ve mektupları, vasiyetleri, duaları ve veciz sözleri toplanmıştır. Bu kitap elimizdeki Nehc'ül Belâğa'ya ilaveten Seyyid Razî'nin seçmediği veya elde edemediği bölümleri de içermektedir. Bildiğim kadarıyla sadece veciz sözlerin bir bölümü dışında hepsinin senet ve kaynaklarını toplamıştır. Şimdiye kadar bu kitabın dört cildi basılarak yayınlanmıştır.

Şunu da unutmamak gerekir ki Seyyid Razî, Hz. Ali'nin (a.s) sözlerini toplamaya girişen tek kişi değildir. Başkaları da bu alanda farklı isimlerde kitaplar yazmışlardır. Bunlardan en meşhuru Muhakkik Cemaleddin Hansarî'nin Farsça'ya şerhettiği ve son zamanlarda değerli araştırmacı bilgin Mir Celaleddin Muhaddis Urumavî'nin çabasıyla Tahran Üniversitesi tarafından basılan Amidî'nin "el-Gurer ve'd Durer" adlı kitabıdır. Kahire Üniversitesinde, Ulum Fakültesinin müdürü olan Ali el-Cundi, "Ali b. Ebutalib, Şiir ve Hikmetleri" adlı kitabının mukaddimesinde bu mecmualardan birkaçının ismini zikretmektedir; bunlardan bazıları öylece el yazısı hâlinde kalmış ve şimdiye kadar basılmamıştır; bu kitaplardan bazıları şunlardan ibarettir:

1- "el-Hutet" kitabının yazarı Kuzaî'nin topladığı "Dusturu Mealim'il Hikem".
2- "Nesr'ul Lealî". Bu kitap Rusyalı müsteşrik tarafından kalın bir ciltte tercüme edilip yayınlanmıştır.
3- "Hikemu Seyyidina Ali". Bu kitabın el yazısı nüshası Dar'ul Kutub'il Mısriyye'de mevcuttur.

İki Özellik

Emir'ül-Müminin Hz. Ali'nin (a.s) sözleri öteden beri iki özelliğe sahip olup bu ikisiyle tanınmıştır. Bu özelliklerden biri fesahat ve Belâgatı, ötekisi ise bu sözlerin çok yönlü oluşları ve bu günkü tabirle çok boyutlu oluşlarıdır. Bu özelliklerden her biri tek başına Hz. Ali'nin (a.s) buyruklarına olağanüstü bir değer vermek için yeterlidir.

Fakat bu iki özelliğin iç içe olması, yani bir sözün farklı ve hatta bazen zıt doğrultularda hareket edip aynı zamanda fesahat ve Belâgatını koruması o hazretin sözlerini mucize haddine yaklaştırmıştır. Ve işte bu yüzden, Hz. Ali'nin sözleri yaratılmışların sözleriyle yaratının sözü arasında yer almış ve hakkında; "Yaratılmışların sözlerinden yüce ve yaratının sözünden aşağıdır!" söylenmiştir.

Güzelliği

Nehc'ül Belâğa'nın bu özelliğini, söz ustası ve sözün güzelliğini anlayan bir kimseye tavsif ve açıklamaya gerek yoktur. Esasen güzellik anlatılması değil, idrak edilmesi gereken bir olgudur.

Nehc'ül Belâğa, o devrin insanlarına olduğu gibi yaklaşık on dört asır sonra günümüz okuyucusu için de aynı incelik, cezzabiyet ve tatlılığa sahiptir. Biz burada bu konuyu ispatlamak niyetinde değiliz; ancak bahsimizdeki münasebetinden dolayı, Hz. Ali'nin (a.s) sözlerinin kalplere nüfuzla etkisi, insan düşünce ve zevklerinde görülen bunca değişimlere rağmen o hazretin insanları asırlarca hayrete düşürmesi üzerinde bir azıcık durmak istiyoruz. O nedenle sohbetimize o hazretin kendi zamanından başlayalım.

Hz. Ali'nin (a.s) dostları, özellikle de hitabet alanında ilerlemiş olanlar, onun sözlerine hayranlardı. İbni Abbas bunlardan biridir. Cahiz'in "el-Beyan ve't-Tebyin"de naklettiğine göre İbni Abbas kendisi çok güçlü bir hatipti.4

İbni Abbas, Hz. Ali'nin (a.s) hutbe ve konuşmalarına olan derin şevk ve isteğini, o hazretin olağanüstü sözlerinden zevk alışını gizlememektedir. Nitekim Hz. Ali meşhur "Şıkşıkıyye" hutbesini irad ederken, İbni Abbas da dinleyiciler arasındaydı; bir ara Kufe'nin Sevad ahalisinden bir adamın, birtakım meseleleri içeren bir mektubu o hazrete uzatmasıyla hutbesini kesti. Hz. Ali (a.s) mektubu okuduktan sonra İbni Abbas'ın, hutbesine devam etmesini rica etmesine rağmen artık devam etmedi. Bunun üzerine İbni Abbas, "Hayatımın hiçbir döneminde bu sözlerin kesilmesine üzüldüğüm kadar hiçbir söze üzülmedim" dedi.

İbni Abbas, Hz. Ali'nin (a.s) kendisine yazmış olduğu kısa bir mektup hakkında; "Resulullah'ın sözlerinden sonra hiçbir sözden bu kadar yararlanmadım" demiştir.5

Hz. Ali'nin (a.s) en azılı düşmanlarından olan Muaviye b. Ebu Süfyan, o hazretin sözlerinin güzelliğini ve olağanüstü fesahatini itiraf etmiştir. Muhken b. Ebu Muhken, Hz. Ali'ye (a.s) sırt çevirerek Muaviye'ye yöneliyor ve Hz. Ali'ye (a.s) beslediği kinden dolayı yanıp yakılan Muaviye'ye yaranmak için; "İnsanların en dilsizinin yanından sana geldim" diyor. Bu dalkavukluk o kadar tiksindiriciydi ki, Muaviye şahsen onu kınayarak dedi ki: "Yazıklar olsun sana! Ali mi insanların en dilsizidir?! Kureyş, Ali'den önce fesahatten habersizdi. Ali, Kureyş'e fesahat dersi verdi."
 

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1-Seyyid Razî'den yüz yıl önce yaşıyan Mes'udi, Muruc'uz- Zeheb adlı eserinin ikinci cildinde şöyle diyor: "Günümüzde halkın elinde Hz. Ali'nin dört yüz seksen küsur hutbesi var." Oysa Seyyid Razî'nin topladığı bütün hutbelerin sayısı 239'dur; yani Mes'udî'nin söylediği rakamın yarısından daha az.
2- Ben, Mes'udi'nin, bu tabirle, onların kaydedilerek kitaplar hâline getirildiğini mi, yoksa insanların ezberlediklerini mi veyahut her ikisini mi kastettiğini anlamış değilim.
3- Abduh'un Nehc'ül-Belâğa şerhine önsözü, s.9.
4- Cahiz "el-Beyan ve't-Tebyin c.1, s.230.
5- Nehc'ül-Belâğa, Mektuplar bölümü, no: 22