.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

İffet ve hicap iki kıymetli hazinedir. Allah Teâlâ bu iki değeri, insanın korunması ve selamette kalması için ve öte yandan insanların bir biri arasındaki mahremiyet sınırlarının belirlenmesi adına bizlere hediye etmiştir.

Bu iki güzel huy sebebiyle insanlar en yüksek manevi makamlara ulaşabilirler. Allah’ın (c.c) Kur’an-ı Kerim’de insanlığa örnek olarak göstermiş olduğu rol modellerinde iffete çokça dikkat çekmiştir. Onlar, iffet ve hayâlarını korumaları neticesinde bu büyük makamlara ulaşmışlardır. Bundan dolayı bütün kadınlara hatta bütün erkeklere de örnek olarak bu gösterilmiştir. Bu kadınlar Hz. Zehra (sa) Hz. Meryem (sa) ve Firavunun karısı Hz. Asiye (sa) Kur’an-ı Kerim’in kadınlar için rol modelleridir. Kur’an doğruluk ve saadeti bu iki hazinenin yani iffet ve hayâyı imanın iki büyük esası ve kadınların üstün nitelikleri olarak beyan etmiştir.

İffet Fıtri Bir Emirdir ve Herkes Ona Uymakla Mükelleftir

İffet ve hicap hakkında konuştuğumuz da konu onun sınırlarıdır. Özellikle günümüzde ve memleketimiz içerisinde çok konuşulan meselelerden birisidir.

İffet ve hicabın sınırlarına geçmeden önce onun felsefi boyutunu ele almalıyız ve şöyle demeliyiz; Allah çok kuvvetli bir nizamı hazırlamış ve kullarını bu nizamın kanunlarına uymaya davet etmiştir.

İşin ehli bir doktor hastalığımızdan ötürü bize bir ilaç tavsiye ettiğinde, onu kullanırsak zamanla iyileşiriz. Eğer o ilacı kullanmasak vücudumuzda iyileşme olmadığı gibi zarar verdiğini de görürüz. Yüce Allah, tekvini olan bu kanunları kitap ve vahiy kalıbında, peygamberler vasıtasıyla insanlara bildirmiştir. İşte bu şekilde hak yoldan sapmamalarını sağlamıştır. Bütün bu kanunlar insanların fıtratlarında da yer almaktadır. Bu yönden toparlayacak olursak; insanda bulunan gizli peygamber yani fıtratımız batıni olarak iyilikleri ve güzellikleri beyan ettiği gibi dünya üzerine gelmiş peygamberler ise bu bilgileri insanlara açıklar ve hatırlatır. Bozulmamış fıtrat yani gizli peygamber Allah’ın varlığı haktır der. Ama yaşamış peygamberler ‘La ilahe illallah’ ‘Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur’ der.

Emire’l Müminin Ali (as) Nehcû’l Belâğa’da şöyle buyurur: “Peygamberlerin önemli özelliklerinden birisi de; Allah ve kullar arasındaki bu fıtri misak ve anlaşmayı hatırlatmaktır.” Buna örnek olarak Kur’an-ı Kerim’de şöyle emredilmiştir: Allah’a ve peygamberine itaat edin!” Acaba sadece bu ayeti dinleyerek mi Allah ve resulüne itaat etmeliyiz yoksa şöyle mi demeliyiz; Allah ubudiyyet ve tapınma gibi iki büyük emri insanlığa sunmuştur ve peygamberleri vasıtasıyla da bunun hatırlanmasını istemiştir. Bu sebepten dolayıdır ki putperestler tapılacak bir varlığın olması gerektiğine inanırlar. Ancak şeytanın da aldatmasıyla bu tapınmayı batıl yollarda ararlar.

Bunun bir başka örneği de hicap ve hayâdır çünkü bunlar fıtri bir emirdir. Her insan kendi mahremini başkalarından korumalıdır. Allah Teâla iblis ve taifesine insanların mahrem sınırlarını bildirmeden önce mukaddes kitaplarda buna yer vermiştir ve özellikle Kur’an-ı Kerim’de Nur suresi 31. ayet-i kerimede bunu beyan etmiştir:

“Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Cinsel organlarını/ırzlarını korusunlar. Süslerini/zînetlerini, görünen kısımlar müstesna, açmasınlar. Örtülerini/başörtülerini göğüs yırtmaçlarının üzerine vursunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları yahut babaları yahut kocalarının babaları yahut oğulları yahut..”

Bu konuyla ilgili birçok ayet bulunmaktadır ve eğer bir kimse fıtrat arayışı içerisinde ise; bu gösterdiğimiz ayet yeterlidir. Her insan kendi mahremini başkalarından korumanın bilincindedir. Allah azze ve celle iblis ve taifesine insanların mahrem sınırlarını bildirmeden önce mukaddes kitaplarda buna işaret etmiştir ve özellikle de Kur’an’da detaylarıyla açıklayarak hiç bir bahaneye yer bırakmamıştır.

Tevrat ve İncil’deki Ayetler de Hayâ ve Hicabın Korunması Hakkındadır

Yalnız Kur’an-ı Kerim değil diğer mukaddes kitaplar olan Tevrat ve İncil de bu konu hakkında açıklamalarda bulunmuşlardır. Bunlara örnek olarak hicaba riayet hakkında şunları okumaktayız:

“Ve Refika gözlerini yukarı kaldırarak İshak’ı gördü. Devesinden aşağıya indi ve hizmetçisine; ‘Bu adam da kimin neyi bize doğru geliyor?’ diye sordu. Hizmetçi şöyle dedi: ‘O benim sahibimdir.’ Sonra üstündeki örtüye büründü.”

İranlı Yahudi âlimlerinden Haham Oril Davudî hicabın vacip olmasının delilini bu bölümden almıştır.

Yine Pavlus’un risalesinde İncil’de şöyle gelmiştir:

“Kadınlarınızı hayâ elbisesiyle ve sakınmakla süsleyin; zülüflerini, altınlarını ve takılarını göstermekle değil. Eğer dindarlık davasında iseniz ve salih amel sahibi olmak istiyorsanız böyle yapın.”[1]

Kadın Kesinlikle Kendisini İffetsiz Durumlardan Korumalıdır

Maalesef öyle bir zamanda bulunuyoruz ki; hatta hicaplı kimseler bile bazı hareketleri ile hicaplı bir kadının asla yapmaması gereken şeyleri yapıyor. İslam düşmanları sosyal medya vasıtasıyla iffetsiz ve hayâsız sahneleri normalmiş gibi gösteriyorlar. Bundan önce böyle bir durum yoktu; zamanımızda ise insanlar çok rahat bir şekilde kendilerinin ve ailelerinin fotoğraflarını umuma açık olan sosyal medya mecralarında paylaşıyorlar. Bunu da İslam ahlakında bu tür sahneleri paylaşmanın müsaade edilip edilmemesine bakmadan yapıyorlar.

Biz hicap meselesine değinmeden önce ‘iffet’ adlı yani manası ‘kendini korumak’ hakkındakikonumuza değinmek istiyoruz. Hicap iffetin bir parçasıdır. Yine aynı şekilde başka iffet türleri de vardır. Bunlara örnek olarak; midenin iffeti ve dilin iffetini verebiliriz. Kadın kesinlikle kendisini iffetsiz sahnelerden korumalıdır. Kadınlar sürekli iffetli olmayı ve bunu bir alışkanlık haline getirmelidirler. Bir kadın daima iffetli olma haline dikkat ederse, ne zaman karşısına bir kör bile çıksa gayri ihtiyari olarak ondan kendini korur. Aynı Hz. Zehra’nın (s.a) yapmış olduğu gibi. Bazen hicaplı kadınların hicapları olmasına rağmen iffetten mahrum olduklarını görüyoruz. Örneğin erkeklerle şakalaşırlar, onlarla konuşmalarında hayâya dikkat edip kendilerini korumazlar. Daha öncede söylediğimiz gibi hicap bir tür korunma vesilesi ve kaledir. Hicabın felsefelerinden biri de iffettir. Bizim mide iffetimiz, dil iffetimiz olduğu gibi bunlar arasında hicap da iffetin çeşitlerinden biridir ve onun da kendine göre mükâfatı vardır.

Yukarıda belirttiğimiz gibi iffet bir korunma vesilesidir, onun en bariz görünen şekli hicaptır. Ancak iffet kadınlara ait bir mefhum değildir. Erkekler de iffetin yüksek dereceleriyle karşı karşıyadır. Eğer kadınların örtünmesi önemli bir iffet göstergesi ise bunun mukabilinde namahrem karşısında gözlerini kapatmak da erkek için önemli bir iffet halidir. Aynı şekilde kadınlar içinde birçok örnekler vardır. Yüce Allah bu konuya Kur’an-ı Kerim’de yer vererek mümin kadın ve mümin erkeklerden gözlerini korumalarını istemiştir. Nur suresi 29. ayette mümin erkeklere hitaben gözlerini namahremden korumalarını istemiş ve aynı şekilde 30. ayetin başlarında ise kadınlara da aynı emri vermiştir.

Gözler Kalbe Açılan Bir Penceredir

Peki, iffete riayet etmemek toplum içerisinde ne gibi olumsuz etkiler bırakır? İşte bu konuda şu ayetten bir takım mesajlar alabiliriz. Gözler bir şeyi seçmede bir şahıs için ilk basamaktır. İnsan göz sayesinde seçimini yapmaktadır. Kalp ise insanın yönetim merkezedir. Yani insanın kalbine ne düşse, o insanın tevveccühü kalbine düşen şeyin peşinden gitmektir. Örneğin mümin bir insanın kalbi ilahi olan şeylere bağlıdır. Buna misal olarak eğer bir müminin kalbinde İmam Hüseyin’in (a.s) aşkı olursa, onun düşüncesine de bu aşk yansır. Bu misale olumsuz bir örnek verecek olursak eğer bir kimsenin kalbinde olumsuz düşünceler peyda olursa fikri de daima bu düşüncelerin peşinden gidecektir.

Diğer taraftan kalp imanın sükûnet bulduğu ve yerleştiği sağlam bir kaledir. Rivayetlerde kalp Allah’ın haremi olarak zikredilmiştir. Şeytanın tüm çabası daima bu merkezi işgal altına almaktır. Allah Teâla Hucurat suresi 14. ayette şöyle buyurur:

“Bedeviler dediler ki: ‘iman ettik!’ De ki: ‘siz iman etmediniz ancak islam/teslim olduk değin’ iman henüz kalplerinize girmiş değildir..”

Kalp imanın istikrar ettiği yerdir. Rivayetlerin tabiri ile kalp Allah’ın haremidir. Bundan dolayı şeytanın bütün çabası Allah’ın haremi olan bu merkezi ele geçirmeye çalışmaktır. Şeytan insanlarda olumsuz etki yaratmak için bu merkezi daima ele geçirmek istemektedir. Bunun da en kısa yolu gözlerdir ki o da kalbe açılan bir penceredir. Bu bağlamda gözler kalbe açılan ilk penceredir. Çünkü göze hoş gelen şey kalbe de hoş gelmektedir. O zaman şöyle diye biliriz ki; kalp ve göz arasında sarsılmaz bir bağ vardır.

Baba Tahir’in bu bağlamda güzel bir şiiri vardır;

Göz ve kalbin elinden daima feryat eder,

Her neyi göz görse kalp onu yâd eder.

Öyleyse çelikten bir hançer yapayım da;

Saplayayım göze; kalp de hür olsun yine.

Baba Tahir bu iki beyitte gözün kalbe açılan bir pencere olduğunu ve kalbin şehvetlerden kurtulmasının tek yolunun gözleri olumsuz olan manzaralara kapatmak olduğunu bildiriyor. Buradan elde ettiğimiz sonuç; şeytan insanın kalbine olumsuz düşünceleri yerleştirmeyi direk göz vasıtasıyla yaparak kalbi ele geçirmeye çalışıyor. O zaman kesin bir şekilde şöyle söyleyebiliriz ki namahreme bakmamak kalbi koruma altına almanın ve imanı sağlamlaştırmanın en güzel yoludur. Burada şunu da söyleyebiliriz; iffet ve hicap imanı korumak için en sağlam yoldur.

Şüphesiz tezkiye ve kalp temizliğiyle meşgul olanlar için bu vazgeçilmez bir desturdur. Eğer bir kimse özgür ve şehvetlerden bağımsız olmak istiyorsa, bu yönde Nur suresi 29. ayetin devamında bu temizlenmeye işaret vardır. Allah azze ve celle gözlerinizi kapatın” emrinden sonra ayetin sonunda da “bu sizler için daha temizdir” buyurarak kalbin tasfiyesinin bu şekilde ele geçeceğini bildirir.

Namahreme bakmak şehvetten kaynaklanan bir harekettir. Namahreme bakmak insanın kalbine öyle olumsuz etkiler bırakır ki insanın düşüncelerini yıllarca tesiri altına alır. Her ne kadar insan göz ve bakmak vasıtasıyla olumsuz şeyleri görmüş olsa da; örneğin başkalarının yaşantısına da göz dikerek onlar gibi yaşamayı ve zengin olmayı da göz ve duygular vasıtasıyla arzular. Ancak bütün bu bilinen şeyler arasında namahreme bakmak kendine has bir olumsuzluğa sahiptir.

Karşı Cinse Bakmanın Olumsuz İki Etkisi Vardır

Bir rivayette şöyle okudum; “Namahreme bakmak şeytanın zehirli oklarından biridir.”

Yaydan çıkan ok zehirlidir derler. Geçmişte avcılar oklarının ucuna zehir sürerdi. Çünkü ok tek başına güçlü hayvanları yere sermeye yetmezdi onun için bir de zehir sürerlerdi. Sonra avlarının peşinden gidip hayvanın zehirli ok tesiriyle bir müddet sonra yere düştüğünü görürlerdi. İnsan ne zaman namahreme bir bakış atarsa mutlaka tesiri kalbine işleyecektir. Aynen avcının zehirli oku nasıl av üzerinde tesirini bir müddet sonra gösteriyorsa bu insanda da böyledir. Bir zaman sonra kalp o bakışların olumsuz etkisi altında kalacak ve kendisini gösterecektir. Öyle ki insanı ansızın yere serecek ve günahtan kurtulmasına imkân tanımayacaktır.

Ancak bu hikâye sadece bununla kalmaz; namahreme bakış hem bakan kimseyi hem de karşısındakini çok kötü tesiri altına alır. İnsan karşı cinsten olan namahreme baktığında ondan sadır olan kötü bir enerji, karşı tarafı da etkisi altına alır. Bazen birçok meşru olmayan olaylar sadece bir bakışla başlar. Bu nameşru ilişkiler bazen bir dakikalık ya da uzun süren bakışmalar neticesindedir. Her ne türlü olursa olsun gözün etkisi bu meşru olmayan olayın oluşumunda en çok paya sahiptir. Hâlbuki takvalı insanlar gözlerini kontrol ettiklerinden dolayı bu tür zarar verici olaylardan uzaktırlar. Ne kendileri namahreme bakarlar ne de namahremlerin bakışı onlar üzerinde tesir bırakır. Bu bağlamda hicabın ne kadar önemli bir koruyucu olduğu aşikârdır. Eğer bir kimsenin örtüsü varsa, o kendisini sağlam ve korunmuş bir kale içine almıştır. Her ne kadar örtünmesine dikkat ederse korunma kalesi onun için daha da sağlam olur. Bundan dolayı hicap takvanın en üstün özelliklerindendir. Takvanın genel manası bir anlamda korunmadır. Zaten takvanın sözlük anlamı da “korunmak”mastarından türemiştir. Bir şeyi zarar ve eziyet eden etkenlerden koruma manasına gelir.

Namahreme Bakmayı Engelleyen Yollar

Peki, bunun formülü nedir?

Bu tür günahların ağına düşmeyi engelleyici Kur’an’ın önerdiği bir yol vardır ve o yol “Yaklaşma!” uyarısıdır. Allah Teâla bu dersi ilk insanlığın yaratılmasıyla Hz. Âdem ve Havva ile birlikte tüm insanlığa öğretmiştir. Onlara şöyle emretmiştir:

“Siz ikiniz şu yasaklanan ağaca yaklaşmayın!”

Şeytan daima kötü şeyleri süsleyerek insanın gözünde güzel gösterir. O, insanı devamlı namahreme bakmaya davet ederek bu kötü işi daima güzel ve çekici gösterir. Hayatları alt üst olup dağılan insanların yaşantılarına baktığımızda, onların bu perişan ve dağınıklıkları bir bakışla başlamıştır. Rahip Bersisa’nın hayat hikâyesi herkes tarafından bilinmektedir.

En Büyük Olgu; Hz. Zehra (sa)

Bu mesele karşı cinse iffetli olmanın en büyük delilidir. Bu yüzdendir ki Hz. Zehra (s.a) muallimine yani Hz. peygambere (s.a.a) bu hadiseyi şöyle açıklıyor:

“Ey Allah’ın Rasulü! Her ne kadar o beni görmüyorsa da ben onu görüyorum ve o benim kokumu hissediyor.”

Hz. Zehra (s.a) bu hareketi ile göz iffetinin ne kadar önemli olduğunu açıklamış oluyor. Kur’an’ı Kerim’de Nur suresinin 30. ayetinde kadınların da namahrem karşısında gözlerini korumaları emrediliyor. Bu şekilde baktığımızda, Hz. Zehra (s.a) Kur’an’daki Nur suresinin ayetlerinin hakiki tecellisidir. Her kim Nur suresinin tefsirini öğrenmek isterse Hz. Fatıma’nın (s.a) hayatını öğrenmeli ve araştırmalıdır.

[1] Aziz Pavlus’un Risalesi, Teymunavus II. Bab, 9 ve 10. Bölüm