Kur'anî Kavramları Saptırmak İçin Uğursuz Çabalar  



Kur'an-ı Kerim, ilahî kanunların en önemli ve en sağlam kaynağıdır. Böyle bir kaynak, Peygamber (s.a.a) vasıtasıyla insanlığa sunulan en büyük ilahî hediyedir. Bu yüzden bu semavî kitabı doğru ve dürüst bir şekilde anlamak, bütün Müslümanlar, özellikle de Kur'an'ın öğretilerini hakkıyla öğrenmek isteyenler için kaçınılmaz bir vazifedir.

Öte yandan Kur'an ilimlerini iyice kavramak herkes için mümkün değildir. Halkın genelini bu kaynağa hidayet eden yollardan biri, Kur'an'ın tercüme ve mealidir.

Kur'an'ın tercümesi en zor ve dakik olan işlerdendir; herkes böyle ağır bir işi yapmaya kadir değildir. Çünkü Kur'an-ı Kerim, beşere ait bir söz değildir; has özellik ve yapıya sahip olan ilahî kelâmdır. Mütercim, her iki dili iyi bilmesinin yanı sıra, tercüme edeceği bu metnin yüce ilahî boyutlara sahip olduğuna vâkıf olmalıdır.

Kur'an'ın muhtevası çok derin ve engindir; onun hakikatlerinin çoğu, ilahî bir teyit olmaksızın ve gerekli şartlar kazanılmadan anlaşılamaz. Her şeyden önce bu hakikatleri anlamak için Kur'an'ın gerçek tefsirine vâkıf olan Peygamber, Ehlibeyt'ine (a.s) ve seçkin sahabelerin hadislerine müracaat etmek gerekir.

Bu yüzden denilebilir ki, Peygamber'in büyük mucizesi olan Kur'an'ın tercümesi, geniş bir bilgiye ve uzmanlığa sahip olmanın yanı sıra, dikkat ve üstün bir kavrayışı da gerektirmektedir. Üstelik her tercümede, özellikle Kur'an'ın tercümesinde emanete riayet etmek kaçınılmaz bir vazifedir; eğer tercüme bu esasa dayalı olmazsa, böyle bir tercümenin hiçbir değeri olmaz.

Bugün Kur'an-ı Kerim, 140'tan fazla dile tercüme edilerek yayınlanmıştır. Bazı dillerde ise onlarca tercümesi vardır. Örneğin; Urduca 400, Farsça 202, İngilizce 119, Türkçe 151, Fransızca 36 ve Almanca 36 Kur'an tercümesi vardır. Bazı araştırmacılara göre, Kur'an'ın Avrupa dillerindeki kâmil tercümesi 450'den fazladır; eksik ve özet tercümeler ise yüzlercedir. [1]

Burada zikredilmeye değer bir nokta şudur ki, doğru bir yöntem ve art niyetsiz olarak yapılan yüzlerce çalışmanın yanı sıra, Kur'an hususunda iki türlü art niyetli çaba da eskiden beri var olagelmiştir. Bunlardan biri, İslam dünyasının dışından, yani oryantalistler tarafından ve diğeri ise içten, yani fikir ve inanç alanında doğru bir çizgiye sahip olmayan sözde Müslüman kimseler tarafından yapılmıştır.
 


Bu yazıda her iki alanda yapılmış ve yapılmakta olan bazı uğursuz çabalar hakkında açıklama yapacağız:

1- Kur'anî Kavramları Tahrif İçin Dıştan Yapılan Çaba

Yahudi ve Hıristiyan din ve siyaset adamları, İslam'ın Batıya yayıldığını görünce, sömürgecilik ve yayılmacılık hedeflerinin tehlikeye düştüğünü hissettiler. Bu yüzden Kur'an'ı hedef alarak, İslam ve Müslümanlar aleyhinde geniş bir kültürel saldırıya koyuldular. Bu çabaları çerçevesinde, Kur'an ayetlerini yanlış ve garazlı bir şekilde tercüme ettirmeye başladılar.

Onlar, yanlış ve tahrif edilmiş birtakım tercümelerle, Kur'an'ın azametini yok etmek, onun mânevî otoritesinin önünü almak ve Batı milletlerini Kur'an ve onun öğretilerinden uzaklaştırmak istiyorlardı.

Meşhur araştırmacı Merhum Ebu Abdullah Zencanî, Tarih'ul-Kur'an adlı kitabında şöyle yazıyor:

"Kur'an'ın Latince'ye ilk tercümesi, Miladî 1143 yılında, yüksek rütbeli bir Fransız papazı olan Peter the Venerable'nin emri ve finansmanı ile Robert of Ketton tarafından Hıristiyan bir din adamı ve bir Arap bilginin yardımıyla yapılmıştır." [2]

Bu tercüme, Hıristiyan din adamlarının Kur'an'a reddiye yazmaları için yapılmıştı. Kur'an'ın Latince tercümesi, Miladî 1543 yılında İsviçre'de basılmıştır. Ama hiç kimsenin onu kopya ve mütalâa etmeye hakkı yoktu. Çünkü bu baskı gerekli reddiyeden yoksundu. Ama Miladî 1594 yılında Henkolman'ın tercümesi ve daha sonra Miladî 1598 yılında Marracci'nin tercümesi reddiyeyle birlikte yayınlandı. Bazı araştırmacıların yazdığına göre, bu tercümenin bir nüshası, Beyrut'ta Amerikalı misyonerlere ait kütüphanede mevcuttur. [3]

Hıristiyan din adamlarının bu düşmanlık ve kinleri böylece devam etmiştir. Hatta Kur'an'ın son zamanlarda yapılan bazı tercümeleri de reddiyeyle birlikte basılmıştır. Ayrıca, öteden beri Kur'an'ın değerini düşürmek için, onu ilahî olmayan bir kitap olarak göstermeye çalışmış ve Kur'an'a Muhammed'in Kur'an'ı veya Türklerin Kur'an'ı gibi çeşitli isimler takmış ve nihayet Türklerin Peygamberinin Kur'an'ı demekten öteye geçmemişlerdir.

Buna göre, Batılıların Kur'an'ın tercümesinden hedef ve amaçlarını şu başlıklar altında inceleyebiliriz:

a) İslam'ın Etki ve Yaygınlaşmasını Önlemek
 

Siyaset adamlarının, Türklerin egemenliğinin tüm Avrupa'ya genişlemesinden korkmaları, Hıristiyan din adamlarını, Kur'an'ın sözüm ona reddi ve Hz. Peygamber'in aleyhinde çeşitli kitaplar basıp yayınlamaya ve böylece Hıristiyanları Müslümanlarla savaşmaya teşvik etmeye sevk etti. Hatta Protestanlığın kurucusu Luter, Kur'an'ın reddinde Latince yazılmış olan Montecroce'nin kitabını Almanca'ya tercüme etti. Luter, mezkûr kitabın önsözünde şöyle diyor: Ben bu kitabı daha önce okumuştum; ama onun sözlerinin doğruluğuna inanmıyordum. Nihayet (1542 yılında) Kur'an'ın bir tercümesi elime geçti; onu mütalâa ettiğimde müellifin İslam'a isnat ettiği şeylerin doğru olduğunu gördüm. İşte bundan dolayı onu tercüme etmeye başladım. [4]

Böylece belli oluyor ki, Kur'an'ın Luter'in tavsiyesi ve yardımıyla Latince ve Almanca'ya çevrilip yayınlanması, İslam ve Kur'an'ın hakikatini anlamak için değil, aksine Kur'an'ı reddetmek ve Hıristiyanları zihnî ve fikrî açıdan Müslümanlarla savaşmaya hazırlamak içinmiş. [5]

b) Misyonerlik Hedeflerini Gerçekleştirmek

Doktor Muhammed Hüseyn Ali Sağir, bu konuyla ilgili olarak ve Kur'an-ı Kerim'i Almanca'ya çeviren oryantalist mütercimden şöyle naklediyor:

Rudi Paret'e göre, 12. yüzyılın başlarında ve daha sonraki yüzyıllarda oryantalistlerin çabalarının asıl hedefi, misyonerlikten ibarettir. O, daha sonra misyonerliği şöyle tanımlıyor: Misyonerlik, Müslümanları İslam'ın bâtıl bir din olduğuna inandırmak, onları Hıristiyan dinine yönlendirmek için çaba sarf etmektir. [6]

c) Sömürgecilik Hedeflerine Ulaşmak

Batılılar, İslam ve İslamî öğretilerin toplumlar arasında, özellikle haçlı seferlerinden sonra çabukça yayılmasını, kendi varlıkları için büyük bir tehlike gördüler. Bu yüzden İslam'la mücadele etmeye karar verdiler. İslamî ülkelerin millî servetlerini yağmalamayı da hedef alan bu mücadele tasarısı, son dönemlerde tam bir hız aldı. Artık askerî savaşlar yerine yerli işbirlikçileri vasıtasıyla İslam ve Müslümanların aleyhine yürüttükleri kültürel saldırıları daha bir artış göstermeye başladı.

Bu hedefe ulaşmak için oryantalistler en iyi vesile sayılmaktaydı. Oryantalistler, İslamî ülkelerde Batılıların siyasî ve sömürgecilik hedeflerini gerçekleştirmek için, din ve bilim adıyla girip, sömürgecilerin planlarını uygulanmasına engel olan din gücünü Müslümanların elinden almayı planladılar. Onların bu çabalarındaki hedeflerini kısaca şöyle özetlemek mümkündür:

1- Müslümanları dinî inançlarında şüpheye düşürmek.

2- İslamî ülkü ve gayeleri onların gözlerinde değersiz kılmak veya küçültmek.

3- Dinin siyasetten ayrı olduğu fikrini Müslümanların zihnine yerleştirmek.

4- Mezhebî ihtilâfları söz konusu ederek İslamî vahdeti zedelemek.

5- Fesat ve başıboşluğu yaymakla Müslümanların irade ve direncini zaafa uğratmak.

6- Bölgesel dilleri yaygınlaştırarak gelecek nesillerin Kur'an'la ilişkisini kesmeye çalışmak.

Evet; eğer bazı garazlı mütercimlerin Kur'an'ın tercümesine el attığını görüyorsak, bu sadece İslam ve Müslümanlar aleyhine fikrî bir savaşım vermek ve kendi uğursuz emellerini gerçekleştirmek içindir. Oryantalistlerden Cun Talki isminde bir şahıs bu konuda şöyle diyor:

"Biz Müslümanların kitabından yararlanarak İslam aleyhine iyi bir silah hazırlamalı ve bu vesileyle Kur'an'ın kökünü kazımalıyız." [7]

________________________________________

[1]- Mezkûr istatistikler, World Bibliography Oftranstions Of The Meanings Of The Holy Qur'an Printed Translations 1515 - 1980dan verilmiştir.

[2]- Keyhan-i Endişe, sayı 28, s. 212-213.

[3]- A. k.

[4]- A. k.

[5]- A. k.

[6]- Haver şinasan ve Pejuhişhai Kur'anî, s. 18.

[7]- Nakş-i Kilisa Der Memalik-i İslamî, s. 31.