.
.

Uluslararası el-Mustafa Üniversitesi Türkiye Temsilciliği tarafından düzenlenen konferans, 10-11 Mart tarihlerinde Cuma ve Cumartesi günleri İstanbul’da yapıldı.

Konferans Cuma namazının akabinde, Eresin Hotels Topkapı konferans salonunda icra edildi. Konferans Türkçe ve Farsça icra edildiğinden, sunumlar simultane olarak her iki dile de tercüme edilmekteydi. Yine konferans süreci üç ayrı kamera ile kayda alındı ve el-Mustafa Kur’an TV’nin Youtube kanalından yayınlandı.

Oturumların moderatörlüğünü değerli Ehli Beyt alimi Yusuf Tazegün icra etti. Muhammed Karaduman hocanın Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından açılış konuşmasını yapan el-Mustafa Üniversitesi Türkiye Temsilcisi Sayın Dr. Seyyid Vahid Kaşanî, ilk olarak yaşanan deprem felaketinden dolayı üzüntülerini dile getirdi. Ardından şimdiye kadar farklı konularda 60’a yakın ilmi oturumlar düzenlediklerini ve şimdi bu oturumların bir konferans ile neticelendirildiğini söyledi.

Dr. Seyyid Kaşanî’nin konuşmasının ardından konferans ilmi sunumlarına başlamış oldu.

1. Oturum:

Bu oturum Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü, Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bayram Kanarya ile el-Mustafa Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muhammed Ali Rızâî İsfahânî’nin sunumları ile başladı. İlk söz Doç. Dr. Bayram Kanarya’daydı.

Doç. Dr. Bayram Kanarya “Kur’an’da İlim ve Bilgi Ahlakı” konusunda yaptığı sunumda öncelikle kavramsal altyapıya dair bilgiler verdi. Bu cümleden olmak üzere, Kur’an’da ilimle ilgili kullanılan kelime ve kavramları işaret ettikten sonra ilimlerin tasnifini açıkladı. Bu noktada nakli ve tecrübi ilimlerin birbiriyle ilişkisine ve ulema kavramının geçmiştekine nazaran daralan bir anlamı ifade ettiğine değinen Kanarya, günümüzde ulema kavramından anlaşılanın sadece nakli ilimlerdeki ihtisas sahibi olan kişilerden ibaret olduğunu belirtti. Bir başka ifadeyle, Kur’an ilimleri olarak da sayılabilecek tefsir, hadis, fıkıh ve bunlara bağlı diğer ilimlere vakıf kişiler alim olarak anılırken, tecrübi ilimlerin uzmanlarının bu sınıftan sayılmamasının anlamda daralmanın bir sonucu olduğunu, bunun ise genel olarak menfi neticeler doğurduğunu dile getirdi.

İlk oturumun ilk bölümünün ikinci sunumunu el-Mustafa Üniversitesi’nden Prof. Dr. Muhammed Ali Rızâî İsfahânî yaptı. İsfahânî, Kur’an ve Sünnet’in kaynak oluşunun illetini açıklayarak başladığı sunumunda, bilgiye ulaşma yollarına ve bilimin yönlendirici gücüne işaret etti. Günümüzde Müslümanların Batı dünyası karşısında geri kalmasının sebeplerine değinen İsfahânî, pozitif bilimin insani duygu ve ahlaki yükümlülükten arındırılması halinde kötülüğe kapı aralayabileceğini, bunun en bariz örneğinin atom bombası ile Hiroşima’da katledilen yüz kırk beş bin kişi olduğunu söyledi. İsfahânî, İran İslam Cumhuriyeti’nin de teknik olarak bir atom bombası yapma kapasitesinde olduğunu ancak İnkılab’ın Rehberi Ayetullah Seyyid Ali Hamaneî’nin bunu haram kabul ettiğini ve asla cevaz vermediğini dile getirdi ve bu durumun dinin ahlaki boyutunun insan hayatına yön vermesinin bir örneği olduğunu vurguladı. İslam açısından, tecrübi ilimlerdeki gelişme insan hayatı ve onurunu korumaya hizmet etmelidir ve böyle olduğundan anlamlıdır. Bu da manadan ve ahlaktan arındırılmış bir bilimin muteber sayılmaması demektir. Bir başka ifadeyle, ilmi kıymetli kılan ona yüklenen ahlaki mana ve duruştur.

Konferansın ilk oturumun ikinci bölümünde Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hasan Ocak ile Ehli Beyt alimlerinden Yusuf Töre yer aldılar.

Doç. Dr. Hasan Ocak, Müslümanların bugün yüzleşmek zorunda kaldığı meselelerin temelinde ahlaki çöküşün yer aldığını, Kur’an bütünlüğe sahip bir kişilikten bahsetmesine rağmen günümüzde Müslümanların parçalanmış bir kimlikle yaşadıklarını kendi tecrübelerinden de istifade ederek açıkladı.

İlk oturumun ikinci bölümünde yer alan Ehli Beyt alimi Yusuf Töre ise İslam açısından ahlakın temel hedefinin kötü huyların giderilip iyi huyların yerleşmesi yönünde bir değişim olduğunu, Kur’an’ın ahlaktan bahsederken onu hep iyi hasletlere işaretle sunduğunu söyledi.

Töre, ahlak bahsinde nihai hedefin marifetullah olduğuna işaret ederek, bir insanın güzel ahlaklı olmasının orta düzeyli hedef olduğunu, bu noktadan sonrasının gerçek anlamıyla kulluğun başladığı nokta sayıldığını, Allame Tabatabai’nin insan nefsinin çamurdan arınmasıyla gerçek kulluk aşamasına geçtiğini düşündüğünü ifade etti.

İlk oturumun ikinci bölümünden sonra yirmi dakikalık bir ara verildi.

İlk oturumun üçüncü bölümünde sırasıyla Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Çevik ile el-Mustafa Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seyyid Ahmed Gaffari sunum yaptılar.

Prof. Dr. Mustafa Çevik günümüzde Müslüman dünyanın temel sorunlarından birinin kişi, toplum ve devlet arasındaki ilişkilerde görünen karmaşa olduğunu, bu ilişkilerin felsefi dayanaklarına dair düşüncelerdeki belirsizliği dile getirerek, yapay zeka, özgürlük, biyoteknoljiler gibi hususların geleceği şekillendirme açısından önemi ve problemli alanları işaret etti.

Çevik’in sunumu meselenin teorik temellerine yoğunlaşmış, kavramların açıklanması ve ilişkilerin belirlenmesine tahsis edilmişti.

İlk oturumun son sunumunu yapan Prof. Dr. Seyyid Ahmed Gaffârî günümüzde ortaya çıkan iki akımı ele aldı. Bunlar Mısır’da ortaya çıkan Neo-Mutezile ile Suudi Arabistan’da görülen Neo-Selefilik idi.

Gaffârî, Müslümanların uzun bir zamandan bu yana “Müslümanlar niçin geri kaldılar?” sorusuna cevap bulmak için gayret sarf ettiklerini, bu soruya verilen cevapların farklı bakış açılarını yansıttığını ve aklı öne çıkarmaktan, selefin harfiyen takip edilmesine kadar bir yelpaze sergilediğini ifade etti.

Konferansın ilk oturumu bu suretle sona erdi.

11 Mart Cumartesi günü sabah 10’da başlayan Konferansın 2. oturumunda yine alanında uzman düşünür ve alimlerin konuşmaları oldu:

 2. Oturum:

Bu oturumun ilk bölüm konuşmacıları Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Çınar ve Ehlibeyt Alimleri Derneği Başkanı Sayın Kadir Akaras idi.

Prof. Dr. Mahmut Çınar konuşmasında şunları söyledi: “Kur’ân’da siyaset, bağımsız bir konu olarak ele alınmamaktadır. Şu var ki bir hidayet kitabı olan Kur’ân, insan hayatını ilgilendiren her konuda yol gösterdiği gibi, siyasi konularda da temel prensiplere dikkat çekmiş, bu prensiplere bağlı kalmak kaydıyla, işin icra safhasını yine insanın kendisine bırakmıştır. Bu durum, Kur’ân’ın evrensel bir metin olması, insanlığın ise siyasi, coğrafi ve medeni gibi koşullara bağlı olarak değişken olmasından kaynaklanmaktadır.”

Sayın Çınar’ın ardından söz alan Ehlader Başkanı Kadir Akaras ise şu önemli noktalara değindi.

“Siyaset, sosyo-politik ve siyasî kanunlar Kur'an ve hadislerde doğrudan zikredilen konular arasındadır.

Kuran-ı Kerim'de siyasî meselelerle ilgili ayetler hükümet, ekonomi, askerî gibi farklı alanlarda zikredilmiştir. Sonucu, siyasî ilkelerin kendi alanında ele alınıp toplumun doğru ve rasyonel yönetimi sağlanması içindir. Kur’an’ın siyasî temellerinin incelenmesi İslam’ın yüce yasaları iç ve dış ilişkilerin temeli olduğu esası üzere toplumu doğru ve mantıklı yönetmek için önem arz etmektedir. Aslında temel amaç, peygamberlerin amaçlarına uygun olarak insanı ve toplumu maddî ve manevî en yüksek mertebelere ulaştırmaya çalışmaktır.

Kur’an’ı Kerim’in politik temelleri siyasî, askerî, ekonomik, sosyal vb. gibi farklı alanlardan elde edilebilir. Bu temellerin her biri toplum yönetiminde stratejik bir ilke olarak kabul edilir. Kur'an-ı Kerim'in en önemli siyasî dayanağı, Kur'an-ı Kerim ayetlerinde pek çok örneği bulunan din ile siyaseti ayırmama ilkesidir. Bütün bu temellerin yönetici ruhu sosyal adalettir. İç ve dış ilişkilerde siyasî davranış tarzı, liderlik ve yönetimde adalet, savaş politikalarının adalet ve hak eksenli oluşu, siyasî faaliyetleri olan mücahitlere özel önem verilmesi sosyal adaletin hâkim olduğu konulardır.”

Yine kısa bir aranın verildiği konferans, Prof. Dr. Hayati Aydın ve Prof. Dr. Hüseyin Alevimehr’in sunumlarıyla devam etti.

Kuranda sosyal adalet konusuna değinen Sayın Hayati Aydın şunları söyledi:

“Sosyal, toplumla alakalı olan demektir. Allah fıtraten insanı sosyal bir varlık olarak yaratmıştır. Bazıları insan ifadesinin cana yakın olmak, uyum sağlamak anlamında “Üns ” mastarından türediğini söylerler. Bu esas alındığında insanın sosyal bir varlık olduğuna ve hemcinsleriyle beraber bulunduğu zaman kıvamını bulduğuna hükmedilir. Adalet ise öz olarak dengeyi gözetmek, eşit davranmak, davranış ve yargısında hakkı gözetmek anlamındadır.

Kâinat ilahi bir kitaptır ondan gerekli dersi çıkarmak lazımdır. Kâinatta bakıldığında bütün varlıkların hassas bir denge ve ilişki ağı üzerine var edildiğini görürüz. Bu da evren ile uyumlu bir ferdin diğer toplumun fertleriyle dengeli bir ilişki içinde bulunmasını zorunlu kılmaktadır. Nitekim bu konu İslam felsefesinde yeterli derecede ele alınmış bununla ilgili calib-i dikkat ve hikmetli sözler sarf edilmiştir.”

el-Mustafa Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Alevimehr ise şu noktalara değindi:

“Kırk yıllık tecrübelerin yeniden okunup ortaya çıkan zararların vurgulandığı ve katedilen yoldan yola çıkarak yeni bir adım atılması uygarca bir yaklaşım olacaktır. İslam dünyası medeniyetinin yükselişine inanan İmam Hamaney'in literatüründeki "yeni İslam medeniyetinin" göstergeleri ve temelleri, İslam'ın vahye dayalı fikri ve manevi mirasından kaynaklanmakta olup birçok noktada, çökmekte olan batı medeniyeti de dahil olmak üzere diğer medeniyetlerin temellerinden temel farklılıklar taşımaktadır. İslam medeniyetinin, Kur'an ve hadise dayanan temelleri vardır. İlim ve araştırma, maneviyat ve ahlâk, ekonomi, adalet, yolsuzlukla mücadele, dış politika ve yaşam tarzı, birçok ayet ve hadiste vurgulanmış medeniyetin temel taşlarıdır.”

Konferansta “Kuran ve Kadın” konusunun detaylı bir şekilde işlendiği son bölümünde ise Ağrı Üniversitesinden Dr. Saadet Altay bu konu hakkında şunları söyledi:

“Modern dünya ile birlikte Müslüman dünyanın karşılaştığı önemli sorunlardan bir tanesi elbette ki “Kadın” konusudur. Mevcut literatürü incelendiğinde kadına dair kullanılan ifadelerin ataerkil zihin tarafından şekillendirilen ve çoğunlukla olumsuz ifadeler olduğunu görmemiz mümkündür. Bu ifadelerin layüsel noktada bulunmasının nedeni de elbette kutsal metne dayandırılması ve tek yorum olarak kabul edilmesidir. Hatta çoğu zaman yorumlar kutsal metinin yerine geçmektedir. Tam da bu noktada Müslüman kadınlardan itirazların geldiğini ve metnin tekrar yorumlanması gerektiği ifade ediliyor. Çünkü şimdiye kadar metni yorumlama erkeklerin eliyle yapılmış ve doğal olarak onların zihin dünyasının bir yansımasıdır. Amina Wadud bu noktanın altını çizerek metne yeni bir metod ve kadın eliyle yorumlanması gerektiğine dikkat çekmiştir. Özellikle metnin evrensel ilkeleri doğrultusunda “Kadın” konusunun yeniden günün şartları doğrultusunda yorumlanması gerektiğine dikkat çekmektedir.”

Konferansın son konuşmacısı olan el-Mustafa Üniversitesi mezunlarından Sayın Fatıma Karanlık İltizar ise kadının günümüz dünyasındaki konumuna değinerek, maalesef batı tarafından sömürüldüğünü ve kadına asıl değeri İslamiyet’in verdiğini dile getirdi. Fakat yine İslami düşünce içerisinde bazı konuların, bazı alimler tarafından çok yerinde anlaşılmadığı ve İslam’ın kadına asıl bakış açısını yansıtmadığını söyledi.

Konferans plaket ve sertifika takdimlerinin ardından son buldu.

Haber: Dr. Gürkan Biçen