.

.

Ehlader Araştırma Bölümü



Soru; İmam Hüseyin (a.s) kıyam için niçin Kufe'yi seçmiştir?



Bu soru tarih boyunca birçok araştırmacı, âlim ve düşünürün zihnini meşgul etmiştir. Sadece Şialar değil Ehlisünnet ve oryantalistler de cevap bulmak için araştırmalar yapmışlardır, herkes de kendi düşünce yapısı ve öncüllerine dayanarak cevap vermiştir. Sorunun bu kadar önemli olmasının nedeni şunlardan ibarettir:

1- İmam Hüseyin (a.s) bu siyasî ve askeri hareketinde görünüşte yenilmiştir ve bu yenilgisinin nedeni Kufe'yi seçmesidir.

2- Hz. Zeyneb'in eşi Abdullah b. Cafer, İbn Abbas, Muhammed Hanefîye, Abdullah b. Muti gibi toplumun ileri gelen birçok şahsiyeti, Kufelilerin geçmişini, vefasızlıklarını, Hz. Ali'yi nasıl yalnız bıraktıklarını İmam'a hatırlatarak orayı seçmemesi gerektiğini söylemişlerdir.

Oysa İmam hiç birini dinlemeyerek Kufe'ye gitme kararı almış ve bu kararını da uygulamıştır, bu yüzden de tarihçi İbn Haldun bilgisizce, İmam'ın büyük bir siyasî yanlış yaparak Kufe'yi seçtiğini söylüyor. [1]  Hâlbuki çok sonradan İmam Hüseyin'in (a.s) nasıl doğru bir karar verdiği ortaya çıkmıştır.

İbn Abbas gibi bazıların sözlerinden anlaşıldığı üzere Kufe yerine Yemen'de seçilebilirdi. O İmam Hüseyin'e (a.s) şöyle demişti: "Mekke'den ayrılmaya kesin kararlıysan hiç olmazsa Yemen'e git. Oranın vadi ve kaleleri çok daha güvenlidir. Orada düşünceni istediğin gibi yayabilirsin."


Peki, niçin Hz. Hüseyin (a.s) ısrarla Kufe'yi seçti?


Bu soruya cevap veren Ehlisünnet âlimleri ve oryantalist araştırmacılar, İmam'ın gaybi bilgisi ve masum olmasından habersiz, eleştiriler yapıp tahlillerde bulunmuşlardır, sonuç olarak da İmam'ın yanlış bir karar verdiğini kanısına varmışlardır.

Şia mektebi ise İmam'ı masum ve gaybi bilgi sahibi kabul ettiğinden dolayı bu iki temel üzere cevaplar vermişlerdir:

Şehadet Görüşü

Bu görüşün sahipleri, İmam Hüseyin'in (a.s) şehit olmak için Kufe'yi seçtiği kanısındadırlar. Bu düşüncenin temel nitelikleri şöyledir:

1- Şia İmamlarının hepsi imamete ulaştıkları zaman, özel bir kitabı açıp okurlar, o kitapta şehit olana kadar yapmaları gereken vazifelerini görürler ve orada yazılanların hepsini yerine getirmekle görevlidirler. [2]

2- İmam Hüseyin de (a.s) o kitabı açtığı zaman vazifesinin şu olduğunu gördü: "Savaş, öldür ve bil ki öldürüleceksin ve seninle birlikte olanlarla kendi diyarından ayrıl, seninle beraber olanlar da şehadete ulaşacaklardır."

Demek ki, ilâhî takdir başından beri İmam Hüseyin'in (a.s) şehit olmasıdır, İmam da bu görevi yerine getirmek zorundaydı. Bu görev, Irak'a doğru hareket etmeye yakın zamanda bir kez daha, Peygamber (s.a.a) tarafından uykuda İmam'a bildirilmiştir. Kardeşi Muhammed Hanefîye, niçin Kufe'ye gitmesi gerektiğini sorduğunda ona şöyle cevap verdi:

"Rüyamda Peygamber yanıma gelerek, 'Ey Hüseyin! Artık çık, Allah seni şehit olarak görmek istiyor' diye buyurdu." [3]

Dolayısıyla bu görüşe göre; İmam'ın Kufe'ye doğru yola koyulmasının nedeni, şehit olmak içindi ve başına neler geleceğini çok iyi bilmekteydi. Bu görev sadece İmam Hüseyin'e (a.s) özeldi ve ondan başka hiç kimseye verilmemişti.

Böylece sorunun cevabı verilmiş oluyor ve geriye hiç bir tereddüt kalmamaktadır. Herkes ısrarla gitmemesini söylerken İmam ısrarla gitmesi gerektiğini buyuruyor. Zaten kendisi de Kufe'lilerin ne kadar vefasız, sözlerinden dönen ve sonunda kılıçlarını çekip kendisine karşı savaşarak öldüreceklerini çok iyi biliyordu, ama şehadete ulaşmak için gitmesi gerekiyordu.

Fakat şöyle bir soru akla gelebilir; "İmam'ın şehit olmasının ne faydası vardı ve niçin İmam şehadete ulaşmak istiyordu?" Sorunun cevabında, bu görüşü (şehadet görüşünü) savunanlar kendi aralarında anlaşmazlığa düşmüşlerdir. Bazılarına göre İmam iyiliği emredip kötülükten sakındırmak ve böylece İslâm'ı yok olmaktan kurtarmak için bu yolu seçmiştir. Kurumuş İslâm ağacı yalnızca onun kanıyla yeşerebilirdi ve bu yüzden şehit olmayı istedi.

Bazıları ise (ki genelde mantıklı bir delilleri yoktur) İmam'ın, Şiaların günahlarının keffaresi olsun ve kıyamet gününde onlara şefaat edebilsin diye şehit olmak istediğini savunmaktadırlar. Aynı düşünceyi Hıristiyanlar, Hz. İsa için kabul etmektedirler.

Velhasıl yukarıdaki "Şehadet Görüşü"nü kabul etmemiz mümkün değildir. Delil olarak getirdikleri hadislerin senedini eleştirmenin yanı sıra şu cevapları da verebiliriz:

1- İmam Hüseyin'in (a.s) özel bir görev aldığı inancında olmak, onu ve diğer imamları örnek olmaktan çıkaracaktır. Oysaki bu büyük insanlar kıyamete kadar herkes için en güzel örnek ve olgudurlar.

 2- Bu görüş İmam Hüseyin'in (a.s) buyurmuş olduğu "Ben sizler için bir olguyum" [4]  hadisiyle çelişmektedir.

3- Resulullah'ın (s.a.a), diğer peygamberlerin ve önceki imamların, Hz. Hüseyin'in (a.s) şehit olacağını haber verdiklerini ve İmam Hüseyin'in de bazı sözlerinden şehit edileceğini bildiğini kabul etmekteyiz, lâkin hiçbir hadiste sırf şehit olmanın hedef olduğunu görmemekteyiz. İmam'ın (a.s) kendisi ve diğer masumların hiç biri Kerbela kıyamının amacını şehadet olarak buyurmamışlardır. Öyleyse eğer İmam'ın hedefini öğrenmek istiyorsak, onun sözlerine bakmamız gerekir, zaten kendisi de kardeşi Muhammed'e niçin kıyam ettiğini buyurmuştur:

 

"Ceddimin ümmetini ıslah edip düzeltmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, ceddim Resulullah (s.a.a) ve babam Ali b. Ebu Talib'in (a.s) yolunu devam ettirmek için kıyam  ediyorum." [5]



İmam'ın bu hadisinde Kerbela kıyamının felsefesi olarak üç neden belirtilmektedir; toplumda reform yapmak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak ve Resulullah (s.a.a) ile Hz. Ali'nin (a.s) üslûbunu devam ettirmek. Hadislerde şehit olmak ve şehadete ulaşmak hiçbir şekilde buyrulmamıştır.

İslâm Devleti Kurma Görüşü

Bu görüş ilk olarak Şia'nın önemli fakihlerinden biri olan Seyit Murtaza (h. 355-436) tarafından ortaya atılmıştır. İmam Hüseyin'in (a.s) niçin Kufe'yi seçip, oraya gittiği hakkında şunları yazıyor: "Efendimiz Hz. Hüseyin (a.s) Kufe halkının ahit ve söz vermelerine kesin güvendikten sonra, İslâm devletini kurmak için oraya gitti." [6]

Bu görüş Şia âlimleri tarafından kabul edilmedi, hatta önde gelen âlimlerden Şeyh Tusi, Seyit b. Tavus, Allâme Meclisi ve diğer birçok büyük âlim tarafından sert bir şekilde eleştirildi.

Günümüzde bir grup yazar bu fikri yeniden gündeme getirip, eleştirilere tarihi tahlil yöntemleriyle cevap vermeye çalışmışlardır. Fakat yine âlim ve düşünürler tarafından sert bir şekilde tenkit edilmişlerdir. Örneğin şehit Mutahhari ve Ali Şeriati bu görüşü asla kabul etmemektedirler. Bu görüşe yapılan en önemli eleştiri, İmam'ın gayb ilmini görmezden gelmedir.

Fakat İmam Hüseyin İslâm devletini kurmak için hareket etti ve bu yalnızca Yezid'e karşı kıyam edip, gasıpları rüsva etmek suretiyle hâsıl olacaktı düşüncesinin esası bazı âlimler ve İmam Humeyni tarafından kabul edilmektedir. İmam Humeyni defalarca bu konuya değinerek, İmam Hüseyin'in (a.s) kıyam nedenlerinden biri olarak da hak devleti kurmak olduğunu belirtmiştir. Örneğin konuşmalarında şöyle demiştir:

"İmam Hüseyin (a.s), İslam devletini kurup, Yezid'in zalim rejimini yıkmak için Müslim b. Akil'i Kufe'ye göndermiş ve halkı biate davet etmesini istemiştir." [7]  

"İmam Hüseyin'in (a.s) Mekke'ye gelmesi ve o şekilde Mekke'den ayrılması tamamen siyasî bir harekettir. İmam'ın bütün davranışları, bütün tutumları siyasîdir. Zaten İmam'ın siyasî hareketi, Emevi saltanatını yerle bir etti. Eğer etmeseydi İslâm yok olacaktı." [8]

"İmam Hüseyin'in gelmesinin nedenlerinden biri de yeni bir devlet kurmaktı. İmam'ın hükümet kurmak istemediğini söylemek yanlış olur. Devlet, Hz. Hüseyin (a.s) gibi büyük şahsiyetin ve onun taraftarlarının elinde olmalıdır." [9]

Bu görüşün doğruluğunu ispat için getirilen deliller şunlardır:

1- İmam Hüseyin, Medine'den ayrılırken kıyamının sebebi olarak şu üç hedefi buyurmuşlardır; toplumsal reform, iyiliği emredip kötülükten sakındırma ve Resulullah (s.a.a) ile Hz. Ali'nin (a.s) üslûbunu uygulamak. [10]  Açıkça anlaşıldığı gibi bu üç hedefin tam anlamıyla, kapsamlı bir şekilde uygulanabilmesi sadece devletin başında olmaya bağlıdır. Ancak güçlü bir devlet başkanı toplumda kalıcı değişiklikler yapıp, emri bil maruf ve nehyi anil münkeri uygulayabilir. Üçüncü hedef olarak da, Peygamberin ve Hz. Ali'nin üslûbuna uymayı bildiriyor ki bu iki büyük insanın üslûplarından biri de devlet kurup, yönetmeleri idi.

2- İmam'ın hareket etmesinden önce, Kufeliler sayısız mektuplar yazarak her şeyin hazır olduğunu, askerlerinin bulunduğunu, fakat başlarında onları yönetecek kimsenin olmadığını bildirmiş ve İmam'dan Kufe'ye gelerek devleti kurmasını istemişlerdi. İmam Hüseyin de (a.s) Kufelilerin bu temel ihtiyaçlarına cevap vermek için Kufe'yi seçmiştir. İmam'a gelen mektupların birinde Kufe'nin ileri gelenleri şunları yazmıştır: "Bizim bir önderimiz, imamımız yoktur, bize gel. Umulur ki yüce Allah bizleri senin sayende hakkın etrafına toplasın." [11]

3- İmam'ın bu mektuplara cevap vermesi ve ardından Müslim b. Akil'i Kufe'ye göndermesi, devlet kurma hedefini göstermektedir. İmam, Kufelilerin mektubuna cevaben şöyle yazıyor:

"Sizin ne istediğinizin farkındayım. Hepiniz bir imamınızın olmamasından yakınıyorsunuz ve sizlere hak yolunda önderlik etmemi istiyorsunuz."

Hz. Hüseyin (a.s) onların davetini, Müslim'in Kufe'de araştırmalar yapıp, halkın durumunu gözledikten sonra vereceği rapor doğrultusunda kabul edeceğini belirtiyor.

4- Müslim'in Kufe'ye vardıktan sonraki çalışmaları devlet kurma hedefinin olduğunu göstermektedir. Müslim ilk iş olarak Kufe'de halktan İmam Hüseyin geldiği takdirde ona yardım edeceklerine dair biat almaya başladı. Öyle ki isimleri yazılıp duvara asılanların sayısı on iki binden on sekiz bin kişiye kadardır. [12]

5- Yezid'in Kufe'deki casuslarının, başkente vermiş oldukları raporda gün geçtikçe Müslim'im taraftarlarının çoğaldığı ve bir süre sonra şehri kaybedecekleri yazılmıştır. Durumu Yezid'e şöyle bildirdiler: "Eğer Kufe'yi istiyorsan bir an önce buraya emirlerini uygulayacak, düşmanlarına davrandığın gibi davranacak, güçlü bir vali göndermelisin." [13]

6- Halkın biat etmesinden ve İmam Hüseyin'e (a.s) yardım edecekleri sözlerini vermelerinden sonra Müslim, İmam'a mektup yazarak gelmesini istemiştir. İmam'ın da yola çıkarak gelmesi bu görüşün (İmam İslâm devleti kurmak için Kufe'ye doğru yola çıktı) doğruluğunu desteklemektedir. İmam yolda da Kays ile Kufelilere bir mektup gönderdi ve bu mektubunda, yola çıktığını ve oraya gelmekte olduğunu bildirmekte, ayrıca halktan kendisi oraya ulaşana kadar sözlerinde durup, ciddî bir şekilde çalışmalarına devam etmelerini istemektedir. İmam o mektubunda şunları yazıyor:

"Müslim'in mektubu bana ulaştı ve sizlerin bana yardım edip, hakkımı düşmanlardan almak için yanımda olacağınızı bildirmektedir. Allah'tan işlerimizi yoluna koymasını ve sizleri mükâfatlandırmasını istiyorum. Ben de bu mektubu gönderdikten sonra Zilhicce'nin sekizinde Mekke'den yola çıkarak size doğru geleceğim. Elçim sizlere ulaştıktan sonra çalışmalarınıza hızlı ve kararlılıkla devam edin, inşallah en kısa zamanda orada olacağım." [14]

Bu Görüşe Eleştiriler

Bazı âlimler bu görüşü ve delillerini kabul etmemekte ve özetle iki cevap vermektedirler:

1- Bu görüş Şia'nın temel akidesinden olan "İmam gaybı bilmektedir" inancıyla çelişmektedir.

2- Şia mektebinin İmamlar hakkında bir diğer inancı da İmamların hiçbir zaman hata ve yanlış yapmayacaklarıdır. Fakat bu görüş İmama hata ve yanlış yapmayı nispet vermektedir.

Eleştirilerin Cevabı

Bu görüşe yapılan yukarıdaki iki eleştiriye cevap verilebilir. Çok geniş ve esaslı bir cevap için Şia mektebinin kelami konularına girmemiz gerekir. Örneğin İmam'ın gayb bilgisi ve ismetinin niteliği, bunların delil ve ispatı, tarihsel gerçeklerle çeliştiği takdirde bu çelişkinin nasıl giderileceği gibi konuların işlenmesi gerek. Fakat biz bu bölümde sadece tarihsel boyutu inceleyip, buna göre cevaplar verdiğimiz için, bu meselelere değinmeyeceğiz. İmam Humeyni ve diğer bazı büyük şahsiyetlerin anlatımlarıyla bu görüşü (İmam'ın devlet kurma hedefi), kelami esaslara dayanarak da kabul edebiliriz.

İslâm devletini kurmak Allah tarafından konulan bir vazifedir ve bunu oluşturabilmek için de halkın katılımına, hüccetin tamamlanmasına ve tedbirlerin alınmasına ihtiyaç vardır. Allah tarafından buyrulan vazifeler yapılmalıdır ve sonucun ne olacağı mükellefle ilgili değildir. Sonuç Allah'ladır ve Allah nasıl sonuçlandırırsa ona razı olmak gerek. Hatta eğer bu vazife uygulandığı takdirde kesinlikle başarısız olunacağı bilinse dahi yine de yapılmalıdır. Zira Allah için hareket eden hiçbir zaman yenilgiye uğramaz; başarı hemen kendisini göstermese bile gelecekte mutlaka gösterecektir.

Birçok insan İmam'a, Kufelilere güvenmemesi gerektiğini söylemişti. İmam Hüseyin de yıllarca Kufelilerin içinde yaşamıştı ve onları yakından tanımaktaydı. Onların nasıl insanlar olduğunu herkesten çok daha iyi biliyordu. Fakat İmam, her zaman olaylara mantıklı ve aklî yaklaşıyordu. İmam Hüseyin'in hareketindeki akılcılığı, tarihi tahlil ederek ve gerçekleri görerek ispat edebiliriz.


Kerbela Kıyamındaki Akılcılık


Siyasî bir şahsiyet konuyu iyice araştırmış, her yönüyle incelemiş ve sonrasında mantıklı bir karar vermişse, fakat hiç beklenmedik bir takım sebeplerden dolayı verdiği karar sonuç almamışsa, bu durumda hiçbir şekilde onu yanlış yaptın diye suçlayamayız.

Bize göre İmam Hüseyin (a.s) tarihin o devresinde Kufeliler'in sosyolojik yapısını çok iyi bilmekteydi. Kufeliler Muaviye'nin döneminde de bu tür isteklerde bulunmuşlardı, ama İmam sürekli olumsuz cevap vermekteydi, özellikle de kardeşi Muhammed'e, mektuplara asla olumlu cevap vermemesini tembih ediyordu. Muaviye'nin ölümünden sonra da onların bu teklifine hemen olumlu cevap vermedi. Amcası oğlu Müslim b. Akil'i Kufe'ye göndererek durumu değerlendirmesini ve halkın sözlerinde ne kadar kararlı olduklarını bildirmesini istedi. Müslim de bir aydan fazla orada kalarak gerekli çalışmaları yaptı, halktan İmam Hüseyin (a.s) için biat aldı, sonrasında ortamın uygun olduğunu bir mektupla bildirdi ve ancak bütün bu tedbirlerden sonra İmam Kufe'ye doğru yola koyuldu.

Fakat bütün bunlardan sonra hiç beklenmedik gelişmeler yaşandı, bunların en önemlisi Kufe valisi olan Numan b. Beşir'in azledilip onun yerine Basra valisi olan çok zalim ve acımasız Ubeydullah b. Ziyad'ın getirilmesidir. Bütün planları alt üst eden bu atamayı, kimse tahmin edemezdi, çünkü İbn Ziyad Basra'dayken arası Yezid'le bozulmuştu ve Yezid onu görevinden alacaktı. Bazı kaynaklarda "İbn Ziyad'ın en büyük düşmanı Yezid idi." tabirleri kullanılmaktadır.

Bu açıklamalardan sonra şöyle diyebiliriz: İmam Hüseyin'in (a.s) Kufeliler hakkında ki bilgisi, ona Kufelileri kötüleyen İbn Abbas ve onun gibilerinkinden çok daha gerçekçidir. Çünkü İbn Abbas'ın Kufeliler hakkında dedikleri, İmam Ali (a.s) ve İmam Hasan'ın (a.s) dönemi için geçerlidir, bu da yirmi yıl öncesi demek, oysa İmam Hüseyin'in Kufeliler hakkındaki bilgisi o zamandakiler içindi.

Buna ilâveten İmam kendi tanımasıyla yetinmeyip, Müslim'i göndererek onun da değerlendirmesini istemiştir. Müslim de Kufelileri onaylamıştır. Oysa İbn Abbas ve diğerleri ön yargılı davranarak hiçbir araştırma yapmadan Kufeliler hakkında karar vermişlerdi. Demek ki Hz. Hüseyin'in (a.s) kararı çok daha mantıklı ve akla uygundur.

Bunlara ek olarak şunu da söylemeliyiz; Kufe'nin o zamanki durumu yirmi yıl öncesine göre çok değişmişti. İmam'la beraber olup, onu desteklemeleri için birçok nedenleri vardı. Örneğin:

1- Emeviler döneminde başkent değişerek Kufe'den Şam'a intikal etmişti. Bu Kufeliler için büyük bir yenilgi olarak görünüyordu. Tek istedikleri eski güçlerini kazanıp yeniden İslâm âlemine başkentlik etmekti.

2- Emeviler hükümeti ele geçirdikleri ilk günden itibaren Kufelilere özellikle de Şialara çok büyük zulüm ve haksızlıklar yaptılar. Bu da onları Emevilere karşı başkaldırmaları için kararlı kılıyordu.

3- Kufelilerin Yezid'i ve İmam Hüseyin'i çok iyi tanımaları, İmam'ı başlarına geçirmek için bir diğer nedendi.

Ayrıca Yezid hükümetinin yeni kurulmuş olmasından kaynaklanan tecrübesizliği, Yezid'in olumsuz şahsiyeti, Kufe valisinin yetersiz olması ve bunu gibi nedenlerden dolayı herkes İmam Hüseyin'in başaracağına inanıyordu.

Öyleyse bu tahlillerden sonra İmam'ın Kufe'ye doğru hareket etmesi çok yerinde ve doğru bir karardı. Eğer beklenmedik olaylar olmasaydı kesinlikle İmam büyük bir başarıyla, durumu noktalayacaktı.
 


 
 Kaynaklar


[1] - İbn Haldun Mukaddimesi, s. 211.

[2] - Usulu Kâfi, c. 2, s. 28/36

[3] - Luhuf, s. 84.

[4] - Taberi Tarihi, c. 5, s. 403.

[5] - Biharu'l-Envar, c. 44, s. 329.

[6] - Tenzihu'l-Enbiya, s. 175

[7] - Sahife-i Nur, c. 1, s. 174.

[8] - A.g.e. c.  1, s. 174.

[9] - A.g.e. c. 20, s. 190

[10] - Biharu'l-Envar, c. 44, s. 329.

[11] - Vak'atu't-Tef, Ebi Mahnef, s. 92.

[12] - Murucu'z-Zehep, c. 3 s. 64.

[13] - Vak'atu't-Tef, s. 110.

[14] - el-İrşad, s. 418.
.