.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Ayetullah Seyyid Abdulhüseyin Destgayb


Bismillahirrahmanirrahim


8 Şubat 1977 tarihinde, pazartesi günü, beni ve yüzlerce kişiyi endişelendiren bir hadise meydana geldi.


Bundan iki yıl önce, Şemiran dağlarında iki oğlumuz aynı anda can vermişlerdi. Eşim, acılarına dayanamayıp iki yıl boyunca aşırı derecede ağladı, gözyaşı döktü ve bunun neticesinde geçtiğimiz günlerde kalp krizi geçirdi. Doktorların tavsiyeleri üzerine tedavi altına aldık. Ne var ki onca tedavinin ardından, krizden 4 gün geçmesine rağmen hiçbir olumlu netice alamadık.


Cuma akşamı saat 23:00 sularında dinlenmek için odama çekilmiştim. Birkaç ayet Kurân-ı Kerim'den, birkaç kısa dua da Cuma akşamına ait dualardan okuyup Allah'tan eşime şifa vermesi için İmam-ı Zaman'a izin vermesini istedim. O yüce İmam’a tevessül ettiğim için direkt olarak hacetimi Allah’tan istemedim. Bu şekilde bir istekte bulunmamın kendimce geçerli bir sebebi vardı:


Bu olaydan yaklaşık bir ay önce küçük kızım Fatıma, benden İmam-ı Zaman'ın (a.f) eliyle şifa bulan ve o yüce şahsiyetin inayetlerinden faydalanan kimselerin öykülerini okumamı istemişti. Ben de on yaşındaki kızımın istediğini geri çevirmeyerek merhum Hacı Nuri'nin Necmu's-Sakib adlı eserini ona okumaya başladım. Bir gün bu kitabı okurken "Yüzlerce kişi gibi neden ben de Hz. Mehdi'ye (a.f) tevessül etmeyeyim?" diye düşündüm. Bu yüzden yukarıda da belirttiğim gibi, akşam saat 23:00 sularında oldukça üzgün bir şekilde, gözyaşları arasında İmam-ı Zaman'a (a.f) tevessül edip uyudum. Her zamanki gibi sabaha doğru saat 04:00’te uyandım. Eşimin bulunduğu alt odadan zaman zaman yükselen inleme sesleri geliyordu.


Sabah ezanı saat 05:30'da okundu. Abdest almak için aşağı indim. Büyük kızım Zehra, genellikle bu saatlerde uykuda olurdu. Ama aşağı indiğimde beni sevinç çığlıklarıyla karşıladı. Yanıma gelip, "Babacığım, sana bir müjdem var!" dedi. "Ne oldu, bir haber mi var?" diye sordum. O an için, "Herhalde kardeşim Hemedan'dan gelmiştir" diye düşündüm. "Müjde baba, anneme şifa verdiler!" diye haykırdı. Merakla, "Kim şifa verdi?" diye sordum. Olanları anlatmaya başladı:


«Gece saat dört sularıydı. Ağabeyim (Hacı Mehdi) ve teyzemin oğlu (Mühendis Gaffarî) annemin odasında uyuyorlardı. (Bu kimseler Tahran'da oturuyorlardı. O gün, tedavi amacıyla eşimi Tahran'a götürmek için bize gelmişlerdi.) Ansızın annem uykudan uyanarak yüksek sesle "Kalkın, efendimizi uğurlayın!" diye birkaç kez bağırmış. Biz uyanıncaya kadar Hz. Mehdi'nin (a.f) gideceğini düşünerek, 4 gün boyunca hareket edememesine rağmen hasta yatağından kalkarak İmam’ı (a.f) uğurlamak için bahçenin kapısına koşmuş.


O sırada ben de yeni yeni kendime geliyordum. Annemin "Efendimizi uğurlayın!" diye seslendiğini duymuştum. Kapıya koştuğunu görünce neler olduğunu anlamak için arkasından gittim. İkimiz de o an için annemin nasıl yürüyebildiğini fark edememiştik. Annem kapının önüne gelince olanları yeni yeni fark etmeye başlamış, oraya kadar kendi ayaklarıyla geldiğine inanamamıştı. Beni görünce "Kızım, ben rüya mı görüyorum, yoksa tüm bunlar gerçek mi?" diye sordu. Ben de annemin şifa bulduğunu anlamıştım. Sevinçle, "Anneciğim, bunlar gerçek; sana şifa verdiler!" dedim. Sonra da "Sürekli 'Onu uğurlayın!' diyordun; biz kimseyi görmedik, efendimiz nerdeydi?" diye sordum. Şöyle cevap verdi:


Ne genç ne de yaşlı denebilecek muhterem bir seyit başucuma gelerek "Kalk, Allah sana şifa verdi!" diye seslendi. "Kalkacak gücüm yok!" dedim. Bu kez sesini yükselterek aynı şeyleri söyledi. Seyidin heybetinden korkup ayağa kalktım. "Şifa buldun, artık ilaç kullanmana gerek yok; bir daha da ağlama!" dedi. Odadan çıkmak üzereyken size dönerek "Uyanın, efendimizi uğurlayın!" diye bağırdım. Geç davrandığınızı görünce bizzat kendim ayağa kalkarak efendimizi uğurlamaya koştum.»


Allah’a şükürler olsun ki, efendimizin bu inayetinden sonra eşim hemen iyileşti ve krizden dolayı sağ gözünde oluşan kataraktlar da bertaraf oldu. Dört gün boyunca iştahtan kesilen eşim, şifa bulur bulmaz acıktığını söyleyip yemek istedi. Bir bardak sütü büyük bir iştahla içti. Yemek yiyince de yüzündeki solgunluk geçti. O hazret, "Bir daha ağlama!" dedikten sonra artık yüreğindeki üzüntü de sona ermişti. Bu arada, beş yıldan beri romatizması vardı. Doktorlar tedavi edememişlerdi. Efendimizin lütfüyle romatizması da geçti.


Bu büyük nimet karşısında şükranımızı belirtmek amacıyla Fatımiye Günleri'nde (Hz. Fatıma'nın şahadet günleri) evimizde merasim düzenledik. Eşimin tedavisinde görev alan Dr. Danişî'ye, eşimin nasıl şifa bulduğunu anlattığımda şunları söyledi:

"Benim gördüğüm bu hastanın geçirdiği kriz, normal bir tedaviyle iyileşebilecek bir hastalık değildi. Ancak olağanüstü bir mucizeyle iyileşebilirdi."


Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Allah’ın salâtı ve selamı kıyamet gününe dek Muhammed'e (s.a.a) ve O'nun mâsum Ehlibeyt'ine (a.s); özellikle de asrın İmam’ı, zamanın adalet sağlayıcısı, imkân âleminin kutbu, insanların ve cinlerin efendisi, zamanın ve mekânın sahibi, âlemlerin maliki olan Hz. Hüccet b. Hasan Askerî'ye (a.s) olsun.


Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.