.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

1. Allah'ın En Güzel Yaratığı Eseri; "Gençlik"

       Maddî âleme dair yaratılmış ve vücuda gelmiş tüm varlıklar, Hakîm (Hikmet sahibi) ve Alîm (Her şeyi bilen) olan Allah’ın birer eseridir. Bu varlıkların her birinde diğerlerinden farklı ince ve zarif özellikler olması akıl sahiplerinin hayranlık içerisinde bu varlıkları izlemesine ve derin bir tefekküre dalmalarına neden olmaktadır. Bu yol aslında onların yaratıcısı olan hikmet ve bilgi sahibi Allah’ı tanıma yollarından yalnızca birisidir. Varlık âlemindeki en küçük canlının bile oldukça karışık bir sisteme sahip olması ve bu denli küçük varlıkların böylesine mükemmel donatılmış olması ister istemez düşünen insanı şaşkına çevirmektedir. Bunun yanı sıra, O’nun kendisi güzel olduğu için varlık âlemine dair ne varsa hepsi güzeldir ve bu insanın ruhuna yeniden hayat vermektedir. Çünkü var olan mevcudata bakıldığında ruha aykırı bir şeyin olmadığı ve ne varsa hepsinin insana hoş geldiğini görmekteyiz. Ehl-i Beyt kaynaklı bazı rivayetlere baktığımızda Allah’ın yarattığı en güzel varlığı "Genç Evlat" olarak görmekte ve en acı olayı da onun yitirilmesi ve hayatını kaybetmesi olarak okumaktayız. İbn-i Ebi Leyla, İmam Cafer-i Sâdık'a (a.s.) şöyle sormuştu;

       "Allah’ın en çok sevdiği ve hoşlandığı varlık nedir? İmam da bunun üzerine; 'Genç evlattır!' cevabını verince İbn-i Ebi Leyla: 'Peki, en acı olanı nedir?' diye sordu ve İmam da ona; 'O genç evladı yitirmektir.' diye buyurdu."[1]

       Belki buna güzel ve gönle yakın denmesinin bir başka nedeni de anne-babanın ellerinde bulunan o güzel, güçlü ve diri genç evladı, kendilerinin acizlik ve düşkünlük günlerinde ellerinden tutması ümidi olabilir. Zaten bu yüzden anne-baba evlatlarına karşı oldukça derin bir mahabbete sahiptirler. Genç evlat sahibi olmak ana ve baba için dünyanın en güzel şeyidir. Aynı şekilde, o genç evladı kaybetmek de ana ve baba için dünyanın en acı şeyidir.

2. Bilinmeyen Değer, Gençlik

       İslâm kaynaklarında, gençlik yıllarının değerini anlatan birçok rivayetin yanı sıra, o dönemin kıymetinin iyi bilinmesi ve bir ganimet olarak değerlendirilmesi yönünde de oldukça fazla tavsiye ve nasihate sahibiz. Elbette tüm bunların yanı sıra gençlik yıllarının insanlar tarafından derk edilemediğine (fark edilmediğine) dair birçok rivayet de mevcuttur. Emirü-l Müminin Ali (a.s.) buyurur ki;

       “İki şeyin elden gitmeden değerini anlamak zordur; biri sağlık bir diğeri de gençliktir.”[2]

       Bu rivayet oldukça sarih bir şekilde gençlik döneminin değerine vurgu yapmaktadır. Bir şeyin değerli olması hiç şüphesiz kendisiyle alâkalıdır ve gençlik, bizatihi değerlidir ama hayatın diğer evreleriyle, yani çocukluk ve yaşlılık gibi dönemleriyle kıyaslandığında zaten bu değerini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu konuyu ilerleyen bölümlerde daha detaylı bir şekilde ele alacağız. Elbette özetlemek gerekirse şunu söyleyebiliriz: Beden dinçliği, ruh sadeliği, düşünme yetisi olarak gençlik dönemi, en uygun ve en verimli evredir.

       Öte yandan İmam Ali'nin (a.s.) bu sözlerinden gençliğin “Kadri bilinemeyen bir değer” olduğunu anlamaktayız. Başka bir tabirle, değer ve faziletler iki kısımdır; birincisi tanınmış ve bilinen değerler bir diğeri de bilinmeyen değerlerdir ki gençlik; işte bu sınıfta kendine yer bulur. Elbette bu değeri bir türlü bilinemeyen dönem, gençler için geçerlidir; çünkü hayatın bu evresini geride bırakmış olgun ve yaşlı insanlar, gençliğin değerini ve aslında nasıl da kıymetli bir sermaye olduğunu artık çok iyi bilmektedirler. Bu konuda eğitimcilere oldukça zor bir görev düşmekte ve gençlere bu dönemin kıymetini bilmeleri konusunda telakkide bulunmaları icap etmektedir. Çünkü bu evre, gizli ve değeri bilinemeden kaldığı müddetçe hiçbir genç tarafından değerlendirilemeyecek, beyhude bir şekilde geçip gidecek veya gerçek manasıyla yaşanamayacaktır. Şüphesiz gençler, başıboş bırakılır ve bu paha biçilmez dönem hakkında aydınlatılmazsa, bu geri dönüşü olmayan fırsat elden kaçtıktan sonra nasıl bir hazineyi yitirdiklerinin farkına varacaklardır.

3. Gençlik Çağını Ganimet Bilmek

       İslâm kaynaklarında gençlik döneminin değerinin bilinmesi, bu bir daha ele geçmez fırsatın iyi değerlendirilmesi ve ömrün bu merhalesinin ganimet sayılması hakkında bir hayli tavsiye ve öğretiler göze çarpmaktadır. Kâh bu tavsiyeler, İslâm büyükleri tarafından seçkin ashabı (sohbet arkadaşları ve sahiplenenleri) için yol gösterici, öğüt verici bir kalıp içerisinde dile getirilmiş Kâh da toplumun bütününe hitap edilmiştir.

       Her iki durumda mukaddes İslâm dini, insan ömrünün her devresinin sağlıklı ve doğru kullanılması yönünde oldukça ısrar eder ve boşa geçen her anı hiçbir surette caiz görmez. Ama gençlik evresi üzerinde daha bir farklı durur ve insanın o en verimli, en değerli döneminde ulaşabileceği mânevî güçler ve beceriler konusunda tavsiyelerde bulunduğu gibi, düşebileceği hata ve zahmetler hakkında da uyarıda bulunmayı ihmal etmez. Başka bir deyişle, gençlik evresi, çok önemli olduğu gibi, bir o kadar da tehlikelidir. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'in de değindiği gibi gençlik çağının en belirgin özelliği güç ve kuvvettir. Bunun hangi yönde kullanılacağı önemlidir. İyiye mi, yoksa kötüye mi? İşte bu insanın yapıcı ya da yıkıcı olması anlamını taşımaktadır. Bu kudret ancak ve ancak insanın gençlik çağında zirveye ulaşmakta ve o dönemde bunu nasıl kullanacağı önem arz etmektedir. Zaten Allah’ın Resulü (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt İmamları'nın (a.s.) gençlik hakkında ashabına bulunduğu tavsiye ve uyarılar da bu yöndedir. Değerli İslâm Peygamberi Muhammed Mustafa (s.a.a.), vefalı dostu Ebuzer-i Gıffari’ye şöyle hitap etmektedir;

       “Ey Ebuzer! Şu beş şeyi diğer beş şey gelmeden önce ganimet bil; Gençliğini yaşlılıktan önce, sağlığını hastalığından önce, zenginliğini fakirlikten önce, boş vaktini meşguliyetinden önce ve hayatını ölümden önce”[3]

       Buna benzer başka rivayetler de İmamlar'dan (a.s.) bizlere ulaşmıştır. Meselâ Hz. Ali (a.s.) buyurur ki;

       “Gençlini yaşlanmadan önce, sıhhatini de hastalanmadan önce bul!”[4]

       Öte yandan İmam Musa Kâzım (a.s.) da Allah kelamı olan Kur'ân-ı Kerim'de geçen “Allah’'n sana verdikleri içinde âhiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma!” ayetinin tefsirinde şöyle buyurmakta;

       “Unutma! Sağlığını, gücünü, fırsatlarını, gençliği, mutluluğunu ahiret için kullan.”[5]

4. Gençlik Döneminden Faydalanmak ve Hz. Nebi'nin (saa.) Duası

       Birisi hakkında “Dua etmek” genel itibariyle birisinin yapmış olduğu iş ve eylemlerin cevabı niteliğindedir ve Arapça’da bu kavram bedduayı da içerisine almaktadır. Ama örfi olarak dua etmek, yapılacak hayırlı ve makbul işler için kullanılmaktadır. Rivayetlerde duanın edebi hakkında göze bir hayli fazla çarpan konu ise; kendine ve diğerlerine beraberce dua etmektir. Dinî kaynaklarımızda duanın nasıl edileceğine dair oldukça değerli ipuçları verilmekte ve Masum Önderler’in (a.s.) bazı sahabeleri hakkında dua ederken yüce Allah’tan onların gençlik dönemlerinden yeterince faydalanmaları ve bu nimetten nasipsiz kalmamaları için istekte bulunduğunu görmekteyiz. Buna örnek olarak da, Peygamber Efendimize (s.a.a.) su getiren genç sahabesi Amr bin Huzaî için ettiği;

       “Allah'ım! Onun gençliğinden yararlanmasını sağla”[6] diye dua etmesidir. Allah Resulü'nün (s.a.a.) bu hayır duası nedeniyle Amr, seksen yaşına gelmesine rağmen hâlâ gençlik enerjisi ve diriliğini kaybetmemişti. Amr bin Huzaî, Peygamber Efendimizden (s.a.a.) sonra da ilk imamızın da en yakın sahabelerinden birisi olmuş, ama maalesef Muaviye bin Ebi Süfyan'ın muhafızları tarafından başı kesilerek şehit edilmiş ve bir sini içerisinde Muaviye’ye sunulmuştur.

       Hiç şüphesiz insan; gençlik döneminde birçok kabiliyet, imkân ve güce sahiptir. Zaten bunun bilincinde olan Hz. Nebi de (s.a.a.) Amr için böylesine güzel bir dua ediyor. Bunun mukabilinde ise gençliğin güzellik ve çekicilik gibi değerlerini bilememe durumundaki insanlar için hiç de hoş olmayan olaylar vuku bulmaktadır. İslâm Peygamberi (s.a.a.) şöyle buyurmaktadır:

       “Kim, Allah'ın dininden yeterince pay almayı başaramadıysa,, Allah onu üç şeye giriftar eder; ya onun genç yaşta canını alır ya onu bir sultanın uşağı yapar ya da onu bir köyde yaşamaya mecbur kılar.”[7]

5. Dindar Genç, Allah’ın İftihar ve Kıvanç Kaynağıdır

       Allah'a ibadetle meşgul olan bunca insan arasından Allah Teâlâ, meleklerine ibadet eden genci göstererek onunla iftihar ettiğini söylüyor. Bu yalnızca bizlere ibadetin önemini göstermekle kalmıyor, belki de bu gençlik çağında ibadet etmenin ne denli önemli olduğunu bizlere anlatıyor. Bu nedenle, gençlik yıllarını ibadete vermiş bir genç ile ihtiyarlık dönemini ibadete vermiş yaşlı birisi asla eşit görülmemektedir. Hatta bu mesele o kadar mühimdir ki, rivayetlerde dahi yer bulmuş ve gençken ibadet ehli olan ile ihtiyar hâlinde bu işe gönül veren arasında oldukça büyük dereceler konmuştur. Bir rivayette bu olay peygamberlerin avam halka üstünlüğü ne ise, bu da odur şeklinde yorum bulmuştur. Allah Resulü (s.a.a.) şöyle buyurur:

       “Henüz gençliğinin ilk evresinde Allah'a ibadet etmeye koyulmuş bir genç ile ilerlemiş yaşıyla beraber Allah'a yönelen yaşlı kimse arasındaki fark, peygamberlerin diğer insanlara üstünlüğü gibidir.”[8]

- - - - - - -

[1] Sadûk, Muhammed b. Ali; Men La Yahzeru’l-Fakîh, C.1, s.188.
[2] Amedi, Abdulvahid; Gurer ul Hikem, C. 4, s. 183, Hadis No 5764.
[3] Meclisî, Muhammed Bâkır; Bihâru’l-Envâr, C. 77, s.77, 3. Rivayet.
[4] Amedî, Abdulvahid; Gurer ul Hikem, C. 1, s. 340.
[5] Hekimî, Muhammed Rıza; El-Hayat, C. 3, s.366.
[6] Kummî, Abbas; Sefinetu’l-Bihar, C. 2, s. 260.
[7] Köylerde genel itibariyle ilmî ve kültürel imkânların olmaması, refah seviyesinin daha düşük olması vb. sebepler nedeniyle Allah’ın Resulü (s.a.a.), köyde yaşaması karar kılınmış genci mahrum kalmış olarak görmektedir.
[8] Mutteki el-Hindî, Ali bin Hisameddin; Kenzu'l A’mal, C. 15, s. 776.