Ehlader Araştırma Bölümü

Orhan ÖZ

Âlemlerin Rabbine hamdolsun, Seyyidimiz ve Nebimiz, Allah’ın Kulu ve Resulü olan Hz. Muhammed (s.a.a)  ve onun tertemiz Ehl-i Beytine salat ve selâm olsun. Gadir-i Hum Bayramı bütün mümin ve mümine kardeşlerimize mübarek olsun.

“Gadir-i Hum”

(Vahyin Velayeti Tescili)

“Hum Havzası” anlamına gelen Gadir-i Hum, Mekke ile Medine arasınde yer alan; Medine, Mısır ve Irak yollarının ayrıştığı bir noktada bulunan “Cuhfe” bölgesinin ismidir.

Hz. Peygamber (s.a.a) Hicretin onuncu yılında seksen (veya yüz yirmi) bin kişilik bir kafile ile “Veda Haccı”nı gerçekleştirip Medine’ye döndüğünde, Zilhicce ayının onsekizinci günü (Şubat/632/Pazar) bu noktaya (Gadir-i Hum’a) ulaşmış ve orada, Allah’tan gelen bir vahiyle, İslam ve Müslümanların “Kaderi” olan “İmamet” konusuna resmiyet kazandırmıştır. Böylece “Gadir-i Hum” ismi, şöhret ve önemini buradan almıştır.

Din ile ilgili “Sünnetullah”a (İlahi Sisteme) bakıldığında, Cenab-ı Hak peygamberleri vasıtasıyla dinini göndermiş, dini tebliğ ile mükellef olan peygamber de, kendinden sonra o dinin, düşmanlarından korunması ve yaşatabilmesi için, yerlerine vasi tayin etmişlerdir. Örneğin Hz. Âdem’in (a.s.) “Hibetullah”ı  (Şiş’i), Hz. İbrahim’in (a.s.) “İsmail”i, Hz. Yakub’un (a.s.) “Yusuf”u, Hz. Musa’nın (a.s) “Yuşi b. Nun”u ve Hz. İsa’ın (a.s.) “Şem’un”u kendi yerlerine vasi tayin etmeleri, “Sünnetullah”ın bariz örneklerindendir.

En son peygamber olan Hz. Muhammed de (s.a.a), peygamberler zincirinin bir halkası (ama en son halkası) olduğu için, “Peygamberler birbirlerinden (türemekte) bir zürriyettir.” Âl-i İmran/34 o da sünnetullah gereği, Allah’tan gelen bir emir ile diğer peygamberlerin yaptıklarını yapmış, kendinden sonra dinin korunup yaşatılabilmesi için, ashabı arasından onların en faziletli ve yücesi olan, hidayet imamı ve muttakîlerin önderi Hz. Ali’yi (a.s.) kendi yerine vasî tayin etmiştir. İşte “Gadir-i Hum” denilen şey bu hadisenin gerçekletirildiği yerin adıdır.

Gerek Sünni ve gerek Şia âlimlerin tümü “Gadir-i Hum” olayını ittifakla kabul eder, fakat hadisin yorumunda ihtilafa düşerler. Biz olayın yorumunu okyuucumuza bırakıp, sadece nakliyle yetineceğizdir.

Kaynaklarını dipnotta naklettiğimiz kitaplarla şöyle geçer:

Hz. Peygamber (s.a.a) veda haccını yaparken “Arafat”, “Mina” ve “Hif Mescidi” gibi birçok yerlerde hitabetlerde bulunmuş ve bir “Hutbe”de “Gadir-i Hum”da okumuştur. Orada hutbe okumasına ise, Cenab-ı Hak’tan gelen şu ayet sebep olmuştur:

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bu görevi yapmayacak olursan, O’nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır.” Maide/67

Bu ayet indikten sonra, Resul-ü Ekrem (s.a.a.) kervanlara durmalarını ve oracıkta bineklerinden inmelerini emretti. İleridekileri çağırttı, geride kalanlar da gelip yetiştiler.

Sonra ashabını, dağılmamaları için oradaki dikenlerin gölgesinde gölgelenmekten alıkoydu, ağaçların dibini de diken, çör-çöpten temizlemelerini buyurduktan sonra halkı cemaat namazına davet etti.

Ashap, Resullullah (s.a.a.) için bir gölgelik hazırladılar. O hazret öğle namazını o yakıcı sıcaklıkta, o cemaatle birlikte kıldıktan sonra, Ashap, Resulullah’ın emriyle,  devenin sırtındaki eyerlerden yüksek bir kürsü hazırladılar sonra Resulullah’ın sözlerini herkese ulaştırmak için ses tonu yüksek olan kişiler den bazılarını belirli aralıklarla yerleştirdiler. Allah Resulü hutbe için ayağa kalktı. Allah’a hamd-u sena ve insanlara öğüt nasihatta bulunduktan sonra şöyle buyurdu:

“Yakında ben (ilahî) davete icabet edeceğim; (dünyadan göçüp gideceğim) Ben de, siz de Allah katında sorumluyuz. O gün siz Allah’a ne cevap vereceksiniz?” Oradakiler hep bir ağızdan:

“Senin risaletini tebliğ ettiğine, bize nasihat edip hayrımıza istediğine tanıklık edeceğiz, Allah seni hayırla mükâfatlandırsın” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a.), “Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve paygamberi olduğuna, cennet ve cehennemin hak olduğuna şehadet ediyor musunuz ?” diye sorunca da insanlar “Evet” dediler. “Bütün bunlara tanıklık ederiz”. Bu defa da, “Benim sesimi duyuyor musunuz?” diye sordu. Buna da “Evet” cevabını verdiler. Bunun üzerine Resul-ü Ekrem (s.a.a.) şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Ben sizden önce, sizden ayrılacağım ve siz Kevser havuzunun başında bana geleceksiniz. Öyle bir havuzdur ki, genişliği Busra’dan San’â’ya kadardır.

Ben orada, sizin aranızda emanet bıraktığım iki paha biçilmez şeyi soracağım. O halde benden sonra o iki şeye nasıl davranmanız gerektiğine dikkat edin!.”

Bu arada halkın içinden biri seslenerek, “Ya Resulullah! O iki paha biçilmez şey nedir?” diye sordu. Resul-ü Ekrem (s.a.a.) şöyle buyurdu:

“Onlardan biri, bir tarafı Allah’ın elinde ve diğer tarafı ise sizin elinizde olan Allah’ın kitabıdır. Ona yapışın; sapmayın ve değiştirmeyin; diğer ise, itretim olan Ehl-i Beytimdir. Latif ve her şeyden haberdar olan (Allah), bu ikisinin (Kevser) havuzunun başında bana ulaşıncaya kadar birbirinden ayrılmayacağını bildirdi. Ben Allah’tan bunu istedim. O halde, o ikisinden öne de geçmeyin, arkada da kalmayın; yoksa helak olursunuz. Onlarda bir şey öğretmeye kalkışmayın; çünkü onlar sizden daha bilgilidirler.”

Sonra şöyle devam etti:

“Benim müminlere kendi nefislerinden daha evla ve üstün olduğumu (onlar üzerinde tasarruf ve yetki sahibi bulunduğumu) biliyor musunuz?” Halk “Evet ya Resulullah biliyoruz!” deyince şöyle buyurdu:

“Benim her mümine kendi nefsinden daha evla olduğumu biliyor musunuz?” Halk yine “Evet, biliyoruz ya Resulullah” dediler.

Bunun üzerine Resulullah (s.a.a.) Ali’nin elinden tutarak her ikisininde koltuklarının altındaki beyazlık görününceye kadar kaldırıp şöyle buyurdu:

“Ey insanlar! Allah benim mevlamdır (benim üzerimde tasarruf ve yetki sahibidir), ben de sizin mevlanızım. O halde ben kimin mevlası isem, bu Ali de onun mevlasıdır.”

“Allah’ım! Onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol. Ona yardım edene yardım et, onu yalnız bırakanı yalnız bırak, ona muhabbet edene muhabbet et, ona buğzedene buğzet” Sonra şöyle buyurdu: “Allah’ım sen de şahid ol.”

Ravi der ki, daha bu ikisi (Resulullah ve Ali) birbirlerinden ayrılmamıştı ki şu ayet nazil oldu:

“Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip beğendim. ”  

Maide/3

Bunun üzerine Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurdu: “Dini mükemmelleştiren, nimetleri tamamlayan, benim risaletimden ve Ali’nin velayetinden hoşnut olan Allah en yücedir.”

Yakubî, kendi tarihinde Medine’de nazil olan ayetlerden bahsederken şöyle yazar: “Resulullah’a (s.a.a) nazil olan en son ayet “Bugün size dininizi kemale erdirdim” ayetidir." Bu rivayet sahihtir. Bu ayet, Resulullah (s.a.a.) Gadîr-î Hûm’da Ali b. Ebi Talib’in velayet ve hilafetini açıkça herkese duyurduktan sonra nazil oldu.

Bu törenin ardından, Ebu Bekr, Ömer b. Hattab, Talha, Zübeyr Hz. Ali’nin huzuruna gelerek şöyle dediler: “Ey Ebu Talib oğlu, ne mutlu sana! Erkek ve kadın her müminin velisi (üzerlerine tasarruf ve yetki sahibi) oldun."

Böylece tam üç gün boyunca sahabe Ali’nin yanına gelip, ona biat ettiler. Kadınlar ise, içerisine su dökülen bir teşte ellerini batırarak biat ediyorlardı. Ve o günden itibaren bu olay, gerçek Müslümanlarca bayram olarak kutlandı ve kıyamete kadar da kutlanacaktır.

Selam ve Dua ile.

         

-------------------------------------------------

  • Tarih-i İbn-i Kesir, C.5, S.213
  • Mecmau’z Zevaid, C.9, S.105 ve İbn Kesir, C.5, S.209’da buna yakın söyler.
  • Müsned-i Ahmed b. Hanbel, C.6, S.281; Sünen-i İbn Mace, “Fazl-u Ali” babı; Tarih-i İbn Kesir C.5, S.209-210
  • Müsned-i Ahmed C.4, S.372; Tarih-i İbn Kesir C.5, S.212
  • Busra, Şam’ın yakınlarında bir kasabaydı, San’a ise, Bağdat yakınlarında bir yerdi. Elbette Resulullah’ın (s.a.a.) benzetmesi, etrafındakilerin o havuzun genişliğini anlamaları için bir benzetmeydi.
  • Mecmau’l-Beyan, C.9, S.162-163 ve 165
  • Müsned-i Ahmed C.1, S.118 ve 119 ile C.4, S.281; Sünen-i İbn Mace, C1, S.43, Hadis:116
  • Müsned-i Ahmed C.4, S.281, 368, 370, 372; Tarih-i İbn Kesir, C.9, S.209, 212
  • Hakim Haskani, C.1, S.190
  • Bu söz, ismini yukarıda belirttiğimiz kaynakların tümünde geçer
  • Şevahidu’t Tenzil, C.1, S.191; Tarih-i İbn Kesir, C.5, S.210
  • A.g.e S.191
  • Tarih-i Yakubi, C.2, S43
  • Müsned-i Ahmed b. Hanbel, C.4, S.281; Tarih-i İbn Kesir, C.5, S.210; Sünen-i İbn Mace, “Fazl-u Ali” babı; Rıyadu’n-Nadire, C.2, S.169