.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Masumlar (a.s) çocuklara Kur’ân okumayı öğretiyorlardı. Şöyle nakledilmiştir:
“Abdurrahman bin Sülemî, İmam Hüseyin’in (a.s) evladına Fatiha suresini öğretti. İmam’ın evladı, Fatiha suresini İmam’a okuduğunda, İmam, Abdurrahman’a bin dinar, bin elbise hediye etti ve ağzını inciyle doldurdu.”[1]
Bu siyer açıkça İmam’ın (a.s), evlatlarına Kur’ân öğretimine gösterdiği özene işaret etmektedir. Emiru’l-Muminin’in (a.s) İmam Hasan’a (a.s) mektubundan da Onun İmam Hasan’a (a.s) Kur’ân’ı çocukluğunda öğrettiği anlaşılmaktadır. O mektupta şunları okuyoruz:
“Senin öğretimini Allah’ın kitabıyla, onun tefsiriyle ve İslâm şeriatıyla, ahkâmıyla, helali ve haramıyla başlattım.”[2]
Masumlar (a.s), ebeveynlere de çocuklarına Kur’ân öğretmelerini tavsiye ediyorlardı. Peygamber’den (s.a.a) ulaşan bir rivayette şöyle geçiyor:
“Çocuğuna Kur’ân öğreten kimse, on bin kere Haccetmiş gibidir.”[3]
Kur’ân Öğretimi
Emiru’l-Muminin’in (a.s) İmam Hasan’a (a.s) mektubunda söylediği, kendisinin ilk adımda Kur’ân’ı ve dinî hükümleri İmam Hasan’a (a.s) öğrettiğidir. Bu mektupta şöyle geçmektedir:
“Oğlunun işlerine bakan şefkatli bir baba gibi senin işlerine baktım. Öğretmen ve amel etmen için senin için edepten bir şeyler biriktirdim. Çünkü sen henüz ömrünün baharındasın ve önünde uzun bir yol var, iyi niyetli, temiz, pak bir ruha sahipsin. Her şeyden önce sana ilk olarak üstün ve yüce olan Allah’ın kitabını tefsir ve tevili ile İslâm’ın şeriat ve ahkâmını, helal ve haramı ile öğretmeyi kararlaştırdım. Başka şeylerle ilgilenmedim.”[4]
Çocuğu Kur’ân Okumaya Alıştırmak
Masumlar (a.s) sadece çocuklara Kur’ân öğretmeyle yetinmiyorlardı. Ayrıca çocukları Kur’ân’la aşina olmaları ve alışmaları için Kur’ân okumaya zorluyorlardı. İmam Sâdık (a.s) şöyle buyuruyor:
“Babam bizi bir araya topluyordu ve güneş doğana kadar zikir söylememizi emrediyordu. Okuyabilenlerin Kur’ân okumasını, okuyamayanların zikir söylemesini emrediyordu.”[5]
Elbette Kur’ân okumak çocuklara mahsus değildir. Rivayetlerde yetişkinlere de Kur’ân okumaları tavsiye edilmiştir. İmam Sâdık’tan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir:
“Kur’ân okumak üzerinizedir (farzdır) ki Cennet’in dereceleri Kur’ân ayetleri sayısıncadır. Kıyamet koptuğunda Kur’ân kârisine şöyle denir: Oku ve yukarı çık. O, her bir ayeti okudukça bir derece yukarı çıkar.”[6]
Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Evlerinizi Kur’ân tilâvetiyle aydınlatın… Ne zaman bir evde Kur’ân çokça tilâvet edilirse hayrı çok olur, ev halkı bundan faydalanır ve bu ev gök ehline parlar, yıldızların yeryüzündekilere parladığı gibi.”[7]
Masumlar (a.s) çocukları Kur’ân okumaya alıştırmaya özen gösteriyorlar ama onlara bu konuda zorluk çıkarmıyorlardı ve çocukların Kur’ân kıraati usullerinin bazılarına uymamalarına izin veriyorlardı. Örneğin Kur’ân okumak isteyen çocuklara abdest almalarını zorunlu şart unvanıyla sunmuyorlardı.
“Oğlu İsmail, İmam Sâdık’ın (a.s) yanındaydı. İmam (a.s) ona şöyle dedi: “Oğlum! Kur’ân oku.” İsmail “Abdestim yok” dedi. İmam şöyle buyurdu: “(Kur’ân oku ama) Yazılarına el sürme, kenarlarından tut.”[8]
Şimdi şu sorular gündeme gelmektedir: Evvela neden Masumlar (a.s) çocukluk döneminde Kur’ân öğretimi üzerinde duruyorlardı? İkincisi neden Kur’ân ilk ders maddesi olarak öğretiyorlardı? Üçüncüsü neden Kur’ân tilâveti üzerinde ısrar ediyorlardı? Ve acaba bunda özel eğitimsel mülahazalar gözetilmiş midir?
İlk soru hakkında öncelikle iki konuya değinilmelidir:
1- İnsan çocukluk ve ergenlik döneminde hem konuları daha kolay öğrenir ve hem de öğrendikleri daha kalıcı ve daha sağlamdır. Peygamber’den (s.a.a) bir rivayette şöyle geçer:
“Gençlikte öğrenenin öğrendikleri taşa işlenmiş gibidir. Yetişkinlikte öğrenenin öğrendikleri ise su üstüne yazılmış gibidir.”[9]
2- Kur’ân öğretiminin hedefi sadece Kur’ân okunması değildir. Kur’ân okumak, Kur’ân öğretileri ve ilimleriyle aşina olmak ve bu öğretilere göre amel etmek için bir mukaddimedir. Daha açık bir ifadeyle Kur’ân öğretiminin hedefi, kişinin şahsiyetinin Kur’ânî olması, amellerinin, davranışlarının ve sözlerinin Kur’ân ölçüleriyle uyumlu olmasıdır. Diğer taraftan insan, yaşamının başlarında fazlasıyla tesire açık olma yeteneğine sahiptir ve bu yetenek ömrün artmasıyla paralel şekilde, artık az ve önemsiz derecesine gelene dek azalmaktadır. Bu yüzden İmam (a.s), Ahval’a şöyle buyuruyor:
“Gençlere yönel çünkü onlar (yetişkinlerden) daha hızlı iyiliklere yönelirler.”[10]
Çocuklukta Kur’ân öğretiminin masrafı daha az, geri dönüşü daha fazladır. Kur’ân’ın öğretimi hedefiyle de daha uyumludur.
İkinci soru olan, Masumlar’ın (a.s) neden Kur’ân’ı ilk ders maddesi olarak belirledikleriyle ilgili şu konuya değinmeliyiz: İnsanın tesire açık olma kapasitesi, ruhsal yapısının ve şahsiyetinin şekillenmesi, yaşın ilerlemesiyle azalmaktadır ve yaşlanınca minimum düzeye inmektedir. Eğitimcilerin tecrübeleri de bu iddiayı desteklemektedir.
“İsmail bin Abdulhalik şöyle diyor: İmam Sâdık (a.s) Ahval’a şöyle buyurdu: “Basra’ya gittin mi?” Ahval “Evet” dedi. İmam (a.s) buyurdu: “Halkın bu konuyu (imameti) karşılamaları ve kabulleri sence nasıldı?” Ahval dedi ki: “Vallahi azdı, ilgilendiler ama oldukça az.” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Gençlerle ilgilen. çünkü onlar başkalarından daha çabuk iyiliklere yönelirler.”[11]
Bu siyerden, Ahval’in Şia mektebinin mübelliğlerinden biri olduğu, Basra halkını davetinin de başarısız olduğu anlaşılmaktadır. İmam (a.s) ona gençlerle ilgilenmesini tavsiye etmektedir. Bu tavsiyenin sırrının da onların yetişkinlerden daha hızlı şekilde hakkı kabul etmeleri olduğunu bildirmiştir. Çünkü henüz gençlerin içyapıları ve şahsiyetleri tamamen şekillenmemiştir. Bu yüzden de yeni yapıları daha hızlı ve daha kolay kabul etmektedirler. Emiru’l-Muminin’in (a.s) İmam Hasan’a (a.s) mektubunda şöyle okuyoruz:
“Gencin kalbi ekilmemiş tarlaya benzer, oraya ne eksen tutar, yeşerir. Kalbin katılaşmadan, öğütleri reddetmeden ve aklın başka şeylere yönelmeden sana edepten bir şeyler öğretmek istedim.”[12]
Bu anlatımda İmam (a.s), insanın tesire açık olma kapasitesini tarlaya benzetiyor. Bir şey ekilmemiş tarlaya hangi tohum ekilirse ekilsin kabul eder ve geliştirir. Ancak ekilmiş tarla yeni bir tohumu kabul etmez ve olması gerektiği gibi geliştirmez.
Başka bir rivayette İmam Sâdık (a.s) Şialara, karşıtları kendi düşüncelerini zerk etmeden önce, olabildiğince erken evlatlarının öğretimiyle ilgilenmelerini tavsiye ediyor:
“Mürcie’den önce gençlerinize hadis öğretiniz.”[13]
Eğer taze fidanlarımızın şahsiyetlerinin Kur’ân esasına göre kolayca şekil almasını istiyorsak Kur’ân’ın ilk ders maddesi olarak onlara öğretilmesi lâzımdır.
Üçüncü sorunun cevabında –Kur’ân okuma alışkanlığının oluşturulması- sadece üç konuya değineceğiz:
1- Kur’ân’ın öğrenilmesi tekrarı gerektirir. Bir kez okumayla öğrenme gerçekleşmez.
2- Kur’ân’la beşerin yazdığı kitaplar arasında fark vardır. Sıradan kitapları bir kez okumayla tüm konusunu anlamak mümkün olabilir ama Kur’ân “zahiri ve batını olan bir kitaptır. Zahiri hüküm ve emir, batını ilim ve marifettir. Zahiri güzel, batını derindir… Harikaları sayılamaz ve ilginçlikleri eskimez. Hidayet meşaleleri ve hikmet alametleri ondadır.”[14]
Bununla beraber Kur’ân’ın anlaşılması, okunmasını ve tekrarlanmasını gerektirir. Bu yüzden birçok rivayetlerde Müslümanlara Kur’ân tilâveti tavsiye edilmiştir. Peygamber (s.a.a) Kesir’e şöyle buyuruyor:
“Evladım! Kur’ân kıraatinden gaflet etme. Çünkü Kur’ân kalbi canlandırır ve kötülüklerden ve pisliklerden alıkoyar.”[15]
3- İnsanın şahsiyetinin şekil almasında Kur’ân’ın tesiri, sürekli okunması şartına bağlıdır. Zira insanın şahsiyetinin şekil alması zamanla gerçekleşir.
Yukarıdaki üç konuya teveccühle, Kur’ân’ın sürekli okunması, Kur’ân öğretiminin hedefine ulaşmak için zaruridir.
- - - - - - - - - - -
[1] Bihâru’l-Envâr, C. 44, s. 191, 3. rivayet.
[2] Bihâru’l-Envâr, C. 1, s. 219, 48. rivayet.
[3] a.g.e.; C. 89, s. 188, 12. rivayet.
[4] Nehcu’l-Belağa, s. 295, 31. mektup.
[5] Kâfî, C. 2, s. 498.
[6] Bihâru’l-Envâr, C. 89, s. 197, 4. rivayet.
[7] a.g.e.; s. 200, 17. rivayet.
[8] Şeyh Tusî; El-İstibsar, C. 1, s. 113, 1376. rivayet.
[9] Bihâru’l-Envâr, C. 1, s. 222, 6. rivayet.
[10] Bihâru’l-Envâr, C. 23, s. 236, 2. rivayet.
[11] Bihâru’l-Envâr, C. 23, s. 236, 2. rivayet.
[12] Nehcu’l-Belağa, s. 295, 31. Mektup.
[13] Kâfî, C. 6, s. 47, 5. rivayet.
[14] Mîzânu’l-Hikme, C. 8, s. 65, 16109. rivayet.
[15] Mîzânu’l-Hikme, C. 8, s. 81, 16203. rivayet.