.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

İslam dininin önemle tavsiye ettiği konulardan biri her Müslümanın diğer insanları düşünmesi ve onların irşadı konusunda sorumluluk duygusu taşımasıdır. Bu sadece onunla aynı inancı paylaşanlar hakkında bir tavsiye değildir. Bir Müslüman nerede zulüm ve haksızlık görürse elinden geldiği ölçüde onun karşısında durmalı, asla taviz vermemelidir. Emirü’l-Müminin İmam Ali’nin (a.s) ömrünün son anlarında evlatlarına olan vasiyetinde şu cümle yer almıştır: Zalimin hasmı (düşmanı) ve mazlumun yardımcısı olun. “كونا للظالم خصماً و للمظلوم عوناً”[1]

Bir Müslüman kötülükler ve haksızlıklar karşısında, hatta Müslüman olmayana yapılsa bile sessiz oturamaz. Sadi Şirazi bunu ne güzel ifade etmiş:

Âdemoğulları bir bedenin uzuvları gibidir


Zira yaratılışta hepsi aynı cevherin ferdidir


Zorluklar rahatsız ederse uzuvlardan birini


Acı alır diğer uzuvlardaki lezzetin yerini

Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

* * *

الخَلقُ كلُّهم عيالُ اللّٰهِ فاَحَبُّ الخلقِ الى اللّٰهِ اَحْسَنُ الناسِ الى عيالِهِ

“Yaratılmışlar Allah’ın ailesidir; insanların Allah’a en sevgili olanı, O’nun ailesine karşı en sevgili olanıdır.” [2]

Peygamberimiz (s.a.a) başka bir sözünde, dindarlıktan sonra aklın en üst derecesinin insanların sevgisini kazanmak ve [ister iyi olsun, ister kötü] herkes için hayır istemek olduğunu beyan buyurmuştur[3]. Başka bir ifadesinde ise insanlara muhabbetli olmayı imanın yarısı olarak değerlendirmiştir[4]. İmam Ali (a.s) da insanlara muhabbet göstermeyi aklın yarısı olarak ifade etmiştir[5]. Tüm bunlar, İslam dininde halka hizmetin önemini göstermektedir. “İbadet halka hizmetten başka bir şey değil” sözü veya Sadi Şirazi’nin “Tarikat halka hizmetten başka bir şey değil/ Tesbih, seccade ve hırka değil”[6]sözünde biraz abartı vardır. Ama şu da bir gerçektir ki ibadet ve irfanı tamamen sosyal hayattan koparak inzivaya çekilmek olarak değerlendirenler de yanlış yola girmişlerdir. Halka hizmet etmek en faziletli ibadetlerden biridir. Hatta Allah katında bir aylık itikâftan daha değerlidir[7].

Etrafına hayır saçan bir yiyici


Dünyaperest oruçludan üstündür elbet


Müslüman oruç tutarsa muhakkak


Düşkünü kılar ekmeğine müstahak


Yoksa ne manası var orucunun senin


Kendinden saklayıp kendine vermenin[8]

* * *

Beşer sevgisi ve halkın işleriyle ilgilenmek denildiğinde genel tasavvur maddi refahla ilgili konuları algılar. Fakat dikkat edildiğinde durumun böyle olmadığı net şekilde anlaşılır: Zira ne “halkın işleri” maddiyat ve refahla sınırlıdır ne de onlara ulaştırılacak fayda ve hizmet sadece dünyevi çıkarlarla ilgili maddi hususlardır. Aksine insanlara manevi ve ruhani hizmetler sunmanın önemi daha fazla ve daha kalıcıdır. Sonuçta insanların psikolojik ve manevi yönlerini doğru şekilde hidayet etmek ve toplum sathında ilahi maarifi, tevhid inancını ve pratiğini yaygın hale getirmek için atılan adımların halka olan faydası, maddi ve dünyevi yararlardan fersahlarca daha üstündür.

Genel olarak insanların işleriyle ilgilenmenin yanı sıra Müslümanların işleriyle ilgili olma ve onları dert edinme konusu da özel olarak ele alınmış, din önderleri bu hususu ciddiyetle vurgulamışlardır. Resulullah’tan (s.a.a) nakledilen bir hadiste o hazret Müslümanların günlük işlerini düşünmeyen ve onların sıkıntılarını kendisine dert etmeyen birinin, İslamî bir toplumun üyesi ve Müslümanların zümresinden olmayacağını buyurmuştur:

من اصبَحَ لايَهتَمَّ بامورِ المسلمين فليس بمسلم او لیس منهم

“Müslümanların işlerini önemsemediği halde sabahlayan biri Müslüman değildir [veya Müslümanlardan değildir].” [9]

Sadi Şirazi de bu konuda şöyle demiştir:

Sen ki kendi derdindesin
Ne kardeşsin ne kendinsin
[10]

Kendisini kardeşi ile bir görmeyen, onun sevinç ve üzüntüsüne ortak olmayan, işlerinin çözümü için çaba sarf etmeyen ve sadece kendi sorunları ile ilgilenen bir kardeş, her ne kadar nesep yönünden kardeş de olsa gerçek manada bir yabancıdır. Sadece kendi çıkarları ve maslahatları ile ilgilenip diğer Müslümanları düşünmeyen birinin gerçekte Müslüman olmayanlardan bir farkı yoktur[11].

Müslümanın ihtiyacını gidermek, Allah katında her birinde Allah yolunda bin dinarın infak edildiği yirmi hacdan daha sevgilidir[12]. Hatta Allah katında amellerin en sevgili olanıdır[13]. Rivayet kitaplarında bu hususta birçok hadis gelmiştir. Bu işin önemine binaen bazı hadis kitaplarında “Müminin İhtiyacını Giderme Babı” isminde bölümler açılmıştır. Bir müminin muhtaç duruma düştüğünü bildikleri anda imkân dâhilinde onun ihtiyacını gidermek için öncü olmaları ve ihtiyacını dile getirmesine fırsat vermemeleri, tüm Müslümanlar için ahlaki görevlerden biri sayılmıştır[14].

Hatta eğer birisi mümin kardeşinin ihtiyacını giderme imkânına sahip değil fakat sahip olduğu itibarı bu yolda kullanabilme durumu varsa bunu yapmakla görevlidir. Yani bildiği ve yapabildiği her yoldan Müslüman kardeşinin ihtiyacını gidermek için çalışmalıdır. Her ne kadar bir sonuç alamasa bile görevini yapmalıdır[15]. İmam Rıza (a.s) bu hususta şöyle buyurmuştur:

اِنَّ للّٰه عِباداً فى الارضِ يسعَون فى حوائجِ الناسِ؛ هم الآمِنون يومَ القيامةِ و مَن اَدخَلَ على مؤمن سروراً فَرَّحَ اللّٰهُ قلبَه يومَ القيامةِ

“Allah’ın yeryüzünde birtakım kulları vardır ki onlar, insanların ihtiyaçlarını yerine getirmek için çaba sarf ederler. Onlar kıyamet gününde güvendedirler. Kim bir mümini sevindirirse Allah kıyamet günü onun kalbini ferahlatır.” [16]

İnsanların arasını düzeltmek için çaba sarf etmek

فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَ أَصْلِحُوا ذاتَ بَيْنِكُمْ وَ أَطيعُوا اللّٰهَ وَ رَسُولَهُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنين

“Allah’tan korkun ve aranızdaki ilişkileri düzeltin. Mümin iseniz, Allah’a ve Resulü’ne itaat edin[17].”

إنَّما الْمُؤْمِنُونَ إخْوَةٌ فَأصْلِحُوا بَيْنَ أخَوَيْكُمْ وَ اتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

“Muhakkak müminler, ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki, size rahmet edilsin[18].”

En üstün ve istenir toplumsal ahlaki kurallardan biri “insanların arasını düzeltmektir.” İçtimai hayatta her an bireylerin arasına birtakım gerginlik ve rahatsızlıkların girmesi mümkündür. Bazen iki kardeş bazı konular yüzünden ihtilafa düşebilir veya birtakım nedenlerle komşular ve dostlar arasındaki ilişkilerde soğuma ve bozulma görülebilir. Burada diğerlerinin ahlaki görevi, onları barıştırmak suretiyle küçük bir ihtilafın köklü ve derin ihtilaflara dönüşmesine izin vermemeleridir. İslam dinine göre “insanların arasını düzeltmek”; namaz, oruç ve sadakadan daha faziletli sayılmıştır. Emirü’l-Müminin İmam Ali (a.s), İmam Hasan ile İmam Hüseyin’e (a.s), diğer evlatlarına ve tüm takipçilerine şu vasiyette bulunmuştur:

اوصيكما و جميعَ وُلدى و اهلى و مَن بَلَغَه كتابى بتقوى اللّٰهِ و نَظمِ اَمرِكم و صَلاحِ ذاتِ بينِكم، فاِنّى سمعتُ جَدَّكما صلى اللّٰه عليه و آله يقول: صَلاحُ ذاتِ البينِ اَفضَلُ مِن عامةِ الصلاةِ و الصيامِ

“Siz ikinize, bütün evlatlarıma, aileme ve bu vasiyetin ulaştığı kimselere Allah’tan korkmayı, işlerinizde intizamlı olmayı, birbirinize iyilikle davranmayı, insanlarla barışık yaşamayı vasiyet ederim. Ben, dedeniz Resulullah’tan (s.a.a) şöyle duydum: “Birbiriyle barışık yaşamak bir yıllık namaz ve oruçtan daha faziletlidir.”[19]

İmam Cafer Sadık (a.s) insanların arasını uzlaştırmanın Yüce Allah’ın sevdiği bir tür sadaka olduğunu şu şekilde beyan etmiştir:

صَدَقَةٌ يُحِبُّهَا اللّٰهُ‏ إِصْلَاحٌ‏ بَيْنِ‏ النَّاسِ‏ إِذَا تَفَاسَدُوا وَ تَقَارُبٌ بَيْنِهِمْ إِذَا تَبَاعَدُوا

“İnsanların arası bozulduğunda düzeltmek ve araları açıldığında onları birbirine yaklaştırmak, Allah’ın sevdiği bir sadakadır.” [20]

[1]     Nehc’ül Belaga, 47. Mektup, s. 321.

[2]     Tarih-i Yakubi, c. 2, s. 105.

[3]     Müstedreku’l-Vesail, c. 6, s. 67; Bihar’ul Envar, c. 71, s. 158

رأسُ العقلِ بعدَ الدينِ التَودُّد الى الناسِ و اصطناعُ الخيرِ الى كلِ بر و فاجر - رأسُ العقلِ بعد الايمان باللّٰه عزوجل التحبُّب الى الناسِ

[4]     Tarih-i Yakubi, c. 2, s. 108

التَّوَدُّد الى الناس نصفُ الايمان

[5]     Bihar’ul Envar, c. 71, s. 168

التَّودُّد الى الناسِ نصفُ العقل

[6]     Külliyatı Sadi, Sadi Şirazi, Bostan, babı evvel, “der adl-u tedbir-u rey”, s. 240.

[7]     Kenzul Ummal, Aladdin el-Muttaki b. Hisamuddin el-Hindi, c. 3, s. 415, h. 7211

عون العبدِ اخاه يوماً خَيرٌ من اعتكافه شهراً

[8]     Külliyatı Sadi, Sadi Şirazi, Bostan, 2. Bab, “der ihsan”, s. 274.

[9]     el-Kâfi, c. 2, Kitabu’l-İman ve’l-Kufr, babul-ihtimam bi umuril-müslimin ven-nasihati lehum ve nef’uhum, h. 1, ayrıca aynı babdaki 4 ve 5. hadislere bkz.

Burada fıkhi açıdan bir hüküm verilmediği açıktır. Yani günlük olarak Müslümanların işleriyle ilgilenmeyen kimse fıkhi açıdan Müslümanların zümresinden ve Müslüman hükümlerinden çıkmamıştır. Bu hadis bazı yazarların da ifade ettiği gibi mantık ve akla dayalı bir hükümden çıkarılan sonuçtur. Başka bir ifadeyle bu hadis şu gerçeğe binaen beyan edilmiştir: Bir grup arasında fiziki olarak bulunmak insanın o gruptan sayılması için yeterli değildir. Aksine bir grubun üyesi olmak fiziki anlamda onların arasında bulunmanın ötesinde manevi ve ruhsal birlikteliği de gerektirir. Yani birey, üyesi olduğu grubun hizmetinde olmalı, grubun mahrumiyetini kendi mahrumiyeti saymalı ve onların sıkıntılarını kendi sıkıntısı olarak telakki etmelidir. (Bkz. Bu’du İçtimaiyi İslam, Muhammed İsfendiyari, s. 97).

[10]    Külliyetı Sadi, Sadi Şirazi, Gülistan, 2. Bab, der ahlakı dervişan.

[11]    Bu’du İçtimaiyi İslam, s. 98-99.

[12]    el-Kafi, c. 2, Kitabu’l-İman ve’l-Kufr, Babu Kadau Haceti’l-Mumin, h. 4 – İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu:

لَقضاءُ حاجةِ امرء مؤمن احبُّ الى اللّٰهِ من عشرين حجةً كلُّ حجة يُنفِق فيها صاحُبها مائة الف

Merhum Kuleyni bu babda konuyla alakalı on dört rivayet zikretmiştir. Merhum Şeyh Hür Amili, Vesailu’ş-Şia kitabının 16. cildinde (s. 363-365) “Müminin ihtiyacını gidermenin diğer sevaplara, hatta köle azat etmeğe, sünnet tavaf ve hac yapmaya önceliği” başlığında bir bab açmış (26. Bab), bu konuyla ilgili yedi hadis nakletmiştir. Ayrıca “Müminin ihtiyacını gidermenin, köle azat etme, hac, umre, itikâf ve tavaf gibi [sünnet] amellere tercihin müstehab oluşu” başlığı altında açtığı babda (27. Bab) bu konuda üç hadis zikretmiştir.

[13]    Tarih-i Yakubi, c. 2, s. 105

عن النبى (ص): قال: فَاىُّ الاعمالِ احبُّ الى اللّٰهِ؟ قال: اِدخالُ سرور على مسلم، اطعامُ جَوعَتِهِ و كساءُ عورَتِهِ و قضاءُ دَينه

[14]    Bihar’ul Envar, c. 71, s. 312

اذا عَلِمَ الرجلُ اَنَّ اخاه المؤمنَ محتاجٌ فَلَم يُعطِهِ شيئاً حتى سَأَلَهُ ثمَّ اعطاه لم يُؤْجَر عليه

İmam Ali (a.s) bu hususta şöyle buyurmuştur: Cömertlik, istenmeden vermektir, istenildikten sonra vermek utanmak ve kınanmaktan kaçınmaktır. Nehc’ül Belaga, 53. Hikmetli Söz, s. 369).

[15]    Merhum Şeyh Hur Amili, Vesailu’ş-Şia kitabında (c. 16, s. 365-368), Kitabu Emri Maruf bölümünde “Müminin ihtiyacını gidermede çaba göstermek; yerine getirilsin veya getirilmesin” manasına gelen “Babu’s-Say fi Kadai Haceti’l-Mumin Kudiyet el lem tukda” başlığında bir bab açmış ve konuyla ilgili on bir hadis nakletmiştir.

[16]    el-Kâfi, c. 2, Kitabu’l-İman ve’l-Kufr, babu’s-say fi haceti’l-mumin, h. 2, Merhum Kuleyni bu konuda on bir rivayet zikretmiştir.

[17]    Enfal, 1.

[18]    Hucurat, 10.

[19]    Nehc’ül Belaga, 47. Mektup, s. 321.

[20]    el-Kâfi, c. 2, s. 209.

Editör: Hasan Bedel