.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Bismillahirrahmanirrahim

 

Soru: Hıristiyan ve Yahudiler Ehl-i Kitap olmalarına rağmen Kur'an-ı Kerim'de onların cennete girecekleri ve içlerinde hak olanlar olabileceği var mıdır? Buradaki arkadaşlarımın bazıları onlardan bazılarının cennete girebileceğini söylemektedirler. Bu konuyu araştırmam istendi, ben buna ehil olmadığım için size sormayı uygun buldum. selam ve saygılarımla.

Cevap: Muhterem kardeşim, sorunuzun cevabına geçmeden önce bir hususu hatırlatmak isteriz. O da şudur ki herhangi bir konuda Kur'an-ı Kerim'in nihai görüşünü öğrenebilmemiz için, o konu hakkındaki bütün ayetleri dikkate almamız gerekir. Maalesef bu noktaya dikkat etmeyenler bir çok konuda yanılmakta ve şahsi görüşlerini Kur'an'a tahmil etmektedirler.

Aziz kardeşim, Kur'an asla çelişkili bir kitap değildir. Bahsettiğiniz görüşü Kur'an'a atfetmek, haşa o İlahi kitaba aynı konuda birbiriyle çelişen iki farklı görüşü isnad etme anlamına gelir. Zira Kur'an diğer ayetlerde, Allah katında İslam'dan başka hiçbir dinin kabul olmayacağını açık bir şekilde belirmektedir. Örneğin şöyle buyurmaktadır:

"Hiç şüphesiz din, Allah katında İslam'dır. Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarında 'kıskançlık ve hakka başkaldırma' yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerine küfrederse, gerçekten Allah hesabı pek çabuk görendir." (Al-i İmran, 19)

"Kim İslam'dan başka bir din ararsa-benimserse, asla ondan kabul edilmez. O ahirette de kayba uğrayanlardandır." (Al-i İmran, 85)

Bu açık beyanla birlikte, İslam dini ve önceki Peygamberden başka (hem de son) bir peygamber geldikten sonra hala eski dininde direnen bir kimsenin cennete girebileceği nasıl söylenebilir?!

Kaldı ki Kur'an'ın birçok ayetinde, Resulullah'ın (saa) zamanında yaşayan Yahudiler ve Hıristiyanlar, yeni gelen Peygambere (Hz. Muhammed'e) ve onun getirdiği İslam dinine imam etmeğe davet edilmişlerdir. Eğer Yahudi veya Hıristiyan olan bir kimse, kendi dininde kaldığı zaman da kurtuluş ehli sayılsaydı, bu davetler abes ve anlamsız olurdu.

Şimdi gelelim sizin sorunuza, zannımızca bu soru Kur'an'daki bir ayetin kasıtlı veya kasıtsız yanlış tefsir edilmesinden kaynaklanmaktadır. O ayet şudur:

"Hiç şüphesiz iman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler (Nuh, İbrahim veya Yahya'ya iman edenlerden) kim Allah'a iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların Allah katında ecirleri vardır. Ve onlar için korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır." (Bakara, 62) Bu ayetin benzeri az bir farkla Maide Suresi ayet 69'da da tekrarlanmıştır.

İşte bu ayetin zahirine dayanarak bazıları Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiilerin de Allah'a ve ahiret gününe imam edip salih amel işledikleri takdirde, kurtuluş ehli olacaklarını iddia etmektedirler. Bu iddiaya iki şekilde cevap vermek mümkündür.

1- Eğer Ehl-i Kitap kendi dinlerine kapsamlı ve gerçek bir iman edip bu kitapların muhtevasına amel etmiş olsalar, Resulullah'a iman edip Müslüman olmaları gerekirdi. Zira son peygamber olarak İslam  Peygamberi'nin geleceği ve onun özellikleri, onların kitaplarında müjdelenmiştir. Aşağıdaki ayet de bu tefsiri desteklemektedir:

"Ey kitap ehli, Tevrat'ı ve İncil'i ve size Rabb'inizden indirileni ayakta tutmadıkça (onlara amel etmedikçe ki bunlardan birisi de İslam Peygamber'ine iman etmeleridir), hiçbir değeriniz olmaz..." (Maide, 68)

2- Bu ayet İslam'ın ilk yıllarında bazı Müslümanların aklına takılan bir sorunun cevabıdır. O da şudur ki, onlar "İslam'dan başka bir din Allah katında kabul edilmeyecek" buyruğunu öğrenince, rahatsız olup üzüldüler. Zira onlar İslam öncesi Hıristiyan veya Yahudi olan dede ve babalarının bütün amellerinin boşuna gideceği zannına kapıldılar. İşte Allah-u Teala bu ayeti indirerek, onların bu yanılgılarını düzeltti ve "Eğer o Yahudi veya Hıristiyan  ya da Sabii olan atalarınız, Allah'a ve ahirete inanıyor ve salih amel işliyorlardıysa, kurtuluş ehlidirler. Boşuna üzülmeyin. Binaenaleyh Hz. İsa zuhur etmeden önce, yaşayıp da Hz. Musa'ya iman edep salih amel işleyen Yahudiler kurtuluş ehlidirler. Aynı şekilde İslam Peygamber'i bu makama seçilmeden önce yaşayıp da Hz. İsa'ya iman eden ve salih amel işleyen Hıristiyanlar cennet ehlidirler.

Bu ayetin tefsirinde nakledilen sebeb-i nüzul da bizim ayete getirdiğiniz bu tefsiri teyid etmektedir:

Taberi kendi tefsirinde özetle şöyle yazıyor: "Selman-ı Farisi İran’dayken, bir Hıristiyan rahiple tanışıp onun talimat ve tebliğiyle Hıristiyanlığı kabul etti. Daha sonra onunla birlikte Musul'daki bir mabede çekilip ibadete koyuldu. Bir gün Rahib Selman'ı hüzünlü buldu. Sebebini sorunca şöyle dedi: Hayırların hepsi geçmiş insanlara nasip olmuş; zira onlar Peygamberleri görüp istifade ediyorlardı, ama biz bundan mahrumuz. Rahip Selman'ın cevabında şöyle dedi: Yakında Arap kavminin arasında, Peygamberlerin en üstünü zuhur edecektir. Ben ihtiyarım ve belki de onu göremem artık; ama sen onu görebilirsin. Şunu da bil ki o peygamberin bazı özellikleri vardır; mesela omzunda (nübüvvet mührü denen) özel bir naşane (ben) vardır. O, sadaka yemez, ama  hediyeyi kabul eder. Selman  ve Rahip bir gün Musul'a dönerken, yolda meydana gelen tatsız bir olayın ardından Rahip'le birbirlerini kaybettiler. Bu arada Beni Kelb kabilesinden iki kişi, Selman ile karşılaşarak onu esir edip kendileriyle birlikte Medine'ye götürdüler ve "Cüheyne" kabilesinden bir kadına sattılar. Selman kadının diğer bir kölesiyle birlikte sırasıyla onun koyunlarını otlatıyorlardı. Bir gün arkadaşı Selman'a şöyle dedi:

Biliyor musun, bugün birisi Medine'ye gelmiş ve Allah'ın peygamberi olduğunu söylüyor?

Selman arkadaşına "Ben dönünceye kadar burada beni bekle" deyip Medine'ye gitti ve Resulullah'ın (s.a.a) toplantısına katıldı. O sık sık Allah Resulü'nün etrafında dolaşarak, Hazret'in gömleğinin açılması ve  o arada Resulullah'ın omzundaki nübüvvet alametini görmek için fırsat kolluyordu. Bunu sezen Efendimiz (s.a.a) elbisesini araladı ve böylece Selman istediği  alameti ve ilk özelliği görmüş oldu. Daha sonra önceden biriktirdiği parayla pazara gitti ve bir koyun ve bir miktar ekmek tekrar Oraya geri döndü. "Resulullah, bunlar nedir?" diye sorunca, Selman "Bunlar sadakadır" dedi. Allah Resulü buyurdu: "Benim bunlara ihtiyacım yoktur; bunları fakir Müslümanlara ver, yararlansınlar.

Selman tekrar pazara gidip bir miktar et ve ekmek alarak geri döndü. Allah Resulü yine "Bu nedir?" diye sorunca, bu sefer Selman "Bu hediyedir" cevabını verdi. İşte o zaman Allah Resulü otur buyurdu ve hem kendisi, hem de orada bulunan sahabenin hepsi ondan yediler. Artık Selman beklediğini bulmuştu, zira Rahib'in verdiği her üç alameti de Peygamber'de görmüştü.

Sohbet esnasında Selman, arkadaşları ve bahsi geçen Rahip'ten söz açtı ve onların namazı, orucu ve Allah Resulünün zuhurunu nasıl beklediklerinden Resulullah’a  bahsetti. Orada bulunanlardan birisi "Onlar, cehennem ehlidir" deyince, Selam çok rahatsız oldu. Zira o biliyordu ki eğer onlar Allah Resulü’nü görmüş olsalardı, mutlaka ona iman ederlerdi.

İşte bu olayın ardından, söz konusu ayet Resulullah'a indirilerek, önceden gelen İlahi dinlere gerçek anlamda iman edip yaşayan, ama İslam Peygamberini görmeden ölen kimselere Allah-u Teâla müminlere vereceği sevap ve mükâfatı verecektir.

Evet, gördüğünüz gibi hem Kur'an'daki diğer birçok ayeti, hem de bu sebeb-i nuzulü dikkate aldığımızda, hem yukarıda bahsettiğimiz ayetin tefsiri açıklık kazanmış oluyor, hem de sorudaki iddiayı ortaya atanların iddiasıyla herhangi bir bağlantısının olmadığı anlaşılmış oluyor.