.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Peygamberler, insanlara Allah’ın bir olduğunu anlatmak veya ispat etmek için gelmemiştir. Çünkü bu inanç insanların fıtratında zaten karar kılınmıştır.
Peygamberler, insanlara nefisle mücadele etmenin yollarını kötü, çirkin, hayvani sıfatlardan arınmanın nasıl ve hangi yöntemlerle yapılabileceğini öğretmek için gönderilmiştir. Kısacası risaletin felsefesi güzel ahlaka davet etmektir.
Hz. Rasulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Sizleri güzel ahlaka tavsiye ediyorum, zira Allah beni bu nedenle göndermiştir.”
Ve yine İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmaktadır:
“İmanı en güçlü insan, ahlakı güzel olan insandır.”
"Kamil iman güzel ahlaktadır."
Bazı insanlar görünüş ve zahiri olarak çok takvalı olabilirken aynı halde kimsenin bilmediği kötü sıfatlara da sahip olabilirler. Dışarıda diğer insanlara karşı güler yüzlüdür. Güzel ahlaklı olarak tanınır ancak, evlerinde durum bunun tam aksinedir. Diğer insanlara göstermiş olduğu hoş görü ve güler yüzü aile fertlerine göstermez. Küçük bir tebessümü tatlı bir sözü ailesinden esirger. İslam bu tür insanları şiddetli bir şekilde kınamaktadır.
Hz. Rasulullah (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:
“İnsanların kıyamet günü amel defterlerine koyacakları en güzel amel, güzel ahlak olacaktır.”
Yine buyurmaktadır,
“Ümmetimden cennete girenlerin birçoğu takva ve güzel ahlaka sahip olanlardan oluşacaktır.”
Rasulullah’tan (s.a.a) din nedir diye sorulduğunda, Peygamberimiz “din güzel ahlaktır.” diye cevap vermiştir.
Bu nedenledir ki Kur'an-ı Kerim’de bireysel gelişime yönelik olan ahlak ayetleri, toplumsal düzeni sağlamaya yönelik olan hüküm ayetlerinden daha fazla zikredilmektedir. Aynı şekilde hadis kitaplarında konuyla ilgili binlerce hadis nakledilmiştir.
Peygamber (s.a.a) insanlara nasihat ettiklerinde şöyle buyururlardı:
“Gidin ilk önce kendinizi tanıyın, kendinizi keşfedin ve kendinizi bulun. Bu dünyaya geliş sebebinizi araştırın, hedefinizi araştırın, o zaman doğru yolu bulacaksınız.”
Hz. Rasulullah’ın ilahi nefesinden dökülen bu kutsal cümlelerden şöyle bir netice çıkarmak mümküdür;
İslam’ın buyurduğu gibi yaşamanın ve güzel ahlaka sahip olabilmenin yollarından biri, insanın kendini tanıması ve yitik bir hazine olan manevi boyutunu bulmasından geçer.
Allah’ın bizler için seçmiş olduğu son ve kamil din olan İslam’ı, anlatmada bizlere yardımcı olabilecek en önemli vesile sahip olacağımız güzel ahlaktır. Her Müslüman, İslam dinini tebliğ etmekle, adalet, kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma gibi insanı değerlere önem veren İslam’ı, bu değerlere susamış gönüllere ulaştırmakla mükelleftir. Bu erdemleri, madde aleminin yükü altında ezilmiş ve yorgun düşmüş gönüllere taşımak için bizlere gerekli olan şey ise temeli güzel ahlak üzerine kurulu gönüller arası ilahi köprülerdir.
Her Müslüman’ın bir hedefi vardır ve olmalıdır. Müslüman birinin hedefi asla bitmez ve bitmemeli. Müslüman’ın en büyük hedefi, içinde bulunduğu ve her an farklı bir boyutuna ayak bastığı sınav sahnesini başarıyla geçmek, kendisine sayısız nimet bağışlayan rabbinin karşısına başı dik, yüzü ak bir halde çıkmaktır. Bu hedefin bitmesi veya olması gereken mecradan sapması halinde insan sahip olduğu yeryüzünün halifesi sıfatını yitirir.
İmam Ali a.s şöyle buyurmaktadır:
“Şaşarım o insana ki kaybettiği bir şeyi bulmak için çaba harcar, ama nefsini kaybettiğinde, onu bulmak için çaba sarf etmez.”
Hz. Ali (a.s) insan nefsini, çok değerli, kıymetli ve paha biçilmez bir cevher olarak tanımlamakta ve nefsini koruyan insanın yüce makamlara erişeceğini buyurmaktadır.
Netice olarak; bireysel ve toplumsal huzur, aile içindeki şiddetin saygı ve sevgiye dönüşmesi, çocuklarımız için daha aydınlık daha güvenli yarınlar ve hepsinden önemlisi Allah’ın rızasını ve Ehlibeyt’in muhabbetini istiyorsak kendimizi ilahi renkle donatmalı ve güzel ahlak sahibi olmalıyız.
Unutmamalıyız ki, toplumda saygıyı gören ve saygıyı hak eden insanlar, diğer insanların dikkatini süslü sözleriyle değil güzel ahlaklarıyla üzerine çeken insanlar olmuşlardır.