.
.

Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla

Usûl-i Dine Şehadet Ederim.

Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın elçisidir; Emirulmüminin Ali b. Ebi Talib ve Masum Evlatları da Allah'ın hüccetleri Oniki İmamımız ve Masumlarımızdır.

Şehadet ederim ki kıyamet haktır. Kur'an haktır. Cehennem haktır. Sual ve cevap haktır. Mead, adalet, imamet, nübüvvet haktır.

Allahım, nimetlerin dolayısıyla sana şükranlarımı sunuyorum

Allahım, beni sülbten sülbe, çağdan çağa, bir nesilden diğer nesle intikal ettirdiğin ve Masumlara yakın ve akraba olan evliyandan en seçkin birini, salih kulun Humeyni-yi Kebir'i görme ve onun askeri olma idrakine imkân veren zuhura izin zamanında da varlık kazandırdığın için sana şükranlarımı sunuyorum. Senin muazzam elçin Muhammed Mustafa'nın sahabesi olma lütfuna erişemediysem de ve Ali b. Ebi Talib ve masum mazlum evlatlarının mazlumiyet devresinden nasipsiz kaldıysam da beni, dünya ve yaratılışın ruhu olan canlarını takdim ettikleri aynı yola soktun.

Allahım, salih kulun aziz Humeynî'den sonra beni, mazlumiyeti salihliğinden daha büyük olan, günümüzde İslam, Şia ve İran'ın ve siyasi İslam dünyasının bilge kişisi başka bir salih kulun, aziz Hamenei'nin yoluna yerleştirdiğin için sana şükrediyorum.

Allah'ım, beni en iyi kullarının arasına dahil ettin ve onların -yani bu yolun mücahitleri ve şehitlerinin- cennetlik busesini ve ilahi ıtırdan kokusunu idrak etmeyi bana lütfettin.

Alla'ım, ey aziz Kâdir ve ey rezzak Rahman, mahçup şükürle alnımı eşiğine koyuyorum. Çünkü beni Fatıma-i Athar ve evlatlarının yoluna, İslam'ın hakiki kokusu Şia mezhebine koydun ve Ali b. Ebi Talib ve Fatıma-i Athar'ın evlatlarına gözyaşı dökmeyi bana nasip ettin. Ne muazzam bir nimet bu; nimetlerinin en büyüğü ve en kıymetlisi. İçinde nur bulunan bir nimet, maneviyat, içinde en büyük huzurun bulunduğu huzursuzluk, sükûnet ve maneviyat taşıyan hüzün.

Allahım, beni fakir, ama dinine bağlı, Ehl-i Beyt aşığı ve daima pâklık yolunda olan bir anne babadan nasiplendirdiğin için sana şükranlarımı sunuyorum. Senden acizane isteğim, onları cennetinde evliyalara yakın kıl ve beni de ahiret âleminde huzurlarına çıkma lütfuyla nasiplendir.

Allahım, affından umutluyum..

Ey yüce Allahım ve ey eşsiz Hâlik-i Hâkim, ellerim boş ve yolculuğumun sırt çantası da boş. Erzak ve tayınsız senin af ve kereminin ziyafetine katılma ümidiyle geliyorum. Azık toplayamadım; çünkü fakir[in] Kerem nezdinde erzak ve tayına ne ihtiyacı olur?!

Bohçam senden ve senin fazlın ve kereminden ümitle dolu; yanımda iki gözüm kapalı getirdim. Bütün o pâk olmayan şeylerin yanında servetinin içinde çok kıymetli bir birikim var. O da Fatıma'nın Hüseyin'ine gözyaşı mücevheri; Ehl-i Beyt'e dökülen gözyaşı mücevheri; mazlum ve yetimi müdafaa için dökülen gözyaşı mücevheri, zalimin pençesindeki mazlum mahsuru müdafaa.

Allahım, ellerimde hiçbir şey yok; ne sunulacak [bir şeyim], ne de savunacak kudretim var. Ama ellerimde birikmiş bir şeyim var. İşte bu birikime umut bağladım. O da daima sana doğru yola koyulmaktır. Zaman geldi onları sana doğru kaldırdım, zaman geldi onları senin için yere bıraktım ve diz koydum, zaman geldi silahı senin dinini savunmak için ele aldım; işte bunlar elimdeki tek servettir. Kabul edeceğini umuyorum. Allahım, ayaklarım güçsüz. Dermanım yok. Cehennemden geçen köprüden geçmeye cüret edemem. Sıradan bir köprüde bile bacaklarım titriyorken vay halime senin kıldan ince ve kılıçtan keskin köpründe. Ama bir umut bana müjde veriyor. Bu sayede titremeyebilir ve necat bulabilirim. Bu ayaklarla Harem'ine ayak bastım ve Ev'inin etrafında döndüm; evliyanın hareminde, Hüseyin ve Abbas'ın haremlerinin arasında onları çıplak koşturdum; bu ayakları uzun siperlerde büküp topladım ve dinini savunurken koştum, sıçradım, süründüm, ağladım, güldüm, güldürdüm, ağlattım; düştüm ve kalktım. Ümidim o ki, o sıçramalar, sürünmeler ve haremlerin hürmeti onları bağışlatır.

Allahım, başım, aklım, ağzım, burnum, kulağım, kalbim, bütün uzuvlarım işte bu umutla müracaat ediyor. Ey merhametlilerin en merhametlisi, beni kabul et, tertemiz kabul et, seni görmeye layık olacak şekilde kabul et. Seni görmekten başka bir şey istemiyorum, benim cennetim senin civarındır, ya Allah.

Allahım, dost kervanından geri kaldım..

Allahım, ey aziz, yıllardır o kervandan geri kaldım. Hep birilerini ona doğru yolluyorum, ama kendim geri kaldım. Fakat sen de biliyorsun ki onları asla unutamam. Hatıraları ve isimleri sadece zihnimde değil, kalbimde ve gözümde daima gözyaşı ve ah ile hatırlandı.

Sevgilim, bedenim hasta halde. Kırk yıldır kapında dikilen birini nasıl [olur da] kabul etmezsin? Hâlikım, mahbubum, aşkım senden hep bütün varlığımı sana aşkla doldurmanı istedim. Beni senden ayrılıkla yak ve öylece öldür.

Sevgilim, geriye kalmanın huzursuzluğu ve rüsvaylığından çöllere vurdum kendimi. Bir umut, bu şehirden o şehre, bu sahradan o sahraya, yaz kış demeden dolaştım durdum. Kerim, habib, keremine gönül verdim, seni sevdiğimi biliyorsun. Çok iyi biliyorsun ki senden başkasını istemiyorum. Beni kendine kavuştur.

Allahım, her şeyin korkusu varlığımı sardı. Nefsimi dizginlemeye gücüm yetmez. Beni rezil etme. Beni, hürmetlerini kendine vacip kıldığın kimselerin hürmetine, haremlerinin felakete uğrayacağı harimin düşmesinden önce beni sana gelenlerin kafilesine dahil et.

Mabudum, aşkım ve maşukum, seni seviyorum. Seni defalarca gördüm ve hissettim. Senden ayrı kalamam. Artık yeter, beni kabul et, ama sana layık olacak şekilde.

Mücahit Kardeşlerime ve Bacılarıma Hitap

Bu âlemdeki mücahit bacılarım ve kardeşlerim, ey başlarını Allah için ödünç verenler, canlarını ellerine alıp aşk pazarında satışa çıkaranlar, yardım edin, İslam Cumhuriyeti; İslam'ın ve Şia'nın merkezidir.

Bugün Hüseyin b. Ali'nin karargâhı İran'dır. Biliniz ki İslam Cumhuriyeti haremdir ve bu harem yerinde kalırsa diğer haremler de yerinde kalır. Eğer düşman bu haremi ortadan kaldırırsa geride hiçbir harem kalmaz; ne İbrahimî harem, ne de Muhammedî (s) harem.

Kardeşlerim ve bacılarım, İslam dünyası hep bir lidere muhtaçtır. Masuma şer'an ve fıkhen bağlı ve mensup bir lidere. Bildiğiniz gibi, dünyayı sarsan ve İslam'ı ihya eden en nezih âlim, yani büyük ve pâk Humeynimiz, velayet-i fakihi bu ümmetin tek kurtuluş modeli sayıyordu. Bu nedenle, ister buna dinen itikat eden siz Şiiler ve ister aklen buna inanan siz Sünniler, her türlü ihtilaftan uzak durarak İslam'ın kurtuluşu için velayet otağını bırakmamanız [gerektiğini] bilmelisiniz. Bu otağ, Allah Rasülü'nün otağıdır. Dünyanın İslam Cumhuriyeti'ne düşmanlığının esası bu otağı ateşe vermek ve yıkmaktır. Onun etrafında toplanın. Vallahi, vallahi, vallahi bu otağ eğer zarar görürse geriye Beytullahi'l-Haram, Harem-i Rasulullah'ın Medine'si, Necef, Kerbela, Kazımeyn, Samarra ve Meşhed de kalmayacaktır; Kur'an zarar görecektir.

İranlı Kardeşlerime ve Bacılarıma Hitap

İranlı sevgili kardeşlerim ve bacılarım; yüzbinlerce canını İslam ve İran için feda ettiği gibi, benim ve emsalimin canının da uğruna binlerce kere feda olduğu gururlu ve başı dik halkım, usûlü gözetiniz. Usûl, veliyy-i fakihtir. Özellikle de bilge, mazlum, dinde muttaki, fıkıh, irfan ve marifette aşkın olan sevgili Hamenei'yi kendi canınız biliniz. Onun hürmetini mukaddesatın hürmeti görünüz.

Kardeşlerim ve bacılarım, babalar ve anneler, aziz dostlarım,

İslam Cumhuriyeti bugün en onurlu dönemini yaşıyor. Düşmanın size nasıl baktığının önemi olmadığını biliniz. Düşman, Peygamberinize de nasıl bakıyordu, [düşman] Allah'ın Peygamberine ve onun evladına nasıl muamele ediyordu, ona ne suçlamalar yönelttiler, onun mutahhar evlatlarına nasıl davrandılar. Düşmanların kınaması, kopardıkları şamata ve baskılar sizi tefrikaya sürüklemesin.

Biliniz ki, zaten biliyorsunuz ki azizimiz Humeyni'nin en büyük başarısı, önce İslam'ı İran'ın dayanağı yapması ve sonra da İran'ı İslam'ın hizmetine sunmasıydı. Eğer İslam olmasaydı ve eğer bu millete İslamî ruh hâkim olmasaydı Saddam yırtıcı bir kurt gibi bu ülkeyi paramparça ederdi. Amerika kuduz köpek gibi aynı işi yapardı. Ama İmam'ın hüneri İslam'ı dayanak yapmaktı. Aşura ve Muharrem, Sefer ve Fatımıyye'yi bu milletin dayanağı yaptı. Devrimin içinde devrimler gerçekleştirdi. Bu nedenle her dönemde binlerce fedakâr, canını size, İran milletine, İran toprağına ve İslam'a siper etti; en büyük maddi kudretleri bile zelil hale düşürdü. Aziz dostlarım, usûlde ihtilaf etmeyiniz.

Şehitler hepimizin izzet ve kerametinin eksenidir. Sadece günümüz için değil, her zaman kusurdan münezzeh Allah'ın engin deryasına kavuştular. Onları gözünüzde, gönlünüzde ve dilinizde büyük görünüz. Aynen öyle oldukları gibi. Çocuklarınızı onların isimlerine ve fotoğraflarına aşina ediniz. Hepinizin yetimleri olan şehit çocuklarına edep ve ihtiram gözüyle bakınız. Onların eşlerine, babalarına ve annelerine saygı gösteriniz. Kendi çocuklarınıza hoşgörülü davranıp görmezden geldiğiniz gibi, onlara da babaları, anneleri ve çocuklarının yokluğunda özel bir önem veriniz.

Bugün Veliyy-i Fakih'in komutasını üstlendiği silahlı kuvvetlerinize kendinizi, dininizi, İslam'ı ve ülkenizi savunmak için saygı duyunuz. Silahlı kuvvetler de kendi evini savunur gibi milleti, namusları ve toprağı korumalı, kollamalı ve saygılı olmalıdır. Muttakilerin mevlası Emirulmüminin'in buyurduğu gibi, millete nispetle silahlı kuvvetler milletin onurunun menşei olmalı; mustazafların ve halkın kalesi ve sığınağı, ülkenin zineti olmalıdır.

Sevgili Kirmanlılara Hitap

Aziz Kirman halkına hitaben bir nokta var. Sevgiye layık olan bu halk 8 yıllık Mukaddes Savunma boyunca en büyük fedakârlıkları yerine getirdi. Çok üst düzey komutanları ve mücahitleri İslam'a takdim etti. Onların karşısında her zaman mahcubum. Sekiz sene İslam'ın hatırına bana güvendi. Çocuklarını Kerbela 5, Velfecr 8, Tariku'l-Kuds, Fethu'l-Mübin, Beytü'l-Mukaddes vb. şiddetli savaşlara ve katilgâhlara yolladı. Mazlum İmam Hüseyin b. Ali namına ve aşkına Sarallah adında büyük ve kıymetli bir ordu kurdu. Bu ordu keskin bir kılıç gibi defalarca milletimizin ve Müslümanların yüreğini coşturdu ve çehrelerinden hüznü giderdi.

Aziz dostlarım, bugün takdir-i ilahi ile aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Sizi anne ve babamdan, kendi çocuklarımdan, kız ve erkek kardeşlerimden daha çok seviyorum. Çünkü onlardan çok sizinle birlikteydim. Tabii ki ben onların bedeninden bir parçaydım ve onlar da benim varlığımın parçasıydılar, ama onlar da kabul ettiler ki, ben varlığımı sizin ve İran milletinin varlığına adadım.

Kirman'ın daima ve sonuna kadar velayetle birlikte kalmasını isterim. Bu velayet, Ali b. Ebi Talib'in velayetidir. Onun otağı, Fatıma'nın Hüseyin'inin otağıdır. Onun etrafında toplanın. Hepinizle birlikteyim. Biliyorsunuz, hayattayken insanlık, hissiyat ve fıtratlara siyasi renklerden daha fazla önem verdim. Hitabım, beni kendinizden gören, kardeşiniz ve evladınız bilen hepinizedir.

İslam'ı, İslam devrimi ve İslam Cumhuriyeti ile geri getirildiği bu zamanda yalnız bırakmamanızı vasiyet ediyorum. İslam'ı savunmak zekaya ve özel bir dikkate ihtiyaç duyar. Siyasi meselelerde İslam, İslam Cumhuriyeti, mukaddesat ve velayet-i fakih bahsi gündeme geldiğinde bunlar Allah'ın renkleridir; Allah'ın rengini başka her renge tercih ediniz.

Şehit Ailelerine Hitap

Çocuklarım, kızlarım ve oğullarım, şehit çocukları, şehitlerden geriye kalan babalar ve anneler, ey ülkemizin parlayan kandilleri, şehitlerin kız ve erkek kardeşleri, vefalı ve mütedeyyin eşleri. Bu âlemde her gün işittiğim ve aşina olduğum, Kur'an'ın sesi gibi bana huzur veren ve en büyük manevi dayanağım gördüğüm ses, günlük alışkanlığım olan şehit çocuklarının sesiydi. Kendi anne ve babamı varlıklarında hissettiğim şehit annesi ve babasının da sesiydi.

Aziz dostlarım, bu milletin emektarı olduğunuz sürece kendi kadrinizi biliniz. Şehitlerinizi kendinizde tecelli ettiriniz. Nasıl ki herkes sizi görüyorsa şehit babasını veya şehit çocuğunu da aynen öyle şehidin kendisi gibi hissediniz; aynı maneviyat, heybet ve hususiyetle.

Bana hakkınızı helal etmenizi ve beni affetmenizi rica ediyorum. Çoğunuzun, hatta şehitlerinizin çocuklarının gerekli hakkını eda edemedim; hem tevbe istiğfar ediyorum, hem de af diliyorum.

Cenazemi şehit çocuklarının omuzlamasını isterim. Belki pâk ellerinin bedenime değmesinin bereketiyle Allah beni inayetine mazhar kılar.

Ülkenin Siyasilerine Hitap

Ülkenin siyasilerine hitaben de kısa bir notum var. İster kendini ıslahatçı olarak adlandıranlar olsun, ister usûlcüler olsun. Hep dert ettiğim şey, genel olarak biz, iki kesimin de Allah, Kur'an ve değerleri unutmamız, hatta feda etmemizdir. Aziz dostlarım, birbirinizle her türlü rekabeti yapınız ve her polemiğe giriniz, ama eğer eyleminiz ve sözünüz ya da tartışmalarınız dini ve devrimi zayıflatacak şekilde olursa biliniz ki İslam'ın Nebiyy-i Mükerrem'inin ve bu yolun şehitlerinin gazabına uğrarsınız. Sınırları ayırt ediniz. Eğer birlikte olmak istiyorsanız beraber olmanın şartı, usûl etrafında uzlaşma ve net beyandır. Usûl, uzun uzadıya ve ayrıntılı değildir. Usûl, birkaç ilkeden ibarettir:

1. İlki, velayet-i fakihe amelî inançtır. Yani onun nasihatini dinleyiniz. Şer'î ve ilmî hakiki tabip olarak onun tavsiye ve ikazlarını canla başla hayata geçiriniz. İslam Cumhuriyeti'nde sorumluluk üstlenmek isteyen kişi için temel şart [şudur ki] velayet-i fakihe hakikî itikat sahibi olması ve onunla amel etmesidir. İrşad velayetinden ve kanuni velayetten bahsetmiyorum. Bunların hiçbiri vahdet sorununu çözemez. Kanuni velayet, Müslüman veya Gayri Müslim tüm halkın geneline mahsustur. Ama amelî velayet, ülkenin önemli yükünü omuzlamak isteyen yetkililerle ilgilidir. Üstelik de bunca şehidiyle bir İslam ülkesinin.

2. İslam Cumhuriyeti'ne ve onun prensiplerine hakiki inanç; ahlak ve değerlerden, sorumluluklara kadar. İster millet karşısında sorumluluk olsun, ister İslam karşısında.

3. Bir köyde bile masa başına geçse eski dönemdeki hanların hatırasını çağrıştıran kişileri değil, elleri temiz ve millete inanıp ona hizmet edecek kişileri iş başına getirmek.

4. Yolsuzlukla mücadeleyi, yozlaşma ve şatafattan uzak durmayı tarz edinme.

5. Kendi hükümet döneminde her yetki alanında halka saygı ve onlara hizmeti ibadet bilme; kendini gerçek bir hizmetkar ve değerleri yayan kişi görme. İçi boş izahlarla değerleri boykot etmeme.

Yetkililer, toplumun babaları gibi toplumu eğitme ve gözetme konusundaki sorumluluğuna özen göstermelidir. Özensiz davranarak ve gelip geçici kimi duyarlılıkların oyunu alma ve duygularını cezbetme hatırına toplumda boşanma ve yozlaşmayı yaygınlaştıran ve aileleri parçalayan ahlakı desteklememelidir. Hükümetler aileyi tahkim etmede aslî etkendir. Ama öte yandan da ailelerin parçalanmasının önemli etkenidir. Eğer usûlle amel edilirse o zaman herkes Rehber, Devrim ve İslam Cumhuriyeti yolunda olur ve en sağlıklı seçim için bu ilkeler temelinde sahih rekabet gerçekleşir.

Sipah ve Ordu'daki Kardeşlerime Hitap

Sipah'taki aziz ve fedakâr kardeşlerime ve Sipah ordularına kısa bir sözüm var: Komutanların seçiminde sorumlulukların kriterini cesaret ve kriz yönetim gücü olarak belirleyiniz. Doğal olarak velayete değinmiyorum. Çünkü velayet silahlı kuvvetlerde bir cüz değil, bilakis silahlı kuvvetlerin bekasının temelidir. Bu şart halel kabul etmez.

Diğer bir nokta, düşmanı, hedeflerini ve siyasetlerini vaktinde tanımak ve zamanında karar alıp vakitlice eyleme geçmektir. Bunların her biri vakti dışında gerçekleşirse zaferiniz üzerinde ciddi etkisi olacaktır.

Ulema ve Merciiyyete Hitap

Toplumun aydınlanmasını sağlayan ve karanlıkları bertaraf etmenin sebebi olan azimüşşan ulemaya ve kadri yüce mercelere, hususen yüce taklit mercelerine sahadaki 40 yıllık askerden kısa bir söz. Askeriniz bir gözlem kulesinden gördü ki, eğer bu nizam zarara uğrarsa bu din ve uğruna medreselerde dirsek çürüttüğünüz ve zahmet çektiğiniz onun değerleri ortadan kalkacaktır. Bu dönemler bütün dönemlerden farklıdır. Bu kez eğer hakimiyeti ele geçirirlerse İslam'dan geriye bir şey kalmayacaktır. Sahih yol, her türlü mülahazadan uzak kalıp devrimi, İslam Cumhuriyeti'ni ve Veliyy-i Fakih'i koruyup kollamaktır. Hadiselerde, İslam'ın ümidi olan sizi başkaları düşünceye sürüklememelidir. Hepiniz İmam'ı seviyor ve onun yoluna inanıyordunuz. İmam'ın yolu, veliyy-i fakihin sancağı altında Amerika ile mücadele ve İslam Cumhuriyeti'ne ve zorbalığın zulmü altındaki Müslümanlara destek idi. Ben bu eksik aklımla bazı hilebazların, toplumda etkili merceler ve ulemayı kendi sözleri ve hak halleriyle sükuta ve mülahazaya sevketmek için gayret sarfettiğini ve sarfetmekte olduğunu görüyordum. Hak nettir. İslam Cumhuriyeti, değerler ve velayet-i fakih İmam Humeyni'nin (rh) mirasıdır ve ciddi biçimde desteklenmelidir.

Ben Hazret-i Ayetullahi'l-Uzma Hamaneî'yi çok mazlum ve yalnız görüyorum. Onun işbirliği ve yardımınıza ihtiyacı var. Siz yüce hazarat, beyanlarınız, kendisini ziyaretleriniz ve desteklerinizle topluma yön vermelisiniz. Eğer bu devrim zarar görürse melun şahın zamanı bile olmayacaktır. Bilakis istikbar, geri döndürülemez biçimde saf ilhad ve derin inhirafın çabası içindedir.

Mübarek ellerinizden öpüyor ve bu beyandan özür diliyorum. Ama huzurunuzda bulunmakla müşerref olarak muvaffakiyetin hasıl olmadığını arzetmek istiyorum.

Askeriniz ve elinizden öpen.

Herkesten Af Talep Ediyorum

Komşularımdan, dostlarımdan ve mesai arkadaşlarımdan bağışlanma ve af talep ediyorum. Sarallah ordusunun savaşçılarından, düşmanın gözündeki diken ve yolunun üzerindeki barikat olan muazzam Kudüs güçlerinden bağışlanma ve af talep ediyorum. Özellikle de kardeşçe bana yardım edenlerden.

Hayırhah ve kardeşçe bana bir evlat gibi yardım eden Hüseyin Purcaferî'nin adını anmadan geçemem. Onu öz kardeşim gibi seviyorum. Ailesinden ve zahmete soktuğum tüm savaşçı ve mücahit kardeşlerimden özür diliyorum. Elbette ki Kudüs güçlerindeki tüm kardeşlerim bana kardeşçe muhabbet besledi ve yardımcı oldu. Aziz dostum komutan Kaanî sabır ve metanetle bana tahammül gösterdi.

Editör: Hasan Bedel