Modern dönem kaynakları Ortadoğu’yu; “Asya, Avrupa ve Afrika'nın birbirlerine en çok yaklaştıkları yerlerini kapsayan ve birbirine komşu ülkelerin oluşturduğu bölge yani Akdeniz'den Pakistan sınırına kadar uzanan ve Arap Yarımadası'nı da kapsayan bölge.” şeklinde kaleme almaktadır.

Kuşkusuz 19. yüzyılın en büyük ve en sinsi devleti İngiltere’dir. Zaten aynı yüzyılın sonuna doğru İngiltere dünyanın en büyük ekonomisi haline çoktan gelmişti. İngiliz Poundu dünyanın rezerv parası olup çıkmış kısaca günümüzün doları olmuştu. Dünyanın her tarafında İngiliz sömürgeleri vardı ve onlara “Güneşi batmayan imparatorluk” diyorlardı. İngiliz Kraliyet donanması dünyanın bütün sularında dolaşıyor ve Büyük Britanya’nın çıkarı için İngiliz ordusu Çin de dahil olmak üzere Hindistan, Sudan, Güney Afrika’da vd. savaşıyordu.

Böyle bir tablo içinde İngiltere’nin bütün Dünya’ya Londra merkezli olarak bakmasından daha doğal bir durum olamazdı. “Sıfır” meridyeni artık Londra’dan geçiyordu. Hâlbuki Ayasofya Camisi'nin karşısında, Yerebatan Sarnıcı'nın yanında bulunan ve Bizans döneminden kalan tarihi taş yani ‘Milyon Taşı’ Antik Roma yollarının başlangıç noktasını ve sıfır meridyenini simgeliyordu. İngilizler dünyayı yönetmeye başlayınca İstanbul’un da hükmü yitip gidiyordu. Bütün dünya saatlerini Greenwich’e göre ayarlıyordu. Bu durumda neresi “Doğu” ve neresi “Batı”, elbette Londra’ya göre belirlenecekti!


Çin, “Uzak Asya” idi. Osmanlı İmparatorluğunun bulunduğu Bölge, İngiltere’nin doğusunda kalan toprakların ortasına düşüyordu. Onun için o bölge, “Orta Doğu” idi.

Aslında Ortadoğu yani ilk oturan ismiyle ‘Middle East’ ve ‘eş-Şarku’l-Evsat’ ilk defa resmi olarak 1902 yılında Amerikalı bir deniz subayı tarafından kullanıldı. II. Dünya Savaşı yıllarına kadar fazla benimsenmedi. 1939’da Amerika’da kurulan Middle East Supple Center adlı ekonomik kuruluş Ortadoğu ifadesini kullanılır hale getirdi ve bu tarihten sonra birçok uluslararası kuruluş tarafından kullanılmaya başlandı.

Bu teşkilâtın ortaya attığı “Ortadoğu” kavramı Libya’dan Afganistan’a kadar çok geniş bir alanı kapsıyordu. Günümüzde ise Ortadoğu dar anlamda kullanılmakta ve Yunanistan hariç Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerle bunlara komşu olan ülkeleri ifade etmektedir. İçeriği ve sınırları açıkça belirlenmemiş başka bir coğrafî kavram olan Yakındoğu da günümüzde Ortadoğu ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Ortadoğu karşılığında yakın yıllarda Güneybatı Asya ifadesine yer verenler olmuşsa da Ortadoğu’nun yerini tutamamıştır. Ortadoğu’nun çekirdeğini Müslüman Arap dünyasının oluşturduğu genellikle kabul edilir.

İslam İnkılabı lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamaneî 2016 senesinde konuyu gündeme taşıdı. Bölgesel işbirliğini geliştirmek adına yaptığı uyarılar neticesinde önemli bir konferans düzenlendi. İran Genelkurmay Başkanlığı ile birlikte İran Milli Savunma Stratejisi ve Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen “Asya’nın Batısındaki Jeopolitik Gelişmeler” adlı konferansa askeri, siyasi ve diplomasi alanlarında İranlı uzman isimler katıldı.


Konferansta ilk olarak söz alan Ayetullah Seyyid Ali Hamaneî, Ortadoğu ifadesine karşı çıkarak bunun yanlış ve bilinçli içimize sokulmuş bir tanım olduğunu belirterek “Batı Asya” ifadesini kullanmıştı.

Konuyu detaylandıran Ayetullah Hamaneî ‘Ortadoğu’ tanımını Avrupa emperyalizminin bir sonucu olarak dile getirmiş ve Avrupalıların geleneksel sömürgeci ahlakları ile diğer milletleri tanımlayamayacaklarını vurgulamıştı.

Neyin doğusu? Hangi orta?! Kendilerini dünyanın merkezine yerleştirmiş ve bizleri de bunun çevresine dizmişlerdir.

Bilinçli Müslüman toplum bu haklı çıkışa sahip çıkabilse; dayatma isimlendirme yerine zamanla Batı Asya tabirine bırakacaktır.