.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Esfar-ı Erbaa
Marifet ehli, yükseliş kavsinde toprak âleminden ve tekâmül yolunda olan seferi, ıstılahta "Esfâr-ı erbaa" adı verilen dört kısma ayırır. Bu dört seferin isimleri şunlardır:
1. Halktan Hakk'a veya Allah'a sefer, ya da kısaca Hakk'a veya Allah'a sefer.
2. Hak'ta Hak'la veya Allah'ta Allah'la sefer, ya da kısaca Hak'ta veya Allah'ta sefer.
3. Hak'tan Hak ile halka veya Allah'tan Allah ile halka sefer, ya da kısaca Hak'tan veya Allah'tan sefer.
4. Hak ile veya Allah ile halkta sefer, ya da kısaca halkta sefer. Şu hâlde, özetlersek bu dört seferi şu şekilde adlandırabiliriz: Hakk'a, Hak'ta, Hak'tan, halkta.
Marifet ehli bu seferleri kısaca birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü sefer adlarıyla tanıtmaktadır.
* * *
Varlık Âleminin Üç Türü
İnsanın ilk tanışıklığı, duyusal tanımalardır; his, dünya ve madde âlemine odaklanmıştır. Bu yüzden insan, dünyayı esas alarak âlemleri üç kısma ayırır: Dünyadan önceki âlemler, dünya âlemi ve dünyadan sonraki âlemler. İnsan her üçünde de hazır bulunur. Bu üç tür âlemin varlığına ve insanın oradaki varoluşuna aklî ve naklî çok sayıda şahit mevcuttur. Ayet ve rivayetlerde bu üç tür varlık âleminin açıklaması sıklıkla yer almıştır. Dünyadan önceki âlemlerle ilgili "zerr", "misak ve ahit"le irtibatlı ayet ve rivayetler; dünyadan sonraki âlemlerle ilgili kabir ve berzah, kıyamet ve mead ile irtibatlı ayet ve rivayetler; dünya âlemiyle ilgili de hukuk, fıkıh ve ahlak hakkındaki ayet ve rivayetler buna örnek gösterilebilir.[1]
* * *
Üç Tür Sefer
Dolayısıyla insanın üç tür seferi vardır:
a) Toprak âlemine ulaşabilmek için iniş kavsinde sefer. İzahı daha sonra gelecek olan bazı görüşler hariç, bu sefere dair elimizde pek fazla net bilgi yoktur.[2]
b) Madde âleminde sefer. Bu seferin sülûk-i ilallahtan önce pek bir değeri bulunmaz, dikkate alınmaz ve dördüncü seferdeki sülûk-i ilallahtan sonra büyük değer kazanır.
c) "Rahman Allah"a veya "kemal-i insan"a ulaşıncaya kadarki yükseliş kavsinde sefer. Bu sefere seyrü sülûk adı veriyoruz. Kitabımızın konusu olan da bu seferdir.
* * *
Tüm Esfâr-ı Erbaa Yükseliş ve Tekâmüle mi Dayalıdır?
Bir kimse bu dört seferde sadece Hakk'a doğru olan birinci seferin yükseliş kavsinde yer aldığını, ama Hak'ta veya Allah'ta gerçekleşen ikinci seferin ne yükseliş kavsinde ne de iniş kavsinde olduğunu söyleyebilir. Zira âriflerin görüşüne göre Allah iki kavsin dairesinin dışındadır. Hak'tan halka doğru gerçekleşen üçüncü sefer de nüzul kavsindedir. Yine halkta gerçekleşen dördüncü sefer de ikinci sefer gibi ne iniş kavsindedir ne de yükseliş kavsinde. Bilakis, iniş yayının son noktasında ve yükseliş yayının başlangıç noktasında seferdir. Öyleyse bu seferleri tekâmül ve yükseliş yolunda nasıl görebiliriz?
Bunun cevabı şudur: Esfâr-ı Erbaa birbirine paraleldir ve hepsi de insanın tekâmül aşamalarıdır. Bir insanın zaruri olarak bütün bu merhaleleri katetmesi şeklinde değildir. Kimi sâlikler vardır, birinci seferi tamamladıktan sonra ikinci seferde kalmış ve fena fillâh makamından beka billâh makamına ulaşamamıştır. Yahut kimi sâlikler beka billâh derecelerinden çoğunu elde edememiştir. Dolayısıyla yükseliş kavsinden maksat tekâmül aşamalarıdır, iniş kavsi karşısında yükseliş kavsi değil. Sâlikin, Esfâr-ı Erbaa'nın tamamında tekâmül hâlinde olduğu ortadadır. Mesela dördüncü sefere vasıl olan sâlik, üçüncü seferde sefer hâlindeki sâlikten daha kâmildir. Şaşırtıcı biçimde ârifler şöyle derler: Sâlik, görünüşte halka doğru iniş hâlinde olan üçüncü seferde "miraç" hâlindedir. Bu, yükselişin aynısı bir iniştir ve müteal/yüce nefsin düşüşüdür.
Allah'ın, kesret içinde vahdeti ve vahdet içinde kesreti görme gücü lütfettiği, halk ve Hakk'ın hakkını iç içe ve birlikte eda eden ârif-i zü'l-ayneyn (iki göz sahibi), tek gözlü âriften üstün mertebelerdedir; çünkü sadece Allah'ı görmektedir. Bu bahsi ileride daha ayrıntılı ele alacağız.
* * *
İki Kavis Mesabesinde Yaratılış Cereyanı
Ârifler ve bazı bilginler, yaratılış cereyanını iki kavis şeklinde tasvir ederler: İniş yayı ve yükseliş yayı. Bu meseleye deliller ve şahitler de ikame etmişlerdir. Derler ki: Yaratılış cereyanı doğrusal çizgi biçiminde değildir. Bilakis varlık, varlığın Rabbinden nüzul kavisinde en aşağı dereceye -mesela heyula-i ûlâ'ya- ulaşacak kadar iner. Daha sonra ise en son derecede -Allah'tason bulmak üzere varlığın Rabbine doğru yükselişe geçer. Bu iki yay, birlikte "varlığın büyük dairesi"ni oluşturur. Elbette ki ârif bu iki yayı "varlığın göründüğü büyük daire"de kabul eder ve Allah'ın varlığı olan hakikî varlığı bu dairenin dışında farz eder. Bu daire vahdet ve tek parça hâlindedir.
“Tekrar bak, herhangi bir bozukluk ve noksan görüyor musun?”[3]
Fakat sonuçlardaki farklılıklar itibariyle bu daire için "varlığın dereceleri" veya "varlığın zuhur dereceleri" ya da "feyzin dereceleri" adı altında bazı kısımlar dikkate alınmıştır. Bu dereceleri "âlemler" olarak tanıyoruz: Varlık âlemleri veya görünür âlemler. Âlemler, iniş ve yükseliş kavisinde birbiriyle benzeşmektedir.
- - - - - - - - - - - - -
[1] Allâme Tabatabaî'nin "el-İnsan kable'd-Dünya", "el-İnsan fi'd-Dünya" ve "el-İnsan ba'de'd-Dünya" adlarıyla üç risalesi vardır. Bu üç risale, "Başlangıçtan Sona İnsan" adı altında Ayetullah Sadık Laricanî tarafından Farsçaya tercüme edilmiştir.
[2] Kayserî, Şerh-i Füsûs'un mukaddimesinde, sâlikin vâkıf olduğu berzahı "nüzul berzahı" kabul eder. Diğer dereceler hakkında da aynı görüşü taşıyorsa, sâlikin dünyadan önceki âlemlerde seyrinin aşamaları olacaktır. Üstad Aştiyanî, Şerh-i Zâdu'l-Musafir'de bu meseleyi Fütûhat'ta Muhyiddin'den nakleder ve şöyle der: "Kayserî, Şeyh-i Ekber Muhyiddin Arabî'den almış, ama adını zikretmemiştir."
[3] Mülk (67), 3





